Yalancı bahat Şiiri - Ömer Yüce

Ömer Yüce
97

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Yalancı bahat

YALANCI
SON BAHAR …

Sağına soluna,
ürkek ürkek bakıp,
usulca yanıma sokuldu

"Şöyle bir gelsene sana bir şey soracam" dedi.

Hiç beklemediğim bir an da
ummadığım bir insandan,

böyle samimi bir hareket görmek
beni şaşırtmıştı.

Yaşı yetmişe yaklaşmış,
üstelik huysuzluğu yüzünden köylünün

"illallah" ettiği,

Kazım amcadan açıkcası böyle bir samimiyet beklemiyordum.

Koluma girip beni grubdan
sekiz on metre uzaklaştırdı.

Kimsenin bizi duymayacağına emin olunca kısık bir ses tonuyla

"Oğlum,şu benim hanımı,
bana geri getirsene senin elin/kolun uzundur." dedi.

Şaşırmıştım.

Bildiğim kadarıyla Kazım amcanın karısı zavallı Behiye hanım bunun huysuzluğu yüzünden altmışlı yaşlarında vefat etmişti.

Şakayla karışık

"Kazım amca ölmüş kadıncağızı ben nasıl getireyim?.

Hem geri gelse bile Behiye teyze seni istemez ki?” dedim.

Eliyle ağzımı kapatır gibi yapıp;

" Başlarım Behiye teyzene...
Ben ondan mı bahsediyorum,
benim yeni karıdan..." dedi.

Sormama fırsat kalmadan başladı anlatmaya

"Senin haberin yok ben geçen sene Suriyeli Fatma denilen biriyle evlendim...

Kardeşlerine de iki bin dolar para
üç de bilezik...
Kadın gitti..."

Cümlenin sonunu getiremeden
gözleri doldu.
....

O yaşta bir adamın ağlamasına dayanamadım.
Bu defa O'nun koluna ben girip teselli etmeye çalıştım.

"Benim bunlardan hiç haberim yok
Kazım amca ama bunları duyduğuma gerçekten çok üzüldüm.

Çok yazık olmuş" dedim.

Başını çaresizce sağa sola sallayıp;
"Sorma başıma geleni" dedi.

Kızlara,oğlanlara iki bin dedimde,
beşbin liraya yakın param da
O arada kaynadı gitti."

Kolundan tutup yolun kenarında ki eski duvar kalıntısına oturttum.

Cebimdeki kağıt mendili kendine uzatıp.
"Kazım amca ben ne yapabilirim,
nasıl yardımcı olabilirim ki?" diye sordum.

Gözyaşını siler gibi yapıp,

ciddi ciddi

"Beni Urfa’ya götür.
Ben O'nu bulurum.

Nerde olduğunu biliyorum" dedi.
....
Belli ki insan tacirleri,
Kazım amcayı kandırmışlar
elinde ne var ne yok almışlardı.

"Keşke Karakola gitseydin" dedim.

"Gizli gizli gittim ama bir sonuç çıkmadı hala Urfa emniyetinden kağıt bekliyorlar mış..."
....

Bu tür olayları basından duymuştum ama ilk defa canlı bir örneğine şahit oluyordum.

"Hele anlat bakalım Kazım amca
bu iş nasıl oldu ki...???
Belki bir ip-ucu falan bulabiliriz." dedim.

Cebinden tütün tabakasını çıkardı.

Kavruk,nasırlı elleriyle
kalınca bir sigara sardı.

Muhtar çakmağıyla ateşleyip daha içmeye başlamadan derin bir
"Ahhh... Çekti"

"Oğlum Behiye teyzen benim sırtımı dayadığım deveci dağı imiş,
ben kıymetini geç anladım.

O öldü,ben de onunla öldüm.

Eve ocağa giremez oldum.

Dünya üstüme üstüme geldi.

Ne oğlandan fayda var ne kızdan.

Yalnızlığa dayanamadım.

Zile de asker arkadaşım
terzi Mustafa var.

Onu rica/minnet kandırdım.
Suriye'li kadınların satıldığını duyduğum Urfa'ya gittik.

Halil İbrahim caminin köşesinde bildiğin yazıhane gibi bir yer...

Adamlar,kadınlar giren çıkan belli değil.
Neyse bi adam geldi.

Böyle uzun boylu posbıyıklı biri.
"Amca evlenmek istiirmişsen öyle mi?
Diye sordu .

"Evet oğlum"dedim

"Gel benimle"deyip bir sokak arkada bir eve götürdü.

Üst kata çıktım.
Patırtı/kütürtü
adam bi bağırdı evde kim varsa salonda toplanıp hazır ola geçtiler.

"Bakın bu amca evlenmek istiyor aranız da gönüllü var mı"

diye sordu.?

Hepsi sanki anlaşmışçasına
Yarı türkçe yarı arapça "ben" diye
bağırıştılar çok hoşuma gitti.

Bir an kendimi adam yerine konmuş hissettim.

"Köyde değerini dul karılar bilmese de bak burda kıymetlisin Kazım ağa" dedim.

Kendime güven geldi.

Boy boy düzülmüş hanımlar içinde biraz yaşıma uygun birini beğenip

“bak bu olur"
dedim.

Adam bıyık altından
"Kazım ağam,ağzının tadını bilirsin haa..." dedi.

Yüzüm kızardı,kadıncağızın yanında bir şey diyemedim.
Neyse geri yazıhane gelip oturduk,
aradan yarım saat geçti/geçmedi.

Kadıncağız bir çarşaf giymiş geldi.

Çok mahcup masum karşıma oturdu,
içim bi hoş oldu.
"Yerinden yurdundan kalkmış gelmiş garibler" dedim.
....
O bana baktı,ben ona baktım.
Orada gönlüm kayıverdi.

Neyse lafı uzatmayım.

Bizi tanıştıran adam elinde bir kaç evrakla geldi.

"Bak amca bu abla sana emanet,
Ona gözün gibi bak.

Arada gelip evini ocağını ziyaret edeceğim.
Zorluk çıkarırsan karıyı alıp geri gelirim haa.."

Diyerek bana yarı şaka yarı ciddi bişeyler söylüyordu...

Benden ikibin lira istedi,
üç bilezik de kadının koluna taktım...

Bize de oracıkta adam bir nikah kıydı mı?
Kendi kendime "ne kadar kolay oldu
bu iş ben yıllardır
boş yere bu köyün dul karılarına yalvarmışım...."
Dedim.

Neyse,akşam Urfadan otobüse atladık.
Öğleye doğru Zile'ye indik.
Çarşıyı dolaşıp ufak/tefek alış veriş yaptım.
Doğru köye geldik.

Kuzu gibi kadın/ağzı var dili yok.
Sadece sorduğum sorulara yarım/yamalak cevap veriyordu.

Geldik evimize yerleştik.

Kadın evi bir benimsedi.
Tertip düzen o biçim.

Ben de yatıp kalkıp Allah'a şükrediyorum.
"Ahir ömrüm de,çok şükür yüzüm güldü" diyorum.

Çoluk/çocuğa da fazla yüz vermiyorum.
"Gelmeyin evime ocağıma" diyorum.

Kadını alıp bağa bahçeye götürüyorum.
Yeşilliği bostanı gösteriyorum.

Kısacası;

O mutlu ben mutlu.
Elim yüzüm keyfim yerine geldi.

Köydeki yaşıtım dul erkeklere tavsiye ediyorum.

"Gidin bir tane de siz getirin
su dan ucuz"
diyorum.

Neyse aradan bir hafta on gün geçti geçmedi.
Bir sabah uyandım ki
Fatma yanım da yok.?

Sağa döndüm sola döndüm gelir diye bekledim yok.

İçime bir kurt düştü.

Kalktım aceleyle
oraya buraya baktım
köyü alt-üst ettim yok.

Tam umudu kestim ki çocuğun birisi
“ben o teyzeyi gördüm bir arabayla Zile'ye doğru gidiyordu" demesin mi?
....

Hemen bir taksi tuttum
doğru Zile'de ki otobüs terminaline.

Baktım Urfa'ya gidecek otobüs
kalkmak üzere...

İçinde benim hanım arka koltukların birinde heykel gibi oturuyor.

Görür görmez "oh çok şükür"
dedim.

Nefes nefese yanına varıp;
"Hanım sen ne yapıyorsun burda.
Hayırdır" dedim.

Hiç tanımıyormuş gibi yüzüme baktı baktı...
Ne dese beğenirsin?

"Ben her gittiğim yerde bir hafta dururdum,senin yanında on gün oldu,
Kazım ağa..."

Demesin mi?

Dondum kaldım.

Muavin geldi "amca aşağı in gidiyoruz" dedi.

Ne yapacağımı, ne edeceğimi şaşırdım kaldım.

Fatma'ya in falan diye ısrar ettim ama beni dinlemedi...

İnmedi.
....
Gidiş O gidiş oğlum.

Hâla
“ Ben her gittiğim yerde bir hafta dururdum bur da on gün oldu
Kazım ağa”
demesi kulaklarımdan gitmiyor,

Ben de
ü ç g ü n f a z l a d a n k a l d ı oğlum,
demek ki
beni hâla seviyor…

Öyüce

Ömer Yüce
Kayıt Tarihi : 5.5.2025 18:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!