Ara sıra beziyorum insan olmaktan.
Ara sıra giriyorum terzilere ve sinemalara,
durgun ve esrarlı, başlangıçlardan ve küllerden
bir suda yüzen keçe bir kuğu gibi.
Berber salonlarının kokusu ağlatıyor beni hüngür hüngür.
Sadece taşların ve yünün huzurunu istiyorum ben,
Boğazda gemiler vardı, beyazlı yeşilli
Gülcemal,adalar,her iki kavak
Bir sen bakardın.........
Bakardın............................
Gözlerin kadar derin ve ıslak
İstanbul a yağmur yağardı.
Devamını Oku
Gülcemal,adalar,her iki kavak
Bir sen bakardın.........
Bakardın............................
Gözlerin kadar derin ve ıslak
İstanbul a yağmur yağardı.
Anadil tadı alınan çok güzel bir çeviri. Kutlarım. Daha önce bu şiiri Ülkü Tamer'in ve Sibel Özbudun ile Kemal Özer'in çevirileriyle okumuştum. Bence sizin çeviriniz çok daha güzel. Karşılaştırma yapılması için Sibel Özbudun ile Kemal Özer'in çevirisini aşağıya aktarıyorum:
DOLAŞMAK
Öyle olur ki usanırım erkek olmaktan.
Öyle olur ki terzi dükkânlarına giderim, sinemalara
bumburuşuk, geçirimsiz, keçeden bir kuğu sanki
kaynak ve külden bir suda yüzüp duran.
Hıçkırığa boğar beni berber dükkânlarının kokusu.
Tek isteğim taşların dinginliği ya da yünün,
ne kurumları görmek isterim, ne bahçeleri
ne alınıp satılan malları, ne kadehleri, ne de asansörleri.
Öyle olur ki ayaklarımdan ve tırnaklarımdan usanırım,
saçımdan ve gölgemden de.
Öyle olur ki usanırım erkek olmaktan.
Ne hoş olur yine de
bir noteri korkutmak kesik bir zambakla
ya da kulağına bir yumruk indirip
yere sermek bir rahibeyi.
Ne güzel olur
yeşil bir bıçakla dolanmak sokaklarda
bağırıp çağırarak, ölünceye değin soğuktan.
Sürdürmek istemem karanlık bir kök olmayı,
ikircimli, uzanmış, düşlerle ürperen,
aşağılarda, nemli barsaklarında toprağın,
emerek onu, düşünerek, yiyerek her gün.
İstemem kalıtçısı olmak bunca uğursuzluğun.
Sürdürmek istemem bir kök ya da gömüt olmayı,
yalnız bir tünel gibi, ceset dolu bir mahzen gibi,
üşüyüp kaskatı kesilerek, ölüp giderek acıyla.
Petrol gibi tutuşur bu yüzden Pazartesi
gelişimi görünce benim tutuklu suratımla,
ve ulur, yaralı bir tekerlek gibi geçerek,
ve geceye yönelik adımları sıcak kanla dopdolu.
Ve itekler beni birtakım köşelere, rutubetli evlere,
kemiklerin pencerelerden taştığı hastanelere,
sirke kokulu dükkânlarına ayakkabı onaranların,
yarıklar kadar ürkünç sokaklara.
Kükürt renkli kuşlar var ve korkunç barsaklar
kapılarından sarkan nefret ettiğim evlerin,
unutulmuş takma dişler var bir cezvenin içinde,
aynalar var
gözyaşı dökmesi gereken, utanç ve yılgıyla,
şemsiyeler var her yanda, ağular, göbekbağları.
Dinginlikle dolaşırım, gözlerle, pabuçlarla,
hışımla, unutkanlıkla,
geçerim önünden ortopedik öteberi satan dükkânların,
tellerinde çamaşırlar asılı avlulardan,
donlar, havlular, gömlekler,
kirli gözyaşlarıyla usul usul ağlayan.
'Sevdiğime Seslenir Gibi' adlı kitaptan, Yordam Yayıncılık. Birinci Basım. Ekim 1992.
Saygılarımla,
Çok güzel bir çeviri, anadil tadı aldım nerdeyse...Kutlarım saygıyla...Nurdan Ünsal
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta