Yaşlı gözlerimle bir kez daha seyrediyorum seni,
Bir kez daha görüyorum o eşsiz güzelliğini…
İstanbul’u anlatmak için bilmem ki, ne demeli?
Adeta bir gelin gibi, teni toprak kokan sevgili…
Senin kucağında açtım gözlerimi dünyaya;
İlk nefesim Emirgan sırtlarında eski bir konakta
İlk adımlarım Gülhane parkında.
Hey gidi günler!
Nasıl da çabuk geçtiler!
Oysa her şey dün gibi hatırımda...
Küçüktüm; ayrılık şarkısı fısıldadın kulağıma,
Ardından annem kavuştu toprağına.
Yalnız kaldım; bir başıma…
Kız kulesi şahitti gençlik yıllarıma.
Sonra ne olduğunu bilmeden,
Bir gün Eminönü’nden Üsküdar’a geçerken,
Bir ses duydum; inceden…
Derinlerden bir yerden;
Belki martıların sesinden,
Ya da rüzgarın nefesinden,
Aşkı öğrendim senden.
Bir parça simidin tadında,
Güvercin kanatlarında,
Kıvrak dalgalarında
Aşk vardı.
O mağrur duruşunda,
Geceye bakışında,
Ayakta kalışında
Aşk vardı.
Anlatmaya ne hacet…
Aslında aşk senden ibaretti;
Sense aşktan ibaret…
Vakit vuslat vakti,
Ezanlar okunuyor.
Duyuyor musunuz?
İstanbul beni çağırıyor.
Titreyen ellerim ellerini tutacak,
Yorgun bedenim bedeninle kavuşacak.
Bunun adı ölüm değil,
Sevdiğime gidiyorum.
Aç kollarını İstanbul;
Ben geliyorum!
Kayıt Tarihi : 22.4.2006 18:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!