19.10.09
Velev ki
Artık zulme susmam, velev ki yalnızım ben
Acısı uzun olsa, kalsa bile asla olmaz
Zulme ketum olan, velev ki tek bir nefer
Güçlülere özür kayırmış, çalışsın bu kafa
Sessizliğe katılmak, velev ki bir kere
Zaaf haletinde, çekilmez her sefer
Pürhiddet olma, velev ki haklısın
Birlik oluşursan, erişirsin murada
Zayıfı koru, velev ki düşmanın
Adalet sağlanır, nimetler de çoğalır
Hikâyenin yazarı: İbrahim hazini
Şiirin öyküsü: Ceylanlar
Kasım ayının sonlarıydı, bir cuma gecesi oldukça geç saatlerde bu hikâyeyi ilk yazma fikri ve ilk yazma satırına başlamış oluyorum. O gecede sis vardı ve yavaş yavaş her tarafa yayılıyordu, özellikle yukarıya doğru ağır ağır daha da yükselip bastırıyordu. Dışarıda loş ve kasvetli bir hava vardı. Deniz dalgalı ve sisten görünmüyor, köprüden geçen arabaların ışıkları ancak çok yakın adımlarla aydınlatabiliyordu.
Sisin yoğunluğundan, yüksek olan binalar kayıp oluyordu. Böyle havalarda yazmak ya da mecburiyet olmadan insan bir şey yapmak istemez veya hoşuna gitmezdi galiba. Odamdaki kaloriferin ısı derecesi çok yüksekti. Böyle sıcaklıkta insan uykusuna mağlup kalıyor ya da yavaş yavaş süzülüyor. Uyku baskısından kalem tutulamıyor adeta. Buna rağmen ve eskisinden iki kat hızlı ceylanların hikâyesinin ana hatlarını belirlemeye çaba sarf ettim. Gecenin en derin sessizliği iyice artmışken ve yarı sönmüş bir ışıkla yazmaya fırsat buldum.
Ceylanların öyküsünde, maksat zayıf ve zarif olan ceylanların, yırtıcılarla zorunlu yaşama mücadelesi, belgesel bir hikâye olarak ve birçok sebepten ötürü anlatılmaktadır. Doğal olarak bütün cansız ve canlıların, yapılarında, güçlerinde ve metanetlerinde eşitlik olmadan ve aralarında çok farklılıklar olduğu halde aynı yerde bulunmaya ya da ömür boyunca yaşamaya mahkûmdurlar. Bazen bu mahkûmiyet ilahi kanuna dayanarak bazen de insanın adaletsizliğinden veya canlıların kafasızlığından kaynaklanabilir. Zayıf olan canlıların, şayet akıllarını doğruca kullanamayınca güçlülerle birlikte yaşayabilmeleri için ya mucize ister ya da ezilmemek için sürekli kayıp vererek ve devamlı mücadele vermek şartıyla hayatlarını sürdürebilirler.
Yine zayıf olan canlıların, şayet beyinlerini doğru olarak kullandıkları takdirde, beyinsiz ve beyinli olan güçlülerle yaşamaları ya eşitlenir ya da galibiyet ve üstünlük sağlayabilirler. Demek ki zekâyı ya da aklı kullanmak her iki durumda önemlidir. Yaşamak ve yaşatmak veya korunmak ve korumak zaruriden daha zaruridir. Yüzlerce düşünmeyen ya da ilgilenmeyen canlıların sürüsü o kadar var ki, tek güçlü düşünen ya da düşünmeyen vahşi hayvana mağlup gelmekten ziyade onların varlıklarının tükenmesinin ihtimali de var, bunu unutmayalım.
Hikâyemin en önemli bölümüne geçiyorum. Büyük, toprağı bereketli olan ormanlarda yaşayan yırtıcı, her türlü tehlikeli ve tehlikesiz hayvanlarla birlikte bulunan ceylanların hikâyesine başlamak istiyorum. Bu ceylanların zayıf halini görüp ve peşlerini vahşi hayvanlar tarafından bırakmak istemeyen ve güzel bir ziyafet haline getiren, bu nazik ve çok sevimli olan ceylan sürülerinin kıssasını kaleme aldım.
Bu ceylan sürüsü nazik ve zarif olduğu halde kaba ve yırtıcı vahşilerle yaşamak ya da onların eziyetlerine sanki katlanmak zorundadırlar. Böyle ortamlarda yaşamak zorunda kalan ceylanların başlarına gelecekleri bela mı yoksa çok saf olduklarından ya da ilgisizliklerinden midir etleri herkes tarafından iştahla yenilip tercih ediliyor. Bu ceylanların sayıları çok olduğu ve kalabalık içinde oldukları halde rüzgârın etkisiyle çıkan uğultudan korkarlar. Bazen hayatları pahasına otlamaya cesaretliler. Onların genellikle reisleriyle birlikte ve onun müsaadesiyle cesaretli davranıp bozkırlara dağılarak tehlikeye karşı her hangi bir tedbir almadan salıveriyorlar. Böyle beyinsizce davranmakla çok kayıp ve kurban verirler.
Sürekli kurban vermeden yaşamaları imkânsızmış düşüncesi beyinlerine iyice sokulduğundan dolayı beyinleri işlemez hale geldi. En zayıf ve yaşlı ceylanların avlanıp katledilmesine göz yumuyorlardı. Sanki zayıf ve yaşlı olan ceylanlar sürülerden değilmiş ya da ölmeleri gerekliymiş gibi bahaneler durmadan genç ceylanlara işittiriliyor ve yırtıcılara kendilerinden bir kısmı feda edilmezse açlıktan hiç biri sağ kalamayacağı telkininde bulunuyorlardı. Böylece alışa alışa ve sindire sindire ta genç ceylanlar feryat edene kadar sürmüştü.
Artık şimdiki durum boyutları çizgiyi aşınca, çok korkutucu ve endişe verici bir hal olduğunda, artık genç ceylanların susmaları mümkün olmazken, yaşlılar ve hasta olan ceylanların nesli tükenince, sağlam gençlerin neslininde tükenmesi hızlanınca, tüm genç ceylan sürüleri ölüm korkusu ve can güvensizliğiyle çalkalandılar. Aralarında fısıldayarak canlanıp ve kızgınlıklarını belirterek yakınıyorlar, birbirleriyle dertleşerek de panik yapıyorlardı. “Bu güne kadar daha kaç kurban vereceğiz” diye sorup yakındılar. Fakat işin çekilmez tarafı, yaşlı ceylanların inatları ve sert huyları yüzünden genç ceylanların birbirlerine karşı günden güne daha da sertleştiği görünüyordu. Her fırsatta birbirlerini incitmek, aşağılamakla kalmıyor, her şeyde ve her zamanda haksız yere birbirlerini suçlamaktan da zevk alıyorlardı. Genç ceylanlar, tefekkürlerini ve haykırışlarını sürekli dile getiriyorlardı
Şayet kendimizi savunmazsak ya da önlem almazsak, bizim için mücadele veren dedelerimize ne diyebiliriz ve bize miras bıraktıkları güzel ve verimli arazide, saflığımızdan mı yoksa korktuğumuzdan mı topraklarımızı koruyamadan terk ettik. Bir an önce harekete geçmezsek ya da karar almazsak teker teker kurban vererek yok olacağız, bu gün birileri kurban gitti, ertesi gün belki en yakın birimizden birinin canı yanabilir, bunu demeden elimizi çabuk tutalım. “Çok acı çektik ve hala çekiyoruz. Onun için kötü bir şey olacak diye rahat olamıyoruz. Ayrıca tehlike git gide etrafımıza ateş gibi sarılıp yayılıyor. Bu türlü acılar dinmek bilmiyor. Sebebini de biliyoruz”.
Artık yumuşak ve kibar olmak ya da ilgisiz görünmek veya hava atmak veyahut kendimizi çok beğenmek gibi benzer benliklere devam edersek tehlikeyi durduramayız, o zaman etraftaki dişlerini bileyen güçlülerin ağına düşersek kendimizi hesaba çekemeyiz. Bu benlik sıfatlarımızın hiç birinin değerliliği ve yararlılığı yokken, canımızı kurtaramayan, tam tersi bize çok pahalıya patlayan ve sürekli patlıyor da zaten.
Yüzlerce sayımız var ama işe yaramaz bir kalabalığız. Hepimiz zor günde çaresiziz, tehlike gelince zıplamaktan ya da saklanmaktan veya teslim olmaktan başka gücümüz yeter mi? yani herkes canını kurtarmaya çalışırken başkasına zarar gelse umursuyor mu ya da savunabiliyor mu söyleyin, sanki şimdi kurtulursak başımıza böyle bir şeyin tekrar gelmeyeceği ne malum. Her zaman gönül rahatlığıyla otlamaya gideriz. Zayiat vermeden bir gün olsa bile sağ salim yuvaya dönüldü mü? Zaten zayiat vermeden otlamak mümkün olmazken otlamaktan da vaz geçemiyoruz. Amma velâkin bu otlama eylemi var ya, bedeli bize çok ağır ödetiliyor. Bu nedenle teessürümüzün ve tesellimizin sayımız fazlalığından dolayı etkisi uzun sürmezken, ancak sinemize gömülebilirsek ne mutlu bize diyebiliriz.
Devamlı ve alışılmış olarak gündelik kayıplar ve yaralanmalar gün gittikçe artınca ve kaygılar bir türlü zihinlerinden silinmeyince genç ceylanlar ayaklanmalarına hız veriyordu. Geçici üzüntüler kalıcı üzüntüye dönünce ve bütün topluluğu sarınca tedirginlikler uzun süre devam etti. Genellikle üzüntüler kısa sürüyordu, sonra her şeyi unutup tekrar otlama mücadelesi kurban vererek güçlülerle boğuşmayla noktalanıyordu. Son zamanlarda aralarında kızışan şikâyetler, durmayan gerginlikler, alevlenen sıkıntılı rüyalar ve artan kayıplar için her gün liste halinde sürünün reisine takdim ediliyordu. Her takdimde reisten imdat ve kati çözüm isteyip ısrar ediyorlardı. Yakın zamana kadar böyle benzeri bir sıkıntı yaşanmamıştı.
Daha önceki alınan bütün ferdi kararların hiç birinin çözüm getirmediğine kesin gözle bakıyorlardı. Tansiyon gittikçe artmakta ve herkes reise isyan etmeye başladı. Sesler yükseldikçe isyanlar büyüyüyor, bağrışmalar şiddetlendikçe genç ceylanlar daha fazla gamsız ve enayi kalmak istemiyorlar. Asıl kabahat hep büyüklerimizdi, bizi iyice pasif hale getirmişler ve beynimizi iyice yıkamışlar, durmadan kaçma teknikleri içlerimize iyice içirmişler, ne kendimizi savunabiliriz ne de hiç kimseyi. Kaslarımız, bedenlerimiz ve burgulu boynuzlarımız güçlü ve sağlıklı olduğu halde ne yaşlılarımızı ne de yavrularımızı müdafaa edebiliriz, acemice çok kandırıldık ve hep saldırgan hayvanlara yem ve köle olarak yetiştirilmiş gibi gördük kendimizi zaten. Reis o isyanın önünü kesmek için genç ceylanları yanına çağırarak, iyice onları dinledikten sonra sakinleşmelerini istedi.
Sizin şikâyetlerinizi ve fikirlerinizi saygıyla karşılıyorum, çünkü ben de bu konuda çok rahatsızım ve rahatsızlığım gittikçe ölçülmez hale geldi. Sağlıklı bir karar çıkartmak için sizlerden sabır, yardım ve zaman tanımanızı istirham ediyorum. Onlar da reisin güzel sözleriyle gerginliklerinin ve sinirlerinin iyice yumuşamasına neden oldu. Reisin aklına kısa bir süre içinde güzel bir fikir doğmuştu, istişare fikriydi. Kendine demiş ki, sürülerle ancak istişare yaparak ve destek alarak sorunların çoğunu çözebilirim düşüncesiyle tüm ceylan sürülerini daha şafak sökülmesini beklemeden alelacele büyük toplantıya davet etti. Ceylanlar eksiksiz olarak toplantı alanında toplanıp büyük heyecanla reisin ilk konuşmasını dinlemek için heveslendiler ve ilk defa aralarında istişare ifadesini duyup ve yakında yapılacağını reisten söz aldılar.
Reis onlarla istişare yaptıktan sonra ve herkesin görüşünü dinledikten sonra onlara dedi ki “kim bana güzel fikir sunarsa mükâfatım sonsuz ve paha biçilmez olacak, ayrıca benim hem yetkili danışmanım hem benim varisim hem de çok değerli bir dostum olacaktır”. Bütün sürüler toplantı alanından sevinçli ve umutlu olarak dağıldılar. Herkes güzel fikir sunmak için harekete geçip derin derin düşünmeye daldılar.
Beklenen tarih geldi ve herkes fikirlerini toplantı alanında sunma heyecanı ve sunma sırasını bekliyordu. Fikirler o kadar karışık ve farklıydı ki saymakla bitmezken, çoğunda işe yaramazdı ve herkes fikrini sunabildiğine şükür etti. Artık bütün fikirler sunulduktan sonra son ayıklama fikri ve karar verme hakkı reiste olduğu için tüm gözler reise yönelerek, herkes coşkuyla ve sessizce reisin söyleyeceklerini sabırsızlıkla beklediler.
Reis istişareden sonra elde ettiği sonucu beyan etmek istiyor ve artık bir karara bağlanması gerekliliğini düşünüyordu. Beğenilen fikir açıklanırken yüzündeki ümitli işaretler gayet iyi fikir olduğunu ve reis tarafından çok benimsendiği anlaşılıyordu.
Reis ayağa kalkıyor, beğendiği fikri sunana alkışlarla ve tebriklerle yanına çağırıyor. Fikri beğenilen ceylanın gururlu, başı dik olarak ağır ve danslı hareketlerle yürüyerek, bir adım ileri bir adım geri şekliyle zıplayarak reisin yanına geçiyor. Öyle mutluydu ki dünya ona küçük geldi. Şanslı ceylan; genç biri ve dinamik, maharetli ve kuvvetli, gayretli ve azimli, zeki ve çok düşünceli boynuzlarından parlamıştı zaten. Reis ondan rica ederek yeni fikrini herkesin huzurunda yüksek sesle tekrar sunmasını istedi. Genç ceylan kalabalığın içine doğru yürüdü. Sapsarı derisi ışıldıyor, boynuzları, yürüyüşleri göz alıyordu. O ceylanların arasından geçtikçe, ceylanlar yana çekilip yol veriyorlardı. Genç ceylan hiçbirine tek tek bakmıyor, hepsini gülümseyerek selamlıyordu. Selam verirken, böyle çok kalabalık dinleyiciler huzurunda ilk defa konuşabilecek yetenekte değilmiş gibi onlara ima etti.
Alkıştan sonra heyecanla herkese teşekkür ederek yeni fikrinin özüne girdi. Yeni fikir getiren ceylan gayet mantıklı ve caydırıcılığı vardır, birlik ve beraberlik oluşturmak şartıyla sorunların üstesinden gelinebileceğini amaçlıyordu.
Genç ceylan güzel ve parlayan burgulu boynuzla iftihar ederek konuşmasına devam etti. Önce, büyük bir coşkuyla ceylanları baştan aşağı süzdü. Ceylanlar ise, kısa bir sessizliğin ardından kulaklarını iyice genç ceylanın sesinin yönüne göre çevirdiler. Genç ceylan, “ biraz bana doğru yaklaşın, yüzlerinizi yakından göreyim sizi” dedi. “Evet, size baştan söyleyeyim ki, eğer hala birlik olamayacağız ve kendimizi savunamayacağız derseniz, şu ormandaki vahşilerin, evet, bence korkak ve düşüncesiz yaşayan sürülere dişlerini gösterebilen o vahşiler onlar, başka bir şey değil, bu vahşilerin bütün yaptıklarına, katliamlarına hala boyun eğeceğiz derseniz, gözüm görmesin sizi. Sizinle bir dakika bile kalmam. Beyinsizce sadık olmaktan çıkacağız.
Kafamın bir yanında başka türlü düşünceler sürekli canlanmaktaydı. Bir yandan da sizi iş birliğine ve beraberliğe davet ediyorum. Yine bir yandan sizin sıkıntılı günlerinizi aklımdan geçirirken, bir yandan da, tek kafa olma zamanı geldi; birbirimizi severiz, değişiriz, bambaşka bir birlik sağlarız; hem belki eski imajlarımıza son veririz ve yepyeni bir imaj kazanırız diye düşünüyorum”
Öyle vahşi hayvanlardan o kadar çekmişken, bakıyorum yine bazı ceylanlar onlara karşı sessiz kalıyor ve hiç hınç duymuyorlar. Eğer herkes benim gibiyse, onlara karşı savaş açmak isteğin dışında zaruridir. Birlik olsun mu, olmasın mı? İşte sorun buydu. İzzetli olarak bu topraklarda yaşamak istiyorsanız, sizi iş birliğine ve beraberliğe davet ediyorum. Sesini o esnada bazen yükseltip bazen alçaltıyor, arada bir tavırla başını dik tutmaya çalışıyordu. Bütün gücümüzü ortaya dökmeye birleşelim. Birlik ve beraberlik tek başına sarsılmaz ve yenilmez bir güçtür.
Ceylanlar, onu dinlerken aşırı heyecandan ve etkili konuşmasından ayak topuklarını her yere hızla vura vura, süre süre gürültü yapıyorlardı. Genç ceylan onları böyle görünce daha da kendini kaptırdı, neşeli neşeli konuşmaya devam ederek, ceylanlara bakıyordu, sanki rüya görür gibiydi, ayrıca yüzüne tatlı bir rahatlığın ışığı vurmuş gibiydi.
Öyle güzel bakımlı, sivrili boynuzlardan istifade etmek ve gücümüze güç kazanmak için iş birliği önemlidir. Yani birimiz hepimiz ve hepimiz birimiz içindir. Bu mantığıyla gücümüzde sarsılmaz güç katarız. İçimiz rahat ve huzur içinde olmayınca nasıl iyi olur! . Duygulu bir ceylan nasıl rahat edebilir? Bütün bu korkular, endişeler can sıkmaya başladığının farkındasınız. Hayatın nimetleri ne kadar haksız pay edilmişti! Kader bizi hiç kimseye o kadar beyinsizce davranmaya mahkûm etmez. Aramızda bir aile ruhu, bir sevgi bağı sergilensin. Aksi takdirde etimiz her zaman kolayca ve musallatça mubahla yenir.
Artık bir daha kaçmak ya da başka yere göç etmek veya bencillik göstermek veyahut cemaatten kopmak gibi eski alışkanlıkların devri bitti ve bitireceğiz. Hep birlikte birlik göstererek zorluklara karşı hareket etmekten ziyade sorarak, aydınlanarak ve danışarak sorunlarımızı çözmek zor olmaz elbette, buna eminim.
Yaşlılarımızın ve yavrularımızın iyi şekilde korunmasını sağlamak için gençlerimizin bu görevi üstlenmesiyle olur. Eğer gücümüzü ve aklımızı doğru olarak kullanınca güçlülükten daha güçlülüğe geçmekten ziyade ufuklarımız açılır, harikalar ve mucizeler gerçekleşir. Ormanın en güçlü hayvan azgını etkisiz ve meydan okuyamaz hale getirebiliriz. Tüm canlıların akılsız olarak yaratılmadığını gayet iyi biliyoruz, ama canlıların akıllarını kullanamayınca aptallaştığını, biz bile bile örnek olduk.
Bütün ceylanlar onu dinledikten sonra ona hayran kalmaktan ziyade ne demek istediğini iyice anlayıp kavradılar. İsabetli karar budur, dediler. Sanki güneşin aydınlığı uzun sürmüştü o günde. Daha önce karanlıkta yaşamışlardı da, şimdi birdenbire mana dolu, yepyeni bir aydınlığa kavuşacaklarını anlamışlardı.
Bu sözler bütün ceylanların çok hoşlarına gitmişti ve birlik uğruna deliye dönüşmüşlerdi adeta. Hiçbirinin yüzünde korkaklığa dair bir iz bile kalmamıştı.“Birlik oluşunca ne acılar çekeceğiz, ne de kötü rüyalar göreceğiz de ancak ondan sonra yüzümüz daima gülecek diye” müjde verdi. “Demek ki birlik ve beraberlik şarttır” nakaratlı olarak söyleyip toplantıyı terk ettiler. İşte, bu “genç ceylan” halis muhlis gelip onların karşılarına çok güzel fikir ile çıkmıştı. Yiğitli, iyi huylu, mert, tuttuğunu koparır, soylu bir erkek gibi onlara geliyordu.
Ceylanlar onu bir kahraman ve kurtarıcı olarak görmeye başlamışlardı. Sabah karşı, daha güneş doğmadan, yakından, uzak mesafeden ve her taraftan ceylan grupları görünmeye gözüktü. Grup halinde dağılıp otluyorlardı. Yanlarında muhafızlar ve etraflarında güçlü genç ceylanları da vardı. Böyle tavırlarda hayra alamet vesile oldu. Sonunda iş birliği ve beraberlik gerçek olunca, sayılmaz bu işin nimetlerini görmeye ve hissetmeye başladılar. Çok güzel ve emsalsiz bir savunma sistemi kurdular ve herkes görevini hakkıyla yerine getirip sürü için mücadele ettiler ve sürekli olarak mücadele ediyorlar. Birkaç savaş ve boğuşmada birlik ve beraberlik sergileyip sebat ettiler ve az kayıpla kurban verip savaşı kazandılar.
Böylece ormanda bulunan tehlikeli ve aç gözlü hayvanlara gözdağı verdiler. Birkaç saldırıya uğrayıp can vermeden kurtulup engellediler, artık boynuzlar tek tos ya da tek vuruş ta düşmanı sarsıyor ve sarsmaya devam ediyorlar, bedenler ayrılmaz bir beden ve ayrılmaz bir birlikteliğin oluşumunu sağladılar ve sürekli sağlıyorlar.
Bu birlik ve beraberlik sayesinde büyük, engin ve verimli arazi elde ettiler. Tam o günlerde çok kahramanca nefsi müdafaa sergileyip mücadele etmişlerdi. Her savaşı kazanılınca veya saldırlar anında püskürtülünce birbirlerine ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Kimsesiz ve zayıf bulunan hayvanların, himaye altına alınıp ve yerleşmelerine müsaade ettiler. Hiçbir yırtıcı ya da aç gözlü hayvanların şansı kalmamaktan ziyade onlara yanaşmak bile yürek ve cesaret isterdi. Eskisi gibi gelişigüzel saldırılara maruz kalıp kayıp veriyorlardı, artık öyle saldırılar tarihe gömüldü. Hep zihinlerinde kalan yaralı izler, ne zaman güçlülerin karınları acıkınca ya da zil çalınca katliam yaşanıyordu.
Hikâyenin bitiminde, artık şimdiki durum farklılık kazanarak ve göstererek anlaşıldı ki, iş birliği ve beraberliği yapan ceylanların dışarıdaki gelecek tehditlerden tamamen kurtulup iyi hayat yaşamayı hak edip girdiler, amma velâkin kimsesiz, dağınık ve zayıf kalan canlıların canları vahşilerin insafına kaldı. Yılın geri kalan günlerinde hayat her zamanki yolundan akıp gidiyordu, sabah ve günün her saatinde otlamaya fırsat buluyor... Hepsinde de yiyecekleri rahatça ve özgürce otlayıp yiyorlardı. O günler en iyisiydi, akıl ve zekâ kullanma çağıydı, inançlar zamanıydı, ışık ve ferah mevsimiydi. Yaşayabilmek için her şey vardı önlerinde artık, gelmiş geçmiş en iyi günler olduğunun farkına vardılar.
Pekâlâ, şimdiki zayıfların zekâlarını kullanıp birlik ve beraberlikle güç oluşturarak ve güçlülüğün tadı nasıl olur iyice algıladılar. Kullanmayanların hallerini gördüler. Genellikle bedenen güçlü olan canlıların, gücüne güvenenlerin, beyinlerini doğru olarak kullanmayınca ahmaklıktan ziyade onların da hayatta kalmaları için yine mucize gereklidir.
Hikâyenin özü, doğru düşünmek, bilinçli olarak aklı kullanmak için görüş birliği ve iş birliği şart koşmaktan ziyade dürüstlük ve fedakârlık her zaman şarttan daha şarttır. En mantıklı ve en doğru çözüme götüren ışıklardan biri istişaredir, birlik ve beraberlik her zaman için vazgeçilmez ve bitmez bir kuvvettir.
İbrahim HaziniKayıt Tarihi : 22.10.2009 19:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!