Kızarak,unutulmuş bir gençlik günahına
Yakşırmı hiç böyle,bırakıp gitmek sana
Bir veda busesiydi,verdiğim buse ona
Terkederken onu ben senin aşkın uğruna
..
Gidiyorum bu son gecem, bu ellerden gidiyorum,
Karanlıkla geçmişime sünger çekip gidiyorum,
Karanlığı bedenime mezar yaptım gidiyorum,
Gidiyorum son bir veda sana gülüm durmam artık gidiyorum.
..
Korkuyorum içimden geçenlere dönüp bakmaktan. Geleceksen hemen gelmelisin cevapların elinde ve inancın kalbinde karalılığın düşüncelerinde. Zaman geçmeden çok geç olmadan vakit. Senden vazgeçmeden gelmelisin. Korkuyorum anlıyor musun. kendime küstüm sırt çevirdim tüm içimden düşüncemden akanlara, kendimden kaçak yaşıyorum. Bir kez dönüp bana bağırdıklarına bakarsam baktığım yerde kalırım sevgili. Bir kez duyarsam bana anlattıklarını bir kez hesaba çekilirsem sana olan sürgünümden azat ederim kendimi. Vakit geç olmadan bildirmelisin içinden geçenleri yoksa vakit hareket saatini geçiyor olabilir. Derin bir ıslığın geceyi deldiği gibi deliyor sessizliğin içimi. Sessizliğin neye gebe hangi kararsızlıkların hangi düş kırıklıklarının tortusu bu. Sana sessizliği öğreten ben sessizliğinde geberiyorum, sen bilmiyorsun. Ani oldu habersiz gidişin ne bir veda ne de bir çift söz. Suskunluğu giyinip kaybolamazsın yok hiçbir aşk kanununda bu hak. Hazırım tüm duyacaklarıma. Sen yeter ki cesaret giyinde çık karşıma. İçimde dolaşan karanlık kınından çekmek üzere kılıçını.
..
Son dakika son saniyemdir sana veda edişim
İçine kurt düşmüş ağaç şimdi bedenim
Gençliğime veda etmiş gün gün eririm
Son sevdamdın, giderim ayrılık sebebim
Gece andırır sorarım kara gözlerini
..
Veda et, elveda, elveda,
Veda et kızlık günlerine.
Mutlu Eros kur yapmaya gelmiş
Sana ve bakireliğine –
Bu kemer güzelleştirsin seni
Ve sarı saçlarını kuşatan bu saç filesi.
..
yine yağmurlu bir istanbul akşamı
yine hüzünlü bir veda zamanı
yine içimdehiç bitmeyecek hasret acısı
yine uzun bir bekleyişin yeni başlangıcı
her mevsim hasretle koşarım sana
bir bakışını değişmem bütün dünyaya
..
...
söz dilsizdir
söz sütten kesilmiş bir bebedir
kendi iç yangınında
veda
bir intihara gebedir
..
Çocukluk hayalimdin ilk gün aşık olduğum
Gökte ararken seni kalbimde bulduğum
Gözlerinde kocaman dünyalar kurduğum
Sendin! ! !
Ama bak ayrıldık! ! !
Şimdi veda zamanı... Elveda! ! !
..
Veda ederken, son kez el eleydik seninle
Başını öne eğmiş, ağlıyordun sessizce
Ayrılmak yoktu oysa, söz vermiştik yeminle
Ecel ayırsa bile, ölecektik sevinçle
..
Bu kadar kolay mı herşeyi silip gitmek? ..Hayatım boyunca bunu düşündüm hep.Sevenler ya da seviyormuş gibi görünenler bu kadar acımasız olabiliyorlar mı? Dostlar bu kadar vefasız olabiliyorlar mı? Evet olabiliyorlarmış.Hem de acımasız...Bir anda boşlukta hissediyorsun kendini.Hayatın gerçeklerini öğrenirken bu kadar acı çekmek zorunda mıyız? Birileri kendi egolarını tatmin ederken bizim duygularımız hiçe mi sayılmalı? ..Yok, hayır...Bu kadar basit olmamalı.Ama bu kadar bayağılaştı sevdalar...Bu kadar değerini yitirdi...İşte bunlara rağmen ben 'unuttum' diyemiyorum bir anda.Çünkü yaşananlar bu kadar basit değil benim için.Hala da 'unuttum' diyemiyorm.İnsanlar geçmişlerini unuttukları an ölmüş demektirler.Ama yinede pişman değilim yaşadıklarım için.Pişman olduğum bir konu varsa o da arkadaşlarımıın sahte dostlukları...Bir kere bile gelip beni sormamaları; duygularımı hiçe saymaları; yaralarımı eşeleyip büyütmeleri...Sizin, yüzüne bakmaya, saçlarını dokunmaya kıyamadığınız kişi; bir bakmışsınız sizi gözünü bile kırpmadan, bir veda bile etmeden çekip gitmiş.İnanır mısınız, insan o an hiçbir şey yapamıyor.Ne engel olabiliyor, ne de 'gitme' diyebiliyor...Ama ben şunun farkına vardım ki bazı şeyler için iyi olmak yetmiyormuş.Hiç bitmeyecek dediğiniz aşkınız bir bakmışsınız bitmiş ve uğrunda canını bile verebileceğiniz kişi gitmiş.Çok zor bana göre...Altından kalkılamayacak kadar zor...O an içimden 'keşke bende onun kadar acımasız olabilseydim' dedim.Bana bir zamanlar sevgini içine gömme diyen kişi şimdi beni bu sevginin ağır yükü altında bırakıp gidiyordu.Ama ben tüm bunlara rağmen herşeyin senin dilediğin, düşlediğin ve istediğin gibi olmasını diliyorum.Hep mutlu ol...Ben mi? Beni boşver artık...
Arkana bakıp da her adımında büyüyen yaramı daha fazla kanatma.Seni hep sevdim, belki de hep seveceğim...
..
Kıyamam sana! !
Sorma halimi anla
Kayıp benim buralarda
Acı tatlı hatırlasan’da
Ardımızda acı bir veda
Lütfen acımadan bak bana
Kayıp aşkımı soruyorum sana?
..
Bu ellerdi
“Buradayım” güvercinleri
Kanat çırpa çırpa yükseklere
Beni gösteren
Kalabalıklar arasındaki sana..
Bu ellerdi
..
güneş ufukta solan bir gül gibiydi o gün!
gözlerin sebepsiz bir korkuyla bakıyordu!
oysa ki aynı yerde buluşmuştuk daha dün,
alev alev saçların elimi yakıyordu!
aşkımızın miadı ne de çabuk dolmuştu?
oysa ne tomurcuklar yeşertmiştim içimde!
gözlerine dalarken ne kışlar yaz olmuştu!
..
Veda ettim sahte yalan dostlara,
Benim ile bir ben, görüşen kaldı...
Selam olsun geri kalan dostlara
Ne veda eden, ne gönlü şen kaldı...
Zenginlik sandılar dünya malını,
Kırdılar gönlümün zümrüt dalını,
..
Sen güldün diye mi yağdı yağmur zannettin?
Öyleyse ağlarken de bahar gelebilir
Hüznün duvarlarını ördün diye kalbine,
Kuşlar mı veda etti sevda bahçelerine? ...
Dünya seninle yaşamıyor, gördün mü?
Hayat değil o dönen sadece hayallerin.
..
Yıktığın o aşkına,elinle toprağı atmak
Attığın o toprağı üstünde yatmak
Ayrı bir acı verir seven yüreğine değil mi
Bırak anlayan yaşayan
anlatan bilsin
..
O halde yarın güneş kızarınca gelirim.
Olursa olur, olmazsa rakı içeriz..
Olursa devam, olmazsa veda ederiz.
İçilecek gecelerin,içtikçe sövülecek kişilerin şerefine deriz.
..
Bir cuma akşamı dönüyordum eve; bilemezdim bunun cuma akşamıyla son buluşmam olduğunu.Işıklar kapanmış ve sessizdi sokağın evleri...Kapıyı açmamla tanışmıştım karşımda bekleyen üç silahın merhabasıyla,teslim ol diye sesleniyordu bir ses düşüncelerime ve tek bir kurşun değdi sol ciğerimin üstüne.Kan oldu düşüncelerimin gözyaşı akmaya başladı ahşap zemine.Ağlayan Meryem'im daha fazla dayanamadı ve kapaklandı üzerime ve peşine bir kurşun daha...Belki bana değmemişti ama saplanmıştı yüreğime.Gözbebekleri kocaman oldu Meryemim'in,dağıldı son heceler buluşamadan dilinde.İşte orada buluşmuştu aslında son nefeslerimiz.Bir polis arabasının bagajında taşıdılar bizi hastaneye,boştu yollar; meğer darbe olmuş düşünceye.Bir kitap vardı hem okuyup hem de hayata dair kısa kısa notlar aldığım,ölen yazarından çıkaramadıkları acılarını bizden çıkarmaya gelmişler,talan etmişler odaları ve birkaç kitap yüzünden karanlık hücrelere kilitlemişler.Peki ya nasıldı Meryem'im,neredeydi şimdi? Hastanede olduğunu söylemişlerdi; oysa Meryem'im son nefesini karnında taşıdığı diğer canla birlikte ahşap zeminde vermişti.Benimse kanıyordu yüreğim,düşüncelerimin rengi damlıyordu sol ciğerimden.Tek kişilik karanlık bir hücre; sırayla gelip gidenler,demir kapıda yankılanan tehditler,falakalar,devamında göğüs kafesimin üstünde kırılan ıslak sopalar ve ayrılıyordu et tırnaktan...Can gitmişti oysa iki can birden,sadece düşünce özgürlüğü yüzünden; çok muydu sanki et tırnağa veda etmiş,kan tabanlarıma siper çekmiş? Kim durdurabilirdi ki bu acıyla daha da büyüyen,filizlenip tomurcuk açan düşüncelerimi? Bir damla su dediğimde yüzüme tükürenler kendi kanlarında boğulurken girecek toprak bulamadılar memleketin koynunda ve ne mezarları oldu ne de ziyaretçileri.Tarihin karanlık yüzüydü işkencede can verenler,bense ufak bir ışık o bedenlere...
Son nefesimiz birleşiyordu düşüncelerimizde,son nefes kadar sıcak bir o kadar hazin kazınıyordu beyinlere.Ve sen yeni nesil; soluduğun havanın kıymetini bil,çünkü bizim son nefeslerimizi çekiyorsun ciğerlerine...
..
İnsanın toprağa sevdasıydı ölüm,topraktan toprağa yolculukta.Uzun görünen nerede biteceği belli olmayan bir yolun başlangıcıydı; kimi erken toplamıştı bavulunu,kimi sürgüne gönderilmişti bavulunu toplamasına vakit kalmadan.Zor olan da buydu ya; vedasız ayrılıklardan selamsız sürgünlere yolculuk...Kim sallandırabilirdi denizi bir ipin ucunda,kim mühür vurabilirdi gökyüzünün maviliğine ya da kimin gücü yetebilirdi bir insana istemediği şeyi yaptırmaya? Halbuki ne kadar merhametliydi otuzbeşi yolun ortası diye niteleyen şair.Bir başka şair yolun neresinde olduğunu bilmeden kan tükürüyordu mendiline.Oysa kimi o sıfatları alamdan,dudağından düşen bir kelimeyle tek başına sallıyordu dünyayı.Daha acısı da vardı ayrılıkların; bir kelime için nefes tüketmeden karanlığa karışanlar.Öyle bir karanlıktı ki bu güneş yetmiyordu aydınlatmaya,yutuyordu dili damağına yapışıp yutkunmaya takati kalmayanları.Ve gölgelerinde yaşıyordu hayatın tuzaklarını kabul edemeyenler; gölge gibi sahte,hep bir adım geç kalmışlığın deminde.Kendi kendini çiğnerken insan gerçekten zordu vefanın mezarını ziyaret etmek.Öyle bir sabah gelirdi ki kururdu dilek ağaçları,kurak mevsimler demir atardı hayat ve sahraya doluşan akbabalar gibi kemirirdi günler hayalleri...Taş dibeklerde öğütülse de maziye gömülenler,geriye kalan bir parça sıçrardı insanın üstüne mutlaka ve parçalandıkça çoğalıp dağılırdı bedenin tüm hücrelerine.Beklenen dönmezken haykırışlar zamanla sessizleşirdi,tükenirken gözlerin o ateşten feri yıllar bir bir gizlice devrilirdi.Ne büyük bir sancıydı bu tanrım; tüm organları tek tek ziyaret edip bitirene kadar nöbet tutan...Veda eden kimdi aslında; gidenin ardından kaldığı yerde kendini bitiren mi yoksa arkasına baktığında geride bıraktığını bir daha göremeyen mi? Ne önemi vardı ki bitiyordu birşeyler işte,bazen insan,bazen duygular,bazen de yaşananlar.Kim durdurabilirdi ki dizginlerini koparıp dört nala ilerleyen bir at edasındaki zamanı? Mutluluğun kutusuna doldurulup paketlenen yalancı ayrılıklar yeniymiş gibi satılıyordu kırmızı halılı tezgahların üstünde ve halıların üstündeki o kırmızıların bir önceki hatıralardan kalan son emanet olduğunu bilemezdi daha önce bu yolu kullanmayanlar.Oysa ayrılıklar daha çok yaşıyor insanın toprağa sevdasından.Bu yüzden toprağın son emanetini güller taşıyor hemde en kırmızısından...
..
Ayrılık tatlı bir sancıydı
Son veda busesinde
Birleşirken dudaklarımız
Kalabalıklar yabancıydı..
Umursamazlık ne güzel
Bir tren garının kalabalığına inat
..