Uygarlık Karşıtı Anarşistlerden Mektup

Şair Berzan
72

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Uygarlık Karşıtı Anarşistlerden Mektup

Tekno-endüstriyel kapitalist uygarlık Tabiat Ana’ya ve sakinlerine saldırılarını sürdürürken ve bu ölümcül yaşam biçimi insanlığın içine gün be gün daha da sinerken TOTAL bir Kurtuluşun çığırtkanı olan tekno-endüstriyel uygarlığa savaş açan anarşist hareketin bir parçası olarak kendi bölgelerimizde ve yerellerimizde arzuladığımız özgür, yabancılaşmamış, tahakkümün zerresinin bile olmadığı ve doğayla ahenk içinde olan bir yaşam biçimi için başladık mücadeleye…

Mücadele, tekno-endüstriyel uygarlığın yıkımına yönelik olduğu kadar başka bir yaşam biçiminin yaratılmasını amaçlamaktadır…”Yaşam Tarzı mı Toplumsal mı” gibi sahte ikilemlere düşmektense yabancılaşmamış ve parçalanmamış bir yaşamı gerçekleştirme yolunda mücadele biçimimiz de “yabancılaşmamış-parçalanmamış ve doğrudan” ilişki biçimleri ve yöntemleri içermesi gerekiyor…Bunun için her türlü formal örgütlenme (örgüt, parti, sendika, federasyon, platform vs.) yöntemini reddediyor yerine doğrudan, organik ve samimi ilişki biçimlerinde buluşmayı, çoğalmayı ve toplumsallaşmayı tercih ediyoruz. Çünkü bizler toplumsal devrim mücadelesinde hiçbir üyeliğin, aidiyetin ve temsiliyetin TOTAL ÖZGÜRLEŞME’yi gerçekleştiremeyeceğine inanıyoruz.

Kemikleşmeyen, geçici ve samimi ilişki biçimleri yabancılaşmamış ve parçalanmamış başka bir yaşam biçimini yaratmak için en iyi araçlardır. Benzer düşünen kişilerin arzuları doğrultusunda, hiçbir grup baskısı olmadan gerçekleştirilen kolektif etkinlikler ve doğrudan eylemler gerçekleştirmek birincil amaçlarımızdandır.

Tekno-endüstriyel kapitalist uygarlık saldırılarını her geçen gün daha da hızlandırırken, onun yıkımına yönelik fikirlerimizi yaymanın ve doğrudan eylemlerin aciliyetine ve önemliliğine inanıyoruz…

Gezegeni her geçen gün yaşanmaz hale getiren, insanlığı cinnete sürükleyen, gezegenin üzerindeki her şeyi alınacak-satılacak metalara indirgeyen ve bunun için yok etmekten, talan etmekten çekinmeyen, bu sistemin yıkılması şart…Sistem kendi sonunu hazırlarken diğer yok olan türler gibi insan türünün de sonunu getirecekmiş gibi görünüyor..İnsanlığın gönüllü rızasıyla ayakta tutulduğu ve yokluğunun imkansız olduğuna inanıldığı çağımızda, bu boş inançları yerle bir etmemiz gerekiyor..Aksi taktirde insan türü pek de uzakta görünmeyen bir gelecekte büyük felaketlere doğru gidiyor…Önümüzde iki seçenek var…Ya sistemin sürmesine izin vericez ve çökerken insan türü de büyük ölçüde yok olacak ya da doğayla yeniden ahenk içinde yaşayacağımız, devletlerin, otoritelerin olmadığı dolayısıyla savaşların, tahakkümün, sömürünün ve zulmün olmadığı bir dünyayı yaratmak için toplumsal ayaklanmalar ve isyanlar bu ölümcül sisteme nihai yumruğu indirecek…

Bizler bu sistemin yıkımında mücadele etmeyi tercih ediyor ve ona karşı bir başkaldırı ve isyan çığırtkanlığını sürüklemek ve yaymak istiyoruz…Onun yara alacağı her noktasından saldırmak, hasarlar vermek birincil amaçlarımızdandır…Bunun için anti-propagandif, ajitatif ve şiddetli-şiddetsiz her türlü eylemsel etkinliği destekliyoruz…

Bizler sisteme sonunu getirecek nihai yumruğu indirmeden önceki süreçte yıkıcı mücadelemizle eş güdümlü yürüyecek başka bir yaşam biçimini yaratmak ve bunun için beceriler elde etmenin zorunluluğuna inanıyoruz...Çünkü hayatlarını uzmanlara ve bilirkişilere teslim eden, işbölümüne, uzmanlaşmaya ve bir makinenin dişlisi olmaya rıza gösteren kişi özgür olamaz...Mega makine yarattığı yaşam biçimiyle, kişiyi kendi kendine ayakta kalma ve karar alma yetisini geliştirmesine izin vermeyerek acizleştirmiş, onu uzmanlara ve temsilcilerine bağımlı bıraktı. Gündelik yaşamın uygarlığı toplumu içinden çıkılamaz bir “işbölümünün” dolayısıyla acizliğin içine sürüklüyor…Her geçen gün sisteme olan bağımlılığımız daha da artıyor. Genetik mühendisliği, Gıda Endüstrisi, Tıp endüstrisi, Kriminoloji Endüstrisi, Bilişim Teknolojisi ve Enerji Endüstrisi esasında Sanayi Toplumunun ta kendisi kendisini durmaksızın yenilemek ve insanlara kendilerine bağımlı olduklarına inandırmak zorunda…

Fakat bir gerçek var ki, sistem ona müsaade etmediğimiz sürece devam edemez. Başka bir yaşam biçiminin mümkün olduğunu göstermezsek, bu sistem vazgeçilemez olmaya devam edecektir. Bu yüzden başladık, sistemi hayatlarımızdan hücre hücre yıkmaya…

VAHŞİYE DÖNÜŞ PROJESİ:

“Vahşiye Dönüş” fikri bir gündelik yaşam aktivitesidir ve yaşamlarımızın yeniden “vahşileşmesi” için atılmaya çalışılan bir adımdır. Her birimiz bir yerlerde bu ölümcül makinenin dişlisi olmaya devam ediyoruz. Kimimiz öğrenci, kimimiz işçi-emekçi-köylü-memur…Eninde sonunda her birimiz gezegeni ve insanlığı sömüren, talan eden bu sistemi kendi gündelik yaşantılarımızda yeniden üretiyoruz. Gerekli-gereksiz nereden geldiğini, kimin, nerede, nasıl ürettiğini bilmediğimiz bir sürü ürünü veya hizmeti satın alıp satıyoruz, tüketiyoruz. Yabancılaşma hayatımızın her hücresinde ve anında vuku buluyor ve hala bunun farkına varamıyoruz. Daha doğrusu farkına varmak istemiyoruz. Çünkü gündelik hayatın hızı bizi bunları sorgulamaktan alıkoyuyor, buna gönüllü rıza gösteriyoruz. Çünkü gündelik yaşantılarımızdaki yabancılaşmayı sorgulamak ardından onun yıkımı için bir şeyler yapmak zorunda bırakıyor ve bizi kendi yaşantılarımız hakkında sorumluluk almaya itiyor..

Her şey marketlerde, bir tuşla elimizin altında hazırken neden ihtiyaçlarımızı karşılamak için kendi kendimize uğraşalım ki. Bu doğru…şu an için saçma görünüyor..Fakat aynı anda bu rahatlığın ve hazır olma durumunun nelere mal olduğunu hiç aklımıza getiriyor muyuz? Tahakkümün nerede olduğunu düşünüyoruz?

Bugün kapitalist sistemin ve tahakkümün yıkımı için mücadele eden devrimci hareketler, tahakkümün sadece iktidar aygıtıyla sınırlı kaldığına inanıyor. Fakat işbölümü, uzmanlaşma, sanayi, doğal yaşama yabancılaşma, teknoloji, ilerleme, modernlik, kent kısacası topyekün Uygarlık hakkında ne düşünüyor…? Bu kavramların özgürlükle uzlaştırılabileceğine gerçekten nasıl inanabiliyorlar?

Bizler bu imkansız ütopyaya inanmıyoruz…Uygar ve kendisini doğanın üzerinde gören bir yaşam biçimi asla özgürlüğü yaratamaz…çünkü uzmanların cirit attığı yabancılaşmış ve parçalanmış, doğaya ve diğer türlere egemen olmaya çalışan ve onları birer kaynağa indirgeyen bir toplum tahakkümü yeniden üretmek zorundadır..

Yeni ve başka bir yaşam biçiminin mümkün olmuş olduğuna ve daha başkasının da mümkün olabileceğine inanıyoruz..İnsanlık kendi tarihinin sadece %90’ında yabancılaşmış-parçalanmış ve tahakkümcü bir yaşam biçimini gördü. İnsanın uygarlığı keşfetmeden dolayısıyla doğadan kopmadan önceki yaşam biçimi bugüne nazaran daha “insancıl” ve “iktidarsız” bir yaşam biçiminin var olmuş olduğunu gösteriyor. Bu da bize insanın devletsiz, otoritesiz, uzmansız ve uygarlığın olmadığı vahşi bir yaşamın mümkün olabileceğini kanıtlıyor.

Yeşil Anarşik bir yaşam biçiminin gerçekleşebileceğine olan inancımızdan dolayı kendimizi sorumluluk almak ve bunun için uğraşmak zorunda hissediyoruz. Aksi taktirde kimse bizim adımıza istediklerimizi getirmeyecektir..Bu yüzden uygar toplumun bize unutturduğu “ilkel becerileri” yeniden öğrenme yetileri kazanmak için “Vahşiye Dönüş Projesi” fikrini ortaya atıyoruz.

Özgürlüğe ve anarşi durumunun mümkün olduğuna ve özgürlüğün ancak sorumsuz, boş vermiş değil isyankar ve vahşi bir kişilikle alakalı olduğuna gerçekten inanan ve doğaya aşık olan herkesi bu projede buluşmaya davet ediyoruz…

************************************************

'Vahşiye Dönüş Projesini' doğayla uyumlu bir yaşam kurma yolunda faaliyetlerimizi yürüteceğimiz bir klüp olarak düşündük. şimdilik üniversitelere ve takıldığımız yerlere bu projeyi duyurmak ve bu konuyla ilgilenen insanlarla tanışmak ve fikir ve deneyim paylaşımında bulunmak için afişler asmayı düşünüyoruz ve vahşi yaşam tekniklerini birlikte geliştirmek için kamplar, doğada hayatta kalma yöntemlerini öğrenme (ateş yakma, barınma, yenebilir bitkileri bilme, su kaynaklarına ulaşma ve sağlık gibi konularda etkinlikler düzenlemeyi düşünüyoruz...

Faaliyetler, tamamen insanın yaklaşık 2 milyon yıl boyunca yaşadığı ve şu an tekno-endüstriyel sistemin insanlığa unutturduğu, yabancılaşmamış (bölünmemiş) olan yaşamdaki insan etkinliklerini ve becerilerini yeniden kazanmaya yönelik...Faaliyetler; sağlıktan, beslenmeye, barınmadan, su elde etmeye yenebilir bitkileri öğrenmeye bir çok doğal yaşam tekniğini içerecek...

Tekno-endüstriyel sistemin bize imkansızmış gibi ve 'vahşi' olarak gösterdiği bu yaşam biçimi aslında tamamen gündelik yaşamın bize illüzyonundan ibaret...halbuki,bizleri betonların arasına tıkıştırarak ufkumuzu kör eden,işten eve evden işe hayatlarımızı tükettiren, karnımızı doyurmak için bizi vida sıkmaya veya bir makinanın dişlisi olamaya zorlayan bu sistemin 2 milyon yıllık insan tarihindeki yeri sadece 200 yıllık...asıl imkansız olan 200 yıldır işleyen bu makinanın insan yaşamını tehdit etmemesidir..çünkü asıl 'vahşi' olan uygarlığın ta kendisidir...

Tekno-endüstriyel sisteme karşı mücadele ederken onun değerlerini veya araçlarını aynen devralmak yerine kendi arzuladığımız yaşam biçimini hayata geçirmek zorundayız...kaderci devrim anlayışı ve eskisini devralmak sadece iktidar ilişkilerini yeniden üretir...bu anlamda kendi arzularımızı ve tutkularımızı belirleyip, onları gerçekleştirmeye yönelmemiz gerekiyor...

Yabancılaşmamış, doğrudan, kendisini doğanın efendisi olarak görmeyen, tahakkümsüz ve anarşik bir yaşam biçimine ancak önce onu isteyerek daha sonra da onun için bir şeyler yaparak ulaşabiliriz...
Projenin ilk ayağı olarak ilk önce yüzyüze, doğrudan-organik bağlar kurmak ve bu ilişki biçimlerini vahşide gerçekleştirmek istiyoruz...Bu anlamda Türkiye'de birlikte karar verdiğimiz vahşi bölgelerde geçici kamplarda buluşmayı planlıyoruz...

Bu plan-projelerin oluşturulmasında katkı ve görüşlerinizi bildirmek için isyan mail grubuna üye olun ([email protected]) veya -email- adresine e-mail atın..

Şair Berzan
Kayıt Tarihi : 16.6.2008 16:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Oğul Gençay
    Oğul Gençay

    *
    Önemli Not :

    İşbu yazının kaynağı ''www.hayvanozgurlugu.com'' isimli sitenin forum sayfalarındadır.
    Söz konusu yazının altında yazarlarını ve kaynaklarını belirtmiş olmama rağmen ya sistem, ya da sayfa editörleri tarafından belirttiğim kaynaklar silinmiştir... / Suçlunun(!) hangisi olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok.../ Bu boktan durumun neden olduğundan ve de nereden kaynaklandığından da...
    Velhasıl-ı kelâm, durup dururken adımızı hırsıza çıkaracak olması ihtimalinden dahi korktuğum bu durumu ''Yetkili Şair'' olmadığım için düzeltme şansımın da olmamasından dolayı (maalesef) bu yorum kutusu altından yapıyorum...
    Yapıyorum; çünki yanlış anlaşılmalara mahal vermemesi adına bu uyarıyı yapmak durumundaydım... //

    İzanınıza...
    Dostlukla...


    Dip Not : Söz konusu yazılara ve tüm kaynaklara yukarıda verdiğim linkten ulaşılabilir.../



    B E R Z A N




    *

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Şair Berzan