Yasemin Gülersoy Adlı Antoloji.com Üyesinin H ...

  • Ali Rasim Yılmaz
    Ali Rasim Yılmaz

    26.11.2009 - 14:38

    Eczacılara özel bir zaafım vardır.Durumu bilgilerinize arz ederim.

    Saygılarımla,
    - - - - - - - - - - - - -acil-en-düdüüüt

  • Necati Şahbaz
    Necati Şahbaz

    28.08.2009 - 02:02

    Hayırlı ramazanlar
    Ortak dostlarla beraber
    güzel paylaşımlarla hoş sohbet bir ortamda
    şiir tadında sevgi,kardeşlik, paylaşım yağmuru altında
    beraber ıslanmaya davet ediyoruz …
    YAGMURDA ISLANANLAR GRUBUMUZA bekliyoruz saygılarımla...
    http://gruplar.Antoloji.Com/yagmurda-islananlar bu linkden de kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

  • Sabriye Babaoğlu
    Sabriye Babaoğlu

    25.08.2009 - 21:41

    yasemin gülersoy? ? ? ?
    çatkapı geldin ve bir o kadarda yokoldun...ilginç! !

  • Sen Yada Sennnn
    Sen Yada Sennnn

    28.07.2009 - 23:01

    Cezair Menekşesi
    .
    (Je n’en connais pas la fin...)

    İkindi vakti,
    yolunu şaşırıp pencereye
    kendini salıveren Cezayir Menekşesi’nin
    henüz pembeleşmemiş yakut cüz’leriyle
    sanmam çok uzaklardan geldiğini!

    Çakalları ve öteki dağ yırtıcılarını saklayan
    ayın avlusunda, ırmakların uğultusuyla
    Çaykovski’yi ve Piaf’ı aynı iki dakikaya
    serpiştiren müz ve acıtan teknoloji
    gök ve toprak / haz ve ürperti
    gerilirken kızıl telleriyle dudaklarımda
    damla damla gül esintisi apansız...

    Bu bir Fransız sayıklaması değil
    ya da sör Eliot’un ‘oyuk adamları’*nın
    içi boşalmış yazgısı bizimkiyle aynı olan
    bilinçliliğe doğru dönüşen
    bağımsız varyeteler sunan ebedi bir işkence
    önce birebir sonra kitlesel gerçekleşen
    çorak mutasyon ve eşi benzeri olmayan
    iç yıkımsal görüntüler toprağı

    Evet bu topraklar da gümüşün
    parladığı zamanlar uyandı
    ürperten çıngıraklarının mırıldandığı
    her yönden yükselen çığlığını
    gecede esneyen ateşli çarkların

    Evet bu topraklar da ışık sızmalarıyla
    ilelebet aşağılara yürüyen
    marsık yüzlerle yaşadı
    sırtında güneş sıcağı
    göğsünde karanlık saçağı nasılsa öyle...

    Ekimin çınlayan rüzgârıyla
    hışırdayan Çehov karartılarında
    ve gidemediği topraklarda Gide’nin
    kımıltısız ve donmuş
    fildişi goncalarla bezeli hayatın
    en alımlı entrikasında ölümün
    yekta güvence olduğu asrın öbeğindeki
    sen ey süreğen keder!

    Dalgaların sarstığı kıyılarda
    nemli dokunuşların yosunlu dudaklarıyla
    donanmış safir taşlı göğe kanatlanan
    sen ey zamansız veda!

    Kehanet gibi pürüzsüz ve hararetle
    sokulan sfenkslerin tuz kristallerinde
    kesici birer ikonaya evrilen
    sen ey hançeri ekinoks!

    İlkin sütkırı, ince sarı ve
    metis pembesini deneyerek sonra
    safkan yakutu ihtiras diye
    yapraklarına taç süsü seçen
    sen ey umutcul çiçek!

    Kış yaklaşıyor
    safrana kaplayıp zümrüt yelpazelerini
    karartılmış bir şimdinin yüksele alçala
    kötürümleşen taraçasında büyüyerek

    Ölüm ikimizi de içecek bu bir hakikat
    ve fakat yenemeyecek bu da!

    Yaşanılan şehrin yarasa kanatlarıyla
    delik deşik olmuş parıltılı sokaklarında
    bezgin dolanan hayattan caymak zordur
    çorak ve ölümcül bir ana denk düşse de
    yolunu çeviren işgüzarlar ortasında

    ki baktım da oyuk gözleriyle ölülerinin
    orada değildiler, orada değildiler!

    Avlanıyordular ormanımda avdım
    zihnimin kasıldığı titreşimlerle kayan hayat
    kavranamayan sonsuz provalar
    ve trampet seslerinin metalik soğukluğunda
    ve kanın periyodunda
    istencin ritmik artışında
    seziyorum önlenemeyen olacakları

    Yıkılmış bedenlerin patlayan fıskiyesiyle
    kanın yasası yeniden değişecek

    ve ben hazırım sonunu bilemediğim hayatıma

Toplam 4 mesaj bulundu