Hayırlı ramazanlar Ortak dostlarla beraber güzel paylaşımlarla hoş sohbet bir ortamda şiir tadında sevgi,kardeşlik, paylaşım yağmuru altında beraber ıslanmaya davet ediyoruz … YAGMURDA ISLANANLAR GRUBUMUZA bekliyoruz saygılarımla... http://gruplar.Antoloji.Com/yagmurda-islananlar bu linkden de kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Cezair Menekşesi . (Je n’en connais pas la fin...)
İkindi vakti, yolunu şaşırıp pencereye kendini salıveren Cezayir Menekşesi’nin henüz pembeleşmemiş yakut cüz’leriyle sanmam çok uzaklardan geldiğini!
Çakalları ve öteki dağ yırtıcılarını saklayan ayın avlusunda, ırmakların uğultusuyla Çaykovski’yi ve Piaf’ı aynı iki dakikaya serpiştiren müz ve acıtan teknoloji gök ve toprak / haz ve ürperti gerilirken kızıl telleriyle dudaklarımda damla damla gül esintisi apansız...
Bu bir Fransız sayıklaması değil ya da sör Eliot’un ‘oyuk adamları’*nın içi boşalmış yazgısı bizimkiyle aynı olan bilinçliliğe doğru dönüşen bağımsız varyeteler sunan ebedi bir işkence önce birebir sonra kitlesel gerçekleşen çorak mutasyon ve eşi benzeri olmayan iç yıkımsal görüntüler toprağı
Evet bu topraklar da gümüşün parladığı zamanlar uyandı ürperten çıngıraklarının mırıldandığı her yönden yükselen çığlığını gecede esneyen ateşli çarkların
Evet bu topraklar da ışık sızmalarıyla ilelebet aşağılara yürüyen marsık yüzlerle yaşadı sırtında güneş sıcağı göğsünde karanlık saçağı nasılsa öyle...
Ekimin çınlayan rüzgârıyla hışırdayan Çehov karartılarında ve gidemediği topraklarda Gide’nin kımıltısız ve donmuş fildişi goncalarla bezeli hayatın en alımlı entrikasında ölümün yekta güvence olduğu asrın öbeğindeki sen ey süreğen keder!
Dalgaların sarstığı kıyılarda nemli dokunuşların yosunlu dudaklarıyla donanmış safir taşlı göğe kanatlanan sen ey zamansız veda!
Kehanet gibi pürüzsüz ve hararetle sokulan sfenkslerin tuz kristallerinde kesici birer ikonaya evrilen sen ey hançeri ekinoks!
İlkin sütkırı, ince sarı ve metis pembesini deneyerek sonra safkan yakutu ihtiras diye yapraklarına taç süsü seçen sen ey umutcul çiçek!
Kış yaklaşıyor safrana kaplayıp zümrüt yelpazelerini karartılmış bir şimdinin yüksele alçala kötürümleşen taraçasında büyüyerek
Ölüm ikimizi de içecek bu bir hakikat ve fakat yenemeyecek bu da!
Yaşanılan şehrin yarasa kanatlarıyla delik deşik olmuş parıltılı sokaklarında bezgin dolanan hayattan caymak zordur çorak ve ölümcül bir ana denk düşse de yolunu çeviren işgüzarlar ortasında
ki baktım da oyuk gözleriyle ölülerinin orada değildiler, orada değildiler!
Avlanıyordular ormanımda avdım zihnimin kasıldığı titreşimlerle kayan hayat kavranamayan sonsuz provalar ve trampet seslerinin metalik soğukluğunda ve kanın periyodunda istencin ritmik artışında seziyorum önlenemeyen olacakları
Yıkılmış bedenlerin patlayan fıskiyesiyle kanın yasası yeniden değişecek
26.11.2009 - 14:38
Eczacılara özel bir zaafım vardır.Durumu bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla,
- - - - - - - - - - - - -acil-en-düdüüüt
28.08.2009 - 02:02
Hayırlı ramazanlar
Ortak dostlarla beraber
güzel paylaşımlarla hoş sohbet bir ortamda
şiir tadında sevgi,kardeşlik, paylaşım yağmuru altında
beraber ıslanmaya davet ediyoruz …
YAGMURDA ISLANANLAR GRUBUMUZA bekliyoruz saygılarımla...
http://gruplar.Antoloji.Com/yagmurda-islananlar bu linkden de kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
25.08.2009 - 21:41
yasemin gülersoy? ? ? ?
çatkapı geldin ve bir o kadarda yokoldun...ilginç! !
28.07.2009 - 23:01
Cezair Menekşesi
.
(Je n’en connais pas la fin...)
İkindi vakti,
yolunu şaşırıp pencereye
kendini salıveren Cezayir Menekşesi’nin
henüz pembeleşmemiş yakut cüz’leriyle
sanmam çok uzaklardan geldiğini!
Çakalları ve öteki dağ yırtıcılarını saklayan
ayın avlusunda, ırmakların uğultusuyla
Çaykovski’yi ve Piaf’ı aynı iki dakikaya
serpiştiren müz ve acıtan teknoloji
gök ve toprak / haz ve ürperti
gerilirken kızıl telleriyle dudaklarımda
damla damla gül esintisi apansız...
Bu bir Fransız sayıklaması değil
ya da sör Eliot’un ‘oyuk adamları’*nın
içi boşalmış yazgısı bizimkiyle aynı olan
bilinçliliğe doğru dönüşen
bağımsız varyeteler sunan ebedi bir işkence
önce birebir sonra kitlesel gerçekleşen
çorak mutasyon ve eşi benzeri olmayan
iç yıkımsal görüntüler toprağı
Evet bu topraklar da gümüşün
parladığı zamanlar uyandı
ürperten çıngıraklarının mırıldandığı
her yönden yükselen çığlığını
gecede esneyen ateşli çarkların
Evet bu topraklar da ışık sızmalarıyla
ilelebet aşağılara yürüyen
marsık yüzlerle yaşadı
sırtında güneş sıcağı
göğsünde karanlık saçağı nasılsa öyle...
Ekimin çınlayan rüzgârıyla
hışırdayan Çehov karartılarında
ve gidemediği topraklarda Gide’nin
kımıltısız ve donmuş
fildişi goncalarla bezeli hayatın
en alımlı entrikasında ölümün
yekta güvence olduğu asrın öbeğindeki
sen ey süreğen keder!
Dalgaların sarstığı kıyılarda
nemli dokunuşların yosunlu dudaklarıyla
donanmış safir taşlı göğe kanatlanan
sen ey zamansız veda!
Kehanet gibi pürüzsüz ve hararetle
sokulan sfenkslerin tuz kristallerinde
kesici birer ikonaya evrilen
sen ey hançeri ekinoks!
İlkin sütkırı, ince sarı ve
metis pembesini deneyerek sonra
safkan yakutu ihtiras diye
yapraklarına taç süsü seçen
sen ey umutcul çiçek!
Kış yaklaşıyor
safrana kaplayıp zümrüt yelpazelerini
karartılmış bir şimdinin yüksele alçala
kötürümleşen taraçasında büyüyerek
Ölüm ikimizi de içecek bu bir hakikat
ve fakat yenemeyecek bu da!
Yaşanılan şehrin yarasa kanatlarıyla
delik deşik olmuş parıltılı sokaklarında
bezgin dolanan hayattan caymak zordur
çorak ve ölümcül bir ana denk düşse de
yolunu çeviren işgüzarlar ortasında
ki baktım da oyuk gözleriyle ölülerinin
orada değildiler, orada değildiler!
Avlanıyordular ormanımda avdım
zihnimin kasıldığı titreşimlerle kayan hayat
kavranamayan sonsuz provalar
ve trampet seslerinin metalik soğukluğunda
ve kanın periyodunda
istencin ritmik artışında
seziyorum önlenemeyen olacakları
Yıkılmış bedenlerin patlayan fıskiyesiyle
kanın yasası yeniden değişecek
ve ben hazırım sonunu bilemediğim hayatıma
Toplam 4 mesaj bulundu