Tükenmez Kelam Adlı Antoloji.com Üyesinin Hak ...

  • Bilal Özcan
    Bilal Özcan

    24.01.2014 - 09:14

    Doğum Gününüzü Can-ı Gönülden Kutlar sağlık,sıhhat, huzur ve mutluluk dolu nice nice yıllar dilerim.
    Sevgi, Saygı ve Muhabbetle

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    05.01.2008 - 01:12

    80lerin sonunda 90larin basinda cocuk olmak
    Type: Just for Fun - Too Much Information
    Description: [SAYENİZDE GÜNCELLENEN YENİ İNFO]

    Süper Baba'nın müziğini flütle çalmışsanız

    LC Waikiki veya benetton tüm renkleriyle kıyafetlerinizde önemli markalar olduysa...

    SHOW TV'nin müziğini hala hatırlıyorsanız dup dıbu dıp dıp dıbı dıp dum...Tabi ki bir de:İyi TV eyç bi bi, eyç bi bi iyi TV

    Önce hüplet sonra gümlet' hayat felsefeniz olmuşsa

    Bizimkiler dizisi ertesi gun okul oldugunu bi sureligine unutturduysa

    Parliament pazar gecesi sinemaları müziğini duyduğunuzda içinizde hala garip duygular uyanıyorsa (yarın okul var hüznü, ailenin seni yatırıyor olmasına duyduğun kızgınlık, o güzel mavinin romantizmi...)

    Polis Akademisindeki her sesi çıkaran adama hayranlık duyuyorsanız

    Elm sokağında kabus yüzünden hala yatağın altına bakmaktan korkuyorsanız

    Chucky yüzünden en sevdiğiniz oyuncağınızı bile göz önünden kaldırmışsanız

    Okulda coca-cola kutusunu ezip mac yaptiysaniz (kızlar yan yatırıp üstüne tam ortasına ayagı yerlestirip ustune basıp yururlerdi, topuklu ayakkabı gibi olurdu)

    Apartmanin altindaki zil veya taksi diafonuna basmak müthiş heyecanlı bir yaramazlıksa

    Tutti frutti çok ayıp ve olağanüstü merak uyandırıcı bir şovsa

    Dört tekerlekli ayakkabının üstüne takılan patenlerden sonra roller bladeler size büyüleyici geldiyse

    Bakkala gönderilmenin en güzel yanı küçük sarellenin dibini minik plastik kaşığıyla kazımak veya leblebi tozu yiyip konuşmaya çalışmaksa

    Aterideki ördek vurmaca oyununda silahın nasıl çalıştığına hala kafa yoruyorsanız

    Işıklı spor aykkabılar hava atmanın önemli bir unsuruysa

    Bayramda harçlıklarla aldığınız ilk şey kinder süpriz yumurtasıysa(kağıdını tırnakla yırtmadan dümdüz yapmak da sabır ister doğrusu)

    Clementine sizde derin izler bırakmışsa

    Kasete kayit yapilabilmesi icin alt tarafinda bulunan karelerin bantla kapatilmasi gerektiğini öğrenmenin önemini biliyorsanız

    Commodore 64'de tornavidayla kasetin kafa ayarını yaptıysanız

    Anne saat kaç, simiiit, birdir bir, çay kahve gazoz, akşam ebesi, dansa davet, çatlak patlak, yakan top gibi kalabalık oynanan sokak oyunlarından sonra anneniz sizi balkondan yemeğe çağırmışsa
    ________________________________


    'bandıra bandıra ye beni' şarkısını hızlı söylemeye çalıştığınız günler varsa

    Rönesans sanatçılarını ilk kez Ninja Kaplubağaların ismi olarak tanıdıysanız

    Tele On diye bir kanalı hatırlıyorsanız

    Haftasonları çizgi film izlemek için errken kalkmanın ne demek olduğunu biliyorsanız

    Şirinler geyiğini arkadaşlarınızla mutlaka çevirdiyseniz (Şirine aslında Gargamel tarafından yapıldı...)

    Beğenseniz de beğenmeseniz de tüm çizifilmleri art arda izliyorduysanız

    Bir Başka Gece çocukluk hayatınızdaki en görkemli şovsa

    Pazar geceleri yıkanma günüyse

    Seden Gürel'in neden öyle giyindiğini şimdi sorguluyorsanız

    Müzik yelpazesi hayatınıza büyülü yabancı müzisyenler kattıysa

    Bir sanal bebeğiniz olmuşsa,

    Tetris'i süper hızla oynayabiliyorsanız,

    MIRC ergenliğinizin önemli bir parçası olmuşsa(a/s/l ne demek biliyorrsanız)

    ICQ nun 11 haneli rakamını ezberlemeye çalışmışsanız.

    Pili bitmesin diye kasetleri kalemle havada sarmışsanız,

    Çizgifilm şarkılarının ingilizce veya japonca olsa da ezberlemişseniz

    Kokulu silgiye, deftere, kaleme harçlığınızı yatırdıysanız.

    Eti Cin, Eti Puf, ABC, Balık Kraker, Negro, Bonibon,
    Topitop, Yumiyum...vb çok seviyorsanız ve her zaman yeme kabiliyetiniz varsa

    Sulugöz'ü düşününce bile ağzınız sulanıyorsa

    Küçük bir kızsanız Sindy ile Barbie'yi karşılaştırıyorduysanız

    Tsubasa'yı ve küre biçimindeki sahanın sonundaki dev kaleyi hatırlıyorsanız

    'Hey Corç versene borç' deyince cevabı hemen yapıştırabiliyorsanız

    Macarena dansını yapabiliyorsanız

    TV den çekilmiş çizgifilmli sayısız kere izlediğiniz VHS leriniz varsa

    Telefonların jetonla çalıştığını hatırliyorsanız

    İstop diye bağırdığımızda renk yakalamaya çalışırken onun aslında stop olduğunu uzun zaman önce çözmüşseniz

    Saçları renkli ve uzun patlak gözlü çirkin trolleri bile bir furyada satın almışsanız.

    Capri Sun ın reklamı ve melodisini hatırlıyorsanız.

    Annenizin mavi ped torbalarını şişirip patlattıysanız.

    Power Rangers'ın renklerini hatırlıyorsanız

    Mc Donalds a gitmek için ailenize yalvardıysanız

    Olacak O kadar, Yasemin'in penceresi, Hadi Anlat Bakalım, Adam Olacak Çocuk, Saklambaç.. gibi programları hatırlıyorsanız.

    Lambada'nın müziği kulağınızda çalabiliyorsa

    'Nereye çufçufluyoruz'un kimin dediğini biliyorsanız.

    Sayısız joystik kırdıysanız ve gün gelince artık joystik satılmadığını fark ettiyseniz

    Fame City cennetle eşdeğerse

    En sevdiğiniz sayı altıysa

    Prince of Persia'da alttaki dikenlere düşünce çıkan dınnzk sesini ve kanları hatırlıyorsanız

    Mon Ami 48 lik boyalardaki altın ve gümüş renkleri statü sembolüyse

    Gençlik hayaliniz Beverly Hills teki havuzlu arabalarsa.

    Uhuyla oynamanın zevkini biliyorsanız

    Kolalı jelibonun önce kapağını yediyseniz

    annenizin poşetler dolusu taso,misket, sporcu kağıtları,
    gazoz kapaklarını attığını öğrenince ağladıysanız

    Peçete, kağıt, poşet vb... koleksiyonu yapmışsanız
    ...

    Çocukluğumuza dair nostalji zamanı

    Katkılarınızla o günleri daha iyi hatırlayacağız.
    Lütfen bulduğunuz fotolarını, nostalji Youtube
    videolarını, hatırlamak istediğiniz her şeyi paylaşın.

    EVET YAŞLANIYORUZ.

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    17.12.2007 - 00:28

    AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

    Değişir rüzgarın yönü
    Solar ansızın yapraklar;
    Şaşırır yolunu denizde gemi
    Boşuna bir liman arar;
    Gülüşü bir yabancının
    Çalmıştır senden sevdiğini;
    İçinde biriken zehir
    Sadece kendini öldürecektir;
    Ölümdür yaşanan tek başına
    Aşk iki kişiliktir.

    Bir anı bile kalmamıştır
    Geceler boyu sevişmelerden;
    Binlerce yıl uzaklardadır
    Binlerce kez dokunduğun ten;
    Yazabileceğin şiirler
    Çoktan yazılıp bitmiştir;
    Ölümdür yaşanan tek başına,
    Aşk iki kişiliktir.

    Avutamaz olur artık
    Seni bildiğin şarkılar;
    Boşanır keder zincirlerinden
    Sular tersin tersin akar;
    Bir hançer gibi çeksen de sevgini
    Onu ancak öldürmeye yarar:
    Uçarı kuşu sevdanın
    Alıp başını gitmiştir;
    Ölümdür yaşanan tek başına,
    Aşk iki kişiliktir.

    Yitik bir ezgisin sadece,
    Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
    Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
    Gece camlara sürtünürken;
    Çünkü hiç bir kelebek
    Tek başına yaşayamaz sevdasını,
    Severken hiçbir böcek
    Hiç bir kuş yalnız değildir;
    Ölümdür yaşanan tek başına,
    Aşk iki kişiliktir.

    ATAOL BEHRAMOĞLU

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    13.12.2007 - 00:00

    Devrim

    Temiz kalan tek yerdir devrim
    bütün bir yıl
    kirlenen duvarda
    ama görebilmek icin
    asıldığı çividen indirilmelidir
    yapraklari biten takvim

    Zorbalara direnmektir devrim
    bir çocuğun
    annesinin çantasından aldığı paraları
    altına gizlediğini
    söylememiştir dövülen
    hiçbir hali

    İçinde yaşamaktır devrim
    dikiş kutusunun
    ve toplu iğneler gibi
    bir arada olmayı gerektirir
    karşı koyabilmek icin zulmüne
    makas denilen patronun

    Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim
    ateş böceklerini
    yakalamak isteyen çocukların
    peşine takılır gün gelir
    yanıp sönen mavi ışıkları
    polis arabalarının

    Kağıt bir gemidir devrim
    bütün gemiler
    hurdaya çıksa da sonunda
    taşıdığı özgürlük şiiriyle
    batmadan yüzer nicedir
    dünya sularında

    Kim bilir kaç yunus görmüş
    kaç DENİZ GEZMİŞ...

    Sunay Akın

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    30.11.2007 - 01:03

    Değil

    Ve yahut değil....
    Hayatı satmak değil...
    Seni anlamak değil,
    Ve anlatmak hiç değil.

    Zoru seçmek var,
    Seni anlamayı da, anlatmayı da seçmek...
    Küllenmiş közü değil, böyle koru seçmek var.
    Deli edip hayatı, cinneti de öldürüp,
    Cennette ab-ı hayat şerbetini içmek var.

    Fakat değil....
    Ben hiçi seçtim gözlerinde
    Bir hiç olmak istedim bu yemyeşil ülkede
    Kaybolup gitmek vardı şerefiyle hiçliğin.

    Ve şimdi yalnız...
    Hayatı istemedim bilirsin gözlerinde
    Ben ölmeyi istedim tek sende başka değil,
    Yitip gitmek istedim, hiç olmak gayretiyle
    Meçhule karışmaktı hasretim, aşka değil.

    İşte böyle ben,
    Sensizliğin şarkısını söylerken
    İşte böyle bir özleme düştüm
    Bir gül bahçe içre her yanım diken
    Kapımı çalsan, derdim; ah, viraneye döndüm.
    Yok değil bu cinnet girdabına düşerken
    Bilmeden, sen denen bir yokluğa düştüm.

    Şimdi, bir ben var...
    Mecnunun rüyasındayken seraba düşmüş ben....
    Şimdi, bir ben var,
    Her gün bir daha ölüp yine 'bir daha' diyen
    Ve sessizce ağlarken hiçin yandığı yerde
    Yanmak istedim yalnız, bir gülümsesen.

    DİHYE

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    09.10.2007 - 01:02

    NEYİ ANLATIYORUM BEN
    BİR OZAN ÇIRAĞI BİLE OLAMAZKEN

    ışıdı
    öfkemde dolandı gün allı-mor
    neydi az önce
    o zifiri karanlık
    ağarmadan ortalık
    selam civan dost
    bozkır mı uyanan
    güne dönmüş çorak toprak
    seslerle hele yokla kendini
    bahçesi olurmuş acılar ülkesinin
    tomurcuksuz, çiçeksiz
    çocukları oyuncaksız, şekersiz
    önceleri böyle değildi insan
    bir alageyik seker ormanda
    mağrur, atik
    acılar yürür insanlarla yollarda
    insan,
    ilkyaza vuran
    öfkeye gül sunan
    doğruya dost, eğriye düşman
    sevda olmalı
    karanın karanlığında
    pusatsız
    sevda olmalı
    bir uçtan bir uca ağlamaksız
    ve haber haber olmalı
    ölümün sesi toktur
    çocuklar duymamalı
    bak civan dost
    mevzilenmiş acı
    bilenir toprağın avuçlarında
    birşeyler demelisin artık
    neyi anlatır duvaklı güzellikler
    neyi anlatıyorum ben
    bir ozan çırağı bile olamazken


    Yılmaz ODABAŞI

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    05.10.2007 - 22:48

    Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez....
    Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.

    Gençtiler, çok genç...
    Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

    Okullarını bitirince hemen evlendiler.
    Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden
    değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek
    devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... 'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...

    Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

    Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az
    çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü
    kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı? ' dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim? ' diye yanıt verdi adam.

    'Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'

    Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...'

    Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, 'Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam,
    duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

    Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, 'Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım' diye sözünü kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....' 'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı....

    Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

    Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, 'son bir kez kucaklamak isterim seni' diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi nefretle...

    İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

    Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen, buraya ne yüzle geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. 'Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.' dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: 'Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...'

    Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem' diyordu... Sırayla okudu; 'Seni çok sevdim', 'Seni sevmekten hiç vazgeçmedim', 'Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.' 'Fakat benim için ölmeni istemedim' ' şimdi bana söz vermeni istiyorum.' 'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı? ' son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

    'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    04.10.2007 - 23:22

    ...:::Susarak Özlüyorum::...

    Sözcüklerim varmiyor uzaklarına
    Birer birer düşüyor bütün öpmelerim
    Ağır yenilgiler alarak

    Adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
    Sadece susarak özlüyorum seni
    Hiç tanımadan, ne garip

    Sadece susarak özlüyorum seni
    Hiç tanımadan, ne garip

    Sense uzak, çok uzakta
    Bir deniz gibisin resimlerde

    Dokunsan Dersim olur, göçerim mecburen
    Duydum çok sonradan, adın önemli değil
    Acın aynı tadı veriyor

    Adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
    Sadece susarak özlüyorum seni
    Hiç tanımadan, ne garip

    işte buna bıçak çekiyorum
    şimdi adı yok, hiç bir sevgilinin
    Zaman zaman değil şimdi
    Yalnız benmiyim bu ahir zamanda
    Derviş mekanına aşk ile cağıran
    Bu ahir zamanda

    Ahmet aslan

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    02.10.2007 - 05:50

    Hayatta neyi kaybedersen onu ararsın..aslında kaybetmek için gelmediğini ve tek çarenin her kaybedileni bulmak olmadığını bilirsin…..her seferinde..uzun bir yaşamı vaad edersin kendine..ve bazı şeylerin..o hani unutulmayacak şeylerin dahi başka şeylerle mukayese edileceğine inandırırsın kendini..ve artık başarmışsındır…kendini kandırmayı..ve hayat bundan sonra böyle geçmeli demeye dilin varmazken..hayat bir seferde söyletir sana…

    aklından geçen onca şey bir çırpıda silinir..bir anlık..ama bilemezsin ki..geçmiş sensin..YARINLAR YAKINMIŞ GİBİ GELİR İNSANA..

    bir an amacın yanaşır yanına..aslında bu değildir istediğin…lakin bu sefer…kendini insanları şaşırtacak kadar bir şeye adarsın..bunu sen belirlemezsin belki de..hayat …!

    geçmişi vaad ettiğin günler gecelerde dahi…sitem etmezsin..hani gözlerin buğulanırda..sen yinede ağlamazsın..çünkü bir seferde ağlamadın mı..? ? seni ağlatan hayat bir gün güldürmeli…lakin sen hep hüzünlüsündür..hala eksiksindir..neden böle oldu diye düşünürken sana bir güvercin kanat çırpar…gök yüzünde..evet hayatta bir çok şeye aldanmış iken..çekinme….hadi…

    işte o sensindir aslında..zor ama erken kanat çırpan..küçük iken uçmaya çalışan..uçamayacağını bilebile…seni hapseden ne bir kafes nede insanlar..bu sefer sen misin uçamayan..geç kalan yada erken olan…sen misin…

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    02.10.2007 - 05:42

    bazı sözler karanlıkta söylenir, diyorum uykularımın birinde
    bazı sözler hiçbir zaman, diyorum kendi sesime uyanırken
    bazı sözler karanlıkta söylenir
    bazı sözler hiçbir zaman
    diyorum armaların birinde
    öyledir, iki yanı ağaçlı yollar, arasından
    geçip gitmektir şiir
    ağaçla, yolla, ne tarafa
    ve hangi zaman

    imgenin şiddetiyle çoğalır anlam
    parçalana parçalana

    geçtiğimiz yollardan
    onca yaprak düşer
    birkaç şiir kalır yalnızca
    o derin ağaçlardan

    kendi sesimize uyandığımız rüyalarda






    Murathan MUNGAN

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    30.09.2007 - 01:57

    Ölüm kaçmış gözlerime kirpiklerim canımı çekişiyor..

    Adresi unutulmuş bir yerde, kirli yüzlü karanlık yürekli adamların ayak izlerine basmamak için sol yanımda yatalak kaldı kalbim.Çaresizliğin ipine böyle eksik,böyle yarım,böyle bir hiç'liğin sehpasında asılırmı insan?
    Olmayan çocukluğum hangi celladın kan kırmızı türküsünün ezgisinde vuruldu.Ölüm senden gelsin diye yüreğinin sürgününe tüm gücümle giderken, vakitsiz ölümlerin kaybolmuş vijdanında kaldı yüzüm..Ruhum sende elim yüzümde kaldı,yüzümün izi saramadığım yaranda kaldı..Yakıcılığını bilmiyorsun bilme ama hep güneşe dön yüzünü,dön ki her yönden doğsun üstüne,dön ki asırlık yaralarını suskun yakarışlarımın ona ulaşan sevdalı sıcağında sarsın..Teselli sözcüklerinin kan ağladığı yitik bir gölgeyim ardında,unutulması kaçınılmaz olan bir sevda yanığı yüreğinde..


    Bedenin toprağım olsun diye inlerken

    Kayıp şehirlerin defterinde

    Mahçup ölümlere yazıldım.

    Hayat sonsuz bir inatla hep yarımları reva görürken

    Vadesi erken gelmiş ölümleri

    Yatalak bir kalbin gögüs boşluğuna

    Ne kolay sunuyor görüyorsun değilmi...

    Ama senin mutlu uykulara daldığını bilebilsem

    Ne önemi kalır hiç bir yerde yazmayan

    Fakat erken ödenen borçların...


    Ölüm kaçtı gözlerime; kirpiklerim olmayan yatağımda, olmayan yastığımda, olamayacak hayallerime düşlerime ağlıyor..
    Son bir umut,son bir deva,son ama ilk dilenendin ürkek ve hüznümüzün rengi gözlerimde.Beklerken kabus yarınların kefenini yırtmayı, celladım kanlı soluğuyla en kırmızı türküsünü üflüyor tüm mevsimleri alıp sağına,alnımın ve bedenimin sol yanındaki bu en son yaza..Oysa daha ben yazmayı öğrenecektim, herkesin ürktüğü ama bizi biz yapan susarak herşeyi anlatan birbirimizde tamamlanan yalnızlığımızın kalabalıklığını anlatacaktım..Ben ateşi yudumlarken ruhuma nasıl kurşun sıkıldığını anlatacaktım sana.Ben sana ölemediğim için ölümün nasıl gözümden düştüğünü ve mezartaşı suskunluğunu nasıl kabullendiğimi anlatacaktım..
    Anlatamadım dünyaya belkide hiç düşmemiş olan gölgemi ve çocukluğu hiç olmamış çocukluğumu..Ben daha senin bilmediğin ve göremediğin seni anlatacaktım sana, yaralarından öpecektim ve sen sensizliğe inat tüm sabahların şakağına silah dayayıp her yönden evrenime doğacaktın..Olmadı...


    Hiçbir kanlı celladın ölüm kusan nefesiyle

    Öldüremediği çocukluğumu gönderiyorum sana

    Yüreğindeki sevda yanığına merhem

    Yaralarına sevdalanmış sıcak bir nefes sunsun diye.

    Kirpiklerim canımı çekişirken

    Yastığının diğer yarısına düşmüş

    Parmaklarının arasına saçlarımı gönderiyorum usulca..

    Ve sustuğum tüm gecelere!

    Ve boğazıma yapışan tüm yasaklara!

    Ve seni getirmeye gücü yetmeyen tüm şafaklara inat!

    Ölüm kaçan gözlerimi yüreğinde yumuyorum...

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    30.09.2007 - 01:55

    Gecenin Kapıları

    Bütün kapılar kapandı, dışardayım
    Birden karşıma çıkmayın korkuyorum
    Uykusuzum fena halde, sokaktayım
    Karanlık bastırdı mı bozuluyorum

    Fena bir yerimden koptuğum doğru
    Kendimden çok fazla yaşamaktayım
    Nereye bağlanacak bu işin sonu
    Aslında ben kimim meraktayım

    Bütün kapılar kapandı, sokaktayım...

    Attila İlhan

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    30.09.2007 - 01:53

    AYNALAR-

    Aynalarda devrim yapıyorum
    Yıkıyorum aynada benliğimi
    Gözlerin düşüyor masama şimdi
    Gözlerin masmavi bir deniz gibi
    Ve gözlerime kar yağıyor masmavi
    Gözlerim buz gibi bakıyor işte
    Ne gece karanlık,ne gündüz belli
    Zaman hep zamansız akıyor işte
    Birde şu arabesk şarkılar yok mu
    Vallahi canımı sıkıyor işte.

    Hayat ne kadar ucuz,ömür ne kadar kısa
    Bilmiyorum hangi isim yakışırdı bu derde?
    Yeniden yanmak mı her yeniden yananla?
    Acının ve hasretin bileşen denkleminde
    Hangi gece bitiyor,hangi gündüz başlıyor?
    Sahi güneş hangi yönden yükseliyor bu sabah.

    Rüzgar artık yüzüme değmez oldu
    Boş yere gelir gün ışığı kapıma
    Yalanlar,kötülükler,yüze gülmeler
    Ve bağlanmalar bilinmeden
    Ve düşüncenin düşünceye çarpması
    Ve karanlıklar,umutsuzluklar,hayıflanmalar
    Bütün uzuvlarım bana darılmış
    Kulağım unutmuş artık sesimi
    Hepsi ayrı ayrı hayale dalmış
    Bu düşünce,bu aşk,bu kalp benim mi?

    DIHYE

  • Ümit Altun
    Ümit Altun

    29.09.2007 - 13:25

    güzel şiirler yazmışsın........... çok güzel

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    27.09.2007 - 01:08

    BANA BİR DÜNYA GÖSTER EY SEVGİLİ İÇİNDE SEN OLSUN


    BANA BİR DÜNYA GÖSTER UMUT IŞIGINI SENİN GÖZLERİNDE YAŞAYAYIM TIPKI ŞİMDİ YAŞADIGIM GİBİ


    DERYA DA YANLIZ KALMIŞ BİR KAYIK DUYGULARIM


    KOSKOCA BİR LİMAN YÜREGİN

    VE SEN YANAŞMA DİYORSUN

    NE YAZIK DALGALAR BENİ HER SEFERİNDE SANA SAVURUYOR


    HER SEFERİNDE BENİ YÜREGİNE MİSAFİR EDİYORSUN

    DAVETİYESİ VİZESİ OLMAYAN GÜMRÜK SORMAYAN


    SORUŞTURMA AÇIYORSUN AMA

    AŞKIMI YARGILAMAYA CESARET EDEMİYORSUN

    DUYGULARIM SUÇSUZ VE MAHSUN BİR O KADAR DA GÜZEL


    KALBİMDE SEN VARSIN BENİ GÖRDÜKÇE YANLIZLIGINI SEVGİYİ AŞKI GÖRÜYORSUN


    ARADA BASIYORSUN FERYADI NEDEN BEEEEEN


    SEN EVET YÜREGİMİN SEVDİGİ EN NADİDE DUYGU SEN


    SEVDİGİM YAŞADIKLARIMI EGER DÜNYA GÖZÜ İLE OKUMAK İSTERSEN


    GÖZLERİME BAK ORDA SEN VARSIN

    ORDA KALBİMİN ANAHTARI VAR VE AÇACAK TEK GÜÇ SENSİN
    SENİN GÖZLERİN


    BAŞKASINA HARAM MİSALİ YÜREGİM
    HER BAKTIGIM DA SEN VARSIN SEN

    SENİ ÇOK SEVİYORUM BEBEGİM

    YİNE YANAŞTIM LİMANINA VAKİTSİZ

    DİLİNDE BİR GİT GELME VAR Kİ SANKİ DİYORSUN Kİ

    HOŞ GELDİN

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    26.09.2007 - 22:32

    Sarhoş ışıklar arasından
    Nice denizler geçmiş bir adam
    Sen çiçekleri nazlı bir dağın şiirisin...

    Hangi şiirden taşıp
    kimin gölerine konuk olduysan
    oradan baktın hayata
    ve bende su anda
    o mühür gözlerine konuk olmaktan
    mutluluk duyuyorum

    benim için AŞK;
    GÖZLERİNİN BAKTIĞI HER YERDİR! ! !
    Gözlerini özlüyorum...
    şimdi hangi kelime sırtlanır
    sana olan hasretimi? ? ?
    neden hepsi susuyor bilmiyorum...

    O yüzden
    BENDE SADECE SUSARAK ÖZLÜYORUM SENİ...

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    24.09.2007 - 04:31

    BİLİRMİSİN-

    Gel hüzün çiçeğim.......
    Gül rengi akşamların bitimsiz rengi
    Sevginin hüzünle buluştuğu çizgi
    Aşka yakılan ağıt,
    Gel tut ellerimden artık

    Beni unutma........
    Katlanıp atılmaya layık
    Karalanmış bir kağıt ol samda
    Unutma beni,
    Rüzgarda ufalanıp savrulmuş
    Bir kalbim varsa da,
    Kuruyup ayaklarının dibine düşen
    Bir yaprak ol samda
    Beni unutma........

    Karanlıkta fark edilecek,
    Bir parıltım yok ama;
    Sen bu kurumuş gülü yinede unutma.
    Işığım yok,güneşim yok ama;
    Birde sen beni yok sayma.

    Yüreğinden kovuldum,sokaklarda uyudum,
    Yusuf oldum kuyulara atıldım,
    Ateşlerde soğudum,İbrahim’i buldum;
    İsmail oldum,ıssız çöllere bırakıldım
    Unutuldum ama kimseyi unutmadım.

    Söyle bir tanem;
    Hiç soğuk akar mı gözyaşları........
    Hiç dile gelir mi yürek acıları.......
    Bilirmisin........
    Yağmurlara kim ağlar?

    DIHYE

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    23.09.2007 - 19:44

    AYRILIKLAR UYANDIRMALI KÖR YÜREĞİMİ

    CEHENNEM YANGINLARINDAN

    ÖLMEDEN ÇIKTIYSA BEDENİM; ARTIK

    BENİM OLMALIYIM, BENİM

    YETER YÜREĞİMİ BİR ÇİFT GÖZÜN

    ATEŞİNE REHİN VERDİĞİM,

    ATEŞ ARTIĞI DEĞİLDİR KARŞILIĞIMIZ

    PUSATINI DAĞ SESİNDEN ALAN

    FİRARINI MERMİSİNE EMANET EDEN

    BİR NAMLUDUR BU EŞKIYA SEVDA Kİ;

    ZULASINDA ASILI DURUR KEFENLEDİĞİ ÖLÜMÜ

    ELLERİNİN ÇELİĞİNE SU VERİLMİŞTİR

    TA ADEM'DEN BERİ

    BİLİR VE İNTİHAR CURETİYLE YOKLAR YÜREĞİNİN TETİĞİNİ

    GÜNEŞİN KIZILCA KIYAMETİNE ÇATAR

    KURUYAN UMUT DALLARINI

    YANACAKSA CEHENNEMDEN BETER YANMALI

    KİM ANLAR Kİ; EŞKIYANIN SAĞLAMLIĞINI

    ÖZLEMİNİN ÇİSEYLE YIKANMIŞ ŞAFAK DEĞERİNİ KİM?

    HANİ ELLERİNE KUŞLAR İNERDİ

    KARDAN ÜŞÜYEN KUŞLAR

    BAHÇEN KUŞ SEVİNÇLERİYLE İNLERDİ

    AY ŞAHRUD

    EŞKIYA YÜREĞİME ÇIĞ DÜŞTÜ

    ÜŞÜYORUM HA....

    AÇ ELLERİNİ

    GELDİM MUTSUZLUĞUMLA

    YÜREK SUSUZLUĞUMLA

    KOYNUNA AL DEMİYOM

    EŞİKTE KOYMA BENİ

    KOYNUNDA YATIR DEMEM

    YETER BAĞIŞLA BENİ

    AÇ ELLERİN GİREYİM,

    SANA ÖMRÜM VEREYİM

    KURUYAN DUDAKLARINA

    NEFESİMİ SÜREYİM

    KURUYAN DUDAKLARIMA

    NEFESİNİ SÜREYİM

    DAĞLARA KÜS OLUR MU

    BAHARA YAS OLUR MU

    İKİ CAN BİR BEDENKEN

    AYRI YATMAK OLUR MU

    İKİ YÜREK BİR CANKEN

    AYRI DÜŞMEK OLURMU

    BİLİYORUM SUÇLUYUM

    KENTİN KİRLİ SUYUYUM

    SEVMESİNİ BİLMİYORSAM

    GEÇMİŞİN SONUCUYUM

    AÇ KAPIYI GİREYİM

    SANA ÖMRÜM VEREYİM

    KURUYAN DUDAKLARINA

    NEFESİMİ SÜREYİM

    KURUYAN DUDAKLARIMA

    NEFESİNİ SÜREYİM

    alıntı:misra

    Emrah ALTINOK

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    22.09.2007 - 16:27

    SEN VE BEN.


    Sen sevda iken
    Ben sensiz beden
    Sen dalında gül
    Ben'se sürünen.

    Sen gökte güneş
    Ben suda gölge
    Sen sonsuza eş
    Ben hiçe belge.

    Sen hayatın özü
    Ben onda zerre
    Sen esma yüzü
    Sen bana çare.

    Sen hak sevgisi
    Ben maşuk iken
    Sen gül nefesi
    Ben kanlı diken.

    Sen tek seçilmiş
    Ben sevda kiri
    Sen bana yetiş
    Ben af esiri.

    DİHYE

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    19.09.2007 - 01:01

    eskiden kalan buruk sevinçler vardı
    bazen gülen,bazen ağlayan
    seviyorum diyenler tüm bahisler kapandı
    üzgünüm kaybettiniz

    her veda kaybetmeye mahkumsa
    ömrüm kadar mahkumum demektir

    tımarhanelik sevgiler yanıbaşımda
    zaptedilmeye ne kadar da açmışlar
    aynaların sol tarafı kırık
    kalbimi güzel yansıtamamışlar

    parmakla gösterilen aşklar
    şimdi hangi yalanların koynunda benliğini kaybetti

    yalanlar,masum oyunları oynar
    günahlar,başımıza rahip kesilir
    kötülük bile kendini adamdan sayar olmuş
    iyiliği mahzene itmişler ve üzarine kilidi vurmuşlar

    gündönümü tarumar
    tik tak eden saat,susmaya yelteniyor

    yalnızlıkları örtpas edemiyorum
    sevinçlerim desen hepsi yama
    hele ümitlerimin hiç halini sorma
    göçük altında kalan yarınlarımdan umut kesildi

    kalbime daldırdığım kalem bile isyan ediyor
    neden iki kelime güzel söz bulamadın diye
    ..
    __________________

    İnanıyorsan savunduklarına, arkasında duracaksın..gerek yok cellada cıkarıldığında darağacına, tabureye sen vuracaksın

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    19.09.2007 - 00:59

    Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı.' Yaşamak ve sevmek için hep bilinmeyen bir zamanı bekleriz. Önce diploma almalıyızdır. Sonra iş, güç sahibi olmalıyızdır. Sonra ev, araba ve tüm eşyaları almalıyızdır. Sonra çocukları evlendirmek ve günlük hırslara boğulan hayatlarımızı papatyalar gibi koparıp vazoda yaşatmaya çalışırız. Yaprakları solmuş ve suyu pis kokan o vazo, yaşamın gizli saklı hainliklerine yataklık eder. Artık birbirimize dokunmadan, ellemeden yemekle yatak odası arasında geçer gider en değerli zaman, hayatımız.Biz hiç ölmeyecekmiş gibi sonsuzluk duygusu içinde gaflet uykularında kana bulanırız. Kan çiçekleri derleriz düşlerimizde, ölümlü hayatlarla örülü hayatlarımızın ölmüş sevdalarına ağıtlar yakarız düşlerimizde sessizce. Onları hep daha iyi bir zaman ve başka günlere bırakırız, yaşanacak ne varsa.Gizli bahçemizde açan çiçekleri tek tek yolup dökülen saçlarımızın yanına koyarız.Telaşla koşarken eve yetişip yemek yapmak için ya da iş toplantılarının tekdüze vurgusuna ayak uydururken verilecek taksitlerden daha önemli olmaz hiç sevgiyle dokunmak birine. Dokunmak, yaşamın en kutsal büyüsü kızıl akşam üstlerden koşarak gelen ve avucumuza yanar bir top gibi düşen.Dokunmak birine içten ve sevinerek bir çoçuk gibi varolduğuna şükrederek.Dokunmak, insanın insanla zenginleşen biricik yaratık olduğunun en güzel kanıtı.Oysa dokunmadan geçip gideriz en yakınlarımızda salınan yalamln kıyısından, lağım akan kanallarda boğuluruz küçücük hırslarla birgün bize hiç lazım olmayacak. Vakit olmaz yaşamak için. Vakit kalmaz yaşamak için beni unutma çiçeklerinden taçlar yapmaya aşkın başına.Öpüp koklamadan bir tenin yumuşaklığını, incir çekirdeğini doldurmaz kavgalarda tükenir nefesler. Kutsal nefeslerimizi en çirkin sözcüklere harcarız da düşünmeden, sevda sözcüklerine yer kalmaz koskoca mekanlarda.Dünyayı dar ederiz de herkeslere nedense yalnız gecelerde gözyaşlarımız bizi affetmez. Kavgalarda ve ağız dalaşlarında tüketiriz sevgilerimizi de aşklara hiç ümit vaad edilmez çorak topraklarda.Devedikenleri bile kururken bahçelerimizde baharın gelip geçtiğini görmeden kapanır gönül gözü. Gönül gözü kapalı olanın yiyeceği taş duvarlardır ev niyetine ve altın bilezikleridir sarılacak sevdalar yerine. Denizler uzak düşlerin maviliklerine saklanır da bir çocuk gibi, hiç selam etmez bize bilinmeyenin gizli sırlarından.Geniş zamanlar umarız bir gün sevgimizi söylemek için. Hiçbir gün gelmeyecek o günün hatırına harcarız hovardaca bir ömrü.Kanat çırpan aşklar bir kuş misali salınırken etrafımızda ya elimizde sıkıp öldürürüz onları ya da kaçırırız uzak ülkelere geri dönülmeyen. Aşk dokunmak ve sözden üretilen bir misk-u amberdir ki kokusu cihanı tutan. Sözlerden kolyeler takıp ak gerdanlara dokunuşun sarı güllerini dermek yaşamın hecelerini yanyana dizer.Yüreğinin surları yalçın kayalarla desteklenmiş insan nasıl ulaşsın sözcüklere? Bir kelebek misali yorulur kanatcıkları düşer yarı yolda boz toprak üstüne söz.Gecelere düğümlenmiş tutkuların yaşama ipek bir yorgan gibi serildiği günlerin özlemi fırtınalara yataklık eder ancak. Bırak! Ruhun öldüğü anlaışlsın.Bırak! Zaman sana hizmet etsin bıkıp usanmadan. Savaşın acımasız rüzgarına emanet yaşamlar, emanet yaşamlar kadar hain, sevgisiz ilişkilerin saldırısına uğrayan insan, karanlık yandaşlarına çevirirken yüzünü, unutur gider yaşamın kutsallığına türkü yakan dilleri. Kader değildir sevgisiz yaşamak. Ölüler yüzerken etrafımızda nehirden su içmek zor gelebilir insana ama yine de kutsaldır Ganj. Zeytin yaprağının gümüş bakışında açılır kapılar aşka.İçimize ılık zeytinyağı gibi akar sevdalar ve Akdeniz’in ruhu çırpınır beyaz köpükleriyle yüreğimizde.

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    19.09.2007 - 00:58

    MONA ROZA


    Mona Roza, siyah güller, ak güller

    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Ah, senin yüzünden kana batacak

    Mona Roza siyah güller, ak güller



    Ulur aya karşı kirli çakallar

    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

    Mona Roza, bugün bende bir hal var

    Yağmur iğri iğri düşer toprağa

    Ulur aya karşı kirli çakallar



    Açma pencereni perdeleri çek

    Mona Roza seni görmemeliyim

    Bir bakışın ölmem için yetecek

    Anla Mona Roza, ben bir deliyim

    Açma pencereni perdeleri çek...



    Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

    Bende çıkar güneş aydınlığa

    Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

    Seni hatırlatıyor her zaman bana

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi



    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

    Işıksız ruhumu sallar da durur

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar



    Ellerin ellerin ve parmakların

    Bir nar çiçeğini eziyor gibi

    Ellerinden belli oluyor bir kadın

    Denizin dibinde geziyor gibi

    Ellerin ellerin ve parmakların



    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

    Saat onikidir söndü lambalar

    Uyu da turnalar girsin rüyana

    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona



    Akşamları gelir incir kuşları

    Konar bahçenin incirlerine

    Kiminin rengi ak, kimisi sarı

    Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

    Akşamları gelir incir kuşları



    Ki ben Mona Roza bulurum seni

    İncir kuşlarının bakışlarında

    Hayatla doldurur bu boş yelkeni

    O masum bakışlar su kenarında

    Ki ben Mona Roza bulurum seni



    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

    Henüz dinlemedin benden türküler

    Benim aşkım sığmaz öyle her saza

    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza



    Artık inan bana muhacir kızı

    Dinle ve kabul et itirafımı

    Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

    Alev alev sardı her tarafımı

    Artık inan bana muhacir kızı



    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak



    Altın bilezikler o kokulu ten

    Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

    Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

    Bir tüy ki kapalı gece ve güne

    Altın bilezikler o kokulu ten



    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

    Mona Roza siyah güller, ak güller


    Sezai Karakoç

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    14.09.2007 - 00:29

    Suskunuz… hem de çığlık çığlığa bir suskunluk
    Evet ama bu konuşacak bir şey olmadığından değil..
    Konuşmaya çalıştığımız şeylerin bizi alıştığımız yalnızlığımızdan
    Uzaklaştırması aslında korktuğumuz…
    İkimizde cesaret edemiyoruz...
    Öylesine aışmışız ki içimizde büyüttüğümüz yalnızlığımıza...
    Seviyoruz onu...
    Belki de...
    Yaşandığında yok olacağı korkusu, bizi tereddüte düşüren
    Kaybetmekten korkacağımız bize ait bir şey oluşturma kaygısı…
    Sen...
    Yapamadığın hamlenin, hayatın boyu inanmak istediğin değerlere sahip
    gibi gördüğün düzeni yok etme girişiminden başka bir şey olmayacağını
    düşündün hep…
    Ben ise yılların verdiği bir alışkanlık çerçevesi içinde var ettiğim varlığa
    daha fazla acı vermemek için tek yıkım çalışmasından sonra, susmayı
    tercih ettim…
    İçimden çığlık atarak susuyorum…
    Susuyorum…
    İçimde o kadar güzelsin ki…
    Sana susuyorum …
    Demiştim ya yüreğim susmayı öğreniyor..
    Aslı yok..
    Sevdiğini anladığında içinde duyduğun çığlığın yankısı hiç
    bitmiyor… O hiç susmayacak…
    Her gün, her saat bana haykıracak, bağıracak, parçalayacak içimi.
    Benimse yüzümde o gülümsemem yer edinecek tekrar…
    Ona her şey yolundaymış gülücüğü atmaya devam edeceğim…

    'Sadece bundan sonra kimse benim...

  • Tükenmez Kelam
    Tükenmez Kelam

    13.09.2007 - 23:32

    Sevgiliye Açılmamış Mektup...

    Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
    Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…


    Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni…
    Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan belki … belki de o öpülesi dudaklarından ayıramam dudaklarımı diye, korkumdan.. Farkına varamadım gerçeklerin.. Gözlerine saklanmış hainliği sezseydim eğer; … eğer, denizlerden çaldığın dalganın, bir mühür gibi yüreğime leke yapacağını çözebilseydim, mayasız öperdim seni.. Özüm’süz …


    Güzel kelimeler istiyordum senden … Ay ışıklarıyla yıkanmış, okuyunca en çirkin anlarımın anlamlaştığı, okuyunca dokunduğun gözlerimin mızmızlaştığı …


    Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa… terk edip gitmeseydin ansızın; duyacaktın … Ben çırpınırken bir kaşık suyun derinliğinde boğulmamak için, sen görünce beni böyle çaresiz, beni böyle çırılçıplak; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen, biraz yukardan ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum.. birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “NEYİN VAR SENİN” e öyle ihtiyaç duymuştum ki o an; anlatmak istedim, ama sen … yoktun..!


    Yıllar geçti aradan.. ve farkında olmadan…
    Adımlarım daha büyük, daha hızlı ve daha sağlam…
    Yokluğunda büyüttüğüm acılarımı her gün tazelemek zoruma gitmeye başladı. Ve hasretinin bitime uğraması gerekti. Eylüldü.. hüzün mevsimiydi.. nasıl unutur...
    ................

Toplam 29 mesaj bulundu