Selin Sonsuz Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • jüri

    26.12.2005 - 14:52

    bir de tez jürisi vardır..

  • jüri

    26.12.2005 - 14:51

    sınav jürim..
    klinik şefi olan 5 kişiden oluşur..

    imdaaaaat...! ! !

  • Tehlikeli ve yasaktır

    26.12.2005 - 14:49

    illa ki cazip gelir..
    oysa ki...
    ^^curiosity killed the cat^^...

  • Tehlikeli ve yasaktır

    26.12.2005 - 14:49

    bir korku filminin başlangıcındaki ilk levhada yazan ibare olabilir..

    işin altından nedense ya piranhalar...ya da bir sapığın akla hayale sığmaz yöntemlerle havuz partisine katılan bütün gençleri tek tek öldürmesi çıkar...
    kuytudaki bu ev perili de olabilir..hayal gücünüze kalmış...

  • Telefon defterini temize çekerken

    26.12.2005 - 14:43

    hayatımda özel bir anlam ifade etmeyen 146 kişiyi yeni deftere geçirmemeye karar verdim...
    şaka gibi...

    şarkılar doğru söylüyor galiba..
    ^^ne çok hata yapmışım meğer...^^

  • beter böcek

    25.12.2005 - 19:55

    beetlejuice'in (motomot olmayan) amma velakin yakınından da geçmeyen tercümesi....

  • sevda yı anlatabilirmisiniz

    25.12.2005 - 19:54

    En Uzun Gece

    Ahmet Altan

  • sevda yı anlatabilirmisiniz

    25.12.2005 - 19:53

    bkz:sevdalinka

  • elizabethtown

    07.11.2005 - 01:13

    Orlando Bloom ve Kirsten Dunst'ı birarada düşünenler filmden maddi ve manevi birçok şey umarak..biraz da önyargılı giriyorlar bence içeriye...Cennetin krallığı ve Spider Man'den sonra hele...beklentiler maximumda oluyor haliyle....

    Çıkışta ise şöyle düşünüyor insan...

    Bence şu sahnede şöyle birşey hiç olmamış..bence şu sahnede şöyle bir atraksiyon yapılsaydı daha can alıcı olabilirdi...vesairelerle yeni bir filmi sil baştan yeniden yazma arzusuyla yanıp tutuşarak çıkıyor insan dışarıya...

    Bu noktada asıl olayı sonradan kavrıyor insan düşününce...
    Sosyoekonomik ve sosyokültürel olarak ne kadar farklı(evet doğru kelime bu işte) bir toplumun fertleriyiz biz...
    Aile yaşantısından tut da...doğumlarımız..ölümlerimiz bile bir tabular zinciri şeklinde geçmek zorunda...
    Artı ne kadar da abartmayı seviyoruz herşeyi toplum olarak...bu yaşam tarzından öte genlerimize kazınmış...dramatik olsun..büyüleyici olsun..muhteşem bir duygu seli yaratsın istiyoruz....olmayınca da..ver elini hayal kırıklıkları...

    Saded:
    türk aile yapısı ve sosyokültürel ilişkileri bu filmi beğenmez ağbi....tıpkı benim gibi...
    birşeyler biryerlerde hep eksik kalır....

  • döngel karhanesi

    07.11.2005 - 01:09

    ^^Bu toplumun onların sandığı kadar aptal olmadığını(aptal olup olmadığını) göreceğiz.^^

    Döngel Karhanesi(orijinali eğlence tesisleri) için Ahmet Uğurlu'nun söylediği bir söz...
    Eskiden merhum Aziz Nesin ederdi bu tür lafları...beylik bir laf doğrusu..eğer film tutmazsa artık aptallar için film yapıcaklarmış...
    doğrusu ben gittim de zeki birimiyim şimdi..:=)) ...bu ne yaman çelişki anne....:=))

    Batan bankaların mudilerine ve yaşanan traji-komik kurtarma operasyonlarına dikkat çekse ve dokundursa da amacına ulaşamamış bir film bence...

    Her ne kadar sıradışı ve komik sayılabilecek bir film olsa da, İstanbul'dan kız toplama özellikle de Fransız Kolejinin önünden aldığı rahibenin...^^Afrikadaki açlar için alıyorum bu çeki^^ demesi üzerine..^^her o..nun bir bahanesi vardır derlerdi de inanmazdım^^ sözüyle baya konuşulacak ve tartışılacak bir film...

    Banyo'da daha ince bir zeka pırıltısı vardı bence...

    Finalde bitirmemekle ve uzatmakla hata etmişler....

  • ölümün hissettirdikleri

    01.11.2005 - 22:03

    Bir sabah uyanıyorsun
    aynı koşuşturmaca devam ediyorken umarsızca..
    güncel muhabbetler..güncel tartışmalar...herşey aynı gibi görünüyor başlangıçta…
    her zamanki gibi okuluna gidiyor..öğrencilerine tarihi sevdirme savaşı veriyorsun…..bıkmadan usanmadan şanlı tarihini anlatıyorsun yeni nesil genç kuşaklara…

    Dönüş yolundaki göz doktorunun levhasına takılıyor gözün bir anda…kader ağlarını örecek ya…^^arada bir bir ışık çakıyor gibi gözümün önünde şu doktora bir uğrayım bugün^^ diyorsun…
    Muayene oluyorsun..görünüşte her şey yolunda…^^bir şey çıkmayacak muhtemelen hocanım ama bir MR çekelim^^ diyor..doktor sana..
    Çekiliyor…sonucu eline alıyorsun hayretle...

    gözün hemen arkasındaki beyin bölgesinde 4 cm büyüklüğünde bir tümör...Meninjiom….

    kafatasını açıp içinden o yumurta büyüklüğündeki kitleyi çıkarıcaz diyor doktorlar...
    hemen operasyona girmelisiniz…

    bir anda duruyor dünya...
    saatin tik takları susuyor o an

    ..düşünüyorsun....birden..

    dünyanın anlamını sorgulamak için geç kaldığını..
    ve aslında hayatın ne kadar anlamsız olduğunu sağlık olmadıktan sonra…
    o operasyona girmeden geride kalan ve veda etmediğim biri var mı acaba diye...düşünüyorsun bir yandan da…

    yapacak o kadar çok şeyin varken daha..
    planların..
    dünyayı gezecektin hani...
    yeni aldığın evin taksitleri bile birkaç yıl sürecekti …
    daha evlenecektin...boy boy çocukların olacak..torun sevecektin hani....
    ölümü düşünmek için o kadar erkenken....tam 26 yaşındayken....

    -denize bak…dedi genç kadın…
    *neden ne var…
    -denize bak..deniz kabarıyor..tsunami galiba….
    (genç adam başını çevririr gittikçe kabararak büyüyen ve üzerlerine doğru gelen dalgalara)
    *aman Allahım..(dünyanın sonu dedikleri an bu an olsa gerek diye düşünür ikisi de)
    -yanıma gel canım..çabuk….(gözyaşlarıyla)
    *seni seviyorum…
    -seni seviyorum…
    ….sırtımızı dönelim…görmeyelim dalgaları..olur mu..yoksa dayanamam…(elleri sıkıca kenetlenmiş iki genç yürek yan yana…bir apartmanın bilmemkaçıncı katında)
    *olur canım…
    -eşhedü en la…
    *eşhedü en la…
    ve çevrelerindeki bütün insanlardan bir anda göklere bir nida yükselir…
    -*-eşhedü en la ilale illallah…
    hep beraber..aynı anda…o apartmanın bilmemkaçıncı katındaki bütün kalabalık..sırtlarını üzerlerine doğru gelen denize dönmüş kelime-i şahadet getirmektedir…

    genç kadın ter içinde uyanmıştır…
    ^oh be rüyaymış çok şükür…
    bu sefer uçak düşmedi…deniz yükseldi yine…^^…diye düşünmektedir..

    oysa tam da ertesi gün en samimi arkadaşının beyninde 4 cmlik tümör olduğunu öğreneceğini ve akşama kadar gözyaşlarından dereler yaratacağını kim bilebilir ki? ? ?

    ^^Hayat^^ denilen şey bu kadar anlamsızken….ve ölüm bu kadar yakınken….

    Eternalflame

  • sevmek

    01.11.2005 - 22:02

    sevmenin miniciktir nefesi
    soluk soluğa değil

    öpersem, dudağım yar kıyısıdır
    keskin ve yumuşak
    ille de miniciktir dokunuşu dudağımın

    avuçlarıyla pilava saldıran arap uçup gitti tenimden
    ben parmak izlerimin tadıyla gelirim
    pürüzlü bir dokunuş yanağında
    övgülerim ihtişamına değil
    minicik sade sende tattığım şeylere dair
    acelem yok

    'bütün kadınlar aynı' der, kadınları hep daktilo tanır gibi tanımayı becerenler
    önce nefes almayı bilmek gerek oysa
    senin kokun ne aroma katıyor odaya durdukça
    yüreğinin çarptığı bir divanda nabzım nasıl vuruyor

    işte bana çay getiriyor
    işte karşımda, oturmuş:
    nefesini tutarak o ilk tadında çayın
    bana çayında ne sunduğunu keşfetmemi bekliyor
    göz kapağımın üstündeki bir minicik kıpırtıdan
    dudağımın ucundaki bir kıvrımdan
    yutkunurken boğazımdaki bir kıvranıştan
    sonra bakışımın uç kalelerindeki haberci kulelerindeki bir ışıktan

    'söyle ne olursun' demiyor
    sabırlı ve dingin bir göl gibi
    minicik bir taşın o sonsuzca yayılacak çırpıntısını bekleyerek
    bu bekleyişiyle vurmaya, gümlemeye adım atan kalbini teskin
    teninde titremeye meyyal birşeyleri

    sabırla yatıştırarak tuzakta günlerce çırpınmış bir kurdun
    baygın getirildiği bir ağılda
    gözünü açar açmaz o bitap haliyle
    koyunlara saldırdığı gibi sevmek köprülerinden de geçtim

    oysa küçültmeli
    minicik şeylere sığdırmalı sevmeyi
    özümüzün o sonsuzca derin
    benliğimizin en karanlık yerlerini keşfederek
    oradan başlamalı sevmek yolculuğu

    sonunda hepimiz öleceğiz elbet
    gel bir sev beni, birlikte ölelim
    tek bir hamlede zirve
    oysa ne de çapraşık bir topoğrafyası var benliklerimizin
    yürünmüş yollardan kestirme çıkılabilecek
    aşılmış geçitlerden bir an önce varılabilecek bir terminal noktadan ibaret değiliz ki

    'işte seni de keşfettim, bi numaran yok'
    'sen de her yol kadar yorucu'
    'her durak kadar konuklayıcısın, bildim':
    'bırak, sende de bulamadığım aradığımı'
    'çünkü aramayı bilmeyen biriyim'
    'çünkü, ne aradığımı'
    'nereden bulabileceğimden anlarım sandım'

    ve hüsrandır elbet, defalarca
    kadınlarca ve erkeklerce hüsran

    saysan, bir köy doldurur mu bulamadıkların?

    .........
    parmağımın izini hissetmelisin
    pençe gibi kavrayamadığından değil ellerim
    seni aramayı senden öğrenmeliyim
    sende bulacağımı benimle keşfedermişsin gibi

    kahve falı gibi değil, fal için kapatılmış fincandaki telvenin
    o biricik, tek bir defalığına oluşan
    yükseltileri, yoğunlaşmaları, seyrelmeleri gibi
    'işte bir yol görünüyor' denilen yolları gibi..

    Doç Dr V. B.

  • Ferhat Göçer

    01.11.2005 - 19:26

    Dola Dola....

  • Ferhat Göçer

    01.11.2005 - 19:26

    Dök zülfünü meydana gel
    Sür atını ferzane gel
    Al daireni meydane gel
    Bülbül senin gülşen senin yar yar aman aman
    Aşıkınam hayli zaman
    Dil muntazır teşrifine gel aman aman

    Verdin cevap ünvan ile
    Yaktın sinem sûzan ile
    Bülbül senin gülşen senin yar yar aman aman
    Aşıkınam hayli zaman
    Dil muntazır teşrifine gel aman aman

  • Ferhat Göçer

    31.10.2005 - 23:59

    yeni cdsini hemen almalıyım...

  • gotan project

    31.10.2005 - 23:58

    whatever lola wants

  • gotan project

    31.10.2005 - 23:57

    santa maria

  • sevdalinka

    25.10.2005 - 12:28

    Ayşe Kulin'in bir romanı..
    Sevdayla beraber okumuştuk...benim için onunla özdeşleşmesi bundan...

  • forrest gump

    25.10.2005 - 00:19

    en dahi mental retarde....

  • mandalina

    25.10.2005 - 00:17

    C vitamini deposu..

  • sevda

    25.10.2005 - 00:12

    SEVDALİNKA…..

    Kurul odasına girdiği an hala gözlerimin önüne gelir… sene 1997…aylardan nisandı…bahardı…ama o psikiatri koğuşunda yaşayanlar için bahar o kadar uzaktı ki…gelmeyecek gibi…..

    Bütün stajer doktorlar seminer salonundaki gibi oturuyorduk..karşımızda profesörün masası ve yanındaki sandalyeye doğru aksak adımlarla yürüyen genç bir kadın…
    Gözünde simsiyah gözlükler vardı…..çıkaramıyordu…major depresyondu tanısı…intihar girişiminde bulunmuş..başarısız olmuştu…Birkaç kutu ilacı ölürüm umuduyla en sevdiği bir bardak kolayla başına dikmiş….ama başaramamıştı….bu nedenle nekahat için psikiatriye sevk edilmişti..yeniden intihar girişiminde bulunmasından korkuluyordu…
    adı…Sevda….

    İsmi gibi…sevda gibi bir kadındı….sarı saçları omuzlarına dökülüyordu…zekasını insanlardan saklamak ister gibi….siyah gözlüklerin arkasına gizlediği yosun yeşili gözleri…binbir yaşanmışlığın önüne perde çekmek ister gibi uzanıyordu güzel gözlerini kapatmak pahasına….
    Bebekliğinde çocuk felci geçirmişti..iki damla aşının hayat kurtaracağını bilinmediği zamanlarda doğmuştu…bir ayağı aksıyordu…özürlüydü…

    Psikiatri stajına yeni başlamış 5. sınıf bir stajer doktordum….hiçbirşeyin farkındalığını yaşayamayacak kadar toy ve saf….Sevda hanım senin hastan demişlerdi…. anamnezini(semptomlarının hikayesini) sen alacaksın…sınavda sana sorulacak sorulardan biri bu….

    Yanına yaklaştığımda başucunda dizi dizi birkaç kitap ve bir büyük şişe kola duruyordu…bütün tezatlığın uyumu içinde uzanmıştı o geniş koğuştaki minik yatağına…
    Kendimi tanıtıp onun hakkında bir şeyler öğrenmek istediğimi…yazılarımın ayrıntılı olarak dosyasına ekleneceğini söylediğimde beni ilgiyle dinlemişti…gözlüklerini çıkarmadan…
    Sonra tevekkel ve mağrur bir yüz ifadesiyle mutsuzluğunu adımlarına katık ederek benimle beraber psikiatri servisinin parmaklıklarla kaplı(suisid girişimini önlemek için) balkonuna kadar gelmişti…

    Doğumda başlamıştı acıları…üç kızkardeşin en büyüğüydü…
    Nikahsız(imam nikahlı) bir evliliğin meyvesiydi…
    Bebeklik yılları bolluk içinde geçmişti….taa ki çocuk felci geçirdiği o melun seneye kadar…sonra diğer kızkardeşi doğmuştu….bu esnada baba içkiye ve kumara başlamış..kızının önünde diz çöken ve onu prensesler gibi yaşatan baba bir anda bir hapishane kaçkınına dönüşmüştü….
    Ağlıyordu…üçüncü kızkardeşi doğduğunda babasının yaşadığı üzüntüyü hatırladığında…
    Minik yuvasız bir serçe gibi tık tık atıyordu kalbi o anları yeniden yaşarken…
    Sonra babası eve geldiği zamanlarda annesini dövmeye başlamıştı…

    Hıçkırıklarının arasında duymaya çalışıyordum sözcükleri..

    ^^Sonra eve gelişi kabus gibi olmaya başladı Selin hanım…
    Sarhos geliyor..önce annemi dövüyordu..ben en büyük oldugum için karşı çıkınca kemerini çıkarıp beni banyoya götürüyor…asıl işkence işte o zaman başlıyordu…
    Islak daha fazla acıttığı için duşu açıyor ve beni kemerle dövmeye başlıyordu..beni kurtarmaya çalışan annem bu arada hastanelik oluyordu..^^…
    ……bazen hıçkırıklarımız biribirine karışıyordu….

    Sonra hayatı babasının annesini terk edip başka bir kadına kaçmasıyla tamamen dağılmış…dağılmış bir aileyi babasız olarak bir arada tutmaya çalışan annesinin çabalarıyla liseyi bitirebilmişti…
    Liseyi bitirdikten sonra özel bir kurs alarak ailesinin gelirine katkı koymaya başlamış…Abanttaki 5 yıldızlı otellerin birinde resepsiyon sorumlusu olarak çalışmaya başlamıştı…bu vesileyle neredeyse bütün devlet büyükleri ve ünlülerin bir çoğuyla birebir muhabbet etmiş ve kısa zamanda mesleğinde yükselmişti….her ay küçük bir meblağı kendine ayırıp gerisini kızkardeşlerine gönderiyordu…bu arada ikinci kızkardeşi Derya da çocuk felci olmuş…hatta daha feci bir şekilde atlattığı için bastonsuz yürüyemez olmuştu…en küçük kızkardeşi Verda ise fidan gibi bir genç kız olmaya başlamıştı…

    Her şey yolunda giderken Sevda’nın kitap dolu günlerinin içine genç bir adam adımını atmış…sevmiş sevilmişti…iki genç kendi aralarında sözlenmişler…ama birdenbire bazı beklenmeyen olaylar cereyan etmeye başlamıştı…Sevda’nın ailesine zor yeten gelirine bir ortak daha çıkmış…Sevda aşık olduğu genç adamı hastalıklı bir sevdayla yememiş yedirmiş…giymemiş giydirmiş…sonra da terk edilmiş ve beş parasız bir şekilde dımdızlak ortada kalmıştı….terk edilmenin ve kullanılmış olduğunu fark etmenin acısı küçük yüreğine dar gelmiş ve kendini başucunda birkaç şise ilacı umarsızca içerken bulmuştu….ve işte…burada….bir psikiatri servisinin balkonunda…benim karşımdaydı….

    Bu arada işini en iyi şekilde yapmanın sorumluluğunu taşıyan biri olarak mesai saati dışındaki tüm vakitlerimi de Sevda’ya ayırır bulmuştum kendimi….
    Annesiyle ve kızkardeşleriyle tanışmış..onlarla da uzun sohbetler yapmıştım…

    İş çıkışları kendimi Sevda hanımın başında bulmaya başlamıştım sonra….
    ^^Empati^^ yapmayı becerememiş olan ben…(Sevda çok sevmeme rağmen benim psikiatri uzmanlığını seçmeme nedenimdir itiraf ediyorum) ….sempati yapar olmuş ve onunla aramda hasta-hekim ilişkisinden öte bir dostluk mevhumu gelişmeye başlamıştı biz farkına bile varmadan…..boş zamanlarımızda başucunda hala okumaya devam ettiği ve ölüme rağmen vaz geçemediği kitaplardan bahsediyor….son sinema filmlerinden dem vuruyor ve kendimizi kültürel bir sohbetin koynuna bırakı bırakıveriyorduk….

    Sevda artık gözlüklerini çıkarmış…iri yemyeşil gözleriyle tam da gözlerimin içine bakar olmuştu….Mesai bitimlerinde kolkola girip balkonumuza yürür ve günün değerlendirmesini yapar buluyorduk kendimizi….

    Derken…gün gelip çatmış..ayrılık vakti gelmişti…
    Stajıma hastane dışında devam etmem gerekiyor ve bu nedenle Sevda’yı başka bir doktor arkadaşa devretmem gerekiyordu…
    Sınav zamanı gelip çatmış….psikiatri profesörümüzün odası önünde döktüğümüz terler sonrasında sınava girmeyi başarmış….Sevda’ya duyduğum sevgi bana psikiatriyi sevdirmiş…çok çalışmış..ve stajın en yüksek notunu almıştım….

    Sevdayla vedalaşmadık biz….
    Vedalaşmak bazen o kadar zordur ki..mümkün olmaz zaten….
    Sevdayı sadece kendi ellerimle diğer arkadaşa teslim ettim ve telefonlarımızı adreslerimizi alıp yeniden görüşmek üzere ayrıldık sadece…her fırsatta onu ziyarete gelecektim ki zaten…ayrılık diye bir şey bizim lugatımızda yoktu…..

    15 günü geçmişti Sevda’yı görmeyeli…ama biliyordum…taburcu olmamıştı daha…
    Asansörü çıkarken onu yeniden görebilmenin mutluluğuyla içim umut dolu çıkıyordum psikiatri servisine…

    Yerinde yoktu…
    Odası değişmişti….
    Karşı koridorda ne işi olurdu Sevda’nın….orası EKT tarafı değil miydi….? ?
    Dehşetle büyüdü gözbebeklerim….
    Sevda ben ayrıldığım günden sonra gittikçe kötüleşmiş ve sonunda yeniden intihar girişiminde bulunmuştu….bunu gören doktorlar yeniden kurulu toplamış ve EKT kararı çıkmıştı Sevda için….

    Elektrokonvulzif terapi sadece major depresyonda iyileşme umudu olmayanlara yapılırdı…
    Vücudun muhtelif yerlerine elektrodlar yerleştirilir…daha çabuk ve etkin iyileşme sağlamak için vücuda ama özellikle beyine küçük bir elektrik tedavisi verilirdi…dışardan görenler için(ben dahil) hastaya işkence yapılırmış gibi bir görüntü çizer…oysaki güncel ve çok başarılı tedavi yöntemlerinden birini oluştururdu….tek yan etkisi olan amnezi nedeniyle hasta geçmişine dair bazı ayrıntıları unuturdu….

    Odaya girdiğimde EKTden yeni çıkmıştı Sevda….
    Gözlerim dolu dolu…
    Kendine yeni gelmeye başlamıştı…
    Beni görür görmez…annesine kavuşmuş minik bir bebek gibi sarıldı ellerime….
    *Selin….kurtar beni…
    beni sadece sen kurtarabilirsin….
    Bak hastanenin hemen karşısında ziraat fakültesi var…
    Bana ordan tarım ilacı bulabilirsin…bu sefer başarabilirim…
    Bana yardım et…..bana yardım et….*…sayıklıyordu….

    Bense…tamam diyordum..gözlerimden yaşların yuvarlanmasına engel olamadan…
    ^^tamam güzelim..
    her şey yoluna girecek..
    seni bir daha hiç bırakmayacağım…
    iyileşeceksin...iyileşmelisin…
    başarabilirsin….^^

    *Selin…tarım ilacı…karşıdaki ziraat fakültesi..gözlerim açılmıyor Selin…
    …...uyuya kalmıştı….

    Hemen her gün ziyaret etmeye başladım Sevda’yı…o günden sonra…
    Ailesini arayıp ona daha fazla destek olmaları gerektiğini söyledim….aile desteği olmadan başaramazdı…
    Bir ayı bulmadan eski günlerimize dönmüştük…
    Ona telkinlerde bulunuyordum…
    ^^Bak güzelim…sen iyileşip çıkınca biz artık balkonda değil..bir cafede yapacağız muhabbetlerimizi…seni mutlaka ziyarete gelecegim evine…hatta yatıya bile kalacağım..bak ne güzel olacak..göreceksin..artık beraber gidecegiz sinemaya…bütün kötü şeyler geride kaldı…artık yeni bir hayat başlıyor…güzel bir hayat…..^^

    Sevda…
    SEVDALİNKA…..

    Bir aya kalmadan taburcu oldu…
    EKT nedeniyle hayatında babası dahil bütün kötü ayrıntıları unuttu…
    Adanada devlet bankalarından birinde göreve başladı….
    Selinle Sevda dedikleri gibi görüşmeye devam ettiler…cafe muhabbetleri..beraber sinema sefaları…öylece devam etti..
    Selin çoğu zaman Sevdalarda yatıya kaldı…sabaha kadar bıdı bıdı muhabbet ettikleri oldu…sohbetlerin sonu gelmedi…
    Sevda Seline 5 yıldızlı otel günlerinden kalan turpu desen desen kesmeyi ve tırtıklı limon yapmayı öğretti….
    Bir dönem aileyle ufak tefek sorunlardan dolayı Sevda kayseride aynı bankaya tayin yaptırdı…Selin Sevdayı ziyaret etmek için kayseriye gidip mantı bile yedi…(bir kaşıga kırk taneyi sığdırmaya çalıştı,olmadı) hatta ailesine götürmek üzere ilk kayseri pastırmasını da ordan aldı..öğrenci bütçesine göre çok pahalıydı…. :)
    Sonra Sevda icq’dan mavi gözlü bir genç adamla tanıştı….antalyada görüştüler..kısa zaman sonra o güzel kalpli genç adam Sevda’yı ailesinden istedi…evlendiler…Sevda düğünlerine icabet etti….hatta ısrarlara dayanamıyarak göbek bile attı…
    hemen akabinde Sevda antalyaya tayin oldu…eşiyle beraber mutlu yaşamaya başladılar….aşkları sonsuza doğru giderken bir meyve verdi….
    Masmavi deniz gözlü dünya güzeli bir oğulları oldu….Kemal…
    Sevda iş bağlantılarını kullanarak oğlunun eğitimi için ankaraya tayin yaptırdı….

    Şimdi…
    Sevda birkaç yıldır ankarada…bu arada aktif yaşamayı çok seven ve altın gibi bir kalbe sahip olan Sevda çocuk esirgeme kurumunda koruyucu anne oldu…sonra ordaki çocukların aşkına onları kendi bankasının kreşine ücretsiz olarak yazdırmak ve eğitim almalarını sağlamak için müdüre kadar çıkıp birçok kişiyi karşısına alarak bunu başardı…
    Sevda artık her sabah oğluşunu mavişini de alıp çocuk esirgeme kurumuna ugruyor…ordaki 20 kadar çocuğu servisle alıp bankanın kreşine götürüyor…
    Kemal dahil bütün çocuklar orada Sevda sayesinde İngilizce…Drama ve Bale dersi bile alabiliyorlar….hatta bilgisayar dersi bile….
    Çocuklar onu Sevda Öğretmenim diye çağırıyorlar…

    Sevda ve Selin mi? ? ....hala haftada biriki kez görüşüyorlar…
    Selin nöbetleri dışındaki zamanlarını oğluşunu ve en sevdiği arkadaşlarından biri olan Sevda’yı görmekle geçiriyor….
    Sevda mı…
    Kötü günler geride kaldı…ve 8 yıldan beri hiçbir olumsuz şey yaşanmadı….
    Yıllardır…o mutlu bir genç kadın….

    The End…

    Eternalflame/30 Eylül 2005
    Sevdalinkama ^^Sevda’ya^^ ithaftır….

  • şanlıurfa

    22.10.2005 - 13:53

    İsot...? !

  • aç tavuk

    22.10.2005 - 13:49

    şimdilerde kuş gribi olmuş...

  • şanlıurfa

    22.10.2005 - 13:41

    Hz İbrahim'in ateşler yerine gül bahçesine atıldığı mancınığı ile ünlüdür...
    ateşin suya...odunların balığa dönüştüğü rivayet edilir..bu yüzden orada beslenen alabalıklar kutsaldır...

Toplam 2464 mesaj bulundu