Kafka, Borges ve Cortazar izinde bir kitap: Kesik Baş
Mehmet ŞARMAN
Kesik Baş Sedat Sezgin
Uzun süredir kısa öyküler yazan Sedat Sezgin'in ilk öykü kitabı Kavim Yayınları arasında, Kesik Baş adıyla yayınlandı. Kitapta tematik yönden iç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan on dört öykü bulunmakta. Latin Amerikalı yazar Ernesto Sabato'nun “Her şeye rağmen tek bir tünel vardı, karanlık ve yalnız: benimki.” sözüyle başlıyor kitap. Öyküler okunmaya başlandığında yalnız yazarın kendi ruhsal ve psikolojik tünelinde değil; Türkiye'nin batısından farklı duran, orta doğunun bir parçası olan Mezopotamya'nın içine doğru zorlu ve karanlık bir yolda ilerlendiği görülür. Öykülerin her biri bağımsız gibi dursa da tutunamamanın trajedisini alın yazısı gibi taşıyan kahramanlar bu bağla yine de birbirlerine benzerlik gösterirler. Din, iktidar, gelenek-görenek Sezgin'in öykülerinde bireyi oluşturan asıl öğenin önünde hep bir engeldir. Bu engeli aşmaya çalışan kahramanlar tıpkı Kafka'nın böceği gibi umutlarını gittikçe kaybederler ve çözümü kendi öz yıkımlarında ararlar. Kitap, bir bütün olarak modern bir tragedya gibi dursa da trajik kahramanların çağımıza uygun olmadıkları düşüncesi öykülerde yine de hissedilmektedir. Kitaba adını veren öykü aynı zamanda kitabın ilk öyküsü olup Kesik Baş adını taşıyor. Beden ile başın sert bir darbeyle ayrılmış, birbirini kontrol etmekten uzak gerilimi üzerine kurulduğu daha ilk metinden sezdiriliyor. Bedenin cezasını başın çektiği ya da beden ile başın birbirinden dış unsurlar tarafından ayrıldığını, bütünlüğünün bozulduğunu imler adeta bu öykü. Ama diğer öyküler okunduğunda kitap boyunca beden ve baş, arzu (arzu çok geniş bir kavram, yazıda bu kelimeyi kitaptaki kullanımıyla -cinsel istek, şehvet- anlamında kullanıldığı belirtmekte fayda var) ve akıl karşıtlığına dönüşüp birbirine hep yük olurlar. Arzulayan kişi arzuladığı şeyden ya utanır, ya arzuladığı için feci bir cezayla karşılaşır (Şahmeran'ın Öteki Yüzü öyküsünde olduğu gibi) . Veya arzu hep bir vicdan azabı gibi sahibine ağır gelir. Hal bu iken, arzu bazı öykülerde doğal, içten bir enerjinin neticesi olarak ele alınırken bazı öykülerde ise başa bela gibi inen dış unsurlardan kaynaklanmaktadır. Sezgin'in öykülerinde birçok şey adeta birer cinsel suç kurbanıdır. Penis, kendi başına buyruktur. Kişi ve penisi din, toplum içine başka iktidar mercilerinin de girdiği kurumlar tarafından hapsedilmiştir. (Öykü kitabında bu durum bastırılmanın hep penis, yani erkek kimliği üzerinden ele alınması öykülerin maskülen öyküler olarak anlaşılmasına ve bu yüzden bir noktada eksik kalmasına yol açtığı söylenebilir) . Ama hapsedildiği sürece kendi başına buyruk kesilmiş, artık kişinin taşımaktan yorgun düştüğü ve bütünü parçalayan bağımsız bir parça gibi sahibine acılar çektirmektedir. Şahmeran'ın öteki yüzü adlı öykünün kahramanı bu yüzden gücünü aşan bu organından dolayı Allah'a sığınır: “Yüce Allah'ım kabarığımı sapkın ve azgın çukurlardan koru” diye dua eder. Sapkın ve azgın olan şeyi kendi bünyesinde değil de bir ötekinde arayıp konumlandıran kahramanın kendine yabancılaşması ve kişilik bölünmesi yaşaması başarıyla veriliyor. Bu cümleden sonra Abdulkerim'in (Abdulkerim, keremi bol, cömert anlamında olup aynı zamanda Allah'ın isimlerinden biridir) kendine ve içinde bulunduğu duruma iyice yabancılaştığını anlıyoruz. Bir nevi kendini aklayıp başkasını suçlayan kahraman sondaki tecavüze yol açanın kendi iç dünyası değil de dış unsurların tahrik ve saldırısı olduğunu imlemektedir. Birçok taciz ve tecavüz vakasında cezai indirimlerin dahi yapıldığı bu tahrik unsuru kitapta oldukça ironik bir şekilde ele alınmaktadır. Tüm öykülerde kahramanlar çaresiz, felakete doğru hızla ilerlemektedir. Neticede ise erkek ahlakının erkeğe dayattığı baskının yaratmış olduğu çifte standart, kokuşmuş ahlakın felç ettiği bünyelere dikkatimiz çekiliyor. Cinselliğin yasaklandığı, devlet, toplum ve dinin onayına bırakılıp arzunun sürekli ertelenip bastırılması neticesinde ortaya çıkabilecek felaketleri ve hastalığı farklı yönlerde ele alan bir öykü kitabı. Birçok eser gibi sorular sordurtan, cevap verme, didaktik dersler sunma ile amacından sapmamış öyküler; şüphesiz bu da önemli. Taşıdığı şehvetin yükü altında dengesini kaybetmiş düş, kâbus, arasında salınıp duran aile kurumuna ve cinsel yaşamın gönüllü bekçilerine yaşanan travmalarla sorular soran öykü kitabının şüphesiz eksikleri de mevcut. Bunca güzel temanın birbiriyle organik bir bütün oluşturduğu öykülerin iyi işlenmesi ve bazılarının uzun tutulması neticesinde klostrobik ve kasvetli bir atmosferle öyküler çok daha etkileyici olabilirdi. Kitabı bitirdiğinizde özellikle taşrada yaşayan bireyin sadece kadına değil erkeğin erkeğe hatta insanın bazı kurumların sıhhatti için birbirine ettiği onca zulmün ardında nasıl da sakat bir yaşam bıraktığını gözler önüne serilmiş Kesik Baş’da.
1981 yılında Batman’nın, Kozluk ilçesine bağlı Ünsaldı köyünde doğdu. İlköğretimini köyde, liseyi Batman Lisesi’nde tamamladı. Lisans eğitimini sağlık alanında tamamladı. 2010’da “Kesik Baş”, 2011’de “Adem ya da Havva” adlı iki öykü kitabı yayımlandı.
12.09.2011 - 18:55
Kafka, Borges ve Cortazar izinde bir kitap: Kesik Baş
Mehmet ŞARMAN
Kesik Baş
Sedat Sezgin
Uzun süredir kısa öyküler yazan Sedat Sezgin'in ilk öykü kitabı Kavim Yayınları arasında, Kesik Baş adıyla yayınlandı. Kitapta tematik yönden iç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan on dört öykü bulunmakta. Latin Amerikalı yazar Ernesto Sabato'nun “Her şeye rağmen tek bir tünel vardı, karanlık ve yalnız: benimki.” sözüyle başlıyor kitap. Öyküler okunmaya başlandığında yalnız yazarın kendi ruhsal ve psikolojik tünelinde değil; Türkiye'nin batısından farklı duran, orta doğunun bir parçası olan Mezopotamya'nın içine doğru zorlu ve karanlık bir yolda ilerlendiği görülür. Öykülerin her biri bağımsız gibi dursa da tutunamamanın trajedisini alın yazısı gibi taşıyan kahramanlar bu bağla yine de birbirlerine benzerlik gösterirler. Din, iktidar, gelenek-görenek Sezgin'in öykülerinde bireyi oluşturan asıl öğenin önünde hep bir engeldir. Bu engeli aşmaya çalışan kahramanlar tıpkı Kafka'nın böceği gibi umutlarını gittikçe kaybederler ve çözümü kendi öz yıkımlarında ararlar. Kitap, bir bütün olarak modern bir tragedya gibi dursa da trajik kahramanların çağımıza uygun olmadıkları düşüncesi öykülerde yine de hissedilmektedir.
Kitaba adını veren öykü aynı zamanda kitabın ilk öyküsü olup Kesik Baş adını taşıyor.
Beden ile başın sert bir darbeyle ayrılmış, birbirini kontrol etmekten uzak gerilimi üzerine kurulduğu daha ilk metinden sezdiriliyor. Bedenin cezasını başın çektiği ya da beden ile başın birbirinden dış unsurlar tarafından ayrıldığını, bütünlüğünün bozulduğunu imler adeta bu öykü. Ama diğer öyküler okunduğunda kitap boyunca beden ve baş, arzu (arzu çok geniş bir kavram, yazıda bu kelimeyi kitaptaki kullanımıyla -cinsel istek, şehvet- anlamında kullanıldığı belirtmekte fayda var) ve akıl karşıtlığına dönüşüp birbirine hep yük olurlar. Arzulayan kişi arzuladığı şeyden ya utanır, ya arzuladığı için feci bir cezayla karşılaşır (Şahmeran'ın Öteki Yüzü öyküsünde olduğu gibi) . Veya arzu hep bir vicdan azabı gibi sahibine ağır gelir. Hal bu iken, arzu bazı öykülerde doğal, içten bir enerjinin neticesi olarak ele alınırken bazı öykülerde ise başa bela gibi inen dış unsurlardan kaynaklanmaktadır.
Sezgin'in öykülerinde birçok şey adeta birer cinsel suç kurbanıdır. Penis, kendi başına buyruktur. Kişi ve penisi din, toplum içine başka iktidar mercilerinin de girdiği kurumlar tarafından hapsedilmiştir. (Öykü kitabında bu durum bastırılmanın hep penis, yani erkek kimliği üzerinden ele alınması öykülerin maskülen öyküler olarak anlaşılmasına ve bu yüzden bir noktada eksik kalmasına yol açtığı söylenebilir) . Ama hapsedildiği sürece kendi başına buyruk kesilmiş, artık kişinin taşımaktan yorgun düştüğü ve bütünü parçalayan bağımsız bir parça gibi sahibine acılar çektirmektedir. Şahmeran'ın öteki yüzü adlı öykünün kahramanı bu yüzden gücünü aşan bu organından dolayı Allah'a sığınır: “Yüce Allah'ım kabarığımı sapkın ve azgın çukurlardan koru” diye dua eder. Sapkın ve azgın olan şeyi kendi bünyesinde değil de bir ötekinde arayıp konumlandıran kahramanın kendine yabancılaşması ve kişilik bölünmesi yaşaması başarıyla veriliyor. Bu cümleden sonra Abdulkerim'in (Abdulkerim, keremi bol, cömert anlamında olup aynı zamanda Allah'ın isimlerinden biridir) kendine ve içinde bulunduğu duruma iyice yabancılaştığını anlıyoruz. Bir nevi kendini aklayıp başkasını suçlayan kahraman sondaki tecavüze yol açanın kendi iç dünyası değil de dış unsurların tahrik ve saldırısı olduğunu imlemektedir. Birçok taciz ve tecavüz vakasında cezai indirimlerin dahi yapıldığı bu tahrik unsuru kitapta oldukça ironik bir şekilde ele alınmaktadır.
Tüm öykülerde kahramanlar çaresiz, felakete doğru hızla ilerlemektedir. Neticede ise erkek ahlakının erkeğe dayattığı baskının yaratmış olduğu çifte standart, kokuşmuş ahlakın felç ettiği bünyelere dikkatimiz çekiliyor. Cinselliğin yasaklandığı, devlet, toplum ve dinin onayına bırakılıp arzunun sürekli ertelenip bastırılması neticesinde ortaya çıkabilecek felaketleri ve hastalığı farklı yönlerde ele alan bir öykü kitabı. Birçok eser gibi sorular sordurtan, cevap verme, didaktik dersler sunma ile amacından sapmamış öyküler; şüphesiz bu da önemli.
Taşıdığı şehvetin yükü altında dengesini kaybetmiş düş, kâbus, arasında salınıp duran aile kurumuna ve cinsel yaşamın gönüllü bekçilerine yaşanan travmalarla sorular soran öykü kitabının şüphesiz eksikleri de mevcut. Bunca güzel temanın birbiriyle organik bir bütün oluşturduğu öykülerin iyi işlenmesi ve bazılarının uzun tutulması neticesinde klostrobik ve kasvetli bir atmosferle öyküler çok daha etkileyici olabilirdi.
Kitabı bitirdiğinizde özellikle taşrada yaşayan bireyin sadece kadına değil erkeğin erkeğe hatta insanın bazı kurumların sıhhatti için birbirine ettiği onca zulmün ardında nasıl da sakat bir yaşam bıraktığını gözler önüne serilmiş Kesik Baş’da.
Toplam 1 mesaj bulundu