BENİ SORARSAN
İYİYİM
_______________
Annesi dün Zeynep'e:
"Melek Yavrum!" diyordu.
İşitince bu sözü
Kız merak etti, sordu.:
-Melek yavrum ne demek?
Doğrusu anlamadım.
Melek kanatlı olur:
Hani ben ...
BENİ SORARSAN
İYİYİM
_______________
Annesi dün Zeynep'e:
"Melek Yavrum!" diyordu.
İşitince bu sözü
Kız merak etti, sordu.:
-Melek yavrum ne demek?
Doğrusu anlamadım.
Melek kanatlı olur:
Hani ben ...
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Romantikoss Favorites Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
21 Temmuz 2025 Pazartesi - 18:24:19
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 16:07İŞte o zaman dedim ki;
ben evde okumuştum esmaül hüsnaları
normal dilekleri olan bir kitaptı bu da
istediğimde istediğim kitabı okurum
BURADA BİR SES KÜTLESİ
internette Muhammed yerine El Hafıd diyorlar diye bana bağırana kadar
NEDEN BAHSETTİĞİNİZİ BİLMİYORUM
yalana dayalı kulağınızın dilini bana uzatmayın demek.
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 15:54BENİM için de buymuş
lisede okudum diye
okuduğum tek kitap da
tecrüben önemli değil diyormuş
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 15:49BRAVO
bravo demişken de
şimdi yani youtube ta sanatı bırakma videosu varmış
siz çoktan birini sanatçı seçmişsiniz
bu konuyu işleyen arap bir hoca varmış ingilizce bilen
onu izledim ben de
siz savaş ve barışı tartışamayın diye de bir şiir yazmışım
SİZ AMA TARTIŞIN YİNE DE !
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 15:44sen olur musun yani
asmam yıldı değil de
yıkıldı aslında
sen ne anlarsın
diyelim ki ölene kadar bunu okuyan seninki
peki sen asma resmi yapabilir misin ki hiç
şimdi gördün gördün
ressam veya müslüman diyeceğim
hadiste de zaten o konu sallantıda
diye her şeyi sorsalar
ve fadimenin düğünü düğünde çaldı diye de bağırsalar
sen ses kütlesi yerine insan diyerek
bir de sanattan bahsedebilir misin
BRAVO.
BEN BAHSEDEMEDİM FAZLACANA
ÜÇ SAATLİK KONSERİ BIG BANG SANINCA
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 14:23asmam yıkıldı
suyu sıkıldı
fadimem
hadi ver
yanaktan
çalarken bütün hayat hikayem sorulunca
ben bütün kitabı okumuş kadar oldum
veya Allah dedim
veya bir öğüt aldım demek zorunda kalıyorum
O AÇIDAN NE YAPACAKTIM Kİ?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 13:55BÖYLE ÜLKECE MUHAMMED Mİ DİYECEĞİZ ŞİMDİ
NE YAPACAĞIZ BÖYLE
?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 13:52O AÇIDAN NEYMİŞ Kİ
YIL 1992 İMİŞ
BEN BU KADARINI ZATEN ANLAMIŞIM
sen inan diye mi bekleyecektim sandınız şimdi bizi
ÇOCUK OLSAM SENİ Mİ BEKLEYECEKTİM İNANMA VEYA İNAN DİYE
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 13:50Her Allah diyen yaradana sığınıp bize karşı çıkınca
ben solda almadığım kitabı cennete hüküm versinler diye ilettim
sağdan aldığımı da insan çağrıştırsın bari diye okudum
NEDEN AÇTILAR BU TARTIŞMALARI SANDINIZ Kİ?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 13:36Bana kalmamış kutsal bir konuyu affetmek veya cezalandırmak yani;
ben aptallıklarla uğraşamam demek.
Bir şeyi de başkalarını rahatsız etmeden yapamıyor musunuz?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 12:59CENNETİN ZITTINI BENİ BULDUN BE
?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 12:38BİLMİYORUM BAŞKA TÜRLÜ NE DEMEK OLABİLİR
HZ. LUT HZ. İBRAHİM'E SARILDI
İYİ DE KİMMİŞ
demiyoruz burada
ŞİİR SANDIM BEN BU AÇIDAN !
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 12:36NEYMİŞ?
BÜTÜN BU KONULAR BENİM İÇİN
MÜZİĞİ KISMAK
PENCEREYİ AÇMAK
BİLGİSAYARI YANINA ALMAK DEĞİLMİŞ
SES KÜTLESİ KENDİSİ SUSAMAZ MIYMIŞ
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 12:27İnsan sadece şiir yüzünden bütün bir ülkeyi ve toplumu seviyor olabilir mi?
Bundan daha saçma ne duydunuz hayatta?
O konu da burada yok, bu sitede, internette öyle değil konu.
Sevmiyorsan daha başka bir konu...
Sen şimdi git eşini bul, bastığın toprağı tanı, sanatçıya hürmet et, sevdiğin bir yemek ye, aldığın her nefese şükret...
beni de sadece şiir sevmediğin için sevme veya sev
aynı şey mi sizin için
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 12:14yaratılanla ne işi olur şiirin
ŞİİR SADECE
BU KUTU DOLU
MESAJ KUTUSU DİYE ŞİİR DEĞİL Mİ YANİ
ŞİİR YİNE DE
BİRİNE ADINI YAZ
BİRİNE SOYADINI
BUNLAR ŞİİR YİNE DE !
şiir seviyorsanız yazın diye
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 12:07Onun yerine şiir seveceğime seni sevmem daha iyi demek
her şeyden önce ayıp
ayrıca terbiyesizlik
ayrıca da hadsiz hudutsuz bir şey olurdu
sen şimdi bu yüzden doktor ol, boş ver mühendis ol, hepsini anladıysan editör ol, o da olmazsa anaokulu aç
BU HOŞ DEĞİLDİ.
Ben de kitap okurum evde, dert değil, yazabileceğim zaman yazarım, daha okulu bile bitirmedim diyordum
BIG BANG OLDU SANDINIZ.
BUNU BİR SORALIM CENNETTEKİLERE MESELA
SADECE ALLAH DİYELİM
O ANLASIN
ben şimdi her şeyi bu açıdan mı okumuş oldum sizce
öyle olsa sadece yalan değil aynı zamanda çok çirkin bir tuzak olurdu
kimse size aklınızı zorlayan bir şey sormadı ki benim açımdan
neden benim tepemde bağırdınız
?
bendeki aşk değil ibadet çalıyormuş
çalsın
n'apalım yani
?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 11:38SİZ ŞİİR GİBİ
ŞU ŞİİRİ SEV YETER ALLAH'IM
BEN ZATEN SANA YAZDIM
YASTIĞIMIN ALTINA KOYDUM UYUDUM
KİMSE SEVMESE DE BENİ SEV YETER ALLAH'IM DİYEBİLDİNİZ Mİ Kİ?
ŞİİR AYRI KONU
KONUŞMA PRENSİPLERİ ŞÜKÜR GEREKTİRİR
O AYRI KONU
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 11:24Allah şeytanı da yaratmış
ŞEYTANI DA SEVİYOR
sen şimdi bunu bana kendi okuduğum şiir diye mi yutturacaktın
???
NE SANDINIZ KENDİNİZİ?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 11:13bana ne yani sen terbiyesiz salak diyen birini arıyorsan
bulmak istiyorsan
Allah'a kavuşunca kime kavuşacaksan
beni ilgilendirmez kime akıllı dediğiniz
herkes kendince akıllıdır
DİYEBİLECEK MİYİZ AKILLI?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 11:00Yani ben roman yazacağıma
bunları yazmak zorunda kaldım
ayrı konu
oturdum satır satır çalıştım
ayrı konu
ben çıkıp ruh eşim de eşim diye mi bağıracağım zor durumda kalsam yani
bir şiir bile okuyamayacak mıyım sessiz bir cennete
nerede kalmış SES KÜTLESİ NE DEMEK
BU DA ZATEN İBADET
ALLAH NEDENİYLE BUNU BİLE SEVMEK
ben sapık olamam ne kadar uğraşsanız da
ben sonuçta ideal toplumun koruması altına aldığı bir birey yazacağım
NASIL HER YAZARLA AYNI DİLİ KONUŞTUĞUMU SANAN BİR KÜTLEYİ BAĞIRTIR
ÜSTÜNE RESMİNİZİ KOYARSINIZ
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 10:14Sen evin içinde insan yaşadığını, sen şarkının sadece eğlence amaçlı olduğunu, sen ailenin önemini, sen saygının sınırlarını, sen kendi kazandığın ekmeği, sen her gün okuyacağın kitabı, sen nerenin ibadet nerenin çalışma ahlakı gerektirdiğini, seni tanımadığımı ve hatta çoğu nedenle tanımak bile istemediğimi unuttun diye ben sana bir açıklama yapmak zorunda değilimdir yani !
O konu bu açıdan da bu.
Kitabın her satırını açıklamak
Her amacının okuma sanılması
Her attığın adımın spor amaçlı olması
İnsanlar tek bir film izlememiş gibi bakınca
insanı fazlasıyla yoruyor
Biraz da aşkla okuyun bence
Bu öğüt de bu.
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 10:02O KONU DA BİLDİĞİM HER AÇIDAN
SONUÇTA SADECE ALLAH HER ŞEYİ BİLEN
DEMEK.
YOKSA DEĞİL Mİ?
Esmaül Hüsna
29.06.2025 - 09:38İNSAN ALLAH'A İBADET EDER
kitap
oruç
namaz
kolayına gelen bir duayı ezberleme
araştırma
vs. vs.
BÜTÜN BU KİTAP ZİKİR DİYEN KUTSAL KİTABIMIZDAN
KENDİSİ DE OKUR ÖĞÜT ALIR "BÜTÜN BUNLAR ÖĞÜT YANİ ÖĞÜT ALAN YOK MU" DİYEN KİTABIMIZDAN
İNSAN HER YAPTIĞINA İBADET DİYEMEZ YANİ
SADECE ALLAH'IN İSİMLERİ İBADET O YÜZDEN DE KİTABIMIZDA
İNSAN SPORA GİDİP, ÇAMAŞIR YIKAYIP : BEN İBADET ETTİM DİYEMEZ AMA İÇİNDEN ALLAH DEMEKTEDİR MUTLAKA İŞTE O DA İBADET
BU İBADET DEĞİL
ÇALIŞMA TASLAĞI
SADECE ALLAH'IN İSİMLERİ İBADET
O YÜZDEN BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM DİYORUZ ZATEN
Toplumda Bireysel Takıntılar
28.06.2025 - 12:23YENİ ROMEN RAKAMLARI
Bugün yarının on yıl gerisindeyim. Öncelikle adımı bilmenizi istiyorum. İsmim Sedef Akıllıtiş. Sesli uyumu olmadığı için hep kendimi yazılan her şeyin çok uzağında ve biraz da sorgulanır gibi hissetmişimdir. Yine de birinci isteğime ulaşmadığımı iddia etmezsiniz sanırım. Size ait bir kitap elimde olsaydı hemen alır okurdum ama şu anda herkese yetişmemi zorlaştıran ve zamanı kısacık bir sıkıntı gibi özetleyen tuhaf bir çabayı çok esrarengiz bir hikayeyle anlatan bir yazar var elimde. Ben insanlara olan sevgimle herkesin daha iyi olmasını istediği konuları çok kolay bir araya getiremiyorum çoğunlukla. Karanlıkta aklıma gelen bir arkadaşım aydınlıkta aklımı yitirdiğimde yanımda olmaz genellikle. Şimdi, sanki koluma serum takılmış gibi hikâyeyi sizden beklenir hale getirseydim, ben belki yazar olurdum ama siz Sedef’in bir kopyası olmazdınız eminim. Sedef’e dışarıdan bir gözle bakmak istediğimde önümde büyüyen yazılar sizin önünüzde değil yani benden ne istiyorsunuz bilmiyorum. Sedef’i sorduğumda aldığım yanıtları ben bile duymuyorum. Kaşları kalın, saçları siyahın en koyu tonunda ve kıvırcık olduğundan Sedef o aynı günü yadsıyan aynanın karşısında mutluydu. Uzun zamandır bu aynı tesadüfe gülüyordu. Karın kaslarını çalıştırmak için odaya geçti. Sedef aslında annesini aramak için bahane ettiği bir şeyi defalarca düşünüp telefonu eline almayan biri değildi ama o gün bisikletle çıkıp annesine de süt ve yufka götüreceğine söz vermiş gibi hissediyordu kendisini. Çamaşırların arasında sakladığı bir lavanta kokulu kitaba elini uzattı, sonra vaz geçti ve odadan çıktı. Sürekli bir işi var gibi yapıyordu. Bundan iyisi can sağlığı, dedi kendi kendine. On yaşından beri söylediği bir şarkı gibi gözünden süzülen yaşlara aldırmadan karanlığı delen ışığın aydınlattığı tozlu raflara ilişti gözü. Evde uzun zamandır kimse yoktu, diye düşündü. Sanki dünyanın en güzel evindeymiş de birazdan salonu dolduracak önemli misafirleri varmış gibi bir masalın içinden kendisini birkaç basamak yukarı taşıyan gözlükleriyle bilgisayarın karşısına geçti ve kamerayı açtı. Kameranın düğmesine bastığında, günlük programını okuyan yapay zekâ ile canlandırılmış küçük animasyon karakterinin elbiselerini değiştirdi. Babam eve erken gelirse mutlaka kendisine anlatacağım yıllık marka stratejimizi ama bu yapay zekâ programı geçen haftaki toplantıda anlaşmışız gibi anlatıyor, diyerek içinden geçenleri sustururcasına günlük programı kapattı. Zor bir yıl olmuştu, şirket çalışanlarının tamamı kendisinden şikayetçiydi, bunun farkındaydı, hem de rakiplerin fırsatları daha iyi değerlendirdiğinden yakınıp duran iş ortaklarına rağmen. Pahalı bir araba almış olsaydı en azından kendisini mutlu eden bir duruşu olurdu şımarık bulunmasının fakat bencillikle suçlanmak da nesiydi? Mutluydu çünkü herkesin mutlu olmasını dilediği konular kendisinin de ilgi alanı içindeydi fakat o kadar çok düşmanı olduğunu bilmiyordu. İspanya’dan gelen yeni marka sorumlusu dahil olmak üzere kimseyi ikna edemediği dosyaları açıp uzun bir çalışma yapmak için gittiği evinde hayallerini anlatmayı unutmuş olan teknik kitaplarına baktı. “Kafede bugün kimse yoktu”. Bunu yazıp dünya standartlarında çözümler aradığı satışlarının ne yaparsa yapsın daha iyi olamayacağını düşündüğü toplantı notlarının bir adım ötesine geçmesi gerekiyordu. Acaba oyuncak piyasasına girmeli miydi? Kafeye daha çok müşteri çekmek için amaçlarını sıraladı: tırnaklarıyla kazıyıp elde ettiği hiçbir şeyi insanlara ezdirmeyecek, yenilikle gelişimi birbirine karıştırmayacak, sabahları işe daha erken giden, çalışkan ve zamanı verimli kullanan iş arkadaşlarını diğerlerine örnek verip motivasyon konuşması yapmalarını isteyecek. Kafeye daha fazla insan çekmek için ne yapabilirdi?
Uzun bir yolculuğun sonunda kariyer planını altüst etmekle kalmayıp yayınevinin de geleceğini tehlikeye atacak bir seçim yapmış gibi hissediyordu kendisini. Hayallerini karların içinden çıkarıp onlara bir de sıcacık bir fincan salep ile tarçınlı kurabiye ikram edeceğine inanamıyordu artık eskisi gibi. Eskiden, yani bundan beş yıl öncesine kadar, emin olduğu konularla çalışanları ödüllendirirken, daha çok kişiye hitap etmek için yazarlar adına yaptığı değişiklikleri gerçeğe dönüştürürken daha mutluydu. Mesela yazarın kitaplarını set olarak satışa çıkardıkları bir imza gününde veya bu yazarların hikayedeki kahramanlarla ne açıdan yüzleştiklerini açıklayan tanıtım günleri ve edebiyat seminerlerinde kendi beğenisine sunulmuş o projeyi çok daha başarılı yerlere tırmanırken izlerdi. Gözlemlerinde hiç yanılmadığını anladığında hayal dünyasının ne kadar da küçük olduğunu bilmiyordu. Her kartopu dediğinde aklında bir huzur ve kalbinde bir tebessüm yaratan o minik ellerin yazdığı masallarla daha fazla ilgilenmek istiyordu ama zamanı yoktu. Çayın altını yakmak için mutfağa doğru giderken biraz da bunları düşündü, sonra da hızlıca telefonunu sehpanın üstünden alıp salondan odasına doğru geçti. Yayınevinin mutfağında çalışanlardan biri bile artık yüzüne gülmüyordu. Aslen Trabzonlu olan bayanlardan biri Sedef’in aklına geldi. Mutfak telefonuna bakan Ayşe Hanım Sedef’e, önceki hafta bir kişinin bile sabah on ile öğle yemeği arasında bahçede oturmadığını söyledi. Ne oldu bu sevgililere, artık çayımızı içmiyorlar sabahları, kahvaltı edenler olurdu, bak onlar da yok, derken aslında sabahları aç kalkan ve bir sıcak tost ile güne başlayan gençleri anımsatmak istemişti Sedef’e. Hasretinden öldün öldün diye, okudukları kitapları raflara bırakırken “sabah gelip okuyacağım, kimseye vermezsiniz kitabı, değil mi” diye bir de tembih ederlerdi. Kafenin kitaplarla dolu raflarından bir kitap alıp kahvaltıyı sevdiği biriyle yapmayı seven en azından yüz kişi olurdu yayınevinin bahçesinde, artık gelmiyor onlar, gibi bir not almış Sedef bilgisayarına bu anlatılanlar üzerine. Ayşe Hanım’ın gözlemlerinin yerinde olması çok hoş ama bu konuda bir şeyler yapmalıyız diye de sürdürüyor yazısını. Hasret çektiği kitabın konusu canavarlardı belki, ben ne bileyim. Ne tür kitaplar okuyordu bu gençler? O kadarını ben bilmiyorum, demişti Ayşe Hanım.
Evin bahçesinde yetiştirdiği süs çiçeklerinin ne kadar da güzel olduğuna bir kez daha sevindi Sedef. Bahçenin ihtişamı ile kendisini ailenin önemli bir kutlama yapmak için toplandığı günün yıldızı yapan fotoğrafın asılı olduğu odasında bahar havasından bir nefes almak için pencereyi açtı. Buz gibi, tertemiz çiçek kokan rüzgârın yüzüne dokunmasına izin verdi biraz ama tam o an telefonu çaldı. Telefon çalınca aynı anda bilgisayarında da görünen isim Sedef’i biraz şaşırttı: Juan Jose Francisco David. Telefonu açtığında hangi dilde konuşacağını bilmiyormuş gibi, o gün işe gitmeyişini asla telafi edemeyecekmiş gibi, gelişim sunumunu hazırlamadığından hiçbir şeye söz veremeyecekmiş gibi bir heyecanla da olsa telefonu hemen açtı. Sedef daha merhaba derken Juan Jose konuşmaya başlamıştı:
Bugün her zamanki gibi koyu renkte basılan kitapların bir kopyası da bana geldi, hani şu set halinde dağıttığımızdan beri hiç satılmayan şey. Sorunun ne olduğunu anladım galiba, daha ucuza değil daha iyi bir fiyata satmalıyız. İnsanlar kitabın kalitesinden emin olamıyor çünkü o kadar kaliteli kâğıda o kadar ucuza dokunmaya alışık değiller. Bunun gibi bir seti İspanya’da biz bunun beş katına satıyoruz. Bence fiyat stratejimizi çok iyi ve detaylı olarak gözden geçirmeliyiz. Piyasada çok var bu tip kitaplar ama hepsi de dünyanın en bilenen yazarlarının onayını almadı veya hepsi de korku yüklü bir konuyu o kadar renkli resimlerle piyasaya sürmedi. Bizim ayrıcalığımızın konuşulduğu bir toplantı istiyorum, hem de hemen. Ne zaman bir araya gelebiliriz?
Sedef toplantı odasını ayarlayıp, sonra da kendisine şirketin dijital ajandasından bir not yollamasını ama notu mutlaka okuyana kadar anımsat modunda yollamasını istedi. Juan Jose çok kısa bir şey daha söyleyeceğim ama aslında belki de onu da notla iletirim, dedi ve telefonu kapattı. Sedef telefon kapandıktan sonra üç dakika daha öylece elinde yanıp sönen ekrana baktı. Ekranda babasının adı yazıyordu ama iki dakika sonra tekrar aramak üzere not bırakmış aslında. Telefon çalmayınca Sedef de babasını aramak istedi ve meşgul çıkınca buluncaya kadar ara düğmesine bastı. Bilgisayarını tekrar açtığında, kendisi için yeni çıkan kitapları araştırmış olan yapay zekâ “bunlardan daha iyisi de var bende, her kitabın yazarının hayat hikayesiyle birlikte bir sonraki projelerini anlatan bir de makale” dediğinde Sedef mutluluktan havalara uçacak gibi oldu bir an. “Vay canına, bu kadarını ben de beklemiyordum” diyerek kendisini tebrik etti. Bir gün bu yapay zekânın bütün hayatına hükmedeceğini ve dünyadaki herkesle aynı ekrandan yazışırken bir yandan da yazarların ödüllerle dolu hayatına dahil olacağını, evinin bahçesinden rahatlıkla görebildiği kadarıyla gökyüzünde bir evi olduğunu, alışverişlerinin tamamı için bir de mesaj atıp teşekkür ettiği marketler sayesinde bir kitap yazacağını ve ödül alacağını bilmiyordu. Bilmediği bir şey daha vardı o da yıllardır görüşmediği ve küsmekten dolayı pişman bile olmadığı ablasının hayatına yeniden girdiğinde nelere yön vermekte olduğu, önemini her zamanki gibi gösteren konuşmalarının aslında hayatında her zaman yeri olduğu. Bu yapay zekânın ablasının sesi olduğundan şüphelenmesiyle başlayan tartışmalarla ve çelişkilerle dolu mektupları da bilmiyordu henüz. Sedef sadece kendi mantığını korurken kalbini dinlediğini sanmıştı ama âşık olabileceğini de bilmiyordu. Sedef’in bilmediği konuları sıraya dizecek olursak yaşam sevincini tamamen yitirmesine sebep olan konuyu daha iyi anlayabiliriz. Sedef hayattan ne istediğini sorma gereği bile duymaksızın atıldığı kariyerini planlarken babasına olan saygısı dışında bir şey düşünmüyordu. Telefon çaldığında “yanıma bir kahve alsaydım” diye düşündü ve telefonu açtı. Arayan babasıydı. Babasına konuyu anlattığında tepkisi sert olur: biz kendisini toplantıya çağıracağımıza o mu bizi çağırıyor, kim oluyor böyle, başkan yardımcısı falan mı olmuş bizim haberimiz olmadan? Ben kendi kuzenlerimi ve çocuklarını bu işe katmak istiyorum, onların okudukları kitapları ayrıca ele almak istiyorum ama gidişimizi hiç beğenmiyorum. Mali tabloları inceledim ayrıca da neden daha pahalıya neyi satacağıma da ben karar veririm. Olamaz böyle bir kepazelik. Senin bir suçun yok gerçi tabii sen ne yapacaksın? Sen eğitimlere katıldın, elinden geleni yaptın. Bırak o toplantıyı, iptal et. Ben konuşurum kendisiyle. Terfi konusunda hiçbir şüphen olmasın, ben performans raporlarını yönetim kuruluna sundum. İşleri daha iyiye taşıma için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Sedef, İnsan kaynaklarında kim var şu anda, onunla konuşalım kuzenlerin için, der. Ben Jose’nin terfi etmesine karşıyım. Sunulan eksiklikler gerçek dışı. Yine de fiyatlandırma için tekrar konuşalım ama mümkün olsaydı bunu gerçek pazar fiyatlarıyla aramıza uçurumlar koymadan yapardık. Ne kaba insanlar var, hem toplantıda anlatsaymış bunları, neden telefonda sana anlatıyor. Sen aile şirketinin tersine gidecek, rekabet yaratacak bir işte çalışamazsın ama Jose çalışabilir.
Sedef birden kız kardeşiyle ilgili olarak bambaşka bir açıdan konuya bakmaya başlar. Az önce telefonda konuşan babası değilmiş gibi tuhaf bir duygu kaplamıştır için. Aslında babasıyla daha kararlı konuşmak istedi ve buna kendisi de inanamıyordu. “Baba, ben ne dediğimi biliyorum, sorun yok, lütfen bunu daha sonra bir sonuca bağlayalım, belki de adam haklıdır” demek isterdi, kendisine ve Jose’ye bir şans vermek isterdi ama bunu başaramadı. Babası her zaman haklıydı Sedef’e göre çünkü kız kardeşinin kariyerine yapay zekâ seslendiren biri olarak devam etmek istemesi yeterince sıkıcıydı aile için. Çok iyi kazandığını söylemişti kardeşi son konuştuklarında, belki de doğruydu bu söylediği ama insan sadece yapay zekâ seslendirerek ne kadar mutlu olabilirdi, özellikle de böyle yayınevi sahibi bir ailede. Rahatlıkla bir kitap yazabilirdi, bir şiir kitabı yazabilirdi veya bazı şiirleri okuyup değerlendirebilirdi bir kitapta ve hatta romanlara kendisini konu edebilirdi, o yüzden mi bu soyut dünyayı seçmişti acaba kendisine? Kız kardeşimle oturup doğru düzgün konuşamadık bile evden ayrılmadan önce diye iç geçirdi. Kız kardeşinin evden ayrılmasıyla ilgili hiç tepkide bulunmayan babası bazen ne kadar da açık sözlü olabiliyordu. Jose’den mesaj geldiğinde Sedef ne babasına söz verdiği gibi toplantıyı iptal edebilecek ne de Jose’ye söz verdiği gibi toplantıyı yapabilecek güçte hissediyordu kendisini. Sedef durumu olduğu gibi aktarmak istedi ama yine de babasının dediklerini kabaca açıklamak Jose’yi kararından döndürmeye yetmeyecekti ve ortam daha da gerilsin istemiyordu. Jose’nin herkesin görebileceği şekilde attığı mesajı tekrar okudu ve hızlı bir cevap yazdı: Jose, telefonda hızlıca konuştuğumuz gibi senin de düşüncelerine saygı duyuyorum ve fiyatlandırma konusunda fikrini almak iyi oldu ancak bu toplantıdan önce yönetim kuruluna danışmamız daha doğru olacak. Umarım bizi doğru anlayacak ve satış bölümüyle görüştüreceklerdir. Şimdilik bu konuyu burada kapatalım ve daha fazla bu işle vakit kaybetmeyelim. Piyasadaki rakiplerimizle ilgili haklısın ancak bizim şartlarımızda ve yaptığımız araştırmaya göre bu fiyatlarla devam etmemiz daha uygun görünüyor. Yine de son gelen zamları da göz önünde bulundurup bir görüşmüş oluruz. Önerilerin için teşekkürler. Uzun zaman Jose’den bir daha mesaj gelmedi.
Sedef tekrar bilgisayarının başına geçip yapay zekâ ile konuşarak ablasının adını arattı. Bilgisayarda çıkan liste oldukça şaşırtıcıydı. Öncelikle ablasının kendisine ait bir sayfası var mı diye baktı ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Ablası yüzlerce ünlü ses sanatçısının olduğu bir sayfada olmanın gururunu yaşatırken bu kadar büyük bir şaşkınlığı da kendisine bahşetmişti adeta. Sedef’in ablası sayfasında tek bir arkadaşı bile olmayan biriydi. Birçok sitede arkadaşlarıyla yer aldığı sanılan ünlülere hiç de benzemiyordu. Ne olursa olsun peşini bırakmayacaktı bu işin, ablasının gizli bir sevgilisi veya kıskanç bir dostu falan mı vardı acaba? Kendisini ablasının büyülü dünyasına girmeye hazırlamıştı ama olmadı işte ve birden sanki çok gizli bir işi ortaya çıkarmış gibi de utandı kendisinden. Hem işe de on dakikadan fazla ara vermişti, bilgisayar başında bu kadar mola vermeye alışık değildi. Sedef hiç ara vermeden çalışmak için gittiği evde kendisini biraz daha az yalnız hissetmişti yine de bilgisayarı açınca. Babasına bir mesaj atıp son durumu açıklamayı unutmuştu gerçi ama ablasını ekranda görmek hoşuna gitmişti. Ablasının yüzlerce fotoğrafı vardı ama kendisi ne yazık ki tek başına dut gibi bir sayfada yapayalnız görünüyordu. Sedef salona gidip çayın altını kapatmak istedi ama bunun yanında aklına ilk gelen şeylerden biri de mutfağa girince sanki kendisini başka bir dünyaya davet eden bisküvilerdi. Bisküvi paketlerinin olduğu cam dolabın içine önce dışarıdan baktı, sonra da açıp bir tane aldı. Birini yedi ve bir tane daha aldı, üçüncüyü de aldığında artık masaya oturup yemeye karar verdiği şeyleri ortaya çıkarıp bir güzel karnını doyurdu. Mutfak masasından dışarıya doğru bakınca evin ne kadar güzel bir ev olduğunu düşündü ve buna çok da anlam veremedi. Aslında dışarıdan görünen ormanın büyüsüyle evin içindeki enerji de tamamen bir başka boyuta taşınmıştı. Ormanın içindeki ağaçları kübik ve simetrik olarak tekrar algıladığında bir göz yanılması yaşıyor olabileceğini düşünüp camı açtı ve yakından bakınca yeşilin farklı tonlarının yaratabilecek olduğu bu perspektifi fazla yadırgamadı. Günlerdir düşündüğü şeyleri tekrar aklına getirmeye çalışırken biraz endişeliydi. Bilgisayarın başından kalktığında adeta unutmuştu ne üzerine çalıştığını. Kulağına taktığı bir kulaklığın mikrofonuna konuşmaya başladı ve bu sayede içerideki bilgisayar her kelimeyi kâğıda aktarabiliyordu. Sedef teknolojiyi çok iyi kullanan biriydi.
Daha samimi bir dille yazmaya karar verdiğini sunumun bir köşesine de yönetim kuruluyla yapacağı toplantıyı not aldı ve kulaklığı kafasından çıkarıp bilgisayar klavyesinde kendisi yazmaya başladı. Artık bilgisayarlar eskisi gibi değil ve yerel şarj ünitesinden apartmanımızda da olduğundan otomatik olarak şarj oluyor ama insan zihni bu kadar çabuk şarj olan bir yapıya sahip değil sanıyoruz, neden sizce? Bu konuyla ilgili olarak kendi cevabını yazmakta gecikmedi Sedef. İnsan her şeyi çok çabuk öğreniyor ve aldığı kararları aynı çabuklukla uygulayamadığında biraz morali bozulduğunda olduğu gibi motivasyon kaybı yaşayabiliyor. Aslında insanlar sadece öğrenmek ve öğrendiklerini hayata geçirirken hızlı olmak üzerine programlanmış beyinlerden oluşmuyor. Bizler bilinçli olarak öğrenmeyi seçtiğimiz konularla fark etmeden öğrendiğimiz alışkanlıklarımızla sadece karakterimizin binde birine hitap edebiliriz. Karakterimizi oluşturan etkenlerin çoğunun kendi zihnimiz olduğunu sanıyoruz ama çevre koşulları ve sosyal hayatımız da yadsınamayacak kadar bir yer kaplıyor. Bunların küçük detaylara indirgendiği durumlarda hayallerimizi beslemeye devam ettiğini ancak gerçek hayatımıza bir katkı sunmadığını anlayabiliriz. Bu şematik doğrulardansa aslında her zaman olduğu gibi bir şeyler okuyarak hayata daha geniş bir pencere açmakla bu çeşit bir öğrenme sürecini ve karakterimizin özgüvenle taşıyabildiğimiz önemli bir bölümünü hayata açmış oluyoruz. Kendi doğrularımızla başkalarının hataları arasında sürüp giden bir yarışta tam olarak nereye varmak istediğimizi çoğunlukla bilmiyoruz. Hatayı kendinde arama devri çoktan sona erdi ve artık hepimiz olumlu yanlarımızla ayakta daha dik durmak istiyoruz. Kalemin ucunu açar gibi sevdiğimiz şeyleri yazarak yüklendiğimiz umut dolu dünyanın ne kadarına inanıyoruz? Kendi karakterinin derinliğine inmeye karar verdi Sedef. Kendimin hayranı olmayı her şeyden çok isterdim çünkü hayatımı insanların hayallerini paylaştığı eserlerle kazanıyorum. Kendi önüme bilerek hiçbir engel koymak istemediğim konuları ortaya attıklarında, her yazarın bazen sarı sayfaların dışında bir hayatı olduğunu anlatmak istemesi gibi ben de heyecan duyuyorum. Elime bir kitap aldığımda saatlerce benimle birlikte vakit geçirecek bir dost bulmayalı uzun zaman oldu, aslında ben sadece zamanımın içini kitaplarla dolduruyorum. Mutluluk denildiğinde saatlerce konuşabilirim ama beni neyin mutlu edeceğini herkesle paylaşmayı sevsem de bölüşmeyi sevmiyorum. Ben her gün elime bir kitap alabildiğim için şanslıyım sadece, benim çok iyi bir mesleğim var çünkü buna elverişli. Ne kadar okursam o kadar iyi diyorlar ama okuduklarımdan ne anlıyorum. Konsantrasyon denilen o büyük hediye paketinin içinden neden bir atlı prens çıkmıyor da ben varım. Sürekli aşk hikayesi okuyan biri değilim ama gerçekten de kendi gelişimim için dilediğim her güçlü adımda bu olabilirdi, öyle değil mi? Kişisel gelişimden anladığım zorlukların üstesinden gelmek değil aslında, zorlukları zorluk olarak görmemek. Daha kaliteli bir hayat istediğim anda karşıma dikilen teknoloji harikaları ile nereye varabilirim ben de bilmiyorum. Ablamı özlemiyorum çünkü bizi kırmaktan çekinmeden kendisi gitti hayatımızdan ve onu özlemek için bile bize bir seçenek bırakmadı. Bu sanki sorun değil mi? Ablamı özleseydim daha mı gerçekçi bir sorun olurdu yani? Demek istediğim bizler ailemizin geleceğini bu yayınevine bağladık ama o evden gidip arkasında bir çöp bile bırakmadığında, dublaj sanatçısı olmak istediğini bize söylememişti. Yapay zekâ seslendirdiğini ve arama motorlarını bize anlattığını bilmiyordum ve internet üzerinde bunu bulduğuma mı sevineyim yoksa bizden kaçtığı için sayfasında tek bir arkadaşını bile paylaşamadığına mı üzüleyim? Bilemiyorum. Ben emin olmadığım şeylerden çok uzun uzun bahsetmeyi sevmiyorum. Sanırım teknolojiyi iyi kullanmakla en iyi şekilde değerlendirmek farklı uzmanlık alanları. Ayrı dünyaların insanıyız dediğim karakterlerin kitaplarını okumayı çok seviyorum ve o insanlar bu dünyada yaşıyorlar. Neden onlara bu kadar uzağım? Bunu yanıtladığımda kendi mesafelerimi de ortaya koymuş olmaz mıyım? Ben yeni bir hayat kurmayı her düşündüğümde elimdeki her şey altüst olsun istemiyorum. Küçücük bir sunum yüzünden dünyalar başıma yıkılsın ve ben de hayata hiç ummadığım bir noktadan yine başlayayım derdinde değilim. Beni daha aşağılara çeken insanlar yakın çevremde olduklarını sandıklarında aslında hayatımın kitaplara, kendi ufkuma, hayallerimin renklerine, ailemin huzuruna ve sosyal çevremin tamamına doğru daralmasına sebebiyet verenler. Karanlık bir dünyada yaşamak için bir sebep mi arıyorum şu anda? Beni bu kadar üzen de nedir? Az okumak üzerine bir sunum yapıyorum ve mesleğim bunu gerektiriyor. Bu nedenle kaç kitap daha okumam lazım anlayamadım? Babama olan düşkünlüğüm düşünce sistemim içinde büyük bir öneme sahip, anneme olan düşkünlüğüm ise daha çok kendimi görmek istediğim yerle ilgili. İkisinin arasında ayrılık yaratmak hayatta en son isteyeceğim şey ve içkiyi azaltırsam daha verimli çalışacağıma inanıyorum. Bu kadar ilgisiz konuyu bir araya getirme kapasitemi kitaplarla sınırlamak belki de adil olmaz ama çoğunlukla öyle oluyor. Babam her an beni arayarak işle ilgili bir şey sorabilir, kendisinin yayınevinin kurucusu olmadığını bu kadar hazmetmiş biri daha olamaz. Bu yayınevi bize dedemden de kalmadı. Babam çok paraya sıkışık olduğu bir dönemde bir arkadaşının yayınevini devretmek istemesi üzerine önce olumsuz yanıt vermişti. Arkadaşı yayınevinin sırf masraf getirdiğini söyleyerek bir de üstüne kendisine yayınevini devralmasını istemesi inanılmazdı kendisine göre. Babasının anladığı bir konu da değildi yayınevi yönetmek. Ben en son gazetede kendi maaşımın kaç liraya düştüğünü okudum, ne yayınevi, demişti. Annemse küçük ama çok sevdiği kütüphanesinde bazı yazarların kitaplarını hiç kaçırmadan alıp defalarca evire çevire okuduğundan, kitap okumanın bir keyif meselesi olduğuna değinmişti. Karlı bir gün denilince herkesin aklına kardan adam yapmak gelirken benim aklıma kar dam adam adlı bir kitap yazıp anneme ve babama hediye etmek geliyordu. Kitabın içinde sarımsaklı yoğurtla ilgili bir anısını yazan komik bir karakter olabilir mesela ama sokakta oynamak için fazla yalnız biriyim. Kafelerde tek başıma kitap okurum bazen, yanında bir fincan kahveyle saatler geçer ama aklımın her zerresi toplantı notu verir gibi annemlere hesap vermek üzerine kuruludur. Bu durumda ailenin en çalışkan üyesi gibi görünüyorum ama aslında işleri ailem ve diğer çalışanlar daha yüksek bir tempoda çalışarak benden çok daha iyi sürdürüyorlar.
Sedef günlüğüne küçük notlar alır gibi yazdığı sunuma bir an kendisi de anlam veremedi ve tüm yazdıklarını sildi. Bu yazdıklarını iş arkadaşlarıyla paylaşamazdı. Sedef’in bu yazılanların ötesinde büyük bir edebi derinliği yoktu, çok kişisel konulara değinmişti. Sedef aynı zamanda kendisi için önemli olduğunu düşündüğü ablasına dair bu kadar bilgiyi saklamak istememişti bir an. Sedef ailesine mektup yazsaydı bundan daha iyi bir hitap yeteneğiyle donatılmış bir duygusal ifade şekli olarak kullanırdı aklını. Sedef vakit kaybettiğini düşündü. Belki yazarak her anlamda üstesinden gelebileceği konuları sıralaması bir deşarj oldu ama yazmaksızın da bildiği şeyleri neden karşısında görmesi gereksindi ki?
Olayların en çarpıcı yanı Jose’nin mesajlara cevap vermemesine rağmen yayınevi çalışanlarından birinin kendisine yazdığı yanıt oldu:
Sedef, sen bizim gibi on dört buçuk saatini burada geçirmiyorsun, evindesin ama bizler bu gibi toplantılara onay verirken kırk tane işimizi geri plana atmak zorunda kalıyoruz, mesela ben o toplantı için bir seyahatimi erteledim. Keşke sen de daha önceden bunun olamayacağını Jose’ye söyleseydin de ben de planlarımı değiştirmek zorunda kalmasaydım.
Sedef hayatının en önemli kararını açıklamış da bir de tokat yemişe döndü bir an. Herkesin okuyabileceği bir yerde ne gibi bir sebeple böyle bir açıklama yapmak zorunda kaldığını en kibar şekilde açıklamasına rağmen bunlar olabiliyor demek ki diye düşündü. Beyninden vurulmuşa döndü ve birkaç gün önce de kendisini herkesin önünde küçük düşüren bu kızın derdinin ne olduğunu anlamaya karar verdi. Kıza özelden telefon açıp öncelikle ılımlı bir ses tonuyla konuşarak niyetinin kötü olmadığını ama toplantı için yapılması gerekenleri organize ederken bir küçük değişiklik olduğunda daha büyük sorunlara maruz kalmak istemediğini söyledi. Ona ayrıca, iş yerlerinde bu gibi değişikliklerin olağan olduğunu ve fazla kafaya takmamasını öğütledi. Seyahat için ne planlamıştım anlayamadım, yıllık izin mi kullanıyorsun diyerek sözü arkadaşına bıraktığında kız Sedef’in her lafının arasında sözünü bölmek isteyerek en az on kez “ama” demişti. Sedef krallar gibi yaşadığı yayınevinin önemli bir parçası olduğundan iş arkadaşları tarafından dışlanmaya alışamıyordu ve kendisini çok küçük düşmüş gibi hissediyordu. Jose bana tepki vermemi gerektiren bir şey söylememişti ama olayların buraya varması çok üzücü, herkesin görebileceği mesajları bana yollarken biraz daha dikkatli ol, diyerek kızı son bir kez uyardı. Sedef’in konuşmasını bitirmesine bile sabredemeyen kızcağız hemen lafa başladı ve seyahati için nereye gittiğinin kendisini ilgilendirmediğini, ne zaman isterse mesaj atacağını ve hatasını görmesi gerekenin Sedef olduğunu söyleyerek, ben bu kadar açıklama yapmak zorunda bile değildim diyerek konuyu kapattı. Telefonu kapatırken iyi günler dilemek yerine, senden daha hassas insanlar var demeyi tercih etti. Suratına kapanan telefonla bir kez daha irkilen Sedef ne düşüneceğini şaşırmıştı.
Güneşin birkaç saat öncesine nazaran çok daha güçlü aydınlattığı odanın içindeki her bir eşya parıl parıl parlıyordu. Kırmızı, üzerinde farklı desenlerden kumaşların olduğu bir koltuk ve üzerinde çok eski bir örtü bulunan mavi sehpa odanın hippi tarzını açığa vuran eşyalardı ama kitaplarını bunlara oranla çok daha modern bir kütüphaneye yerleştirmişti. Kitaplardan birine elini uzattı ve psikolojinin insan iletişiminde tepki vermeden konuşma üzerindeki olumlu etkilerini anlattığını görünce biraz şaşırdı. Bu kitap tam olarak Sedef’in içinde bulunduğu durumu açıklıyordu. Zaten yüz sayfa olduğuna göre neden hemen okumuyorum diye düşünerek hemen kitabı okumaya başladı. Birkaç saat sonra okuduklarını yine bir kenara not etmeye başladı. Bazen insanlar içinde bulundukları durumu ifade edemediklerinden, bazen toplumun kaotik yapısı nedeniyle, bazen de başlarına gelen kötü bir olay yüzünden gereğinden fazla tepki verirler. Bu insanların zayıf yanlarıyla ilgili olabileceği gibi onların iletişim nedenlerini belirgin bir şekilde saptayamamış veya çarpıtmış olmalarından da kaynaklanıyor olabilir. Herkes hayatın önemli dönüm noktalarında biraz desteğe ihtiyaç duyar ama bunu yapamayan pek çok kişi onların yalnızlık çekmekte olduğunu, üzerlerindeki yükün sandıklarından da fazla olduğunu bilemezler. İnsanlar diğerlerinin hayatında rol alırken kendi bildiklerini okumanın yeterli olduğu yanılgısına saplanıp kalabilirler. Her birey bu çeşit bir girdapta kaybolmamak için kendi savaşını vermeli ve elinden geleni yapmalıdır. Bazen karşınızdaki insanı ne kadar içten yanıtlarsanız yanıtlayın onlar sizi duymazdan gelip kendi doğrularını anlatmaya çalışacaklardır. Bunlar yaramaz çocuklardan biraz daha farklı olarak iş hayatınızı, ilişkilerinizi ve aile bağlarınızı tehlikeye atabilir. Bu çeşit kişilere çok sert tepki vermemeye çalışarak onların dilini anladığınızı fakat onlarla aynı dili konuşmamakta olduğunuzu anlatmaya çalışın. İçlerinden çok azı belki sizi de anlayabilir, çoğunlukla onlar hayatlarının merkezinde elbette kendilerinden başka kimse olmadığı yalanını size yutturmaya çalışacaklardır. Bu da genellikle hayatın en görkemli sayfasını bile gölgede bırakmanız tehlikesini doğurabilir. Kendimizi iyi insan olma ve iyi bir iletişimci olma yolunda eğitmemiz yeterli değildir. Diğerlerini de bizler eğitemeyiz. Özellikle de hiçbir konuda bizimle hemfikir olmayan birinin karşımıza geçip “sen hiç de gerçekçi değilsin” gibi bir şey dediğini düşünecek olursak anlaşılacağı gibi ikna gerektiren durumların bir muamma ile son bulması kaçınılmazdır. Bu gibi durumlarda hırçınlık asla konuya bir nokta koymayı kolaylaştırmayacaktır. İnsanların zayıf yanlarıyla dalga geçmek, insanların hayatında daha da önemsiz bir yerde olmak arasında sizi sürekli suçlayarak üste çıkmaları da dayanılmaz bir hal alabilir. Özür dileme erdemi taşımayan kişilerdir bunlar. Oysa kişiler birbirlerinin özgürlük alanlarına müdahale etmezlerse her şey daha kolay hallolacaktır. Bazen her güzel günün başında ve sonunda aynı tebessümle baktığımız sevdiklerimiz değil de daha az samimiyetle daha çok ve kırıcı konuşan insanlar çekilmez hale gelebilir. Bu gibi durumlarda kendi kabuğunuza çekilmektense bir uzmandan yardım almanız sizin için de daha uygun olacaktır. Aynı öneriyi bu insanlara sunduğunuzda mutlaka bir bahaneleri vardır. Yapay zekâ sayfasını yeniden açıp bu cümlelerle özetlediği kitabı araştırmaya başlar Sedef. Hayalleriyle gerçekleri arasında kimseyi görmek istemeyen bencil yapıda kişilerin sorunudur bu çoğunlukla.
Sedef bahçeye çıkıp biraz hava almak ister.
Kaç saattir okuyorum ama bittiğinde ben kendime bir sırdaş bulacağıma tedavi olmamı gerektiren bir sorun buldum, hay aksi.
Kendiyle konuşması anında telefonunu açtığında ekranda gelen mesajlardan birinin bedava terapi olduğuna bir kez daha şaşırır Sedef.
Hayat ne garip. Bu gerçekten beni zorlayan bir mesaj şu anda, oysa normalde bakmadan silerdim. Belki de bir yere not alıp değerlendirmeliyim.
Sedef için hayatın anlamı basitti ama bu kadar sıradan bir günün bu kadar mistik bir çerçeveye bürünmesine de izin vermeyecekti. Güneşe rağmen elleri üşümüştü ve eldivenlerini yakında bulamayınca ovuşturmaya başladı. Bahçede kral koltuğu gibi bir koltuk vardı, oraya oturup kendi kendinin bir fotoğrafını çekti. Fotoğrafın üstüne “sakin ol” yazarak yayınevinin göremeyeceği uzaklıkta bir yere yollamaya karar verdi. Sedef’in internet üzerinde pek fazla iletişim adresi yoktu. Kendisine ait ne bir mesajlaşma platformu ne de web sayfası vardı. Blog yazılarını okuyan sadece bir kişi vardı. Daha fazla iletişim kurup sevdiği tipte insanlara ulaşabilmek için blog tanıtımı yaptı ve bir yere para ödeyip sayfasının reklamlarını yaparken bu fotoğrafı da kullandı.
“Sevdiğiniz işi yapıyorsunuz ve gereken saygıyı görüyor musunuz? Boş vakitlerinizde okuduğunuz kitapların gece uykularınızdan daha önemli olduğu oluyor mu? Sizi seven dostlarınızla uzun zaman görüşmediğinizde kendinizi dünyanın bazı güzelliklerinden uzak kalmış gibi hissettiğiniz olmuyor mu hiç? Yalnız değilsiniz. Bazen herkes yeni bir pencere açar ve kalbinin sesini dinler. Bazen de bütün kapıları kapatmanın ne kadar yorucu olduğunu anlayan tek bir kişi de olsa olsun isteriz.”
Bu tanıtım yazısıyla birlikte gözünden süzülen yaşlara fazla aldırış etmeden blog reklamının nasıl göründüğüne baktı. Aslında çok da kötü değildi. Sadece eksik olan bir şey vardı o da çalışma hayatının en verimli yanı, kitap referansları. Sedef’in eline geçen ilk fırsatta aramak üzere şöyle bir bakıp kapattığı mesajdaki psikiyatrist kendisini blog reklamlarından bulur da yazarsa şaşırmayacaktı artık. Sedef her geçen gün kendisini daha da önemsiz hissetmesine sebebiyet veren bir şey olarak görmedi asla blog yazılarını. Bir kişi okuyordu ama kendisi için önemliydi bu yazılar. Oysa sanki bütün hevesini o blog yazılarında yitirmiş gibi tuhaf bir his kaplıyordu içini, anlamlandıramadığı ve sevmediği bir his. Bir yazısı şöyle başlıyordu mesela:
“Sen hiçbir işe yaramayan bir ıslak kağıtsın. Üzerinde mürekkep de durmaz, sen yine de karamsarlığını bulamadıkça açık verdiğin hislerini oyalamaya devam et. Belki yazarsın bazen hırsından kuduran denizin rengine çalan kaleminle ne kadar az anlıyor seni bu şehir bu halinle.”
Blog yazılarını da sildi Sedef. Tanıtım yazılarını da sildi. Sedef dantelli gömleğiyle biblo gibi görünüyordu. Bir biblo olsaydı onu insana benzetebilirdi. Bebekleriyle oynadığı günlere götüremedi bu biblo kendisini. Sadece kız kardeşi onu kendi bebekliğine geri götürebilirdi. Şu anda şifon kumaştan bir bluzun içini gösterdiğinde ayırt edilen rengarenk atletiyle bir partiye gidip yapayalnız kalmış birini andırıyordu. Anıları kendisini daha iyi bir gün anımsamaya davet etmiyordu, geleceği hakkında yeterince mantıklı görünmüyordu. Anılarında çatlaklar geleceğinde ise büyük bir boşluk vardı. Bebekleriyle oynadığını düşünerek diğer odayı getirdi aklına, oyuncaklarla dolu olanı. Odanın içindeki onlarca oyuncağa doğru gidip elindeki kitaba baktığında kitabı farklı görünüyordu. Yapay zekâ üzerine çok fazla araştırma yapmamasından dolayı kendisini küçük ve bilgisiz bir çocuk gibi hissettiği oluyordu ve ablası nedense aklına hep bu olur olmaz zamanlarda geliyordu. Her şeyi silmişti ama işin başına oturacak nezaketi başkalarında gücü de kendinde bulamıyordu.
Odanın altını üstüne getirdikten sonra oyuncakların arasında çocukken okuduğu bir kitabı buldu. Kitabın kendisinde daha derin izler bırakmış olması gerekirdi ama bunu düşündürecek bir şey göremediğinden zihninde o kadar önemli bir çağrışım da olmadı. Kitap Alaaddin’in Sihirli Lambasıydı. Bunun bir çizgi filmini olsun izlemiş olabilirdi ama izlememişti işte. Ne yazık ki Sedef ne dileyeceğini düşünüp durmaktan yorgun düşmüştü ve başka bir şey de anımsamıyor gibiydi. Sedef’in en sevdiği odalardan biri bu oyuncaklarla dolu olandı diğeri de sandık odasıydı. Sandıkların içindeki bezleri annesiyle birlikte ortaya döküp saatlerce hayal kurarlardı bazen. Alaaddin için söz veremeyeceğim ama bu bez bebekleri de sandık odasına götürsem mi acaba diye aklından geçenleri şöyle bir değerlendirdi. Sedef’in içini bir anda hayat yeni başlıyormuş gibi bir his kaplamıştı. Yılbaşı süslerini de sandık odasına alabilirdi, öyle değil mi? Sedef’in içini bir an evdeki her şeyi atabilirmiş gibi bir korku kapladı ama aslında annesine danışmadan böyle bir şey yapmayacağını da biliyordu. Oyuncak küçük adamlar ve tekne maketi ve bez bebekler ve küçük bisiklet ve bebek arabası ablasının bir gün eve dönebileceğini düşündürmeliydi ona. Sedef kendisini hissiz olmakla suçlamaya başlamadan önce işin başına geri dönmek üzere odadan çıktı ve kalbinin ne kadar da temiz olduğuna bir kez daha şükretti. Çok şükür ki bilgisayar ortamında kendisini gereksiz iletişime sokacak bir şey kalmamıştı.
Yaptığım hiçbir şey boşa gitmiyor ne iyi, diye değerlendirdi durumunu. Kendisi içinde cinlerin olduğu bir eve gitmek isterken düşündü yani bir hafta evvelini, sonra da yine aynı rafta bulduğu bir ömürlük huzuru yeniden duyumsadı, daha büyük bir kazanç elde etmiş gibiydi.
Esmaül Hüsna
26.06.2025 - 22:21Ben mecbur değilim tek tek sizi ikna etsin diye Allah'a dua etmeye...
Açar kitabını okursun
neye ikna olup
onayladıysan
Allah'tan dilersin
yaşarsın kaderini
Bu da bu demek yani.
SUSTURAMAZSIN BENİ ÇALIYOR DİYE
açarsın şarkını dinlersin
Sustur beni denildiğinde mi susacaksınız yani
Ne bu ses kütlesi
Ne yapmaya çalışıyorlar bu ülkede
bilmiyorum
Açın
Okuyun
İster bana deli diyen satırları okuyun
İster her kelimesi doğruymuş bu kütlesel konunun diye okuyun
İster susması gerekir herkesin her nedenle diye okuyun
99 x 5 adet insan gibi yaşayabileceğiniz amaçlar var
Ben böyle okumak istiyorum yan
Sizi susturmak zorunda değilim demek
Toplam 1368 mesaj bulundu