Bursa doğduğum çok da sevmediğim bir şehir. Ama orada öğrendim suskunluğu, beklemeyi, hayal kurmayı. Bir çocuk olarak başladım hayata, gözüm göğe yakın, ayakkabılarım toza bulanmıştı. Sonra on iki yaşında İzmir'e geldim. İzmir... Sadece bir şehir değil benim için. Bir ses, bir koku, bir sığınak. Denizine bakınca içim hafifler, rüzgârı saçımı dağıttığında kalbim toparlanır. İzmir’de kendimi buldum diyemem ama kaybolduğum yer orası. Ve bazen insan, kaybolduğu yerlerde kendine en çok yaklaşır.
Motosiklet sürmeyi seviyorum. Yalnızlıkla en iyi anlaştığım yer, yolda olmak. Uzun yollar benimle konuşur, bir virajı dönerken geçmişim aklıma gelir, bir köprüden geçerken gelecek düşlerim. Motosiklet benim için hız değil; özgürlük, kaçış, bazen de dua gibi bir şey.
Sosyoloji okudum. İnsanı anlamaya çalıştım. Ama fark ettim ki insan, en çok kendine yabancı. Kalabalıkları izledim yıllarca, konuşmaların arkasında neyi sakladıklarını, gülüşlerin içindeki sızıyı. Belki de bu yüzden biraz içe dönük, biraz fazla düşünen biri oldum.
Aynı zamanda ağır sıklet boksörüm. Ringde olmak, bir başka benliğe geçmek gibi. Orada kelimeler değil, sessizlik konuşur. Vuruşların ağırlığında geçmişin yankılanır. Ve bazen, içinden atamadığın her şey yumruk olur çıkar. Ama inatla romantik kaldım. İnsanlara kolay güvendim, duygularımı saklamadım. Kırıldım ama kabuk bağlamadım.
On dört yaşından beri şiir yazıyorum. Çünkü bazı şeyleri anlatmanın başka yolu yok. Kelimelerle kendime yol açtım. Duyduklarımı değil, hissettiklerimi yazdım. Yıllardır kitap okuyorum. Her kitap, içime bir pencere açtı. Kimi zaman başkasının hayatında kendimi buldum, kimi zaman kendi hayatıma dışarıdan bakmayı öğrendim.
Bugün geldiğim yer, ne büyük bir başarı hikâyesi, ne de tamamlanmış bir masal. Ama dürüstçe yaşanmış bir yolculuk. Hatalarıyla, düşleriyle, acılarıyla, güzellikleriyle… Ben buyum: Yazmayı seven, yola âşık, içe dönük ama duygularını derin yaşayan biri. Hayatın ortasında, şiirin kıyısında yaşıyorum.
Ama orada öğrendim suskunluğu, beklemeyi, hayal kurmayı.
Bir çocuk olarak başladım hayata, gözüm göğe yakın, ayakkabılarım toza bulanmıştı.
Sonra on iki yaşında İzmir'e geldim.
İzmir...
Sadece bir şehir değil benim için.
Bir ses, bir koku, bir sığınak.
Denizine bakınca içim hafifler, rüzgârı saçımı dağıttığında kalbim toparlanır.
İzmir’de kendimi buldum diyemem ama kaybolduğum yer orası.
Ve bazen insan, kaybolduğu yerlerde kendine en çok yaklaşır.
Motosiklet sürmeyi seviyorum.
Yalnızlıkla en iyi anlaştığım yer, yolda olmak.
Uzun yollar benimle konuşur,
bir virajı dönerken geçmişim aklıma gelir,
bir köprüden geçerken gelecek düşlerim.
Motosiklet benim için hız değil;
özgürlük, kaçış, bazen de dua gibi bir şey.
Sosyoloji okudum.
İnsanı anlamaya çalıştım.
Ama fark ettim ki insan, en çok kendine yabancı.
Kalabalıkları izledim yıllarca,
konuşmaların arkasında neyi sakladıklarını,
gülüşlerin içindeki sızıyı.
Belki de bu yüzden biraz içe dönük, biraz fazla düşünen biri oldum.
Aynı zamanda ağır sıklet boksörüm.
Ringde olmak, bir başka benliğe geçmek gibi.
Orada kelimeler değil, sessizlik konuşur.
Vuruşların ağırlığında geçmişin yankılanır.
Ve bazen, içinden atamadığın her şey yumruk olur çıkar.
Ama inatla romantik kaldım.
İnsanlara kolay güvendim,
duygularımı saklamadım.
Kırıldım ama kabuk bağlamadım.
On dört yaşından beri şiir yazıyorum.
Çünkü bazı şeyleri anlatmanın başka yolu yok.
Kelimelerle kendime yol açtım.
Duyduklarımı değil, hissettiklerimi yazdım.
Yıllardır kitap okuyorum.
Her kitap, içime bir pencere açtı.
Kimi zaman başkasının hayatında kendimi buldum,
kimi zaman kendi hayatıma dışarıdan bakmayı öğrendim.
Bugün geldiğim yer, ne büyük bir başarı hikâyesi,
ne de tamamlanmış bir masal.
Ama dürüstçe yaşanmış bir yolculuk.
Hatalarıyla, düşleriyle, acılarıyla, güzellikleriyle…
Ben buyum:
Yazmayı seven, yola âşık, içe dönük ama duygularını derin yaşayan biri.
Hayatın ortasında,
şiirin kıyısında yaşıyorum.