' Amoroso ma non troppo ' Piyano hırsızı kadar tuş çaldım aşkla ama hızlıca değil o gece o uyurken dehlizde ben gizlice kemirdim kulağını farece veba saldım sinsice uyuttum onu tatlı nefesimle hohladım ben kulakları dik labirentsiz fare sevdim işte enayice üstüme kapan kurulmadan önce.
Leon FELİPE
Zaman, oturtur kucağına sanatçıy öper ince boynunun kuğusunu tutarak inci damlayan ellerini der ki dur artık önümden gidemezsin.
Jackson POLLACK, siyahla çizgiyi dans ettirir. Alberto GIACOMETTI, şiiri heykelleştirir. William SHAKESPEARE, aşka ve ihanete bulanmış sözcüklerin sihirbazı. Salvador DALİ, şizofren düşlerinden doğan dahi. Van GOGH, yoksullukla beslenen günebakan. ADONIS, ateşle suyun rüzgârla dansıdır. Franz KAFKA, yalnızlığın Prag damarında dolaşan gezgini. Emily DICKINSON, doğanın ve aşkın tutkulu cenneti. Andrei TARKOVSKI, zamanın izini bir şair gibi görüntüler. Charles BAUDELAIRE, içindeki şeytanı yazarak sindirir.
Piyano hırsızı kadar
tuş çaldım aşkla
ama hızlıca değil
o gece o
uyurken dehlizde
ben gizlice kemirdim
kulağını farece
veba saldım sinsice
uyuttum onu tatlı nefesimle
hohladım ben kulakları dik
labirentsiz fare
sevdim işte enayice
üstüme kapan kurulmadan önce.
Leon FELİPE
Zaman, oturtur kucağına sanatçıy
öper ince boynunun kuğusunu
tutarak inci damlayan ellerini
der ki dur artık
önümden gidemezsin.
Jackson POLLACK, siyahla çizgiyi dans ettirir.
Alberto GIACOMETTI, şiiri heykelleştirir.
William SHAKESPEARE, aşka ve ihanete bulanmış sözcüklerin sihirbazı.
Salvador DALİ, şizofren düşlerinden doğan dahi.
Van GOGH, yoksullukla beslenen günebakan.
ADONIS, ateşle suyun rüzgârla dansıdır.
Franz KAFKA, yalnızlığın Prag damarında dolaşan gezgini.
Emily DICKINSON, doğanın ve aşkın tutkulu cenneti.
Andrei TARKOVSKI, zamanın izini bir şair gibi görüntüler.
Charles BAUDELAIRE, içindeki şeytanı yazarak sindirir.