Çoktan ardımda bıraktığım şehrimin kaldırımlarına, ismini düşürüp giderken. Seni başıboş gezen ayaklara meze etmenin zevkini, yağmurla ıslanan bedenimle kutluyorum. Sustuğum tüm o sancıyan şarkılarda es geçilen bir sestin, kimselere duyurmak istemediğim. Duymaktan içimin bile tiksindiği, gülüşteki naylon sahteliktin. Korkularımın kokusu sinsice sızarken gözkapaklarıma umudun güle bezeli düşlerinde bile, kanayan eski bir yaraya dönüştün. Biliyor musun?!...Siyahın beyazı tükettiği, terk edilişlerin sevinçleri katlettiği, ölümüne ağıtların bile yakılmadığı bir düşte, hapsolmuşsun. Uyan...! Artık geçmez sandığın yıllara inat; gözlerindeki erkekliğin, utancını değil! Sevgiyi seyyar tezgahlarında, üç kuruşluk mal gibi harcayanların nefes aldığı,'' zamanı '', bölüştüğümüze yanmalısın. Bilmediğin sokakların karanlık köşelerine terkedip gittim, yüreğime bıraktığın emanetini... Şimdiler de kimsesiz piçlikler devraldım, unutmak istediğim bu sensiz hayattan. Köşe başı sermayelerinin bedduası mı tuttu ne!... Kirli ellerin, kokuşmuş bedenlerin kol gezdiği bir yolda, kırık yüreğim cebimde, yürüyorum. Mutlu musun?!... İki yanlışın bir doğruyu götürdüğü matematiksel mantığa, duygusal mantıkla yüz çevirdik, boşluğa bakan yanımızla. Sen kahveni mutsuzlukla tatlandırmıştın. Ben ise gözlerimden ince ince akıttığım, iki damla gözyaşıyla. Kayıp kentin kayıp çocukları olduk o kısacık son kahve molasında... Ucuz bir mekanda, bitmiş kısa sohbet sonrasında bıraktık yabancı bir yüze, ufak bir bahşiş karşılığında aşk'a vedamızı... Şimdiler de ben ucuz korkularımla ayna da yüzleşemez iken. Yarım bıraktığım kısa öyküme, acınası bir nokta koydum. Yorgun, uykusuz geçen bu karanlığa yenik düşmüş gece de Duyuyor musun?!... Neşe İriz
Seni başıboş gezen ayaklara meze etmenin zevkini, yağmurla ıslanan bedenimle kutluyorum.
Sustuğum tüm o sancıyan şarkılarda es geçilen bir sestin, kimselere duyurmak istemediğim. Duymaktan içimin bile tiksindiği, gülüşteki naylon sahteliktin.
Korkularımın kokusu sinsice sızarken gözkapaklarıma umudun güle bezeli düşlerinde bile, kanayan eski bir yaraya dönüştün.
Biliyor musun?!...Siyahın beyazı tükettiği, terk edilişlerin sevinçleri katlettiği, ölümüne ağıtların bile yakılmadığı bir düşte, hapsolmuşsun. Uyan...!
Artık geçmez sandığın yıllara inat; gözlerindeki erkekliğin, utancını değil! Sevgiyi seyyar tezgahlarında, üç kuruşluk mal gibi harcayanların nefes aldığı,'' zamanı '', bölüştüğümüze yanmalısın. Bilmediğin sokakların karanlık köşelerine terkedip gittim, yüreğime bıraktığın emanetini...
Şimdiler de kimsesiz piçlikler devraldım, unutmak istediğim bu sensiz hayattan.
Köşe başı sermayelerinin bedduası mı tuttu ne!...
Kirli ellerin, kokuşmuş bedenlerin kol gezdiği bir yolda, kırık yüreğim cebimde, yürüyorum.
Mutlu musun?!... İki yanlışın bir doğruyu götürdüğü matematiksel mantığa, duygusal mantıkla yüz çevirdik, boşluğa bakan yanımızla.
Sen kahveni mutsuzlukla tatlandırmıştın.
Ben ise gözlerimden ince ince akıttığım, iki damla gözyaşıyla.
Kayıp kentin kayıp çocukları olduk o kısacık son kahve molasında...
Ucuz bir mekanda, bitmiş kısa sohbet sonrasında bıraktık yabancı bir yüze, ufak bir bahşiş karşılığında aşk'a vedamızı...
Şimdiler de ben ucuz korkularımla ayna da yüzleşemez iken.
Yarım bıraktığım kısa öyküme, acınası bir nokta koydum.
Yorgun, uykusuz geçen bu karanlığa yenik düşmüş gece de
Duyuyor musun?!...
Neşe İriz