30 Mayıs 1960 Ankara doğumluyum… Yani 27 Mayıs İhtilalinden üç gün sonra doğmuşum. Rahmeti babam adımı Arapça 'Kurtuluş' manasına gelen 'Necat' koymuş... Fakat her şeyi bilen bizim bilgili nüfus memurlarımız; 'Necat' diye isim mi olurmuş, demişler ve 'Bari 'Necati' olsun diyerek sonuna bir 'i' harfi eklemişler...
Memurdu babam… Çok çalıştı, çırpındı okuyup 'adam' olsunlar diye en büyüğü ablamız olan tek kız kardeşime ve benden küçük iki erkek kardeşime… Çok güzel okumuştum İlkokulu… Epey uzakta olmasına rağmen severek ve isteyerek giderdim. Bütün bayram konuşmalarını bana yaptırırdı öğretmenimiz 'Süleyman KILIÇ'… Dördüncü ve beşinci sınıfta okuyacağım metinleri de bana hazırlattırdı. Okumayı çok seven babam bir sürü ansiklopediye abone olmuştu bizim için, fasikül fasikül biriktirirdik. Dolayısı ile çok geniş imkânlara sahiptik ve bu ansiklopedilerden faydalanarak ödevlerimi yapardım. Konuşma metinlerini de oralardan faydalanarak hazırlardım... Ortaokul… Bence hayatın başlangıç noktasının birinci ve en büyük basamağı… İlkokuldaki ana, baba yerine konulan tek öğretmen yerine bir sürü öğretmen... Her derse ayrı… Dersler değişik, arkadaşlar değişik… Farklı olmayan tek şey benim hayata bakış saflığım… Çok başarılı bir birinci sınıftan sonra, iyi seçilemeyen arkadaş çevresine kolay intibak ve kayıp bir 2.sınıf… Tekrarlanan bir ikinci yıl, değişen derslere rağmen (klasik den moderne dönmüştü bir kaç dersimiz) başarılı bir 2.sınıf ve ardından başarısız denilemeyecek bir 3.sınıf ve mezuniyet. Sonra End. Mes. Lisesinde geçen iki fırtınalı yıl… Anarşinin kol gezdiği, liselere yerleştiği ve yuvalandığı 1976-78 dönemi… Mamak Orta Okulundan Abidinpaşa End. Mes. Lisesine… Her gün kavga, her gün kırılan okul camları, her gün toplum polisi... Kazanılan nefret, kaybedilen heves ve ikinci sınıftan terk… Sonra sanat hayatı… Çalış babam çalış… Askere gidene kadar çalış, askerden gel yine çalış… Evlen, barklan, çoluk çocuk sahibi ol… Çalış... İşten ayrılama… İş yerinden ayrıl, yeni işe gir, yine çalış.. Hep bir 'İşveren' olma hayaliyle ve dağarcığında biriken tecrübeler ışığında üreteceğin makinelerin hayalini kurarak, bir türlü fırsat bulamayarak hep işçi olarak çalış… Ta ki... 2006 yılında SSK’dan emekli oluncaya kadar… Bitti mi? Tabi ki bitmedi… Kafana göre bir çılgın bul ve memlekette krizlerin kol gediği bir zamanda hiç te küçümsenmeyecek bir borcun altına gir ve şirketini kur, çalışmaya yine devam… Hem de daha fazla zaman harcayarak, zaman mevhumunu ortadan kaldırarak… Neden mi? Çünkü memleketimi seviyorum… Bu memleketten başka bir memlekette yaşamayı düşünmüyorum… Bu topraklarda doğduğuma ve İslam diniyle şereflenip Müslüman olarak doğduğuma şükrediyorum… Yine bu topraklarda can vermeyi ve huzur içinde yatmayı niyaz ediyorum… Bizden sonraki neslimizin ancak bir şeyler üretebilirsek, üretmelerine imkân tanıyabilirsek ayakta kalacağını biliyorum ve bunun için elimden geldiğince çabalıyorum… Nemrudun yaktığı ateşin tam ortasında bulunan Hz. İbrahim (a.s) a ağzında 'Tuttuğum Saf Belli Olsun, hangi tarafta olduğum Bilinsin' diyen karınca misali yanar ateşe bir damla olsun su dökebilmenin gayretindeyim… 'Önce Üretim' dediğim için böyle bir şeye girmenin bahtiyarlığını taşıyorum...
Şiirlerim mi? Onlar benim evlatlarım… Sevinçten yazdığım şiirler azdır… Kahkahayla gülmeyi bir türlü öğrenemediğim için... Hüzün duydum hayatta... Hüzünlerimi dile getirdim çoğu zaman… Kederlendim, kederlerimi, Hayatı inceledim yaşadıklarımı aktarmaya çalıştım… Memleketimi çok sevdiğim için Memleket şiirlerim çoğunluktadır.
Şiirde hiç bir iddiam yok… Güzel yazdığımı hiç iddia etmiyorum. İşlerimden fırsat buldukça dostlarımın ve ustaların kafiyeli güzel şiirlerini okumaya gayret ediyorum… Hayatı şiirlerle yaşamayı seviyorum, şiirlerle anlatmaya çalışıyorum… Sadece içimden geçtiği gibi yazıyorum… Kafiyeli yazmayı çok seviyorum, becerebildiğim kadarıyla…
Serbest şiiri okumayı ve güzel okuyandan dinlemeyi çok seviyorum…
Kafiyeli şiirin her şeyini çok seviyorum…
Eleştirilere açık bir insanım, eleştiriliyorsam değer veren var demektir diye düşünüyorum…
Yani 27 Mayıs İhtilalinden üç gün sonra doğmuşum.
Rahmeti babam adımı Arapça 'Kurtuluş' manasına gelen 'Necat' koymuş... Fakat her şeyi bilen bizim bilgili nüfus memurlarımız; 'Necat' diye isim mi olurmuş, demişler ve 'Bari 'Necati' olsun diyerek sonuna bir 'i' harfi eklemişler...
Memurdu babam…
Çok çalıştı, çırpındı okuyup 'adam' olsunlar diye en büyüğü ablamız olan tek kız kardeşime ve benden küçük iki erkek kardeşime…
Çok güzel okumuştum İlkokulu…
Epey uzakta olmasına rağmen severek ve isteyerek giderdim. Bütün bayram konuşmalarını bana yaptırırdı öğretmenimiz 'Süleyman KILIÇ'…
Dördüncü ve beşinci sınıfta okuyacağım metinleri de bana hazırlattırdı.
Okumayı çok seven babam bir sürü ansiklopediye abone olmuştu bizim için, fasikül fasikül biriktirirdik. Dolayısı ile çok geniş imkânlara sahiptik ve bu ansiklopedilerden faydalanarak ödevlerimi yapardım. Konuşma metinlerini de oralardan faydalanarak hazırlardım...
Ortaokul…
Bence hayatın başlangıç noktasının birinci ve en büyük basamağı…
İlkokuldaki ana, baba yerine konulan tek öğretmen yerine bir sürü öğretmen... Her derse ayrı…
Dersler değişik, arkadaşlar değişik…
Farklı olmayan tek şey benim hayata bakış saflığım…
Çok başarılı bir birinci sınıftan sonra, iyi seçilemeyen arkadaş çevresine kolay intibak ve kayıp bir 2.sınıf…
Tekrarlanan bir ikinci yıl, değişen derslere rağmen (klasik den moderne dönmüştü bir kaç dersimiz) başarılı bir 2.sınıf ve ardından başarısız denilemeyecek bir 3.sınıf ve mezuniyet.
Sonra End. Mes. Lisesinde geçen iki fırtınalı yıl…
Anarşinin kol gezdiği, liselere yerleştiği ve yuvalandığı 1976-78 dönemi… Mamak Orta Okulundan Abidinpaşa End. Mes. Lisesine…
Her gün kavga, her gün kırılan okul camları, her gün toplum polisi...
Kazanılan nefret, kaybedilen heves ve ikinci sınıftan terk…
Sonra sanat hayatı…
Çalış babam çalış…
Askere gidene kadar çalış, askerden gel yine çalış…
Evlen, barklan, çoluk çocuk sahibi ol… Çalış...
İşten ayrılama…
İş yerinden ayrıl, yeni işe gir, yine çalış..
Hep bir 'İşveren' olma hayaliyle ve dağarcığında biriken tecrübeler ışığında üreteceğin makinelerin hayalini kurarak, bir türlü fırsat bulamayarak hep işçi olarak çalış…
Ta ki...
2006 yılında SSK’dan emekli oluncaya kadar…
Bitti mi?
Tabi ki bitmedi…
Kafana göre bir çılgın bul ve memlekette krizlerin kol gediği bir zamanda hiç te küçümsenmeyecek bir borcun altına gir ve şirketini kur, çalışmaya yine devam…
Hem de daha fazla zaman harcayarak, zaman mevhumunu ortadan kaldırarak…
Neden mi?
Çünkü memleketimi seviyorum…
Bu memleketten başka bir memlekette yaşamayı düşünmüyorum…
Bu topraklarda doğduğuma ve İslam diniyle şereflenip Müslüman olarak doğduğuma şükrediyorum…
Yine bu topraklarda can vermeyi ve huzur içinde yatmayı niyaz ediyorum…
Bizden sonraki neslimizin ancak bir şeyler üretebilirsek, üretmelerine imkân tanıyabilirsek ayakta kalacağını biliyorum ve bunun için elimden geldiğince çabalıyorum…
Nemrudun yaktığı ateşin tam ortasında bulunan Hz. İbrahim (a.s) a ağzında 'Tuttuğum Saf Belli Olsun, hangi tarafta olduğum Bilinsin' diyen karınca misali yanar ateşe bir damla olsun su dökebilmenin gayretindeyim…
'Önce Üretim' dediğim için böyle bir şeye girmenin bahtiyarlığını taşıyorum...
Şiirlerim mi?
Onlar benim evlatlarım…
Sevinçten yazdığım şiirler azdır…
Kahkahayla gülmeyi bir türlü öğrenemediğim için...
Hüzün duydum hayatta... Hüzünlerimi dile getirdim çoğu zaman…
Kederlendim, kederlerimi,
Hayatı inceledim yaşadıklarımı aktarmaya çalıştım…
Memleketimi çok sevdiğim için Memleket şiirlerim çoğunluktadır.
Şiirde hiç bir iddiam yok…
Güzel yazdığımı hiç iddia etmiyorum.
İşlerimden fırsat buldukça dostlarımın ve ustaların kafiyeli güzel şiirlerini okumaya gayret ediyorum…
Hayatı şiirlerle yaşamayı seviyorum, şiirlerle anlatmaya çalışıyorum…
Sadece içimden geçtiği gibi yazıyorum…
Kafiyeli yazmayı çok seviyorum, becerebildiğim kadarıyla…
Serbest şiiri okumayı ve güzel okuyandan dinlemeyi çok seviyorum…
Kafiyeli şiirin her şeyini çok seviyorum…
Eleştirilere açık bir insanım, eleştiriliyorsam değer veren var demektir diye düşünüyorum…
Kısaca ezcümle;
Ben buyum…