**DOĞDUĞUMA İNANMIYORUM ASILINDA.. Varsa bir tanıyan beni anlatsın aciiiiil....!
AYNALAR Geniş, siyah gölgesi hayatımı kaplayan. Tepemde kanat gelmiş. Bir kartaldır yalnızlık… Kalp çarpıntılarıyla, günleri hesaplayan. Bir benim… Benim olan bir masaldır yalnızlık. Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü. Baharda yaşamanın bilemedim. Nedir tadı… Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü. Kimsesiz gönlüm kadar. Hiçbir gönül duymadı. Bir ayna parçasından başka. Beni kim anlar… Bir mum gibi erirken bitmeyen bu düğümde. Bir kardeş tesellisi verir bana aynalar. Aynalarda olmasa. İşim ne yeryüzünde… Nazlı Nur YILMAZ
SEVMEK
En parlak ışığı taşımaktır sevmek. Her gidişte… Yeniden yeniden yakmaktır. Oralara buralara. Yüreğine şehirler kurmaktır sevmek. Bir acı baharda. Karanfiller ekmekti. Üstelik dudaklarına. Kaç mevsim beklemek Yorulmadan saymadan. Öfkelerini yenip. Kadifeler gibi dokunmaktır sevmek. ******
Dağlardan ovalara düştük. Ne düş kaldı ne de süslü umutlar. İki pos bıyıklı herif gibi. Adileşti bu ova bu oba. Susarım,susarım. Dinmez bu it ölüsü yalnızlık. Nazlı Nur YILMAZ
Sen unutmuş olacaksın. Sessizliğin bir iletişim olduğunu. Ama ben unutmadım. Yürekleri ikiye bölen. Mesafelere yoksulluğa. Ve … dahasına. Küfürler olduğunu ve hatta…! Nazlı Nur YILMA ***
Yasaklar korkak insanların kanununlarıdır. Demir parmaklıklar bana göre deil. Ben özgür hayallerin. Mavi dağların kızıyım. Ve o dağların çocuğunu seviyorum. Var mı ötesi……..! Nazlı Nur YILMAZ *******
SEN YOKTUN
Çamurlu sokakların ıslaklığına,içimde depreşen duyguların kasvetine basa basa yürüyordum. SEN YOKTUN
Simitçilerin, kitapçıların, müzik marketlerde çalınan o en sevdiğimiz türkünün aynısını, bizi uçuran,içimizi göçüren o en acı, o en tatlı ahengine bir sigara yakıp, seni kalbimin derinliklerinde yaşayarak ve kalabalıkların ilgisizliğine karışıp yürüyüp gittim. SEN YOKTUN
Yüksek binalar üstüme çöktü,gökyüzünün ağırlığı altında ezildim, arabalar üstümden geçti.bir kör kurşun sinsice arkamdan vurdu.sonra atıldım, satıldım.uykularda bunarlı gördüm ben! Sıçrayarak uyandığım rüyalar gördüm. SEN YOKTUN
Gündüzleri ayakkabı boyayan, mendil satan, tiner çeken çocukların, geceleri bankamatik kulubelerinde, kömürlüklerde, bodrum katlarında birbirlerine sarıldıkları gibi, sıcak bir evi tanrılaştırdıkları gibi.bu soğuk duvarlar arasında işte bu köşede uyudum. SEN YOKTUN
Belki diyecektin, belki de bunların hiçbirini söylemeyecektin. Belki de ben anlatmadan sen anlayacaktın. Evet ben anlatmadan sen hep fazlasını bilecektin, anlayacaktın. Bende bunun rahatlığını yaşayacaktım. SEN YOKTUN
Bir kadehte sarhoş olacağımız bir gece olacaktı, bir fıçısında seni azar azar lütfettiğin bilgeliğinden yararlanacaktım. Sendelemeyen muhabbetimiz olacaktı. Sen konuşurken ben sarhoş olacaktım. Unutma ben seninle konuşurken kafam hiç ayık olmuyor zaten, konuş diyecektin, diyemedim. SEN YOKTUN
Ve belki de umarsız sokağa bırakacaktık kendimizi, sen edebiyat kurallarını ateşe verecektin. Ben kalıplarla kurgulanan bu benliğimi. Sokağa öyle çıkacaktık. ‘ ‘ Ne fark eder birlikteysek ‘ ‘ diyecektik. İçimizde palazlanan özgürlük nehrinin seline bırakacak, boğulmamak için hiçbir çaba sarfetmeyecektik. Ölüm de ne ki canını yakar insanın, yakarsa yaksın biz zaten birlikte olmadık mı ölüydük diyecektik. Birlikte diyemedik. SEN YOKTUN
Biz diyecektik. Biz ikimiz ne sen ne ben sadece ikimiz diyecektik. Şimdi yoksul bir yanım kanıyor, o bir yanım ki sevdalı, bir yanım üşüyor, bir yanımı bölmüşüm kanıyor, o yanım acıyor, acıtıyor o yanımı, boğazıma ham lokma gibi oturdu, ayrılık kusamıyor susuyordum, sana sesleniyordum, duyuramıyordum. SEN YOKTUN
Ve ben de yudumladım gurbet şarabını. Uzak iklimlerin kimliğini, kavruk yüreklerin çığlığına ve gidenlerin küfürlerine savuşturuldum. Çoktandır beklerlerdi beni bu kapıda. Son çıkışımdı, son arzumdu diye dönüp geriye baktım. Rengini unutamadığım gözlerin neredeydi? Yoktu. Son bir kez sarılıp elveda diyecektim. Diyemedim. Yoktun, yoksun işte yok. SEN YOKSUN
Nazlı Nur YILMAZ *******
RESİM Yalnızlığın resmini çiziyorum. Gökyüzündeyim. En parlak yıldıza. En uzak yerdeyim. Nafile çabalıyorum. Yansımıyor dünyaya renklerim. Bir gece vakti. Tutup saçlarından. Aksaydın ateşe kahpe yalnızlığa. Şimdi göz bebeklerimdeki. Alevin resmini çiziyor olacaktım. Küskün kırgın sığındım yıldızlara. Hem de en uzaktakinin yanına. Süslü düşlerimi çocuklara bırakıp. Seni çizmiştim tualime. Öyle yalın öyle baştan başa sendin resim. Üstelik o resmi sana hediye edecektim. Burada bıraktığın ateşle kurdale yaparak. Şimdi yalnızlığın resmini çiziyorum. En parlak yıldıza en uzak yerdeyim.
Nazlı Nur YILMAZ *******
Acı ağudan zulümden, Süzdük düşümüzü de. Yine korktuk biz biz olmaktan. Özümüzü leş kargaları yesin diye. Bilmeyiz hayatın neresindeyiz? Soluk duruşlarımızla.
Nazlı NUR YILMAZ
BİLİNSİN Kİ İnleye durur elbet akşamlar. Bilinsin ki…! Dağınık saçlarımı toplamama, Fırsat kalmadan geçmiştir sular… Yine şair seslenir uzaktan. ‘ ‘ suları ıslatamadım ‘ ‘ Yine ayazına, viran vurulur ürpertilerin. Susmaktır oysa ki içimdeki koca gürültü. Duymadığınız, duyamadığınız… Kereme selam eylerken: Taşkın bir dere kenarında Ferhat. Bilirim bu bir kervandır. Bilinsin ki…! Taşırız suskunluğu… Dağlanmış yüreğimizi susturur gideriz. ‘ ‘ bir zamandır ‘ ‘ Dedi ya şair zaman için. Şimdi sen diye anlattığım. Ama sesime ses vermeyen. Duvarlara asıyorum yanlızlığımı. Neylersin ki, Ilık ılık bir özleyiş kaplar yüreğini. Ferhat misal mahsun bölünür uykular. Ve yıldızlarına yazdığımız sevgili. Üç beş satır olarak dökülür. Şairliğine inat dudaklarına. Oysa, yıldızlarına yazılar yazdığımız. Sevgili duymaz bir tek… Sahi… Neden gece yazar ki şairler… Unutmuşum… söylemeyi. Şairlerin güneşini gün doğarken vurmuşlar.
Nazlı Nur YILMAZ *******
SU Taşların şekillerinden belli Bu su… Bir kez bile anlatmamış kendisini… Sulara… Parmak uçlarıyla dokunan, taşlara sorsan Su… Anlatmak istemezmiş kendini… Eğer anlatsaymış. Su anlatsaymış kendini… Bu gök burada durmaz. Bu denizde… Kayalardan istermiş sakin sularını… Benimle senin aranda Uslu durmayan bir hüzün Benimle senin aranda Yazılmamış şiirler var canım …
Nazlı Nur YILMAZ *******
AYNALAR Geniş, siyah gölgesi hayatımı kaplayan. Tepemde kanat gelmiş. Bir kartaldır yalnızlık… Kalp çarpıntılarıyla, günleri hesaplayan. Bir benim… Benim olan bir masaldır yalnızlık. Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü. Baharda yaşamanın bilemedim. Nedir tadı… Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü. Kimsesiz gönlüm kadar. Hiçbir gönül duymadı. Bir ayna parçasından başka. Beni kim anlar… Bir mum gibi erirken bitmeyen bu düğümde. Bir kardeş tesellisi verir bana aynalar. Aynalarda olmasa. İşim ne yeryüzünde… Nazlı Nur YILMAZ ÖYLE DEĞİL Belli belirsiz. Seslere uyanıyorum şimdilerde… Gecenin olmadık bir yerinde. O derinden gelen ses. Bir anne gibi değilde. Sanki eli hançerli. Bir düşman gibi yankılanıyor düşümde… Aşk gibi de değil, bu bir dürtü… Hani sevgili bir yüzün yansımasıyla, Uzanırsında uyku tutmaz bir türlü. Değil öyle değil… Öyle olsa bilirdim, ama değil… Öyle olsa bilirdim, yüzünü… Uyku diye alırdım ya bir zaman. Hani sana sarılınca. Bütün zamanlar benim olurdu. Ve ben kendimi dünyanın en mutlu insanı, Sayardım ya hani…. Değil öyle değil… Bir başka denklem bu kez… Sen de yoksun üstelik.
Nazlı Nur YILMAZ *******
Ve Sen…. Bu gidiş iyi değil. Bu hal çok hayırlı değil. Sen olsan kolay olurdu. Ama sen yoksun sevgili. Bir sesle gecenin ortasında. Öksüz bir çocuk tedirginliğindeyim. Ve sen yoksun… Sen yoksun ya bilsen… Ne kadar uykusuzum bu günlerde. Bilsen ne kadar yarasını tuzla çürüten hasta. Sen yoksun ya… Bilsen ne kadar acı çekiyorum ki. Bilsen ne kadar… Ay bile doğmuyor gecelere. Nazlı Nur YILMAZ
GECE
Bin yıllık bir ömrün. Boşa geçmişliği süzülüyor ki. Gri bulutlu bir gökyüzünün. Geceye gebe ufkunda. Ve gece… Her zaman ki misafirperverliğiyle. Alıp o yalnızlığı. O kırılganlığı. Çok derinlerdeki karanlığa saklıyordu… Oysa gece çoktan razıydı. Sabaha teslim olmaya… İşte şimdi sende. Gece kadar karanlık bir hayatın. Gündüz kadar aydınlık bir yürekle. Karşılayarak bulacaksın aşkı. Ve karanlıkla aydınlığı. Birbirinden ayırmadan bulacaksın. Hayatın o güzel hoş tadını.
Nazlı Nur YILMAZ
SEVMEK
En parlak ışığı taşımaktır sevmek. Her gidişte… Yeniden yeniden yakmaktır. Oralara buralara. Yüreğine şehirler kurmaktır sevmek. Bir acı baharda. Karanfiller ekmekti. Üstelik dudaklarına. Kaç mevsim beklemek Yorulmadan saymadan. Öfkelerini yenip. Kadifeler gibi dokunmaktır sevmek. Sonra…! Sonrası sessizce yanmaktır ‘ ‘ SEVMEK ‘ ‘ Nazlı Nur Yılmaz SİYAHLAR GİYMİŞ ZAMAN
Ancak kavrayabildim, Bir yüreğin, sunduğu cennette. Işığın nasıl kırıldığını, Ve sensizliğin nasıl düğümlendiğini. Coşkulu sevinçle ancak. Buradan bakabildim uzak yıldızlara. Gözyaşlarında boğulmaksızın. Bütün mahkumiyet kararlarını incelemek. Ve yüreğimden yıldızlar göndermek güneşe. Yazamadığım, göremediğim. Çok satırlar var sırada bekleyen. Rahatlatıcı mavilerin. Tatlı suskunluklarında. Güven içerisinde. Durup dinlenmeden. Hep ileriye bir adım. Kapılar yollar uçurumlar derken. Aşkın üst basamaklarından. Ölüm denemeleri hissederken titremek… Zamanı bile silip yok edecek. Olağan üstü bir dönemdeyim. Gerçeğin gerçekten yansıması. Yarabbi………………………! Bu ne siyahlar giymiş zaman. Baş edebilir miyim bilemiyorum. Yalnızlık hala yörüngesinde. Çırılçıplak………………….! Ne tuhaf şey değimli? Seninle ne güzel günlerimiz geçti. Şu gök kubbenin altında. Şimdi benim. Bir türlü bitip tükenmeyen. Saatlerim uzayıp gidiyor. Sana bir şeyler yazarken. Seninle konuşur gibi oluyorum. Kendim söylüyorum. Senin sesini duyuyorum. Ne garip.
Meğer birbirimize ne kadar bağlıymışız. Araya kısa süreli bir ayrılık girdi. Bu ayrılık… Mezarın üstüne atılan topraklar kadar. Unutturucumudur. Kim bilir…? Ben unutmayacağıma eminim. Sana adanmış bir ömrün içinde. Seni unutmak mümkün mü? Nasıl kaybolur ki hayalin gözlerimden. Ne zaman sana yazmaya başlasam. Öyle içli öyle çaresiz. Bir çocuk oluyorum sorma… Mütemadiyen nazlanmak istiyorum. Bu satırları iyi sakla. Bunlar benim deliliğim. Bunlar benim şairliğim. Şu an sevgimin. En güzel vesikasını okuyorsun. Bilirsin her iklimin. Bir fırtınası vardır. Benimki de bu satırlar. Dedim ya iyi oku bu satırları. Bu yazılar benim çılgınlığım…
Nazlı Nur YILMAZ
Vakit doluyor, gitme zamanı Doyamadın bana, yüreğinde kalsın son kurşunum Bir parça sevdayı sar bohçana, Sakla onu kızıl topraklara. Hoşçakal gözümün nuru, Karacadağ da yükselen çoban ateşine yazdım son mektubumu Nameleri duman duman aksın her gece yıldızlarına.
Gidiyorum baygıngözlüm Uzaklar beni çağırır sensizliğe Soğuk, sessiz bir toprak düşer üstüme Kırılgan bir şarkının notaları zincirlemiş beni Gözlerindeki bulutları açmaya gidiyorum Hoşçakal nefesi şiire boğulacak adam
Yarınlarına öksüz kumrular saçtım Cigara ziftleneceğin, sessiz sokaklara yalnız lık bıraktım Gidiyorum, yanakları yağmurlara bulanacak yarim Vakit tamam Bir aşkın fidanından çatırdayan dal gibi Ürkek karanlığın beşiğine düşercesine. Mavi gecenin dalından bir yıldız kayıyor Alacakaranlığın küskün şafağına, Hoşçakal, mezarıma sızlanıp, ağıtlara boğulacak sevdiğim!
Bir Garip Ruh Halim İçimdeki haylaz çocuk firarda, tutturuyor sen diye. Laftan anlamıyor, söz dinlemiyor. Vazodaki güllerden yapraklar dökülüyor, tohum toprağa karışıyor. Mevsimler; tren rayları gibi hızla gözümün önünden akıp gidiyor. Durduramıyorum zamanı…. Of yeter..! oradan, buradan her yerden bana gelme çoğalma. Çıldırmak üzereyim acı lütfen.. Aklım başımda değil.. Öyle dalmışım. Derelerden geçiyorum, ekin tarlalarından. Kuytu bir ırmak kenarında soyunuyorum, Az sonra buz gibi sular tenime değecek. Belki kendime getirecek beni. Her yer ot kokuyor kuru yaprak, kaya yosunu. Sonra her yer sen kokuyor. Suların içindeyim, diplere dalıyorum. Rengarenk çakıl taşlarıyla ismini yazıyorum. İçimdeki çılgın çocuk bana kahkahalarla gülüyor. Sonra sana ağlayan göz yaşlarım ırmağa karışıyor. Telaşla sudan çıkıyorum. Seni arıyorum, kendimi arıyorum. Hızla uçurumlardan yukarı tırmanıyorum. Vadilere bakıyorum.. Görmelisin burada bıraktığın korkunç boşlukları. Çığlıklarımı kendim duyuyorum. Kocaman bir ayna beliriyor ansızın. Bakıyorum sen. İçine giriyorum bir daha sen. Bir daha sen.. Sonsuza dek senler yakalayamıyorum. O bendeki haylaz çocukla el ele tutuşmuş gidiyorsunuz.. Kıskanıyorum onu, elime bir geçirsem fena pataklayacağım.. Azılı bir mahkum hapisten kaçtı yazılarını okuyorum yol boyunca. Buralar ıssız, tenha çok tenha buralar. Mahkumdan yani kendimden korkuyorum. Terlemişim yatağımdayım. Tenim sen kokuyor.. Haylaz çocuk kahkahalarla gülüyor.. Heyecandan titriyorum,, Bir kez daha anladım.. Seni çok seviyorum….
**DOĞDUĞUMA İNANMIYORUM ASILINDA.. Varsa bir tanıyan beni anlatsın aciiiiil....!
AYNALAR
Geniş, siyah gölgesi hayatımı kaplayan.
Tepemde kanat gelmiş.
Bir kartaldır yalnızlık…
Kalp çarpıntılarıyla, günleri hesaplayan.
Bir benim…
Benim olan bir masaldır yalnızlık.
Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü.
Baharda yaşamanın bilemedim.
Nedir tadı…
Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü.
Kimsesiz gönlüm kadar.
Hiçbir gönül duymadı.
Bir ayna parçasından başka.
Beni kim anlar…
Bir mum gibi erirken bitmeyen bu düğümde.
Bir kardeş tesellisi verir bana aynalar.
Aynalarda olmasa.
İşim ne yeryüzünde…
Nazlı Nur YILMAZ
SEVMEK
En parlak ışığı taşımaktır sevmek.
Her gidişte…
Yeniden yeniden yakmaktır.
Oralara buralara.
Yüreğine şehirler kurmaktır sevmek.
Bir acı baharda.
Karanfiller ekmekti.
Üstelik dudaklarına.
Kaç mevsim beklemek
Yorulmadan saymadan.
Öfkelerini yenip.
Kadifeler gibi dokunmaktır sevmek.
******
Dağlardan ovalara düştük.
Ne düş kaldı ne de süslü umutlar.
İki pos bıyıklı herif gibi.
Adileşti bu ova bu oba.
Susarım,susarım.
Dinmez bu it ölüsü yalnızlık.
Nazlı Nur YILMAZ
Sen unutmuş olacaksın.
Sessizliğin bir iletişim olduğunu.
Ama ben unutmadım.
Yürekleri ikiye bölen.
Mesafelere yoksulluğa.
Ve … dahasına.
Küfürler olduğunu ve hatta…!
Nazlı Nur YILMA
***
Yasaklar korkak insanların kanununlarıdır.
Demir parmaklıklar bana göre deil.
Ben özgür hayallerin.
Mavi dağların kızıyım.
Ve o dağların çocuğunu seviyorum.
Var mı ötesi……..!
Nazlı Nur YILMAZ
*******
SEN YOKTUN
Çamurlu sokakların ıslaklığına,içimde depreşen duyguların kasvetine basa basa yürüyordum. SEN YOKTUN
Simitçilerin, kitapçıların, müzik marketlerde çalınan o en sevdiğimiz türkünün aynısını, bizi uçuran,içimizi göçüren o en acı, o en tatlı ahengine bir sigara yakıp, seni kalbimin derinliklerinde yaşayarak ve kalabalıkların ilgisizliğine karışıp yürüyüp gittim. SEN YOKTUN
Yüksek binalar üstüme çöktü,gökyüzünün ağırlığı altında ezildim, arabalar üstümden geçti.bir kör kurşun sinsice arkamdan vurdu.sonra atıldım, satıldım.uykularda bunarlı gördüm ben! Sıçrayarak uyandığım rüyalar gördüm. SEN YOKTUN
Gündüzleri ayakkabı boyayan, mendil satan, tiner çeken çocukların, geceleri bankamatik kulubelerinde, kömürlüklerde, bodrum katlarında birbirlerine sarıldıkları gibi, sıcak bir evi tanrılaştırdıkları gibi.bu soğuk duvarlar arasında işte bu köşede uyudum. SEN YOKTUN
Belki diyecektin, belki de bunların hiçbirini söylemeyecektin. Belki de ben anlatmadan sen anlayacaktın. Evet ben anlatmadan sen hep fazlasını bilecektin, anlayacaktın. Bende bunun rahatlığını yaşayacaktım. SEN YOKTUN
Bir kadehte sarhoş olacağımız bir gece olacaktı, bir fıçısında seni azar azar lütfettiğin bilgeliğinden yararlanacaktım. Sendelemeyen muhabbetimiz olacaktı. Sen konuşurken ben sarhoş olacaktım. Unutma ben seninle konuşurken kafam hiç ayık olmuyor zaten, konuş diyecektin, diyemedim. SEN YOKTUN
Ve belki de umarsız sokağa bırakacaktık kendimizi, sen edebiyat kurallarını ateşe verecektin. Ben kalıplarla kurgulanan bu benliğimi. Sokağa öyle çıkacaktık. ‘ ‘ Ne fark eder birlikteysek ‘ ‘ diyecektik. İçimizde palazlanan özgürlük nehrinin seline bırakacak, boğulmamak için hiçbir çaba sarfetmeyecektik. Ölüm de ne ki canını yakar insanın, yakarsa yaksın biz zaten birlikte olmadık mı ölüydük diyecektik. Birlikte diyemedik. SEN YOKTUN
Biz diyecektik. Biz ikimiz ne sen ne ben sadece ikimiz diyecektik. Şimdi yoksul bir yanım kanıyor, o bir yanım ki sevdalı, bir yanım üşüyor, bir yanımı bölmüşüm kanıyor, o yanım acıyor, acıtıyor o yanımı, boğazıma ham lokma gibi oturdu, ayrılık kusamıyor susuyordum, sana sesleniyordum, duyuramıyordum. SEN YOKTUN
Ve ben de yudumladım gurbet şarabını. Uzak iklimlerin kimliğini, kavruk yüreklerin çığlığına ve gidenlerin küfürlerine savuşturuldum. Çoktandır beklerlerdi beni bu kapıda. Son çıkışımdı, son arzumdu diye dönüp geriye baktım. Rengini unutamadığım gözlerin neredeydi? Yoktu. Son bir kez sarılıp elveda diyecektim. Diyemedim. Yoktun, yoksun işte yok. SEN YOKSUN
Nazlı Nur YILMAZ
*******
RESİM
Yalnızlığın resmini çiziyorum.
Gökyüzündeyim.
En parlak yıldıza.
En uzak yerdeyim.
Nafile çabalıyorum.
Yansımıyor dünyaya renklerim.
Bir gece vakti.
Tutup saçlarından.
Aksaydın ateşe kahpe yalnızlığa.
Şimdi göz bebeklerimdeki.
Alevin resmini çiziyor olacaktım.
Küskün kırgın sığındım yıldızlara.
Hem de en uzaktakinin yanına.
Süslü düşlerimi çocuklara bırakıp.
Seni çizmiştim tualime.
Öyle yalın öyle baştan başa sendin resim.
Üstelik o resmi sana hediye edecektim.
Burada bıraktığın ateşle kurdale yaparak.
Şimdi yalnızlığın resmini çiziyorum.
En parlak yıldıza en uzak yerdeyim.
Nazlı Nur YILMAZ
*******
Acı ağudan zulümden,
Süzdük düşümüzü de.
Yine korktuk biz biz olmaktan.
Özümüzü leş kargaları yesin diye.
Bilmeyiz hayatın neresindeyiz?
Soluk duruşlarımızla.
Nazlı NUR YILMAZ
BİLİNSİN Kİ
İnleye durur elbet akşamlar.
Bilinsin ki…!
Dağınık saçlarımı toplamama,
Fırsat kalmadan geçmiştir sular…
Yine şair seslenir uzaktan.
‘ ‘ suları ıslatamadım ‘ ‘
Yine ayazına, viran vurulur ürpertilerin.
Susmaktır oysa ki içimdeki koca gürültü.
Duymadığınız, duyamadığınız…
Kereme selam eylerken:
Taşkın bir dere kenarında Ferhat.
Bilirim bu bir kervandır.
Bilinsin ki…!
Taşırız suskunluğu…
Dağlanmış yüreğimizi susturur gideriz.
‘ ‘ bir zamandır ‘ ‘
Dedi ya şair zaman için.
Şimdi sen diye anlattığım.
Ama sesime ses vermeyen.
Duvarlara asıyorum yanlızlığımı.
Neylersin ki,
Ilık ılık bir özleyiş kaplar yüreğini.
Ferhat misal mahsun bölünür uykular.
Ve yıldızlarına yazdığımız sevgili.
Üç beş satır olarak dökülür.
Şairliğine inat dudaklarına.
Oysa, yıldızlarına yazılar yazdığımız.
Sevgili duymaz bir tek…
Sahi…
Neden gece yazar ki şairler…
Unutmuşum… söylemeyi.
Şairlerin güneşini gün doğarken vurmuşlar.
Nazlı Nur YILMAZ
*******
SU
Taşların şekillerinden belli
Bu su…
Bir kez bile anlatmamış kendisini…
Sulara…
Parmak uçlarıyla dokunan, taşlara sorsan
Su…
Anlatmak istemezmiş kendini…
Eğer anlatsaymış.
Su anlatsaymış kendini…
Bu gök burada durmaz.
Bu denizde…
Kayalardan istermiş sakin sularını…
Benimle senin aranda
Uslu durmayan bir hüzün
Benimle senin aranda
Yazılmamış şiirler var canım …
Nazlı Nur YILMAZ
*******
AYNALAR
Geniş, siyah gölgesi hayatımı kaplayan.
Tepemde kanat gelmiş.
Bir kartaldır yalnızlık…
Kalp çarpıntılarıyla, günleri hesaplayan.
Bir benim…
Benim olan bir masaldır yalnızlık.
Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü.
Baharda yaşamanın bilemedim.
Nedir tadı…
Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü.
Kimsesiz gönlüm kadar.
Hiçbir gönül duymadı.
Bir ayna parçasından başka.
Beni kim anlar…
Bir mum gibi erirken bitmeyen bu düğümde.
Bir kardeş tesellisi verir bana aynalar.
Aynalarda olmasa.
İşim ne yeryüzünde…
Nazlı Nur YILMAZ
ÖYLE DEĞİL
Belli belirsiz.
Seslere uyanıyorum şimdilerde…
Gecenin olmadık bir yerinde.
O derinden gelen ses.
Bir anne gibi değilde.
Sanki eli hançerli.
Bir düşman gibi yankılanıyor düşümde…
Aşk gibi de değil, bu bir dürtü…
Hani sevgili bir yüzün yansımasıyla,
Uzanırsında uyku tutmaz bir türlü.
Değil öyle değil…
Öyle olsa bilirdim, ama değil…
Öyle olsa bilirdim, yüzünü…
Uyku diye alırdım ya bir zaman.
Hani sana sarılınca.
Bütün zamanlar benim olurdu.
Ve ben kendimi dünyanın en mutlu insanı,
Sayardım ya hani….
Değil öyle değil…
Bir başka denklem bu kez…
Sen de yoksun üstelik.
Nazlı Nur YILMAZ
*******
Ve Sen….
Bu gidiş iyi değil.
Bu hal çok hayırlı değil.
Sen olsan kolay olurdu.
Ama sen yoksun sevgili.
Bir sesle gecenin ortasında.
Öksüz bir çocuk tedirginliğindeyim.
Ve sen yoksun…
Sen yoksun ya bilsen…
Ne kadar uykusuzum bu günlerde.
Bilsen ne kadar yarasını tuzla çürüten hasta.
Sen yoksun ya…
Bilsen ne kadar acı çekiyorum ki.
Bilsen ne kadar…
Ay bile doğmuyor gecelere.
Nazlı Nur YILMAZ
GECE
Bin yıllık bir ömrün.
Boşa geçmişliği süzülüyor ki.
Gri bulutlu bir gökyüzünün.
Geceye gebe ufkunda.
Ve gece…
Her zaman ki misafirperverliğiyle.
Alıp o yalnızlığı.
O kırılganlığı.
Çok derinlerdeki karanlığa saklıyordu…
Oysa gece çoktan razıydı.
Sabaha teslim olmaya…
İşte şimdi sende.
Gece kadar karanlık bir hayatın.
Gündüz kadar aydınlık bir yürekle.
Karşılayarak bulacaksın aşkı.
Ve karanlıkla aydınlığı.
Birbirinden ayırmadan bulacaksın.
Hayatın o güzel hoş tadını.
Nazlı Nur YILMAZ
SEVMEK
En parlak ışığı taşımaktır sevmek.
Her gidişte…
Yeniden yeniden yakmaktır.
Oralara buralara.
Yüreğine şehirler kurmaktır sevmek.
Bir acı baharda.
Karanfiller ekmekti.
Üstelik dudaklarına.
Kaç mevsim beklemek
Yorulmadan saymadan.
Öfkelerini yenip.
Kadifeler gibi dokunmaktır sevmek.
Sonra…!
Sonrası sessizce yanmaktır ‘ ‘ SEVMEK ‘ ‘
Nazlı Nur Yılmaz
SİYAHLAR GİYMİŞ ZAMAN
Ancak kavrayabildim,
Bir yüreğin, sunduğu cennette.
Işığın nasıl kırıldığını,
Ve sensizliğin nasıl düğümlendiğini.
Coşkulu sevinçle ancak.
Buradan bakabildim uzak yıldızlara.
Gözyaşlarında boğulmaksızın.
Bütün mahkumiyet kararlarını incelemek.
Ve yüreğimden yıldızlar göndermek güneşe.
Yazamadığım, göremediğim.
Çok satırlar var sırada bekleyen.
Rahatlatıcı mavilerin.
Tatlı suskunluklarında.
Güven içerisinde.
Durup dinlenmeden.
Hep ileriye bir adım.
Kapılar yollar uçurumlar derken.
Aşkın üst basamaklarından.
Ölüm denemeleri hissederken titremek…
Zamanı bile silip yok edecek.
Olağan üstü bir dönemdeyim.
Gerçeğin gerçekten yansıması.
Yarabbi………………………!
Bu ne siyahlar giymiş zaman.
Baş edebilir miyim bilemiyorum.
Yalnızlık hala yörüngesinde.
Çırılçıplak………………….!
Ne tuhaf şey değimli?
Seninle ne güzel günlerimiz geçti.
Şu gök kubbenin altında.
Şimdi benim.
Bir türlü bitip tükenmeyen.
Saatlerim uzayıp gidiyor.
Sana bir şeyler yazarken.
Seninle konuşur gibi oluyorum.
Kendim söylüyorum.
Senin sesini duyuyorum.
Ne garip.
Meğer birbirimize ne kadar bağlıymışız.
Araya kısa süreli bir ayrılık girdi.
Bu ayrılık…
Mezarın üstüne atılan topraklar kadar.
Unutturucumudur.
Kim bilir…?
Ben unutmayacağıma eminim.
Sana adanmış bir ömrün içinde.
Seni unutmak mümkün mü?
Nasıl kaybolur ki hayalin gözlerimden.
Ne zaman sana yazmaya başlasam.
Öyle içli öyle çaresiz.
Bir çocuk oluyorum sorma…
Mütemadiyen nazlanmak istiyorum.
Bu satırları iyi sakla.
Bunlar benim deliliğim.
Bunlar benim şairliğim.
Şu an sevgimin.
En güzel vesikasını okuyorsun.
Bilirsin her iklimin.
Bir fırtınası vardır.
Benimki de bu satırlar.
Dedim ya iyi oku bu satırları.
Bu yazılar benim çılgınlığım…
Nazlı Nur YILMAZ
Vakit doluyor, gitme zamanı
Doyamadın bana, yüreğinde kalsın son kurşunum
Bir parça sevdayı sar bohçana,
Sakla onu kızıl topraklara.
Hoşçakal gözümün nuru,
Karacadağ da yükselen çoban ateşine yazdım son mektubumu
Nameleri duman duman aksın her gece yıldızlarına.
Gidiyorum baygıngözlüm
Uzaklar beni çağırır sensizliğe
Soğuk, sessiz bir toprak düşer üstüme
Kırılgan bir şarkının notaları zincirlemiş beni
Gözlerindeki bulutları açmaya gidiyorum
Hoşçakal nefesi şiire boğulacak adam
Yarınlarına öksüz kumrular saçtım
Cigara ziftleneceğin, sessiz sokaklara yalnız lık bıraktım
Gidiyorum, yanakları yağmurlara bulanacak yarim
Vakit tamam
Bir aşkın fidanından çatırdayan dal gibi
Ürkek karanlığın beşiğine düşercesine.
Mavi gecenin dalından bir yıldız kayıyor
Alacakaranlığın küskün şafağına,
Hoşçakal, mezarıma sızlanıp, ağıtlara boğulacak sevdiğim!
Bir Garip Ruh Halim
İçimdeki haylaz çocuk firarda, tutturuyor sen diye.
Laftan anlamıyor, söz dinlemiyor.
Vazodaki güllerden yapraklar dökülüyor, tohum toprağa karışıyor.
Mevsimler; tren rayları gibi hızla gözümün önünden akıp gidiyor.
Durduramıyorum zamanı….
Of yeter..! oradan, buradan her yerden bana gelme çoğalma.
Çıldırmak üzereyim acı lütfen..
Aklım başımda değil.. Öyle dalmışım.
Derelerden geçiyorum, ekin tarlalarından.
Kuytu bir ırmak kenarında soyunuyorum,
Az sonra buz gibi sular tenime değecek.
Belki kendime getirecek beni.
Her yer ot kokuyor kuru yaprak, kaya yosunu.
Sonra her yer sen kokuyor.
Suların içindeyim, diplere dalıyorum.
Rengarenk çakıl taşlarıyla ismini yazıyorum.
İçimdeki çılgın çocuk bana kahkahalarla gülüyor.
Sonra sana ağlayan göz yaşlarım ırmağa karışıyor.
Telaşla sudan çıkıyorum.
Seni arıyorum, kendimi arıyorum.
Hızla uçurumlardan yukarı tırmanıyorum.
Vadilere bakıyorum..
Görmelisin burada bıraktığın korkunç boşlukları.
Çığlıklarımı kendim duyuyorum.
Kocaman bir ayna beliriyor ansızın.
Bakıyorum sen. İçine giriyorum bir daha sen. Bir daha sen..
Sonsuza dek senler yakalayamıyorum.
O bendeki haylaz çocukla el ele tutuşmuş gidiyorsunuz..
Kıskanıyorum onu, elime bir geçirsem fena pataklayacağım..
Azılı bir mahkum hapisten kaçtı yazılarını okuyorum yol boyunca.
Buralar ıssız, tenha çok tenha buralar.
Mahkumdan yani kendimden korkuyorum.
Terlemişim yatağımdayım.
Tenim sen kokuyor..
Haylaz çocuk kahkahalarla gülüyor..
Heyecandan titriyorum,,
Bir kez daha anladım..
Seni çok seviyorum….
Nazlı Nur Yılmaz
Zeytin Tanesiydi Gözlerin
Nazlı Nur Yılmaz
Abdullah Süyüm
59 Şiir
[Hata Bildir]
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Nazlı Nur - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
9 Aralık 2025 Salı - 02:06:32