Gençlik kendini, zamanın etkisine kaptırıp gidiyor. Zamanın etkisini oluşturan mühendisler, yaratılış bozukluğuna uğramamışlarsa, gençlikte tahribatlar olmaz. Ama fıtratları (yaratılışları) bozulmuş ve sadece vücudun bazı organlarını tatmin etmek için uğraşan zararlı mühendisler tarafından gençlik yönlendirilirse, ki bu insafsızca yapılmaktadır. Bu durumda kişilik bozukluğunun nereye varacağı kimse kestiremez. Bedeni arzuların ve isteklerin zirve yaptığı, namusum benimdir, onu istediğim şekilde yönlendiririm, kimse benden hesap soramaz bir anlayış ve oluşum, çok tehlikelidir. Oysa Yaratıcı hesap soracak. Çünkü bedenimiz bize verilen Yaratıcının bir emanetidir. Emanete ihanetin vebalı büyüktür.
Etrafa baktığımızda, ağaçların esen rüzgara göre şekillendiği gibi gençliğin de birilerinin ona biçtiği kalıba girip şekillendiğini görürüz. O kalıp şeytanca hazırlanıp, içinde insanları saptıracak ve yaratıcıya asi edecek planların olduğu yaratılıştaki hasletleri bozulmayanlar tarafından fark edilmektedir. Ahlaki değerleri bozulmayan bu kimi kişiler, sürekli İlahi iradenin bir tecellisi olarak toplumu uyarmaktadırlar ki, yarın o büyük günde itirazları olmasın. Şüphesiz ki, her insan şu veya bu şekilde uyarılmaktadır. Ama bu uyarılar, uyarılanlar tarafından dikkate alınmazsa, kendilerine yazık etmiş olurlar.
Gene etrafa baktığımızda, sırf bedeni istek ve arzularını tatmin etmeye çalışan bu gençlik, artık ne anne ve babasına ne de büyüklerini dikkate alıyor. Ona, bak bu dünya ölümlü ve geçicidir, senin yaptığın günahlar bir gün gelir bu tattığın zevkleri azaba çevirir, sen sen ol kendine çeki düzen ver denildiğinde, ben bir daha mı dünyaya geleceğim, istediğimi yaparım, yaşlanınca bakarım icabına der ve rahatlamaya çalışır. Sanki yarınların yaşaması onun elindeymiş gibi!... Yarınların ne olacağı kimse bilmez ve kestiremez. Ani bir adres değişikliği olmadan kendimize çeki düzen vermemiz lazım. Eğer bu yaşadığımız dünyamızdaki adresimiz değişirse yani öte tarafa gidersek, yapılacak bir şey kalmaz ve Allah’ımızın bizi uyardığı gibi yalvarıp, ne olur ya Rabbi bizi bir daha dünya ya gönder, Senin istediğin gibi bir kul olayım der. Ama ne çare, artık iş bitirilmiştir.
Uyanmamız için illaki bir yakınımızın ölmesi mi gerekir!? Ya da kendimizin ölmemiz mı lazım!? Arkadaşlar ne olur kendimize yazık etmeyelim. Rüzgarın esişine göre yön değiştiren ağaçlar gibi olmayalım. Bizi yoldan çıkaracak ortam nesneleri, şeytanca hazırlanmıştır. Eğer biz özneliğimizi muhafaza etmezsek, nesneler öznemiz olur. Oysa Allah bizi bu dünyanın öznesi yapmıştır. Kendi kendimizi basitleştirip, kendimize ihanet etmeyelim. Bir gün çok geç olabilir. Kendimizi kendi elimizle tehlikeye atmayalım. Para pul sahiplerini çok gördük, zevkler içinde debelenenleri çok gördük, akıbetleri pek iyi olmamıştır.
Bu misali vermeden de geçemeyeceğim; Köyler de yaşayan bilir. Hani geceleyin ateşin etrafından dolaşan kelebekler var ya, ateşi aydınlık zannedip kendilerini içine atıp rahatlayacaklarını umarken, yanıp kül oluyorlar… Ben Kelê’deyken kelebeklerin nasıl ateş etrafında dolanıp bu dolanmaya yetinmeyip ateşe daldıklarını gözümle görmüştüm. Şimdiki gençliğin de ateş etrafında dolanır gibi görüyorum. Bu yazıya itirazları olan olabilir. Ben sadece için de biraz iman kırıntısı olan için söylüyorum. Ola ki kendime ettiğim bu uyarılarıma ortak olurlar. Eyvallah. M. Şerif
Gençlik kendini, zamanın etkisine kaptırıp gidiyor. Zamanın etkisini oluşturan mühendisler, yaratılış bozukluğuna uğramamışlarsa, gençlikte tahribatlar olmaz. Ama fıtratları (yaratılışları) bozulmuş ve sadece vücudun bazı organlarını tatmin etmek için uğraşan zararlı mühendisler tarafından gençlik yönlendirilirse, ki bu insafsızca yapılmaktadır. Bu durumda kişilik bozukluğunun nereye varacağı kimse kestiremez. Bedeni arzuların ve isteklerin zirve yaptığı, namusum benimdir, onu istediğim şekilde yönlendiririm, kimse benden hesap soramaz bir anlayış ve oluşum, çok tehlikelidir. Oysa Yaratıcı hesap soracak. Çünkü bedenimiz bize verilen Yaratıcının bir emanetidir. Emanete ihanetin vebalı büyüktür.
Etrafa baktığımızda, ağaçların esen rüzgara göre şekillendiği gibi gençliğin de birilerinin ona biçtiği kalıba girip şekillendiğini görürüz. O kalıp şeytanca hazırlanıp, içinde insanları saptıracak ve yaratıcıya asi edecek planların olduğu yaratılıştaki hasletleri bozulmayanlar tarafından fark edilmektedir. Ahlaki değerleri bozulmayan bu kimi kişiler, sürekli İlahi iradenin bir tecellisi olarak toplumu uyarmaktadırlar ki, yarın o büyük günde itirazları olmasın. Şüphesiz ki, her insan şu veya bu şekilde uyarılmaktadır. Ama bu uyarılar, uyarılanlar tarafından dikkate alınmazsa, kendilerine yazık etmiş olurlar.
Gene etrafa baktığımızda, sırf bedeni istek ve arzularını tatmin etmeye çalışan bu gençlik, artık ne anne ve babasına ne de büyüklerini dikkate alıyor. Ona, bak bu dünya ölümlü ve geçicidir, senin yaptığın günahlar bir gün gelir bu tattığın zevkleri azaba çevirir, sen sen ol kendine çeki düzen ver denildiğinde, ben bir daha mı dünyaya geleceğim, istediğimi yaparım, yaşlanınca bakarım icabına der ve rahatlamaya çalışır. Sanki yarınların yaşaması onun elindeymiş gibi!...
Yarınların ne olacağı kimse bilmez ve kestiremez. Ani bir adres değişikliği olmadan kendimize çeki düzen vermemiz lazım. Eğer bu yaşadığımız dünyamızdaki adresimiz değişirse yani öte tarafa gidersek, yapılacak bir şey kalmaz ve Allah’ımızın bizi uyardığı gibi yalvarıp, ne olur ya Rabbi bizi bir daha dünya ya gönder, Senin istediğin gibi bir kul olayım der. Ama ne çare, artık iş bitirilmiştir.
Uyanmamız için illaki bir yakınımızın ölmesi mi gerekir!? Ya da kendimizin ölmemiz mı lazım!? Arkadaşlar ne olur kendimize yazık etmeyelim. Rüzgarın esişine göre yön değiştiren ağaçlar gibi olmayalım. Bizi yoldan çıkaracak ortam nesneleri, şeytanca hazırlanmıştır. Eğer biz özneliğimizi muhafaza etmezsek, nesneler öznemiz olur. Oysa Allah bizi bu dünyanın öznesi yapmıştır. Kendi kendimizi basitleştirip, kendimize ihanet etmeyelim. Bir gün çok geç olabilir. Kendimizi kendi elimizle tehlikeye atmayalım. Para pul sahiplerini çok gördük, zevkler içinde debelenenleri çok gördük, akıbetleri pek iyi olmamıştır.
Bu misali vermeden de geçemeyeceğim; Köyler de yaşayan bilir. Hani geceleyin ateşin etrafından dolaşan kelebekler var ya, ateşi aydınlık zannedip kendilerini içine atıp rahatlayacaklarını umarken, yanıp kül oluyorlar… Ben Kelê’deyken kelebeklerin nasıl ateş etrafında dolanıp bu dolanmaya yetinmeyip ateşe daldıklarını gözümle görmüştüm. Şimdiki gençliğin de ateş etrafında dolanır gibi görüyorum. Bu yazıya itirazları olan olabilir. Ben sadece için de biraz iman kırıntısı olan için söylüyorum. Ola ki kendime ettiğim bu uyarılarıma ortak olurlar. Eyvallah. M. Şerif