Canım abim hep destek oldun inandın bana. Oradaydın ve bana benden daha çok inandın. Yapabileceğimi sen daha çok hissettirdin. Allah sana da hep güzel sevinçler yaşatsın. Her şey için gerçekten çok teşekkür ederim :)) iyi ki varsın. Babalar günün kutlu olsun
Şu an bu yazıyı okuyan güzel insan… Önce kendi değerini bil… Önce kendini sev… Sev ki sevebilesin evreni… Unutma ki sen eşsizsin… Doğrularınla, yanlışlarınla bir sen daha yok bu dünyada… Mutlu olmayı hak ettiğini bilirsen mutlu edebilirsin çevrendekileri de… sen gülümsersen gülümser karşındaki de… umut edersen eğer umut vaat edersin diğerleri için de… Bak yarın da doğacak güneş… Yarın da yıldızlar başını yukarı kaldırmak kadar yakınında… “her şey güzel olacak” de ve önce sen inan buna… Güzel şeylerin hayalini kurmaktan vazgeçme hiç… Bakarsın bir gün gerçek olur herkesin hayalleri… bakarsın en sevdiğin masalın içinde bulursun kendini hiç ummadığın bir anda… Yeter ki iste… “Neden olmasın” de ve kocaman gülümse… Özümse kendini, kabullen… Seni sen olduğun için seven ne kadar çok insan var bir bilsen… İyi ki varsın iyi ki hayatımdasın...
abilerin en baklavalısına hep var-ol emi abicim hergünün dünden güzel olsun...
ben mavi gökyüzü gövdem büsbütün aşk benden düşer toprağa bütün kuşlar bütün ışıklar benden ben karanlık bir gece ben sırlı bir aşk bütün kanatlar benim gökyüzü benim örterim denizleri solurum ciğerleri ben mavi gökyüzü vursalarda bağrından bütün ışıklar benden yağmurlar benden gövdem büsbütün aşk sana ancak görebildiğini anlatırım tenine değer yaşam duyabildiğince seslenirim ben mavi bir gökyüzü sevdiğince sevilirim özlediğince özlenirim benim adım aşk benim üzerimde yürünmez kanatların varsa benim dünyamda gönlünce uçarsın Alıntı.
Durduramazsın zamanı… akar gider umarsızca… durduramazsın.. onu durdurma çabaların onun umurunda bile olmaz… geçer ve gider zaman.. yakalayamazsın… sen zamana endeksli yaşarsın… dünü düşünürsün.. bugünü bitirirsin… yarını özlersin… ama farkında değildir zaman tüm bu saçmalığın.. herkes için neyse odur, değişmez…değiştiğine inanmak istersin, inanırsın da çoğu zaman, kandırırsın kendini… “zaman değişti” der birileri… kafa sallayıp onaylarsın hiç düşünmeden… ama değişen zaman değildir… algılayamazsın… değişen sensin, değişen insanlar… kolay olana kaçmak kolay… savunmasız zamana yüklemek olanı biteni çok kolay… sorumluluk almamak için hep zamana yormak hayatın gel-gitlerini… “erken” dersin hayatındaki bir şey için… ya da “çok geç”… oldu işte… suçladın zamanı… kurtuldun tüm yüklerinden.. kurtuldun vicdanının tiz sesinden…
Her zaman yüreği olan yollarda yürümek dileğiyle...
YOL VE YOLCU
Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma. Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de...
Unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez. Yolcuya bakıp, yolunu tanıma. Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver. Vahim olan, yolun yolcusuz olması değil, asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır; yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal...
En doğru yol: en dikensiz yoldur diyenler seni aldatıyorlar. Onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır. Aldırma. Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir. Dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır. Gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.
Dostum, yollar yürümek içindir. Fakat, şu gerçeği de hiç unutma: yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
Yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri, yola oturup, gelen/geçenin ayağına çelme takanları, yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları, tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları, maratona yüz metre koşucusu gibi hızlı gidip, ellinci metrede yola yatanları, yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları, yürümeyi bırakıp, yol/yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları, ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları, beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları, yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin. Aldırma, yürü.
Göğsüne yüreğinden başka muska takma. *Vahiy haritan, *Nebi kılavuzun, *Akıl pusulan, *İman sermayen, *Amel azığın, *Sevgi yakıtın, *Ahlak karakterin, *Edep aksesuarın, *Merhamet sıfatın, *Şeref ve izzet adın olsun.
Doğru yol: insanların çoğunun gittiği yol değildir, düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur. Yolda vereceğin her molayı öz eleştiri durağında vermelisin. Unutma, tövbe özeleştiridir. Her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman olmaman için elzemdir. Yön tayini sık sık gerekli olabilir. Haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin YÜREĞİNDİR.
güzel günler abilerin en baklavalısı şimdi okuduğum güzel bir hikayeyi paylaşmak istedim seninle umarım beğenirsin :)))
ÇOK ÖZEL BİR HİKÂYE
Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor, mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi, menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi. “ Menekşeler, gölgeyi sever kızım! ...” derdi. Oysa öğretmeni. Bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı ona… Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi; “Her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar? Diye düşündü durdu Hande… Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti. İşte belki de menekşeler, bu yüzden bu kadar güzeldi. Her kesten farklı olursan, bu hayatta değerli olursun kanaatine varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için gayret etmeye başladı. İlk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer’in yanına oturmak istediğini öğretmenine söylemesiyle başladı, farklılıklarla süren hayatı… Hacer bile şaşırmış, şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise Mühendis Kemal Beyin biricik kızı… Öğretmen, daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye pek oturtmak istemedi, Hacer’ in yanına Hande’ yi …Bu yüzden kendisiyle konuşmak için Hande’nin annesini okula davet etti. Annesi eve geldiklerinde Hande’ye sordu: “Hacer’in yanına neden oturmak istiyorsun, yavrum? ” Hande cevap verdi: “Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekşeler farklı, beklide bu yüzden bu kadar güzeller… Hacer’in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum! ... dedi Annenin ağzı açık kalmıştı. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisi kızının bu olgunluğuna hayran kalarak: “ Peki kızım, kimin yanında istersen oturabilirsin! ..” diyebildi sadece… Pazartesi günü hande, hacer’in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem de Hacer… Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlar da soğumuştu, Hande’den. Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi, iki kere anlatmadan anlamayan, fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti, hala kabullenemiyorlardı. En çok alınan Doktor Cemal Bey’in kızı Esin’di. Anne-babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Hande, nasıl olur da kendi yerine Hacer’i seçerdi. Gururu çok kırılmıştı, Esin’in. Hande ile konuşmuyordu. Birgün Hande ve âilesi, Esin’lerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin’in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer’e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olduğu için… Neden bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı? Sonra menekşeleri hatırladı, hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer’in kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konuşmuyordu. Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı., kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresindeki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi. Eve doğru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti, bu Hacer’di. Hande’ye gülümsüyordu. “ Hoş geldin Hande buyurmaz mısın? ” diye mırıldandı Hacer… Hande, biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi ve içeri girdi. Oda sıcaktı odun sobası her yere ısıtmıştı. “ Menekşeler…” diyebildi sadece Hande… “Bu soğukta? ” “ Onlar annem için, annem onları çık sever:” Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hade. “ Annen hasta mı? ” diye sordu. “ Evet, iki sene önce felç oldu, ona ben bakıyorum. Bizim kimsemiz yok, bir tek ineğimiz var, onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor! ..” dedi. Hacer utanarak… “Bir de bizim köyden şehre açar yok. Bu yolu her gün yürüyorum, o yüzden de çok yorgun okula geliyorum. Dersleri anlamakta güçlük çekiyorum.” Hande’nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağılıyordu. Bir müddet sonra: “ Anne, bu Hacer! ..” diye tanıştırdı sıra arkadaşını… Hacer’in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer’in hayatını, ağlayarak: “ Bir şeyler yapalım anne! ” dedi. Hacer’e duyurmamaya çalışarak… O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer’i kendi evlerine taşıdılar. Hacer, artık Handelerden okula gidip geliyordu, he dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti. Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeştiler artık… Mor menekşeler, Hande’ye Hacer’i armağan etmişti. Hacer’e ise hem Hande’yi, hem hayatı… Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor… Hande’den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir öğretmen… Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor. Bir kızı var. Adı Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye, birini daha ekledi Hande.” Lütfen sevginize önyargı koymayın. Her şey sevinceye kadar farklıdır, sevdikten sonra ise, sevginin dili aynıdır. Teşekkürler Mahur Gözlü kardeşim....
Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak... Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz... Sokağa fırlayacaksınız... Sokaklar da dar gelecek.... Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi... Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü... Kendinizi taşımayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz... Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan.... 'Önemli olan sağlık.' 'Yaşamak güzel.' 'Boş ver, her şey unutulur.' Siz hiçbirini duymayacaksınız... Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz. O’ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz... Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz... 'Ölüme çare bulundu' ya da 'Yarın kıyamet kopacakmış' deseler başınızı kaldırıp 'Ne dedin? ' diye sormayacaksınız... Yalnız kalmak isteyeceksiniz... Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak... İkisi de yetmeyecek. Geçmişinizi düşüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak... Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz.... Gittiğiniz yerlere gitmek... Bu size hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksınız. Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız... Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz. Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz... Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz... Herkesi ona benzetip... Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız... Hiçbir şey oyalamayacak sizi... İlaçlara sığınacaksınız... Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan... Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren... Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazınız düğümlenecek,dinleyemeyeceksiniz... Uyumak zor, uyanmak kolay olacak... Sabahı iple çekeceksiniz... Bazen de 'Hiç güneş doğmasa' diyeceksiniz. Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler... Ölmeyi isteyip ölemeyeceksiniz... Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz... Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek... Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz... Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz... Aramayacağını bile bile... Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek... Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla... Yüreğiniz burkulacak.... Canınız yanacak.... Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz. Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden... Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız... Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz... Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz... Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu... Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak... Gel gitler içinde yaşayacaksınız... Buna yaşamak denirse...
Razı mısınız bütün bunlara? Hazır mısınız sonunda ölüp ölüp dirilmeye? O halde aşık olabilirsiniz! ..
merhaba abilerin en baklavalısı en yakışıklısı......... çok sağol abicim biliyomusun varlığın beni daha güçlü yapıyor iyiki varsın benim canım abim iyiki varsınnn......
Azrail belki sözler eder biz duymayız,sorarım Ulu Pan'mı bu diye.. dünya bir müzik sesiyle yokolurken ben nerde olacam? hangi rüzgar tutacak ellerimi sıkı sıkı? karanlığı seçen başka kim olacak? üşüyen bedenim değil,soğuk zaten yok. kanımda giderek hızlanıyor daha da birşey.. konuştuğum zamanki yorgunluk ile konuşamadığım zamanki yoketme isteği.. ne Süleymanlar ne Firavunlar geçti 'hiçkimse'sizliklerimizden.. hükümsüzlük bundan...
Yormak istemıyorum artık kimseyi yorgunum zira! Kelimeleri yanyana getiresim yok kendimi anlatabilmek için. Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için hiç soylenmemiş sözler duymaya ve yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var. ...
21.06.2015 - 18:35
Canım abim hep destek oldun inandın bana. Oradaydın ve bana benden daha çok inandın. Yapabileceğimi sen daha çok hissettirdin. Allah sana da hep güzel sevinçler yaşatsın. Her şey için gerçekten çok teşekkür ederim :)) iyi ki varsın. Babalar günün kutlu olsun
18.07.2014 - 18:38
Şu an bu yazıyı okuyan güzel insan… Önce kendi değerini bil… Önce kendini sev… Sev ki sevebilesin evreni… Unutma ki sen eşsizsin… Doğrularınla, yanlışlarınla bir sen daha yok bu dünyada… Mutlu olmayı hak ettiğini bilirsen mutlu edebilirsin çevrendekileri de… sen gülümsersen gülümser karşındaki de… umut edersen eğer umut vaat edersin diğerleri için de… Bak yarın da doğacak güneş… Yarın da yıldızlar başını yukarı kaldırmak kadar yakınında… “her şey güzel olacak” de ve önce sen inan buna… Güzel şeylerin hayalini kurmaktan vazgeçme hiç… Bakarsın bir gün gerçek olur herkesin hayalleri… bakarsın en sevdiğin masalın içinde bulursun kendini hiç ummadığın bir anda… Yeter ki iste… “Neden olmasın” de ve kocaman gülümse… Özümse kendini, kabullen… Seni sen olduğun için seven ne kadar çok insan var bir bilsen…
İyi ki varsın iyi ki hayatımdasın...
08.05.2014 - 09:37
abilerin en baklavalısına hep var-ol emi abicim hergünün dünden güzel olsun...
ben mavi gökyüzü
gövdem büsbütün aşk
benden düşer toprağa
bütün kuşlar
bütün ışıklar benden
ben karanlık bir gece
ben sırlı bir aşk
bütün kanatlar benim
gökyüzü benim
örterim denizleri
solurum ciğerleri
ben mavi gökyüzü
vursalarda bağrından
bütün ışıklar benden
yağmurlar benden
gövdem büsbütün aşk
sana ancak görebildiğini anlatırım
tenine değer yaşam
duyabildiğince seslenirim
ben mavi bir gökyüzü
sevdiğince sevilirim
özlediğince özlenirim
benim adım aşk
benim üzerimde yürünmez
kanatların varsa
benim dünyamda gönlünce uçarsın
Alıntı.
01.04.2014 - 19:57
Durduramazsın zamanı… akar gider umarsızca… durduramazsın.. onu durdurma çabaların onun umurunda bile olmaz… geçer ve gider zaman.. yakalayamazsın…
sen zamana endeksli yaşarsın… dünü düşünürsün.. bugünü bitirirsin… yarını özlersin… ama farkında değildir zaman tüm bu saçmalığın.. herkes için neyse odur, değişmez…değiştiğine inanmak istersin, inanırsın da çoğu zaman, kandırırsın kendini… “zaman değişti” der birileri… kafa sallayıp onaylarsın hiç düşünmeden… ama değişen zaman değildir… algılayamazsın… değişen sensin, değişen insanlar… kolay olana kaçmak kolay… savunmasız zamana yüklemek olanı biteni çok kolay… sorumluluk almamak için hep zamana yormak hayatın gel-gitlerini… “erken” dersin hayatındaki bir şey için… ya da “çok geç”… oldu işte… suçladın zamanı… kurtuldun tüm yüklerinden.. kurtuldun vicdanının tiz sesinden…
01.04.2014 - 17:26
Hayatımda ki herhangi biri değil...En çok 'ben' olduğumu bildiğim insan...
30.03.2014 - 13:04
Maviyiz
hep... :-)
28.01.2014 - 23:22
Her zaman yüreği olan yollarda yürümek dileğiyle...
YOL VE YOLCU
Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma.
Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de...
Unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
Yolcuya bakıp, yolunu tanıma.
Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver.
Vahim olan, yolun yolcusuz olması değil,
asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal...
En doğru yol: en dikensiz yoldur diyenler seni aldatıyorlar.
Onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
Aldırma.
Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.
Dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır.
Gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.
Dostum, yollar yürümek içindir.
Fakat, şu gerçeği de hiç unutma:
yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
Yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri,
yola oturup, gelen/geçenin ayağına çelme takanları,
yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları,
tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları,
maratona yüz metre koşucusu gibi hızlı gidip, ellinci metrede yola yatanları,
yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları,
yürümeyi bırakıp, yol/yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,
ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları,
beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları,
yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin.
Aldırma, yürü.
Göğsüne yüreğinden başka muska takma.
*Vahiy haritan,
*Nebi kılavuzun,
*Akıl pusulan,
*İman sermayen,
*Amel azığın,
*Sevgi yakıtın,
*Ahlak karakterin,
*Edep aksesuarın,
*Merhamet sıfatın,
*Şeref ve izzet adın olsun.
Doğru yol:
insanların çoğunun gittiği yol değildir, düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur.
Yolda vereceğin her molayı öz eleştiri durağında vermelisin.
Unutma, tövbe özeleştiridir.
Her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman olmaman için elzemdir.
Yön tayini sık sık gerekli olabilir.
Haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin YÜREĞİNDİR.
HALİL CİBRAN
15.01.2014 - 10:10
Mardin kapı şen olur der,birde ardından gelir güzel laflı şarabi geceler....
silinmiş sayfaların hükmü yok
bilmiyorsun! !
aklım,bedenim yaralı bereli..
12.12.2013 - 12:40
Dünya kısır bir döngü.. ne ekersen onu biçersin.. Rabbim bizlere hayırlı evlat olmayı nasip etsin inşallah Amin..
30.08.2013 - 00:19
Geçmiş olsun cannn...
29.08.2013 - 22:06
uzun zamandır haber alamıyorum sızden..şimdi okudum anenize acil şifalar dılıyorum dualarımda olucaksınız allaha emanet olun
13.08.2013 - 09:53
merhaba çok geçmiş olsun görüşemiyoruz.Annenize acil şifalar diliyorum...
12.08.2013 - 19:10
Abilerin abisi çok geçmiş olsun..Rabbim acil şifalar versin inşallah..Umarım en kısa zamanda toparlar kendini....Allaha emanet olun emi.....
08.08.2013 - 14:40
BAYRAMIN MÜBAREK OLSUN ABİCİMMM.
28.05.2013 - 20:47
güzel günler abilerin en baklavalısı şimdi okuduğum güzel bir hikayeyi paylaşmak istedim seninle umarım beğenirsin :)))
ÇOK ÖZEL BİR HİKÂYE
Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor, mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi, menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi.
“ Menekşeler, gölgeyi sever kızım! ...” derdi.
Oysa öğretmeni. Bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı ona… Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi; “Her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar? Diye düşündü durdu Hande… Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti. İşte belki de menekşeler, bu yüzden bu kadar güzeldi. Her kesten farklı olursan, bu hayatta değerli olursun kanaatine varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için gayret etmeye başladı. İlk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer’in yanına oturmak istediğini öğretmenine söylemesiyle başladı, farklılıklarla süren hayatı… Hacer bile şaşırmış, şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise Mühendis Kemal Beyin biricik kızı… Öğretmen, daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye pek oturtmak istemedi, Hacer’ in yanına Hande’ yi …Bu yüzden kendisiyle konuşmak için Hande’nin annesini okula davet etti.
Annesi eve geldiklerinde Hande’ye sordu:
“Hacer’in yanına neden oturmak istiyorsun, yavrum? ”
Hande cevap verdi:
“Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekşeler farklı, beklide bu yüzden bu kadar güzeller… Hacer’in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum! ... dedi
Annenin ağzı açık kalmıştı. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisi kızının bu olgunluğuna hayran kalarak:
“ Peki kızım, kimin yanında istersen oturabilirsin! ..” diyebildi sadece…
Pazartesi günü hande, hacer’in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem de Hacer… Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlar da soğumuştu, Hande’den. Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi, iki kere anlatmadan anlamayan, fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti, hala kabullenemiyorlardı. En çok alınan Doktor Cemal Bey’in kızı Esin’di. Anne-babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Hande, nasıl olur da kendi yerine Hacer’i seçerdi. Gururu çok kırılmıştı, Esin’in. Hande ile konuşmuyordu. Birgün Hande ve âilesi, Esin’lerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin’in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer’e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olduğu için… Neden bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı? Sonra menekşeleri hatırladı, hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer’in kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konuşmuyordu.
Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı., kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresindeki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi. Eve doğru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti, bu Hacer’di. Hande’ye gülümsüyordu.
“ Hoş geldin Hande buyurmaz mısın? ” diye mırıldandı Hacer…
Hande, biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi ve içeri girdi. Oda sıcaktı odun sobası her yere ısıtmıştı.
“ Menekşeler…” diyebildi sadece Hande… “Bu soğukta? ”
“ Onlar annem için, annem onları çık sever:”
Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hade.
“ Annen hasta mı? ” diye sordu.
“ Evet, iki sene önce felç oldu, ona ben bakıyorum. Bizim kimsemiz yok, bir tek ineğimiz var, onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor! ..” dedi. Hacer utanarak… “Bir de bizim köyden şehre açar yok. Bu yolu her gün yürüyorum, o yüzden de çok yorgun okula geliyorum. Dersleri anlamakta güçlük çekiyorum.”
Hande’nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağılıyordu. Bir müddet sonra:
“ Anne, bu Hacer! ..” diye tanıştırdı sıra arkadaşını…
Hacer’in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer’in hayatını, ağlayarak:
“ Bir şeyler yapalım anne! ” dedi. Hacer’e duyurmamaya çalışarak…
O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer’i kendi evlerine taşıdılar. Hacer, artık Handelerden okula gidip geliyordu, he dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti. Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeştiler artık…
Mor menekşeler, Hande’ye Hacer’i armağan etmişti. Hacer’e ise hem Hande’yi, hem hayatı… Seneler sonra ikisi de evlendi.
Hacer şimdi bir doktor… Hande’den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir öğretmen… Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor. Bir kızı var. Adı Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye, birini daha ekledi Hande.”
Lütfen sevginize önyargı koymayın. Her şey sevinceye kadar farklıdır, sevdikten sonra ise, sevginin dili aynıdır.
Teşekkürler Mahur Gözlü kardeşim....
23.05.2013 - 02:22
Abi nasılsın mesaj da atılamıyor sana.
23.05.2013 - 01:25
Ayrılık Hikayesi
Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak...
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz...
Sokağa fırlayacaksınız...
Sokaklar da dar gelecek....
Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendinizi taşımayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz...
Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan....
'Önemli olan sağlık.'
'Yaşamak güzel.'
'Boş ver, her şey unutulur.'
Siz hiçbirini duymayacaksınız...
Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz.
O’ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz...
'Ölüme çare bulundu' ya da 'Yarın kıyamet kopacakmış' deseler başınızı kaldırıp 'Ne dedin? ' diye sormayacaksınız...
Yalnız kalmak isteyeceksiniz...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak... İkisi de yetmeyecek.
Geçmişinizi düşüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz.... Gittiğiniz yerlere gitmek...
Bu size hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksınız.
Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız...
Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz.
Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz...
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız...
Hiçbir şey oyalamayacak sizi...
İlaçlara sığınacaksınız... Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan... Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazınız düğümlenecek,dinleyemeyeceksiniz...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksiniz... Bazen de 'Hiç güneş doğmasa' diyeceksiniz.
Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip ölemeyeceksiniz...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz... Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz...
Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz... Aramayacağını bile bile... Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek... Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla...
Yüreğiniz burkulacak....
Canınız yanacak....
Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz.
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız... Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz...
Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz... Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu... Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksınız...
Buna yaşamak denirse...
Razı mısınız bütün bunlara?
Hazır mısınız sonunda ölüp ölüp dirilmeye?
O halde aşık olabilirsiniz! ..
05.04.2013 - 20:17
Baka kalırım giden geminin ardından; Atamam kendimi denize, dünya güzel; Serde erkeklik var, ağlayamam.
04.04.2013 - 21:11
Vurulmuşum düşüm, gecelerden kara.bir hayra yoranım çıkmaz canım alırlar ecelsiz, sığdıramam kitaplara.
20.03.2013 - 08:40
merhaba abilerin en baklavalısı en yakışıklısı.........
çok sağol abicim biliyomusun varlığın beni daha güçlü yapıyor iyiki varsın benim canım abim iyiki varsınnn......
20.02.2013 - 23:44
İNTİHAR MAVİ
Dağların dorukları dumanlı olur
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Ve kılıçlarında taşırlar şiiri! .
Bu yüzden sevdaları mahzundur
Yürekleri kallavi!
Alınları ihanet vurgunudur.
Gözleri intihar mavi...
14.01.2013 - 23:23
Azrail belki sözler eder biz duymayız,sorarım Ulu Pan'mı bu diye..
dünya bir müzik sesiyle yokolurken ben nerde olacam?
hangi rüzgar tutacak ellerimi sıkı sıkı?
karanlığı seçen başka kim olacak?
üşüyen bedenim değil,soğuk zaten yok.
kanımda giderek hızlanıyor daha da birşey..
konuştuğum zamanki yorgunluk ile konuşamadığım zamanki yoketme isteği..
ne Süleymanlar ne Firavunlar geçti 'hiçkimse'sizliklerimizden..
hükümsüzlük bundan...
12.12.2012 - 00:28
Sen mavi giyin ben denizi unuturum...
29.11.2012 - 16:19
Tanrıma senin ve sevdiklerin için dua ediyorum abim.Geçmiş olsun...
Toplam 103 mesaj bulundu