Hılal Cansu Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Gül Öz
    Gül Öz

    09.02.2008 - 12:33

    dünya tatlısı cııl cıvıl bıtanedır benım arkadaşım. antolojıde ya da başka yerlerde bır bayan bır erkekle yazışır tezını çuruttuğum O bir tam bır dert ortağı O bir halden anlayan O bir ıyı bır anne :))))) O bir ıyı bır arkadaş O bir ıı dost daha ne dıyım gerçek hayattda tanışmak ıstediğim.... sevgıyle kal arkadaşım

  • Hevale Hevale
    Hevale Hevale

    27.09.2007 - 21:13

    Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
    Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
    Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
    Kııysındaymış gibi en sakin denizlerin...

  • Hevale Hevale
    Hevale Hevale

    05.09.2007 - 16:07

    Biliyor musun?
    Bütün bu denizler, düşlerimin rengidir
    Ve işte sen o yüzden
    Kendini seyreder gibi olursun baktığında denizlere.
    O yüzden gözlerini lacivert sanırsın...
    Saçlarını mavi...
    Hatta canını, camgöbeği...
    Canının göbeği bunun için köpürür düşlerimin ortasında!

    Biliyor musun?
    Düşler üşüşür başıma gülüşlerinden.
    Masmavi düşler...
    Ve buseleri çağıran dişler gibi sıralı düşler..

  • Hevale Hevale
    Hevale Hevale

    31.08.2007 - 19:02

    Gelmek ve gitmek arasi med-cezir takvimlerinde
    kum saatinden akan zaman.
    Bir yanda biriken
    bir yanda tükenen
    yazgisi kirmiziyla yazilmis mürekkebi karanfil düsler...

    Hüzün atlasinda
    deniz koyulugunda
    gözlerin.

    Safak sökerken
    kar beyazi
    penceremize
    asilmis dolunaydir umut...

  • Samet Bayram
    Samet Bayram

    24.08.2007 - 21:06

    ...*Bir dost yüzüne ihtiyaç duyduğunda başını kaldır ve gökyüzüne bak.Gündüzleri bulutların,geceleri yıldızların arkasından gülümsüyor olacağım... *
    ***Yaşamın Rengi' adlı grubuma ^^ hoşgeldiniz.^^

  • Tuğrul Baybars
    Tuğrul Baybars

    13.04.2007 - 15:17

    Kristal Denizaltı

    İlişkiler içinde en çok hastalıklı olanları severim, ateşimin yükselmesini, sayıklamalarımı, kabuslarımla hayallerimin birbirine karışmasını, en dokunulmaz yerlerimde hissettiğim sızıları.
    Hastalığının bütün kıvrımları, hastalığımın bütün kıvrımlarıyla öpüşen bir kadınla denizaltıma binip çıktığım yolculukları. Solgun bir sabah vakti insanların arasından ayrılışımı. Hiçbir yere gitmeyen bir denizaltının içinde, hiçkimsenin gitmediği yerlere gitmeyi. Birçoğumuz çıktık bu yolculuğa.Evet, sevdiğimiz hasta biri. Evet, bu ilişki hastalıklı. Ama bunu ne önemi var. Hastalıklarımız birbirini tutuyorsa,öpüşen dudaklar gibi değiyorsa hastalıklarımız birbirine...
    Benim de o kristal denizaltıya binmişliğim var.
    Süt buğusu gibi solgun maviliğin yayıldığı ıssız bir sabah vakti, dönüp dönmeyeceğini bimediğin bir yolculuğa çıkmak için ürpertilerle binip, kapaklarını kapatırsın.
    Eğer dönersen başka biri olarak döneceksindir yolculuğundan.
    O denizaltı bir yere gitmez.
    Giden sensindir.
    O denizaltının içinde tuhaf bir yolculuğa çıkarsın, o yolculukta gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini hiçkimseye anlatamazsın, senin anlattığını kimse anlamaz çünkü.
    Onlar da vaktinde o yolculuğa çıkmış olsalar bile, kimse kimsenin yolculuk hikâyesini kavrayamaz.
    Kristal denizaltının çevresinden geçip de senin içerde yaptıklarını görenler şaşarlar sana, şaşılacak şeyler yaparsın gerçekten.
    O denizaltıya binenler kendilerini bile şaşırtacak davranışlarda bulunurlar.
    Bir orospuya aşık olmaktır o denizaltıya binmek.
    Bir serseriye tutulmak.
    Bir çılgının peşinden gitmek.
    Bütün hayatını bir bencilin yanında geçirmek istemektir.
    Geleceğini, bir dakikasını bile kendine ayırmadan, verdiğin armağanın değerini belki de hiç bilmeyecek birine vermeye hazırlanmaktır.
    Seni seyredenler hastalığını düşünürler.
    'Hastalıklı ilişkiler' tanımlamasının içindesindir artık.
    Denizaltının dışındakiler, seni iyileştirmek için sana bağırırlar, nasihatler verirler, yardım etmeye çabalarlar.
    Seslerini duyar ama yalnızca gülümsersin.
    Fuzuli'nin şiiridir artık senin duyduğun:
    'El çek ilacımdan tabib...'
    İyileşmek istemezsin.
    Yalnızca, seni hastalıklı insanların arasına atanı değil hastalığı da sevdiğini kim bilebilir ki seni seyredenler arasında.
    Sen artık Zelda'ya tutulan Fitzgerald, Wagner'e tutulan Cosima'sındır.
    Kulağına sesler gelir.
    - Senin sevdiğin çirkin bir kadın, o adam bencil, güvenilmez biri senin güvendiğin, hastalıklı bir ilişki bu.
    Gülümsersin.
    Onlara şöyle demek istersin:
    - İlişkinin hastalıklı olması önemli değil ki, önemli olan iki kişinin hastalığının birbirine, biribiri için yaratılmış iki parça gibi uyması.
    Zaten hastalıklı bir ilişkinin olabilmesi, insanın o kristal denizaltıya binip bilinmez yolculuklara çıkması için, birbirine tutulan iki kişinin değil, onların hastalıklarının birbirine değmesi, o hastalıkların kıvrımlarının denk gelmesi gerekir.
    Seyredenler, hastalıkların uyduğunu görmezler.
    Onların gördüğü birbirine uymayan iki kişidir.
    Çirkin bir erkek ve güzel bir kadın gibi, fedakâr bir kadın ve çıkarcı bir erkek gibi, sevecen bir erkek ve sinirli bir kadın gibi iki benzemeyen insanın aynı denizaltının içinde acılarıyla ve mutluluklarıyla tuhaf bir seyahate çıkmasına şaşar insanlar.
    Sorarlar kendi kendilerine:
    - Neden bu iki insan aynı kristal denizaltının içinde.
    Cevap çok basittir aslında:
    - Çünkü onların hastalıkları birbirine uyuyor.
    O kristal denizaltıya binmişliğim var.
    Hastalıkları hastalıklarımın kıvrımlarına uyanlara rastlamışlığım var.
    Fuzuli'nin mısraını mırıldanmışlığım var:
    - El çek ilacımdan tabib...
    İtiraf edeyim ki, ilişkiler içinde en çok hastalıklı olanları severim, ateşimin yükselmesini, sayıklamalarımı, kabuslarımla hayallerimin birbirine karışmasını, en dokunulmaz yerlerimde hissettiğim sızıları.
    Hastalığının bütün kıvrımları, hastalığımın bütün kıvrımlarıyla öpüşen bir kadınla denizaltıma binip çıktığım yolculukları.
    Solgun bir sabah vakti insanların arasından ayrılışımı.
    Hiçbir yere gitmeyen bir denizaltının içinde, hiçkimsenin gitmediği yerlere gitmeyi.
    Birçoğumuz çıktık bu yolculuğa.
    Evet, sevdiğimiz hasta biri.
    Evet, bu ilişki hastalıklı.
    Ama bunu ne önemi var.
    Hastalıklarımız birbirini tutuyorsa,öpüşen dudaklar gibi değiyorsa hastalıklarımız birbirine.
    Hangi sağlıklı ilişki böyle ateşler içinde yanabilir ki, hangi sağlıklı ilişki benim gördüğüm rüyaları görebilir ki, hangi sağlıklı ilişki böyle sancıyabilir ki.
    Ateşlerle yanarak, sancılarla kavrularak, çılgın rüyaların içinde kıvranarak, kristal denizaltımda hastalıklı ilişkilerin içinde seyahatlere çıktım.
    Gezdiğim sıcak sahillerin büyücüleri bana hep aynı şeyi söyledi.
    - Önemli olan onun sana uyması değil,önemli olan onun hastalığının senin hastalığına uyması.
    Dolaştığım tarih sayfaları, aşk bölümlerinde hep 'hastalıklı' ilişkileri anlatıyordu, kayda geçmeye değer olarak yalnızca onları bulmuştu.
    Brahms Clara Schuman'a böyle tutulmuş, Yesenin İsodora Duncan'a hayatını böyle armağan etmişti.
    Onlar birbirlerine uymuyordu.
    Uyan, hastalıklarıydı.
    Solgun bir sabah vakti kristal bir denizlatıya biner hayatın derinliklerine gidersiniz.
    Dönüp dönmeyeceğinizi bilmeden.
    Dönerseniz başka biri olarak dönersiniz.
    Kristal bir denizaltıya binmişliğim var.
    Ateşler içinde kıvrandığım.
    Ve sizin ateşler içinde kıvrandığınız.
    Hiç iyileşmek istemediniz.
    En iyileşmek istediğiniz, iyileşmek için yalvardığınız zamanlarda bile istemediniz iyileşmeyi.
    Bir kristal denizlatıya binip gittim bir gün.
    Garip rüyalar gördüm.

Toplam 6 mesaj bulundu