SENDEN, BİR TANE DAHA YOK UNUTMA! ! ! ! Unutma, senden bir tane daha yok bu dünyada! Gülümsemeyi asla unutma. Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların. Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı. Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma. Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma. Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek. Açık tut gönlünü tüm güzelliklere. Yasalar, g ünahlar, yasaklar sen olduğun için vardır. Ve sen bir tane olduğun için şu koca dünyada, gir günaha çekinmeden, çiğne yasayı. Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma. İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini unutma. Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından. Onurlu bir yasam sürebilmen için, sartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma. İçindeki seni katletmeye kalkma sakın. Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma. Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucu Davutlar ne kadar çoğalırsa mahallende, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma. Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de yakıp geçme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.
Korkma insanca korkularından. Ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma. Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım. Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin, rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların. Küçücük mutluluklar ın görkemine inandır kendini ve gülümse. Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin, hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma. Ve şaire kulak ver: ' Senden bir tane daha yok bu dünyada. BU SENİN İÇİNDE GEÇERLİ UNUTMA
İçeri girer girmez neşeyle bağırdı: -Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu? - Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum. Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Herşey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda... Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
-Sana yardım edeyim mi? dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı: -Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğrasmayayım. Çok yorgunum zaten.
Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır: -'Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..' diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
—Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
—Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.
Bu kelimeden nefret ediyordu.'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....
—Anneciğim sen yorulma, diye...
—Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Bende oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
—Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı.
'Bak deli tavşan' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı.
Sonra ışıklar geldi.
Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.
Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşcasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
— İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.
Güneş onu yakıp kavurur. O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye .'Ol' der Tanrı. Güneş oluverir .Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz. Bulut olmak ister. 'Ol' der Tanrı. Bulut olur .Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur. Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da 'Ol' der Tanrı. Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur Herşey karşısında eğilir. Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar. Ordan eser burdan eser, kaya banamısın demez! Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir. Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı... .Sırtında bir acı ile uyanır.... Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır... (Kaderini sev-belki seninki en iyisidir)
yüreğinden gelip geçen kan OLSAM karanlığın üzerine tan OLSAM yorulursan sana değip can OLSAM senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM yokluğunda hasret olsam dün OLSAM varlığında güneş olsam gün OLSAM duygularım senle coşsa bin OLSAM senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM karanlığa düşüp kalsam zül OLSAM gülüm senin için yanıp kül OLSAM yüreğine koysan beni gül OLSAM senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM sahilinde mahpus olsam kum OLSAM meçhullere dalıp gitsem kim OLSAM alem bana deli dese kem OLSAM senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM gül masali vücudunda ten OLSAM bulut bulut gözlerinde nem OLSAM yağmur olup avucuna ben DOLSAM senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM
Kadın Olmak! ... Bir kadın çocuktur aslında… Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister .Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını… Ama hiç bir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz; ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.. Bir kadın güçlüdür aslında... Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki, erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar. Bir kadın sevgidir aslında.. İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever; ama, tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız . Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer alamazsınız. Her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette Bunun tek nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur. Bir kadın yalnızdır aslında. . Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız, onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz. Bir kadın çılgındır aslında.. . Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Üreticiliğinin sınırı yoktur ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz üreticiliğini. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz! ............ bir kadını ağlatırken çok dikkat edin..! ! ! ....... çünkü Allah gözyaşlarını sayar.....! ! ! ! kadın; erkeğin kaburgasından yaratıldı,ayaklarından yaratılmadı..! ! ! öyle olsaydı ezilirdi......! ! ! üstün olsun diye başından da yaratılmadı......! ! AMA GÖĞSÜNDEN YARATILDI...... Eşit olsun diye...... kolun biraz altında... Korunsun diye...! ! ! KALP HİZASINDA SEVİLSİN DİYE! ! ! 'UĞRUNDA ÖLMEYE DEĞER HEDEFİ OLMAYAN İNSANIN YAŞAMAYA DEĞER HEDEFİDE OLMAZ.'
sensiz yaşamak nedir bilirmisin o gözdür yaşanırmı onsuz görülürmü güzellikler hissedilirmi görülmeyen gözlenirmi heyecanlar anlar ve zamanlar...
sensiz yaşamak nedir bilirmisin dağ doruklarında yabanıl bir çiçek el değmemiş boyuna posuna yapaylıktan uzak miss kokulu çekersin ta derinlere kıvranırsın zevkten dört iklim dört köşe..
sensiz yaşamak nedir bilirmisin kalabalıklar içinde kent çıkmazında otobüste metroda parkta sokakta uzanır kirlilikler yapışır mor renle sosyal oluşlar yok edilir kültürel ve yasal saptırmalarla zamanda..
bilirmisin seni sensiz yaşmak nedir tüm sevecenlikle özden sarılışlarla geceler boyu dinlermisin direkler arasını en lüks sanat dalı ve sanatçı kurgusu bir anda olur suç ve ceza kaosla..
bilirmisin sen için sende yaşamak nedir akşam yatıp ailecek sevi sevda ile sabah uyanınca illegal adam olmak basılıp tab tab resimler modern postallar canına ot tıkanır soldururlar benzini atar rengin taş altında kalan ot gibi...
bilirmisin sen için seni yaşamak nedir ruhunu yüreğini iki meteliğe satmak ezbere kanun maddeleri yaratmak huk-uk-la guguk yarışı yapmak ve susmak ilmekler geçince boğaza ve yatmak derin çukurlarda kaskatı soğuk demirler ayaz kesen tenler nefes nefes nazım yaratmak delice yazmak akıllıca satılmak..
bilirmisin sensiz yaşamak nedir nasıldır sevmek sevilmek fırtınalar eklip sonrada biçilmek hisleri köreltmek ruhları kefenlemek ilahi güç adına ilahlar olmak kula kul ve insan olmaktan çıkmak bilirmisin ey can bilirmisin canan insan olmak seni sende yaşamak ne zordur bir bilsen ne zordur kara deniz hava derken yıldız savaşlarında alev olmak.
seni yaşamak zor bu çağda ama ben seviyorum her anda tüm deliller takılsada kurallara ben kuralsızım nizamsızım seni sevmek onur bana...
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;
'Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum' demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş: 'Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar... O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş,ben de arka sırada seni dinlerim.' Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
'Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip' demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etmiş: 'Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak.'
Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...
Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla anlaşılır, hayatın sırrına ancak aşkla varılacağına. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı... Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın. Bir kadını sevmekle baslar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...
Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin? ? ?
Yaratan, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.
Ve yetmedi hic bir güzel kelime seni anlatmaya Isminin bas harfini yaziyorum Korkak satirlara, bugulu camlara Dogmayi bilmeyen günese Esmeyi bilmeyen rüzgara Inatla yaziyorum seni Sayfalara, satirlara Seni ben, sen bilmeden sevecegim Ve özleyecegim Hic kimsenin anlamiyacagi bir dilde siirler yazip yokluguna Ismini gizleyecegim satir aralarina Ve hic kimseye vermiyecegim ümitlerimi Özleyecegim seni Hasretinden kentler yapip yollar boyu Sana gelip gidecegim Ve kendi kendime Kendimce sevecegim seni Her gün ayri bir durakta soluklanip Isimler konduracagim yokluguna Bunu bilmiyor olacaksin ama
Bir zamanlar yaşlı ve bilge bir adamın yaşadığı bir köy varmış.Köylüler ne zaman bir konuda çıkmaza girseler,kaygıya kapılsalar,bu adamın yanına koşarlar ve onun açıklamalarıyla tatmin olularmış. Bir gün köyün çiftçilerinden biri büyük bir telaş içinde bilge adama gelmiş.”Bilge adam,bana yardım et.Korkunç bir şey oldu.Öküzüm öldü; tarlamı sürecek başka hayvanım yok! Söyle bana,bundan daha kötü bir şey olabilir mi? ” Bilge adam cevap vermiş: “olabilirde olmayabilirde.”Adam bir koşu köye dönmüş ve komşularına bilge adamın aklını kaçırdığını söylemiş.Tabii ki,başına gelenden daha kötü bir şey olamazmış.Bilge adam bunu nasıl göremiyor,diye düşünmüş.
Ne ki, ertesi gün çiftçi çiftliğinin yakınlarında başıboş gezen genç ve güçlü bir at görmüş.Adamın artık bel bağlayıcı öküzü olmadığı için,aklına bu atı yakalayıp ölen hayvanların yerine kullanmak gelmiş... ve atı yakalamış.Ne sevinmiş! O güne kadar tarla sürmek hiç bu kadar kolay ve keyifli olmamıştı.Yanıldığını söyleyip,özür dilemek için bilge adama gitmiş.”Haklıymışsın, bilge adam.Öküzümü yitirmek olabilecek en kötü şey değilmiş.tersine,tanrının bir nimetiymiş! Eğer başıma bu gelmeseydi yeni atımı yakalamazdım.Sen de kabul edersin ki,bu da olabilecek en güzel şey.”Bilge adam bir kez daha,”Olabilirde olmayabilir de,demiş.”eyvah,”diye düşünmüş çiftçi.”Bu adam gerçekten keçileri kaçırmış.
Oysa çiftçi yine olacaklardan habersizmiş.Birkaç gün sonra oğlu ata binerken düşmüş.Bacağı kırıldığı için artık tarlada babasına yardım edemeyecek durumunda gelmiş.Açlıktan öleceğiz, diye hayıflanmış çiftçi ve bir kez daha bilge adama koşmuş.Bu kez ona,”Atı bulmamın olabilecek en güzel şey olmadığını nasıl bildin? diye sormuş.”Bir kez daha haklı çıktın.Oğlum sakatlandı ve tarlada bana yardım edemez hale geldi.Bu kez artık bundan daha kötü bir şey olamayacağına eminim.Herhalde,sen de kabul edersin ”Ne var ki,bilge adam yine sakin bir ifadeyle çiftçinin yüzüne bakmış ve onun üzüntüsünü paylaşan bir sesle, ”Olabilirde olmayabilirde,demiş,”demiş.Bilge adamın bu denli cahil oluşuna öfkelenen çiftçi hışımla tekrar köyüne dönmüş.
Ertesi gün köye askerler gelmiş ve yeni patlayan savaş için ne kadar eli ayağı tutan erkek varsa götürmüşler.Köyde bıraktıkları tek genç adam çiftçinin oğluymuş.Böylece orduya alınanlar büyük ihtimalle ölecekken, oğlanın hayatı kurtulmuş.
Bu masaldan alınacak önemli bir ders vardır.Gelecekte ne olacağına bilemeyiz…sadece,tahmine bulunur ve bunun gerçekleşmeyeceğine inanırız.Çoğu zaman ufak bir şeyi büyütme eğilimindeyizdir.İleride korkunç şeyler olacak diye,kafamızda olmadık senaryolar üretiriz.Ve çoğu zamanda yanılırız.Sakin kalıp,çeşitli olasılıklarla açık ola bilsek,önünde sonunda her şey yoluna girer. Unutmayın: Olabilir de olmayabilir de…
Seni ben Ömrumden öte sevecegim Sana yaziyorum bu siiri Kararmis sayfalara inat Yazgima isliyorum seni Ardindan kagitlara seriyorum ümitlerimi Iklimler biriktiriyorum sinemde Ve baharlar serpiyorum satir aralarina Seni anlatabilsin diye Sana yaziyorum bu siiri Gülüsünü de aliyorum yanima Bir sarki oluyorsun bir türkü Her ne olduysan sigmadin hic bir seye Ve hic bir mevsim yetmedi seni anlatmaya Simdi hangi tarife sigdirsam seni Bir yanim bos kaliyor Bir yanim esik Sigmiyorsun cümlelere
Dunun pısmanlıkları yarının kaygısıdır hayatı tum ecramıyla yasamaktan alıkoyan. Gecmis ve gelecekten ibaret oldugunu sandıgımız hayat dunun; nedameleri ve yarının kaygısiyla bizi onu doyasıya yasamaktan alıkoyar cogu zaman.Yani insan ogluna sunulmus en guzel armaganı. Oysa dun gecmistir; esasında hep gidecek uzaklasacaktır ve geri gelmeyecektir. sabahındaki; umitlerle ve aksamındakı huzunlerle vardır ve oyle kalmıstır cogu zaman ve hayal ettigimizden hep yoksundur dun. Ve bilinmezdir yarınların ne tasıdıgı ya gozyasları ıle saklıdır yada; atılacak kahkahalarla simdiden tasalanmak niyeki; Niyeki simdiden kaygilanmak…Bir bardak su icebilmenin tadını cıkarabılmek varken simdi sukretmek varken aldıgımız her nefesi verince keske biraz daha alsaydim demeyerek aldım ama verebilecegim mi acaba kaygısına dusmeyerek doyasıya hissetmek varken cigerlerinde. Her sey bugunde simdide gizli…Bırakın dun kacıp gitsin yarın yanınıza hıc sokulmasın elinizdeki cicegi simdiden koklayin acaba solar mı; once vazoya koyayım sonar koklarım kaygısına dusmeden doyasıya koklayın… Karsınızdakine kekeleyerekde olsa kızararakda olsa bozararakda olsa simdi “seni seviyorum” deyin… Yarınlari bir sonraki seferleri rafa kaldırmayıp simdi yapın ve simdinin farkına varın simdiyi bugunu yasamıs oldugunuzu bilin adetini sayın tarihini koyun adinı soyleyin dokunun isaretleyin farkına varin ve simdi iste simdi deyin… Unutmayın simdide yasıyor bugun calısıyor bugun anlatıyor bugun havayı soluyor bugun didinip duruyorsunuz… Eger; bugunu yasamayı simdiyi yasamayı biliyorsaniz dusunduklerinize kavusmak uzeresiniz demektir. Anı Yasamak… Sımdıyı Yasamak …Hayatdan Tat Almasını Onu Yasamasını Bılmektır …Anı Yasamak Sımdıyı Yasamak. Hayatdan Tat Almasını Onu Yasamasını Bılmektır….
Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin ellerinden tut! Çok ağrımış kendinin, siyah ve ayaz kendinin. Hep avuttuğum düşler için bana bir gül ver...
Bak, Palandöken dağlarında karlar erimiş, teknelerle kol kola bir bahar sulara inmiş; dağlar için, sular için bana bir gül ver. Bir gül ver söküldüğüm günler için -ve önce kendinin ellerinden tut.-
DAHİLİK ZİRVESİNE DOĞRU ORJİNALLİKLER DÜNYASINA TAŞININ DİKKAT! Bu yazıyı daha önce hiç bulunmadığınız bir yerde okuyunuz. Çok değişik bir yer tespit edin; hep gitmek isteyip de gitmediğiniz, hep merak edip de görmediğiniz. Oraya bir gezi planlayın ve oraya ulaştığınızda, kendinizle baş başayken yazımızı okuyun…
Sevgili deha yolunun yolcuları, bu yolculuğumuzun en önemli dönüm noktasıyla karşı karşıyasınız. Üretkenliğimizin merkezi olan sağ beynimizin anayurdu sayılabilecek bir dünyayla tanışıyoruz şimdi: ORJİNALLİKLER DÜNYASI. Bu günden itibaren bu dünyaya taşınıyoruz hep birlikte. Sıradanlıktan, kalıpsallıktan, kısacası kendi kendimize ördüğümüz kalıplar hapishanesinden çıkıyor ve şöyle derin bir nefes alıyoruz. Hayat ne kadar da yaşamaya değer, değil mi? Her şey ne kadarda özel. Temel değerlerimiz ve yaşam tarzımızın olması tabii ki çok güzeldir, değerli dostlarımız. Ama hayatımızın her bir karesinin standartlaştırılmasıdır yanlış olan. Böylesi bir hayat, kişinin hayat kalitesini, potansiyelini ve üretkenliğini zayıflatır. Her gün aynı şeyleri yapanlar, aynı kişilerle görüşenler, aynı tür kitapları okuyanlar zihin dünyalarının sığlaşmasına sebep olurlar. Farklılıklar yaşamak; devamlı dünyamıza yeni pencereler açar ve zihin donanımımızı tetikler. Bu yüzden ayrıntılarda bile olsa yapacağımız değişiklikler, bizim için vazgeçilmezdir. Bu sebeple yeniliklere açık olmaya gayret edelim. Rutin olarak yaptığımız şeylere bile farklı boyutlar, uygulama değişiklileri katalım. Örneğin sürekli gidip geldiğimiz ortamlar arasında bile hep farklı yollar deneyelim. Evimizin içinde hoş değişiklikler yapalım. Hafta sonları ailece yaptığımız etkinliklere farklılıklar katalım. Farklı tarzlarda kitaplar okuyalım, farklı yaşam tarzlarından dostlar edinelim. Bu satırları okuyunca insan, “yaşarken ölmek” duygusunu hissediyor. İnsan muhteşem bir hayat yaşamak üzerine odaklanmışken, alışkanlıklarıyla kendisine ne kadar da yazık edebiliyor, değil mi? Bu duruma bir son verelim, yepyeni bir hayata birlikte “merhaba” diyelim. Bundan sonra ORJİNALLİKLER DÜNYASINDA; denemediğimiz pek çok şeyi tespit edelim ve deneyelim. Küçücük şeylerde bile yaptığımız zenginliklerle, yaşam kalitemizin ne kadar değişeceğini fark edelim. Masamıza koyacağımız farklı bir çiçeğin bile, deha gelişimimize katkısını düşünelim. Orijinal hobiler edinelim. Orijinallikler dünyasında yaşamımızın ve üretkenliğimizin değer kazanışını hep birlikte izleyelim.
Pablo Neruda’nın şu ifadelerine kula verelim…
Yavaş yavaş ölürler Seyahat etmeyenler. Yavaş yavaş ölürler Okumayanlar, müzik dinlemeyenler, Vücudunda hoşgörüyü barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler Alışkanlıklarına esir olanlar, Her gün aynı yolları yürüyenler, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler, Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler Heyecanlardan kaçınanlar Tamir edilen kırık kalplerin Gözlerindeki pırıltıyı görmek İstemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler Rüyalarını gerçekleştirmek İçin risk almayanlar Hayatlarında bir kez dahi Mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamışlar.
Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı... Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde.. Deniyordu ki; 'arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün'... Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum... Ama ' kendi ölümümüzü ve cenazemizi ' düşünmemiztavsiye ediliyordu... Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an... Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim... Diyordu ki; ' bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız... özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın... O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...
Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin... Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz... Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini... Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin... ************** Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım... Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine... birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini... hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı... görüyordum işte 'babaaaa...' diye ağlayan biricik oğlumu... Eşim kucağında 'ağlayan emanetimle' ayakta durmaya çalışıyordu perperişan... Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla... Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını... Kardeşlerim, akrabalarım 'çok erken gitti, doyamadı oğluna..'diyordu acıyan ses tonlarıyla... Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı... Bazısı 'daha dün birlikteydik, nasıl olur..' diyordu... Bunları seyredip onlara 'hayır ölmedim, burdayım..' demek istedim hayal olduğunu unutup... Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın... ************* Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar...Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim... Almam gereken dersi ve mesajı almıştım... Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum... Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum... Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik... Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline... Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı... Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında... Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde... İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım... Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin... Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti.. ağlayacaktı aklına geldikçe... Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları... Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu... 'hayal - meyalhatırlıyorum be baba seni... Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle... Bak mezuniyet törenimde de babasızdım... Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine...' diyecek canı yanarak bir köşede... Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum... Nasıl dayanır bensizliğe? ... O ki, benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana... Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı... Bir daha ' Seni seviyorum 'diyemeyecekti... Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı... Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne... Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün... Tek cümlesi takıldı o an içime; ' Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik? ...' Babam-annem, o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar... Helaldi şüphesiz hakları... Bilerek hiç kırmamıştım onları... Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım.... Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak... Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek... ************* Diğerlerine geçmiyorum... Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre 'diğerlerine' artık sizler de dahilsiniz... Düşünün, birgün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza 'ölmüş' diye... Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız... Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi... Oysa ki yazarın amacı ' Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini ' göstermekti...Benim de öyle...Lafı çok uzattım farkındayım...Ama hayat dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM... Bilgisayar diliyle 'format attım hayatıma'... Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim... Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti... Peki ya hayal değil de,gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzerekapansaydı... İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence...Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmışolabilirim... Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki... Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın... LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN, DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN... Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok...İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin... Bilerek - bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin... Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın...,sevginizi ve verdiğiniz değeri haykırın onlara iş işten geçmeden...Ve en önemlisi; VERDİĞİ -VERMEDİĞİ, ALDIĞI - ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A...
Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan, hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır.Eğer şimdi değil ise ne zaman? Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır.En iyisi bunu kabul edip,her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza'ya aittir. Der ki; 'Uzun zamandan beridir hayatın gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu.Sonra hayat başlayacaktı.Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.' Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi.Mutluluk yoldur.Öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu,Vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için ona daha fazla değer verin.Unutmayın, zaman hiçkimse için beklemez.Öyleyse, Okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar, Çocuklarınız olana kadar,Çocuklarınız evden ayrılana kadar,İşe başlayana kadar,Evlenene kadar, Cuma gecesine kadar, Pazar sabahına kadar, Yeni bir araba, yada ev alana kadar, Borçları ödeyene kadar, İlkbahara kadar, Yaza kadar,Sonbahara kadar, Kışa kadar,Maaş gününe kadar,Şarkınız söylenene kadar, Emekli olana kadar, Ölene kadar.... MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ 'AN' DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR.PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA.OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR Unutmayın 'YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR'
Gerçek Sevgi Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? ' Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. 'Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.
Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. . 'bu gençliğin sırrı nedir' diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya…Ama sorular sık, soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki. . Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.'Bu davette size sırrımı açıklayacağım' demiş. Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş. . 'Hatun, şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet! ..' Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da: ' Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet' demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş.Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş. . 'Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin' demiş. Başka istemiş? . Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış. Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş? . Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedicik sormuş. 'Eeeee? . Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı? ? ' Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış.. 'Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı! ' Dedecik gülmüş. 'Efendiler' demiş . 'O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıtttırıyorsun bana defalarca…) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi.İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum.' . 'Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız.Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız.İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.' Demiş.
SENİN NE ANLATTIĞIN DEĞİL, İNSANLARIN NE ANLADIĞI ÖNEMLİDİR.
SENİ ANLAYAN BİRİNE ANLAT. ANLAŞILMIYORSAN SUS Kİ, ANLATTIĞINI ANLATMAK ZORUNDA KALMAYASIN! ! ! !
Hayatınız seçtiğiniz kadındır…. Zevkli bir kadına rastlarsanız, ZEVKİNİZ, bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ, zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir.
■ Erken rezervasyonlarda %35'e varan indirimden yararlanın!
İki keşiş bırlıkte yolculuk etmeye karar verdıler ve ne olursa olsun yolda ne görseler ona yardım edeceklerdı Bu tertemız duygularla yola düştüler Bir muddet gıttıkten sonra yolda ters dönmüş bır kaplumbaga görduler ve kesişler kaplumbagayı tutup onu cevırdıler ve yoluna devam etmesını sagladılar bır muddet daha gıttıkten sonra buyuk bır cukura düşmüş bır kurbaga gördüler keşişlerden bırı kurbagayı buyuk bır tıtızlıkle cukurdan cıkartıp en yakındakı su yatagına bıraktı ikiside yaptıklarından memnundular ve bırbırlerının gözlerıne tebessümle bakıyorlardı seyahatlerının ıkıncı gununde yolda bır nehır kenarında karsıya gecmeye calışan ancak suya gırmekte tereddüt eden güzel bır bayan gördüler keşişlerden bir tanesi bu güzel bayanı kucagına aldı ve onu karsıya geçirdi Yola devam ettıler ancak diğer keşiş arkadaşının bu hanıma yardımından dolayı şüphelı düşüncelere takılmıştı Süreklı içinden bu keşiş nasıl bu kadını kucagına alır dıye düşünüyordu bir kılometre kadar yol almıslardıki diğer keşiş artık dayanamadı ve YAHU ARKADAŞ BİZ KEŞİŞİZ SEN NASIL OLURDA BIR BAYANI KUCAGINA ALIP TAŞIRSIN SENİ ANLAYAMIYORUM dıye onu azarladı kadını taşıyan keşişse arkadasından gelen bu beklemediği tepkıye fazla aldırış etmedi ve ona şöyle cevap verdi DOSTUM BİZ SÖZ VERMİŞTİK HERSEYE VE HERKESE YARDIM EDECEĞİMİZE BEN O KADINI KARSIYA TASIYARAK ONA YARDIM ETTIM VE ONU BIR KILOMETRE GERIDE BIRAKTIM ANCAK GÖRÜYORUMKİ SEN HALA KADINI TAŞIMaYA DEVAM EDİYORSUN dedi
yolun düşerse düşlere düşmemek için uğra ümitlere hayalim sığmazsa yüreğine bir gök yüzü kur kendine bir öfke dinle öfkeni ver azrailin eline yüreğin yanarda gözlerin dolarsa hüznü yolla ben ağlarım yerine
HER DENİZ BİR MARTI HER ÖMÜR BİR TUFAN HER RÜYA BİR UYKU HER NOTA BİR ŞARKI HER AĞAÇ BİR KÖK BULUT? AMA HER İNSAN SENİN GİBİ BİR DOST BULAMAZ........... yağmurda kırılan gül.........yağmuru asla afedermi...! yere dökülen yapraklar yarasını gizlermi ah yaralım bu hasretim geçermi dağlarda vurulsam kuş dağa geri dönermi... üstüne çöken bulutyarasını gizlermi....... vurulan kuş konarmı? kül yanarmı! ! ! AHyaralım hasretim ölsem bitermi.......... SAHİ doğrumu...! ? kelebekler de takılırmı tel örgülere uzatıpta kurtarırmısın 1...1.. limanlara sahi vurmuşmu........! ! ! ! ! ! ? balıklar.. balıkçılar... tutarmımısın ellerinle...1...1... temizler... sever yaşamolurmusun..... anne şefkatiyle sararmısın? ayağı kırık serçeyi........... karıncayı negüzel 1 DÜNYA YARRATMIŞ RABBİM.... TUTKİ; ,YAŞAM OLSUN... SEVİNÇ... Bak etrafına ne güzel ihtiyacı var yüreğine ellerine...........
Bizim söylediklerimiz, söyleyeceklerimiz, söyleyemediklerimiz, söylemek istediklerimiz, içimizde sakladiklarimiz, suskunlugumuz, terkettiklerimiz, unuttuklarimiz, hepsi, hepsi, sözlerin hepsi, ancak Sana yöneldigi için güzeldir.
Süphesiz duayi dilimize veren Sen'sin, dilimizi duaya çeviren Sen'sin. Sözlerin en güzeli Sana aittir, ve sözlerin en güzeli Sana hitap etmekledir.
Ey RABBim! Ebediyen bana yakinligini tattirdigin için, bana vahyettigin bütün gerçekler için, beni hayat denen bu sonsuz lezzet pinarinin basina oturttugun için, bildigim bütün kusurlarimi örttügün için, gördügüm bütün günahlarimi bagisladigin için, umuduma kapak ettigin tüm hayallerim için, En sevdigini bana elçi gönderdigin için, EY SEVGILI, BENI ASKINA MUHATTAP ETTIGIN ICIN, sonsuz hamd Sana, sonsuz minnettarlik Sana, sonsuz sükür Sana.
Ey RABBim! Tut ellerimden, sonsuzluklara dogru, beni hiçlige düsmekten alikoy, unutulmusluktan uzak eyle, varligina komsu eyle beni. Ben acizim, dayanagim Sen'sin,fakirim ben, siginam Sen'sin, dilsizim ben, sözüm Sen'sin, körüm ben, gören Sen'sin.
Ey RABBim! Sözlerin en güzeli Sana aittir, ve sözlerin en güzeli Sana hitap etmekledir. Bu kirik dökük sözlerimi, bu perisan hitabimi, Sen kabul et, Sen güzellestir Zaten aski Sen bahsetmistin ya bana, askin semasinda oturtturmustun ya beni, elimi Sen dokumustun ya, hani ele avuca gelmez dokunuslari, Sen bahsetmistin ya bana, gözüme kendi nazarindan isiklar vermistin ya, gözle görülür güzellikler vermistin ya bana, yüzüme tebessümü Sen giydirmistin ya.
Ey RABBim! Yoktum ben, Sen var ettin. Sevdigin için var ettin. Bir Sen istedigin için var edildim, bir Sen beni andigin için ihya edildim. Öyleyse Ey RABBim! Varligimi askina armagan et, yak beni askinin atesinde, al beni bu rüyadan, al beni bu dünyadan, bu kirilgan varligimi ebediyetin baharina toprak eyle.
Ey RABBim! Bütün sözler Sana söylemekle güzeldir. Kirik dökükte olsa, kabul et bu sözlerimi, yıkık dökükte olsa duy yakarislarimi, kabul eyle beni, kabul eyle sözlerimi, suskunlugumu, dilsizligimi, en güzel dua eyle, dua eyle dilsizligimi, dua eyle suskunlugumu, en güzel dua eyle, ki sözlerin en güzeli Sana aittir, ve sözlerin en güzeli Sana hitap etmekledir..dua eyle, dua eyle sözlerimi,güzel eyle
Asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti. Asil eksiklik, careyi baskasinda aramakti. Hayatin matematigi farkli; iki yarimi toplayinca bir etmiyor. insan tek basina mutsuzsa baska biriyle de mutlu olamiyor. once yalnizdik. 9 ay boyunca karanlik bir yerde disari cikmayi bekledik ve dunyaya aglayarak geldik. Pisman gibiydik. Ya da mecburen gelmis gibi. Biraz buyudukten sonra, kendimizi bildigimiz anda, icimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var. Korktuk. 'Bunun sebebi ne? ' diye sorduk kendimize. Cevabi yapistirdik: Demek ki sahip olmadigimiz bir seyler var. O yuzden eksiklik hissediyoruz.' Peki, neye sahip olmamiz gerekiyor? cocukken,'yasimiz kucuk' diye dusunduk. Her istedigimizi yapamiyoruz. Kurallar, yasaklar var. Buyuyunce her sey yoluna girecek. Buyudukce Bir sey degismedi. Yine huzursuzduk. icimizden bir ses ayni sozcukleri fisildiyordu: 'Bir eksik var.' Kafamiz karisti. Nasil kurtulacagiz bu igrenc duygudan? Nasil gececek bu? Aklimiza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince gececek.
Ise girince gececek. Para kazaninca gececek. Tatile gidince gececek. Okulu bitirdik. Diploma aldik. ise girdik. Kartvizit aldik. Calistik. Para kazandik. Tasindik. Araba aldik. Calistik. Eve yeni esyalar aldik. Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik. Kartviziti degistirdik. Daha cok calistik. Daha cok para kazandik. Calistik. Calistik. Gecmedi. 'Bir yerde bir eksik var' hissi, hala orada duruyordu. Bu sefer de 'Sevgilimiz olunca gececek' dedik. 'Yalnizligimiz sona erince bu illetten kurtulacagiz.' Beklemeye basladik. Derken, biri cikti karsimiza. asik olduk. Ve aninda baska biri olduk. Daha guclu, daha guzel, daha akilli biri. Hesap cuzdanlari, kartvizitler, hatta ilaclar bile boyle hissetmemizi saglamamisti. Sevgilimizin gozlerinde, daha once bize verilmemis kadar buyuk sevgi ve hayranlik gorduk. Sevgilimizin gozlerinde Tanri' yi gorduk. Isigi gorduk. 'Tunelin ucundaki isik bu olmali' diye dusunduk 'kurtulduk.' Sonra bir gun, daha dun bize deli gibi asik olan insan cekip gidiverdi. Ya da artik eskisi gibi sevmedigini soyledi. Ya da baska birine asik oldugunu soyledi. Ya da daha kotusu, baska birine asik oldu ama soylemedi. Telefonu acmamasindan, elimizi tutmamasindan, sevismemesine bahane bulmak zorunda kalmamak icin biz uyuduktan sonra yataga gelmesinden anladik, bir terslik oldugunu..... Belki de sevmekten vazgecen veya terk eden sevgilimiz degildi, bizdik. Fark etmez. Sonucta ask bitti. Simdi her yer bombos. Simdi tekrar yalniziz. Basladigimiz yere donduk. Yillarca ugrastik, eksigin ne oldugunu bulamadik. Halbuki her seyi denedik, her yere baktik. oyle mi? Bakmadigimiz bir yer kaldi. Icimize bakmadik. Eksik parcayi disarda aradik ama icimizde sakli olabilecegini akil etmedik. Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye ugrastik ama kendimizi sevmedik. Sasiracak bir sey yok, tabi ki sevmedik. Kendimizi sevsek bu kadar kosturur muyduk? Canimiz yanmasin diye duvarlarin ardina saklanir miydik? Kendimizi bos sanip doldurmaya ugrasir miydik? Terk edilmekten korkar miydik? Asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti. Asil eksiklik, careyi baskasinda aramakti. Hayatin matematigi farkli; iki yarimi toplayinca bir etmiyor. Insan tek basina mutsuzsa baska biriyle de mutlu olamiyor. Herkes beni sevsin' diye ugrasinca kimse gercekten sevmiyor, herkes sevgisine sart koyuyor, sinir koyuyor. Oysa 'kendime duydugum sevgi bana yeter' diye dusununce, kendimizi oldugumuz gibi kabullenince yarim tamamlaniyor. Her sey bir oluyor. iste o zaman perde aralaniyor. Aci diniyor. iste o zaman baska 'bir' iyle bir araya gelerek, hesabin kitabin, korkunun kayginin hukum surdugu sahte bir sevgi yerine, gercek bir sevgi yaratilabiliyor. Sonsuz Sevgilerimle.....
bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüregin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını; dağlara dönmeli yüzünü insan..
yeni patikalar yeni yollar seçmeli yüreğini ferahlatacak.. yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak..
hep isteyipte bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa gerçekleştirmeyi denemeli..
her geçen gece ölüme bir gün daha yaklaştığını ve zamanın bir nehir, kendiisinin bir sal olupta, o dursada yolculugun devam ettiğini anlamalı..
baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir seyleri..
küçücük şeylerle başlamalı belki, örneğin bir kaç durak önce inip servisten otobüsten, yürümeli eve kadar, yüregine takmalı güneş gözlüklerini gördüğünü hissedebilmeli..
sağlıgını kaybedip ölümle yüzyüze gelmeden önce değerli olmalı hayat..!
illa büyük acılar çekmemeli küçük mutlulukları farketmek için..
başkasının yerine koyabilmeli kendini..
ağlayan birine 'gül'
inleyen birine 'sus'
dememeli...
ağlayana omuz inleyene çare olabilmeli..
şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; sevgiisiz soysuz kalarak..
dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp hapsetmeli kokusunu içine..
güneşin doğuşunu sevmeli.. arada bir seher yeli okşamalı saçlarını..
bir çocuğun ilk adımlarıyla umutdu; bir gencin düşüncelerinde geleceği, bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli..
çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli..
ama küçük ama büyük her hayal kırıklığı, her acı; bir fırsat yaşamdan yeni birseyler öğrenebilmek için..
çünkü hiç düşünmemişsen; el vermezsin kimseye kalkması için..!
hiç çaresiz kalmamışsan dermanı olamazsın dertlerin..!
ağlamayı bilmiyorsan; neşesizdir kahkahaların..!
merhaba dememişsen anlamsızdır elvedaların..!
ne herkezi düşünmekten kendini, ne kendini düşünmekten herkezi unutmamalı..!
bilmeli: çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek yada hep almak için..!
sagdece anlatacak bir şeyleri olduğunda değil; söyleyecek birsey bulamadığındada dinleyebilmeli..!
aklı ve kalbi ile katılabilmeli sohbetlere..
hafızası olmalı insanın; hiç degilsa aynı hataları aynı bahanelerle tekrarlamaması için..!
soruları olmalı, yanıtlarını bulmak için bir ömür harcayacak..!
dostları olmalı ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak..!
herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi; ama kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki; hakkını verebilsin sevdiklerinin, zaman bulabilsin bir teşekkür ve bir elveda için..! !
yaşam dedikleri bir sınavsa eger, asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten..
yüreği tertemiz yer yüzünde nesli tükennenlerin son temsilcisi sanırım böyle bir zamanda böyle birini tanımak bana onur verdi paylaşımcı sevgi ve saygılı biri teşekürler dost arkadaş seni tanıdığım için kendimi mutlu hisediyorum her zaman iyiki varsın iyiki seni tanıma fırsatım olmuş kendiimi şanslı hisediyorum sen bir başkasın)))))
Aşk kendimize bile bir itirazımızdır Ne zaman, içimizdeki kendimizi giyerek, sokaklardaki saklı bir diğer kendimizle karşılaşsak; bir yanımızda önce derin bir güvensizlik, sonra da küskünlük konaklıyor belki. Bunca kuşatmanın, bizi önce belirley ...
14.04.2011 - 09:27
SENDEN, BİR TANE DAHA YOK UNUTMA! ! ! !
Unutma, senden bir tane daha yok bu dünyada!
Gülümsemeyi asla unutma. Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların.
Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı.
Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.
Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma. Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek. Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.
Yasalar, g ünahlar, yasaklar sen olduğun için vardır. Ve sen bir tane olduğun için şu koca dünyada, gir günaha çekinmeden, çiğne yasayı.
Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.
İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini unutma. Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından.
Onurlu bir yasam sürebilmen için, sartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma.
İçindeki seni katletmeye kalkma sakın. Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma. Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucu Davutlar ne kadar çoğalırsa mahallende, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.
Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de yakıp geçme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.
Korkma insanca korkularından. Ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.
Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım.
Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin, rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.
Küçücük mutluluklar ın görkemine inandır kendini ve gülümse. Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin, hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma.
Ve şaire kulak ver:
' Senden bir tane daha yok bu dünyada.
BU SENİN İÇİNDE GEÇERLİ UNUTMA
27.03.2011 - 14:08
İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:
-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
- Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum.
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Herşey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda... Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.
Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
-Sana yardım edeyim mi? dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:
-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğrasmayayım. Çok yorgunum zaten.
Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır:
-'Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..'
diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
—Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
—Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.
Bu kelimeden nefret ediyordu.'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....
—Anneciğim sen yorulma, diye...
—Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Bende oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
—Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.
'Bak deli tavşan' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür
dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı.
Sonra ışıklar geldi.
Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.
Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşcasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
— İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.
******
Lütfen sevgimizi yarınlara ertelemeyelim. Hayat telaşına kaptırıp kendimizi, sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.
Unutmayalım ki, yaşamın en güzel yanı sevgidir.
Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir.
25.03.2011 - 11:13
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye
.'Ol' der Tanrı. Güneş oluverir
.Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. 'Ol' der Tanrı. Bulut olur
.Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da 'Ol' der Tanrı.
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur
Herşey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Ordan eser burdan eser, kaya banamısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
.Sırtında bir acı ile uyanır....
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır...
(Kaderini sev-belki seninki en iyisidir)
yüreğinden gelip geçen kan OLSAM
karanlığın üzerine tan OLSAM
yorulursan sana değip can OLSAM
senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM
yokluğunda hasret olsam dün OLSAM
varlığında güneş olsam gün OLSAM
duygularım senle coşsa bin OLSAM
senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM
karanlığa düşüp kalsam zül OLSAM
gülüm senin için yanıp kül OLSAM
yüreğine koysan beni gül OLSAM
senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM
sahilinde mahpus olsam kum OLSAM
meçhullere dalıp gitsem kim OLSAM
alem bana deli dese kem OLSAM
senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM
gül masali vücudunda ten OLSAM
bulut bulut gözlerinde nem OLSAM
yağmur olup avucuna ben DOLSAM
senin OLSAM senle OLSAM sen OLSAM
Kadın Olmak! ...
Bir kadın çocuktur aslında…
Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister
.Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını…
Ama hiç bir kadın çocuk muamelesi görmek istemez.
Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz; ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz..
Bir kadın güçlüdür aslında... Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki, erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir
Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar. Bir kadın sevgidir aslında.. İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever; ama, tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız
. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer alamazsınız. Her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette Bunun tek nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur. Bir kadın yalnızdır aslında.
. Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız, onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz. Bir kadın çılgındır aslında..
. Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Üreticiliğinin sınırı yoktur ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz üreticiliğini. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor.
Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size.
Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz! ............
bir kadını ağlatırken çok dikkat edin..! ! ! .......
çünkü Allah gözyaşlarını sayar.....! ! ! !
kadın; erkeğin kaburgasından yaratıldı,ayaklarından yaratılmadı..! ! ! öyle olsaydı ezilirdi......! ! !
üstün olsun diye başından da yaratılmadı......! !
AMA GÖĞSÜNDEN YARATILDI......
Eşit olsun diye...... kolun biraz altında... Korunsun diye...! ! ! KALP HİZASINDA SEVİLSİN DİYE! ! !
'UĞRUNDA ÖLMEYE DEĞER HEDEFİ OLMAYAN İNSANIN YAŞAMAYA DEĞER HEDEFİDE OLMAZ.'
sensiz yaşamak nedir bilirmisin
o gözdür yaşanırmı onsuz
görülürmü güzellikler
hissedilirmi görülmeyen
gözlenirmi heyecanlar
anlar ve zamanlar...
sensiz yaşamak nedir bilirmisin
dağ doruklarında yabanıl bir çiçek
el değmemiş boyuna posuna
yapaylıktan uzak miss kokulu
çekersin ta derinlere kıvranırsın
zevkten dört iklim dört köşe..
sensiz yaşamak nedir bilirmisin
kalabalıklar içinde kent çıkmazında
otobüste metroda parkta sokakta
uzanır kirlilikler yapışır mor renle
sosyal oluşlar yok edilir kültürel
ve yasal saptırmalarla zamanda..
bilirmisin seni sensiz yaşmak nedir
tüm sevecenlikle özden sarılışlarla
geceler boyu dinlermisin direkler arasını
en lüks sanat dalı ve sanatçı kurgusu
bir anda olur suç ve ceza kaosla..
bilirmisin sen için sende yaşamak nedir
akşam yatıp ailecek sevi sevda ile
sabah uyanınca illegal adam olmak
basılıp tab tab resimler modern postallar
canına ot tıkanır soldururlar benzini
atar rengin taş altında kalan ot gibi...
bilirmisin sen için seni yaşamak nedir
ruhunu yüreğini iki meteliğe satmak
ezbere kanun maddeleri yaratmak
huk-uk-la guguk yarışı yapmak
ve susmak ilmekler geçince boğaza
ve yatmak derin çukurlarda kaskatı
soğuk demirler ayaz kesen tenler
nefes nefes nazım yaratmak
delice yazmak akıllıca satılmak..
bilirmisin sensiz yaşamak nedir
nasıldır sevmek sevilmek
fırtınalar eklip sonrada biçilmek
hisleri köreltmek ruhları kefenlemek
ilahi güç adına ilahlar olmak
kula kul ve insan olmaktan çıkmak
bilirmisin ey can bilirmisin canan
insan olmak seni sende yaşamak
ne zordur bir bilsen ne zordur
kara deniz hava derken
yıldız savaşlarında alev olmak.
seni yaşamak zor bu çağda
ama ben seviyorum her anda
tüm deliller takılsada kurallara
ben kuralsızım nizamsızım
seni sevmek onur bana...
12.03.2011 - 23:40
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;
'Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda
oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum' demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte
bulunmuş:
'Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar... O halde
bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş,ben de
arka sırada seni dinlerim.' Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine
oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir
fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
'Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip' demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam
etmiş:
'Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu,
göreceksiniz, o bile cevaplayacak.'
12.03.2011 - 09:26
Yürekleriyle Konuşan, Gözleriyle Gülen Kadınlar...
Bir kadın tanımak...
Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...
Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla anlaşılır, hayatın sırrına ancak aşkla varılacağına. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı... Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın. Bir kadını sevmekle baslar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...
Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin? ? ?
Yaratan, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.
11.03.2011 - 12:55
Ve yetmedi hic bir güzel kelime seni anlatmaya
Isminin bas harfini yaziyorum
Korkak satirlara, bugulu camlara
Dogmayi bilmeyen günese
Esmeyi bilmeyen rüzgara
Inatla yaziyorum seni
Sayfalara, satirlara
Seni ben, sen bilmeden sevecegim
Ve özleyecegim
Hic kimsenin anlamiyacagi bir dilde siirler yazip yokluguna
Ismini gizleyecegim satir aralarina
Ve hic kimseye vermiyecegim ümitlerimi
Özleyecegim seni
Hasretinden kentler yapip yollar boyu
Sana gelip gidecegim
Ve kendi kendime
Kendimce sevecegim seni
Her gün ayri bir durakta soluklanip
Isimler konduracagim yokluguna
Bunu bilmiyor olacaksin ama
11.03.2011 - 12:18
Bir zamanlar yaşlı ve bilge bir adamın yaşadığı bir köy varmış.Köylüler ne zaman bir konuda çıkmaza girseler,kaygıya kapılsalar,bu adamın yanına koşarlar ve onun açıklamalarıyla tatmin olularmış.
Bir gün köyün çiftçilerinden biri büyük bir telaş içinde bilge adama gelmiş.”Bilge adam,bana yardım et.Korkunç bir şey oldu.Öküzüm öldü; tarlamı sürecek başka hayvanım yok! Söyle bana,bundan daha kötü bir şey olabilir mi? ” Bilge adam cevap vermiş: “olabilirde olmayabilirde.”Adam bir koşu köye dönmüş ve komşularına bilge adamın aklını kaçırdığını söylemiş.Tabii ki,başına gelenden daha kötü bir şey olamazmış.Bilge adam bunu nasıl göremiyor,diye düşünmüş.
Ne ki, ertesi gün çiftçi çiftliğinin yakınlarında başıboş gezen genç ve güçlü bir at görmüş.Adamın artık bel bağlayıcı öküzü olmadığı için,aklına bu atı yakalayıp ölen hayvanların yerine kullanmak gelmiş... ve atı yakalamış.Ne sevinmiş! O güne kadar tarla sürmek hiç bu kadar kolay ve keyifli olmamıştı.Yanıldığını söyleyip,özür dilemek için bilge adama gitmiş.”Haklıymışsın, bilge adam.Öküzümü yitirmek olabilecek en kötü şey değilmiş.tersine,tanrının bir nimetiymiş! Eğer başıma bu gelmeseydi yeni atımı yakalamazdım.Sen de kabul edersin ki,bu da olabilecek en güzel şey.”Bilge adam bir kez daha,”Olabilirde olmayabilir de,demiş.”eyvah,”diye düşünmüş çiftçi.”Bu adam gerçekten keçileri kaçırmış.
Oysa çiftçi yine olacaklardan habersizmiş.Birkaç gün sonra oğlu ata binerken düşmüş.Bacağı kırıldığı için artık tarlada babasına yardım edemeyecek durumunda gelmiş.Açlıktan öleceğiz, diye hayıflanmış çiftçi ve bir kez daha bilge adama koşmuş.Bu kez ona,”Atı bulmamın olabilecek en güzel şey olmadığını nasıl bildin? diye sormuş.”Bir kez daha haklı çıktın.Oğlum sakatlandı ve tarlada bana yardım edemez hale geldi.Bu kez artık bundan daha kötü bir şey olamayacağına eminim.Herhalde,sen de kabul edersin ”Ne var ki,bilge adam yine sakin bir ifadeyle çiftçinin yüzüne bakmış ve onun üzüntüsünü paylaşan bir sesle, ”Olabilirde olmayabilirde,demiş,”demiş.Bilge adamın bu denli cahil oluşuna öfkelenen çiftçi hışımla tekrar köyüne dönmüş.
Ertesi gün köye askerler gelmiş ve yeni patlayan savaş için ne kadar eli ayağı tutan erkek varsa götürmüşler.Köyde bıraktıkları tek genç adam çiftçinin oğluymuş.Böylece orduya alınanlar büyük ihtimalle ölecekken, oğlanın hayatı kurtulmuş.
Bu masaldan alınacak önemli bir ders vardır.Gelecekte ne olacağına bilemeyiz…sadece,tahmine bulunur ve bunun gerçekleşmeyeceğine inanırız.Çoğu zaman ufak bir şeyi büyütme eğilimindeyizdir.İleride korkunç şeyler olacak diye,kafamızda olmadık senaryolar üretiriz.Ve çoğu zamanda yanılırız.Sakin kalıp,çeşitli olasılıklarla açık ola bilsek,önünde sonunda her şey yoluna girer. Unutmayın: Olabilir de olmayabilir de…
11.03.2011 - 03:49
Seni ben
Ömrumden öte sevecegim
Sana yaziyorum bu siiri
Kararmis sayfalara inat
Yazgima isliyorum seni
Ardindan kagitlara seriyorum ümitlerimi
Iklimler biriktiriyorum sinemde
Ve baharlar serpiyorum satir aralarina
Seni anlatabilsin diye
Sana yaziyorum bu siiri
Gülüsünü de aliyorum yanima
Bir sarki oluyorsun bir türkü
Her ne olduysan sigmadin hic bir seye
Ve hic bir mevsim yetmedi seni anlatmaya
Simdi hangi tarife sigdirsam seni
Bir yanim bos kaliyor
Bir yanim esik
Sigmiyorsun cümlelere
04.03.2011 - 10:48
ANI YASAMAK
Dunun pısmanlıkları yarının kaygısıdır hayatı tum ecramıyla yasamaktan alıkoyan. Gecmis ve gelecekten ibaret oldugunu sandıgımız hayat dunun; nedameleri ve yarının kaygısiyla bizi onu doyasıya yasamaktan alıkoyar cogu zaman.Yani insan ogluna sunulmus en guzel armaganı. Oysa dun gecmistir; esasında hep gidecek uzaklasacaktır ve geri gelmeyecektir. sabahındaki; umitlerle ve aksamındakı huzunlerle vardır ve oyle kalmıstır cogu zaman ve hayal ettigimizden hep yoksundur dun. Ve bilinmezdir yarınların ne tasıdıgı ya gozyasları ıle saklıdır yada; atılacak kahkahalarla simdiden tasalanmak niyeki; Niyeki simdiden kaygilanmak…Bir bardak su icebilmenin tadını cıkarabılmek varken simdi sukretmek varken aldıgımız her nefesi verince keske biraz daha alsaydim demeyerek aldım ama verebilecegim mi acaba kaygısına dusmeyerek doyasıya hissetmek varken cigerlerinde. Her sey bugunde simdide gizli…Bırakın dun kacıp gitsin yarın yanınıza hıc sokulmasın elinizdeki cicegi simdiden koklayin acaba solar mı; once vazoya koyayım sonar koklarım kaygısına dusmeden doyasıya koklayın… Karsınızdakine kekeleyerekde olsa kızararakda olsa bozararakda olsa simdi “seni seviyorum” deyin… Yarınlari bir sonraki seferleri rafa kaldırmayıp simdi yapın ve simdinin farkına varın simdiyi bugunu yasamıs oldugunuzu bilin adetini sayın tarihini koyun adinı soyleyin dokunun isaretleyin farkına varin ve simdi iste simdi deyin… Unutmayın simdide yasıyor bugun calısıyor bugun anlatıyor bugun havayı soluyor bugun didinip duruyorsunuz… Eger; bugunu yasamayı simdiyi yasamayı biliyorsaniz dusunduklerinize kavusmak uzeresiniz demektir. Anı Yasamak… Sımdıyı Yasamak …Hayatdan Tat Almasını Onu Yasamasını Bılmektır …Anı Yasamak Sımdıyı Yasamak. Hayatdan Tat Almasını Onu Yasamasını Bılmektır….
03.03.2011 - 12:05
KENDİNE BENİM İÇİN BİR GÜL VER
Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin
ellerinden tut!
Çok ağrımış kendinin, siyah
ve ayaz kendinin.
Hep avuttuğum düşler için bana bir gül ver...
Bak, Palandöken dağlarında karlar erimiş,
teknelerle kol kola bir bahar sulara inmiş;
dağlar için, sular için bana bir gül ver.
Bir gül ver söküldüğüm günler için
-ve önce kendinin ellerinden tut.-
Kendimin ellerinden tutunca,
içimden nehirler gibi akmak geliyor;
yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor.
Geberesiye içip salaş meyhanelerde,
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor.
Tutunca kendimin ellerinden,
pusulasız gemilerde yatmak;
yaşlı ve şefkatli bir azizenin koynunda
sabaha dek kıpırtısız susmak geliyor.
Sevgilim, iyi insan, tutunca ellerimden,
ömrümün içinden akmak geliyor...
(Sessizlik sensizliği ezbere bilir;
sensizlik her şeyi bilir...)
Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin
ellerinden tut;
sonra bana aşkı öğretmeyen kendimin
ellerinden...
25.02.2011 - 19:14
DAHİLİK ZİRVESİNE DOĞRU
ORJİNALLİKLER DÜNYASINA TAŞININ
DİKKAT!
Bu yazıyı daha önce hiç bulunmadığınız bir yerde okuyunuz.
Çok değişik bir yer tespit edin; hep gitmek isteyip de gitmediğiniz, hep merak edip de görmediğiniz. Oraya bir gezi planlayın ve oraya ulaştığınızda, kendinizle baş başayken yazımızı okuyun…
Sevgili deha yolunun yolcuları, bu yolculuğumuzun en önemli dönüm noktasıyla karşı karşıyasınız. Üretkenliğimizin merkezi olan sağ beynimizin anayurdu sayılabilecek bir dünyayla tanışıyoruz şimdi: ORJİNALLİKLER DÜNYASI. Bu günden itibaren bu dünyaya taşınıyoruz hep birlikte. Sıradanlıktan, kalıpsallıktan, kısacası kendi kendimize ördüğümüz kalıplar hapishanesinden çıkıyor ve şöyle derin bir nefes alıyoruz.
Hayat ne kadar da yaşamaya değer, değil mi? Her şey ne kadarda özel.
Temel değerlerimiz ve yaşam tarzımızın olması tabii ki çok güzeldir, değerli dostlarımız.
Ama hayatımızın her bir karesinin standartlaştırılmasıdır yanlış olan. Böylesi bir hayat, kişinin hayat kalitesini, potansiyelini ve üretkenliğini zayıflatır. Her gün aynı şeyleri yapanlar, aynı kişilerle görüşenler, aynı tür kitapları okuyanlar zihin dünyalarının sığlaşmasına sebep olurlar.
Farklılıklar yaşamak; devamlı dünyamıza yeni pencereler açar ve zihin donanımımızı tetikler. Bu yüzden ayrıntılarda bile olsa yapacağımız değişiklikler, bizim için vazgeçilmezdir.
Bu sebeple yeniliklere açık olmaya gayret edelim. Rutin olarak yaptığımız şeylere bile farklı boyutlar, uygulama değişiklileri katalım. Örneğin sürekli gidip geldiğimiz ortamlar arasında bile hep farklı yollar deneyelim. Evimizin içinde hoş değişiklikler yapalım. Hafta sonları ailece yaptığımız etkinliklere farklılıklar katalım. Farklı tarzlarda kitaplar okuyalım, farklı yaşam tarzlarından dostlar edinelim.
Bu satırları okuyunca insan, “yaşarken ölmek” duygusunu hissediyor. İnsan muhteşem bir hayat yaşamak üzerine odaklanmışken, alışkanlıklarıyla kendisine ne kadar da yazık edebiliyor, değil mi? Bu duruma bir son verelim, yepyeni bir hayata birlikte “merhaba” diyelim.
Bundan sonra ORJİNALLİKLER DÜNYASINDA; denemediğimiz pek çok şeyi tespit edelim ve deneyelim. Küçücük şeylerde bile yaptığımız zenginliklerle, yaşam kalitemizin ne kadar değişeceğini fark edelim. Masamıza koyacağımız farklı bir çiçeğin bile, deha gelişimimize katkısını düşünelim. Orijinal hobiler edinelim.
Orijinallikler dünyasında yaşamımızın ve üretkenliğimizin değer kazanışını hep birlikte izleyelim.
Pablo Neruda’nın şu ifadelerine kula verelim…
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vücudunda hoşgörüyü barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar
Tamir edilen kırık kalplerin
Gözlerindeki pırıltıyı görmek
İstemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler
Rüyalarını gerçekleştirmek
İçin risk almayanlar
Hayatlarında bir kez dahi
Mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamışlar.
25.02.2011 - 18:32
ARADA BiR ÇOK BUNALDIĞINIZDA...
Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı...
Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod
vardı içinde..
Deniyordu ki; 'arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez
hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze
töreninizi düşünün'...
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...Ben girişin akabinde pozitif bir
gelişme ve tavsiye bekliyordum...
Ama ' kendi ölümümüzü ve cenazemizi ' düşünmemiztavsiye ediliyordu...
Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an...
Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...
Diyordu ki; ' bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı
terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için
öneminizi anlayacaksınız... özellikle insanların sizin için neler
söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...
O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini
ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...
Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...
Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri
dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...Bırakın canınız yansın,
bırakın alevler içinde
kavrulsun tüm ruhunuz...
Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...Seyredin şu an çevrenizde
olanların yüz ifadelerini...
Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...
**************
Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye
başladım... Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm
çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine... birer birer
yerleştirdim tabutumun
çevresine hepsini... hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...
görüyordum işte 'babaaaa...' diye
ağlayan biricik oğlumu...
Eşim kucağında 'ağlayan emanetimle' ayakta durmaya çalışıyordu perperişan...
Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala
gitmeyen vakur duruşuyla... Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı
koparılmış gibi hem içine
hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...
Kardeşlerim, akrabalarım 'çok erken gitti, doyamadı oğluna..'diyordu acıyan
ses tonlarıyla...
Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı... Bazısı 'daha dün birlikteydik, nasıl
olur..' diyordu... Bunları
seyredip onlara 'hayır ölmedim, burdayım..' demek istedim hayal olduğunu
unutup... Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan
kitabın...
*************
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...Belki de hiç aklımıza
gelmeyen ve gelmeyecek
bir farkındalığı göstermek istemişti yazar...Kitabı okumaya ne gücüm
kalmıştı, ne de isteğim...
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım... Şimdi ne kitabın adını ne de
yazarı hatırlamıyorum...
Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum... Bu olayda tek farkındalık da
yok üstelik... Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor
hayaline... Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri
vardı...
Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında... Onlarda bıraktığım izleri,
yaşananları ve
yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde...
İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...Yaşarken neler yazmıştım,
ölümümle neler okuyacaktım...
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen
duygusal mod değildi, deşifre
etmem gereken metin...
Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...Özleyecekti, yokluğumu
hissedecekti.. ağlayacaktı aklına geldikçe... Belki ölümün ne anlama
geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar sıradan bir üzüntünün ötesine
geçmeyecekti duyguları... Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede
oğlumu... 'hayal - meyalhatırlıyorum be baba seni... Keşke şimdi yaşıyor
olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle... Bak mezuniyet törenimde
de babasızdım... Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine...'
diyecek canı yanarak bir köşede...
Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum... Nasıl dayanır bensizliğe? ...
O ki, benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana... Hayatının tek adamı
şimdi toprak olacaktı... Bir daha ' Seni seviyorum 'diyemeyecekti... Bir
daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı... Ve her gelen gece bensizliğini
haykıracaktı yüzüne... Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...
Tek cümlesi takıldı o an içime; ' Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani
beraber ölecektik? ...'
Babam-annem, o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın
acısıyla
kahrolduğum güzel insanlar... Helaldi şüphesiz hakları... Bilerek hiç
kırmamıştım onları... Üzerine
titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına
muhtaçtım....
Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde
bulunmak...
Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek...
*************
Diğerlerine geçmiyorum... Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre
'diğerlerine' artık sizler de dahilsiniz... Düşünün, birgün bir mail
ulaşıyor mail-boxınıza 'ölmüş' diye...
Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız... Eşim şu an yanımda ağlıyor,
sanki gerçekmiş gibi...
Oysa ki yazarın amacı ' Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini '
göstermekti...Benim de
öyle...Lafı çok uzattım farkındayım...Ama hayat dediğimiz çözümü zor süreç 2
satırla özetlenemeyecek
kadar girintili çıkıntılı...Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm
yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM...
Bilgisayar diliyle 'format attım hayatıma'... Sahip olduklarımın farkına
vardım ve hala nefes alıyor olduğum için
şükrettim...
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti...
Peki ya hayal değil de,gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak
üzerekapansaydı...
İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...Belki
gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını
getirirseniz buna değer bence...Ben bu akşam melankoliğim ve biraz
abartmışolabilirim...
Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki... Bence bu yazıyı sadece okuyarak
bırakmayın...
LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN, DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI
GÖZDEN GEÇİRİN...
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok...İşte bu
yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken
yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin... Bilerek - bilmeyerek kırdığınız
kalpleri tamir edin...
Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın...,sevginizi ve
verdiğiniz değeri haykırın onlara iş işten geçmeden...Ve en önemlisi;
VERDİĞİ -VERMEDİĞİ, ALDIĞI - ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN
YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A...
(alıntıdır)
■
25.02.2011 - 07:57
Beklenen Gün
Önce evlendiğimizde
hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlendikten sonra, bir
çocuğumuz doğduktan, hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın
daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Sonra çocuklar yeterince büyük
olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız.
Bundan sonra ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için
öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu
olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli
olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.Gerçek ise şu andan
daha iyi bir zaman olmadığıdır.Eğer şimdi değil ise ne zaman? Hayatınız
her zaman mücadelelerle dolu olacaktır.En iyisi bunu kabul edip,her
ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim sözlerden
biri Alfred D. Souza'ya aittir. Der ki; 'Uzun zamandan beridir hayatın
gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her
zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey,
bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu.Sonra
hayat başlayacaktı.Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.' Bu
görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi.Mutluluk
yoldur.Öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve
mutluluğu,Vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için ona
daha fazla değer verin.Unutmayın, zaman hiçkimse için
beklemez.Öyleyse, Okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar,
Çocuklarınız olana kadar,Çocuklarınız evden ayrılana kadar,İşe
başlayana kadar,Evlenene kadar, Cuma gecesine kadar, Pazar
sabahına kadar, Yeni bir araba, yada ev alana kadar, Borçları ödeyene
kadar, İlkbahara kadar, Yaza kadar,Sonbahara kadar, Kışa
kadar,Maaş gününe kadar,Şarkınız söylenene kadar, Emekli olana
kadar, Ölene kadar.... MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ 'AN' DAN
DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN
VAZGEÇİN.MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR.PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU
İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA.OYSA MUTLULUK
İNSANIN BOYU HİZASINDADIR Unutmayın 'YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR'
25.02.2011 - 00:43
Gerçek Sevgi
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? ' Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. 'Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.
24.02.2011 - 09:06
HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR
Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış.
.
'bu gençliğin sırrı nedir' diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya…Ama sorular sık, soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.
.
Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.'Bu davette size sırrımı açıklayacağım' demiş. Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.
.
'Hatun, şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet! ..' Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da:
' Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet' demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş.Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.
.
'Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin' demiş. Başka istemiş? . Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış. Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş? . Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedicik sormuş.
'Eeeee? . Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı? ? ' Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış..
'Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı! ' Dedecik gülmüş.
'Efendiler' demiş
.
'O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıtttırıyorsun bana defalarca…) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi.İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum.'
.
'Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız.Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız.İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.' Demiş.
SENİN NE ANLATTIĞIN DEĞİL,
İNSANLARIN NE ANLADIĞI ÖNEMLİDİR.
SENİ ANLAYAN BİRİNE ANLAT.
ANLAŞILMIYORSAN SUS Kİ,
ANLATTIĞINI ANLATMAK ZORUNDA KALMAYASIN! ! ! !
Hayatınız seçtiğiniz kadındır….
Zevkli bir kadına rastlarsanız, ZEVKİNİZ,
bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ,
zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir.
■ Erken rezervasyonlarda %35'e varan indirimden yararlanın!
15.02.2011 - 08:42
İKİ KEŞİŞ
İki keşiş bırlıkte yolculuk etmeye karar verdıler ve ne olursa olsun yolda
ne görseler ona yardım edeceklerdı Bu tertemız duygularla yola düştüler Bir
muddet gıttıkten sonra yolda ters dönmüş bır kaplumbaga görduler ve
kesişler kaplumbagayı tutup onu cevırdıler ve yoluna devam etmesını
sagladılar bır muddet daha gıttıkten sonra buyuk bır cukura düşmüş bır
kurbaga gördüler keşişlerden bırı kurbagayı buyuk bır tıtızlıkle cukurdan
cıkartıp en yakındakı su yatagına bıraktı ikiside yaptıklarından
memnundular ve bırbırlerının gözlerıne tebessümle bakıyorlardı
seyahatlerının ıkıncı gununde yolda bır nehır kenarında karsıya gecmeye
calışan ancak suya gırmekte tereddüt eden güzel bır bayan gördüler
keşişlerden bir tanesi bu güzel bayanı kucagına aldı ve onu karsıya geçirdi
Yola devam ettıler ancak diğer keşiş arkadaşının bu hanıma yardımından
dolayı şüphelı düşüncelere takılmıştı Süreklı içinden bu keşiş nasıl bu
kadını kucagına alır dıye düşünüyordu bir kılometre kadar yol almıslardıki
diğer keşiş artık dayanamadı ve YAHU ARKADAŞ BİZ KEŞİŞİZ SEN NASIL OLURDA
BIR BAYANI KUCAGINA ALIP TAŞIRSIN SENİ ANLAYAMIYORUM dıye onu azarladı
kadını taşıyan keşişse arkadasından gelen bu beklemediği tepkıye fazla
aldırış etmedi ve ona şöyle cevap verdi DOSTUM BİZ SÖZ VERMİŞTİK HERSEYE VE
HERKESE YARDIM EDECEĞİMİZE BEN O KADINI KARSIYA TASIYARAK ONA YARDIM ETTIM VE ONU BIR KILOMETRE GERIDE BIRAKTIM ANCAK GÖRÜYORUMKİ SEN HALA KADINI TAŞIMaYA DEVAM EDİYORSUN dedi
08.03.2008 - 12:45
Ne çok seveni varmış ve ne kadar uzun uzun anlatmışlar ne çok sevdiklerini.. Kıskansam mı ki :))
24.01.2008 - 20:35
yolun düşerse düşlere düşmemek için uğra ümitlere hayalim sığmazsa yüreğine bir gök yüzü kur kendine bir öfke dinle öfkeni ver azrailin eline yüreğin yanarda gözlerin dolarsa hüznü yolla ben ağlarım yerine
HER DENİZ
BİR MARTI
HER ÖMÜR
BİR TUFAN
HER RÜYA
BİR UYKU
HER NOTA
BİR ŞARKI
HER AĞAÇ
BİR KÖK
BULUT?
AMA
HER İNSAN
SENİN GİBİ
BİR DOST BULAMAZ...........
yağmurda kırılan gül.........yağmuru asla afedermi...!
yere dökülen yapraklar yarasını gizlermi
ah yaralım bu hasretim geçermi dağlarda vurulsam kuş dağa geri dönermi...
üstüne çöken bulutyarasını gizlermi.......
vurulan kuş konarmı?
kül yanarmı! ! ! AHyaralım hasretim ölsem bitermi..........
SAHİ doğrumu...! ?
kelebekler
de takılırmı tel örgülere
uzatıpta kurtarırmısın 1...1..
limanlara sahi vurmuşmu........! ! ! ! ! ! ?
balıklar..
balıkçılar...
tutarmımısın ellerinle...1...1...
temizler... sever yaşamolurmusun.....
anne şefkatiyle sararmısın?
ayağı kırık serçeyi...........
karıncayı negüzel 1 DÜNYA YARRATMIŞ
RABBİM....
TUTKİ; ,YAŞAM OLSUN... SEVİNÇ...
Bak etrafına ne güzel ihtiyacı var yüreğine ellerine...........
15.06.2007 - 10:09
AFFEYLE
Sözlerin en güzeli, hiç süphesiz Sana aittir.
Bizim söylediklerimiz, söyleyeceklerimiz, söyleyemediklerimiz, söylemek istediklerimiz, içimizde sakladiklarimiz, suskunlugumuz, terkettiklerimiz, unuttuklarimiz, hepsi, hepsi, sözlerin hepsi, ancak Sana yöneldigi için güzeldir.
Süphesiz duayi dilimize veren Sen'sin, dilimizi duaya çeviren Sen'sin. Sözlerin en güzeli Sana aittir, ve sözlerin en güzeli Sana hitap etmekledir.
Ey RABBim! Ebediyen bana yakinligini tattirdigin için, bana vahyettigin bütün gerçekler için, beni hayat denen bu sonsuz lezzet pinarinin basina oturttugun için, bildigim bütün kusurlarimi örttügün için, gördügüm bütün günahlarimi bagisladigin için, umuduma kapak ettigin tüm hayallerim için, En sevdigini bana elçi gönderdigin için, EY SEVGILI, BENI ASKINA MUHATTAP ETTIGIN ICIN, sonsuz hamd Sana, sonsuz minnettarlik Sana, sonsuz sükür Sana.
Ey RABBim! Tut ellerimden, sonsuzluklara dogru, beni hiçlige düsmekten alikoy, unutulmusluktan uzak eyle, varligina komsu eyle beni.
Ben acizim, dayanagim Sen'sin,fakirim ben, siginam Sen'sin, dilsizim ben, sözüm Sen'sin, körüm ben, gören Sen'sin.
Ey RABBim! Sözlerin en güzeli Sana aittir, ve sözlerin en güzeli Sana hitap etmekledir. Bu kirik dökük sözlerimi, bu perisan hitabimi, Sen kabul et, Sen güzellestir Zaten aski Sen bahsetmistin ya bana, askin semasinda oturtturmustun ya beni, elimi Sen dokumustun ya, hani ele avuca gelmez dokunuslari, Sen bahsetmistin ya bana, gözüme kendi nazarindan isiklar vermistin ya, gözle görülür güzellikler vermistin ya bana, yüzüme tebessümü Sen giydirmistin ya.
Ey RABBim! Yoktum ben, Sen var ettin. Sevdigin için var ettin. Bir Sen istedigin için var edildim, bir Sen beni andigin için ihya edildim. Öyleyse Ey RABBim! Varligimi askina armagan et, yak beni askinin atesinde, al beni bu rüyadan, al beni bu dünyadan, bu kirilgan varligimi ebediyetin baharina toprak eyle.
Ey RABBim! Bütün sözler Sana söylemekle güzeldir. Kirik dökükte olsa, kabul et bu sözlerimi, yıkık dökükte olsa duy yakarislarimi, kabul eyle beni, kabul eyle sözlerimi, suskunlugumu, dilsizligimi, en güzel dua eyle, dua eyle dilsizligimi, dua eyle suskunlugumu, en güzel dua eyle, ki sözlerin en güzeli Sana aittir, ve sözlerin en güzeli Sana hitap etmekledir..dua eyle, dua eyle sözlerimi,güzel eyle
05.04.2007 - 15:36
paylaşımların için teşekkürler...yereğine sağlık.dost yüreğinle kal :)
02.03.2007 - 14:53
YAŞAMAK: Fırsattır yararlanmayı bil......!
YAŞAMAK: Güzelliktir kıymetini bil.......!
YAŞAMAK: Mutluluktur tatmayı bil.........!
YAŞAMAK: Rüyadır gercekleştirmeyi bil....!
YAŞAMAK: Meydan okumaktır karşı cıkmayı bil.....!
YAŞAMAK: Görevdir tamamlamayı bil....!
YAŞAMAK: Oyundur oynamayı bil........!
YAŞAMAK: Servettir korumayı bil.......!
YAŞAMAK: Bilmecedir cözmeyi bil......!
YAŞAMAK: Verilmiş sözdür tutmayı bil.......!
YAŞAMAK: Hüzündür aşmayı bil................!
YAŞAMAK: Şarkıdır söylemeyi bil.........!
YAŞAMAK: Mücadeledir kabullenmeyi bil...!
YAŞAMAK: Trajedidir gögüslenmeyi bil.......!
YAŞAMAK: Maceradır göze almayı bil..........!
YAŞAMAK: Şanstır kullanmayı bil.........!
YAŞAMAK: Çok kıymetlidir mahfetmemeyi bil....!
YAŞAMAK: ' YAŞAMAKTIR UĞRUNA SAVAŞMAYI BİL '.........! ! !
18.02.2007 - 19:07
Asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti.
Asil eksiklik, careyi baskasinda aramakti.
Hayatin matematigi farkli; iki yarimi toplayinca bir
etmiyor.
insan tek basina mutsuzsa baska biriyle de mutlu
olamiyor.
once yalnizdik.
9 ay boyunca karanlik bir yerde disari cikmayi
bekledik ve
dunyaya aglayarak geldik. Pisman gibiydik.
Ya da mecburen gelmis gibi.
Biraz buyudukten sonra, kendimizi bildigimiz anda,
icimizi kemiren,
kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik:
Bir yerde bir eksik var.
Korktuk. 'Bunun sebebi ne? ' diye sorduk kendimize.
Cevabi yapistirdik:
Demek ki sahip olmadigimiz bir seyler var.
O yuzden eksiklik hissediyoruz.'
Peki, neye sahip olmamiz gerekiyor?
cocukken,'yasimiz kucuk' diye dusunduk.
Her istedigimizi yapamiyoruz.
Kurallar, yasaklar var. Buyuyunce her sey yoluna
girecek.
Buyudukce Bir sey degismedi.
Yine huzursuzduk. icimizden bir ses ayni sozcukleri
fisildiyordu:
'Bir eksik var.'
Kafamiz karisti.
Nasil kurtulacagiz bu igrenc duygudan? Nasil gececek
bu?
Aklimiza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince gececek.
Ise girince gececek.
Para kazaninca gececek.
Tatile gidince gececek.
Okulu bitirdik. Diploma aldik. ise girdik. Kartvizit
aldik.
Calistik. Para kazandik. Tasindik. Araba aldik.
Calistik.
Eve yeni esyalar aldik.
Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik. Kartviziti
degistirdik.
Daha cok calistik. Daha cok para
kazandik. Calistik. Calistik.
Gecmedi. 'Bir yerde bir eksik var' hissi, hala orada
duruyordu.
Bu sefer de 'Sevgilimiz olunca gececek' dedik.
'Yalnizligimiz sona erince bu illetten kurtulacagiz.'
Beklemeye basladik.
Derken, biri cikti karsimiza. asik olduk. Ve aninda
baska biri olduk.
Daha guclu, daha guzel, daha akilli biri. Hesap
cuzdanlari,
kartvizitler, hatta ilaclar bile boyle hissetmemizi
saglamamisti.
Sevgilimizin gozlerinde, daha once bize verilmemis
kadar buyuk sevgi ve hayranlik gorduk.
Sevgilimizin gozlerinde Tanri' yi gorduk.
Isigi gorduk. 'Tunelin ucundaki isik bu olmali' diye
dusunduk 'kurtulduk.'
Sonra bir gun, daha dun bize deli gibi asik olan insan
cekip gidiverdi.
Ya da artik eskisi gibi sevmedigini soyledi.
Ya da baska birine asik oldugunu soyledi.
Ya da daha kotusu, baska birine asik oldu ama
soylemedi.
Telefonu acmamasindan, elimizi tutmamasindan,
sevismemesine
bahane bulmak zorunda kalmamak icin biz uyuduktan
sonra yataga gelmesinden anladik,
bir terslik oldugunu.....
Belki de sevmekten vazgecen veya terk eden sevgilimiz
degildi, bizdik.
Fark etmez.
Sonucta ask bitti.
Simdi her yer bombos. Simdi tekrar yalniziz.
Basladigimiz yere donduk.
Yillarca ugrastik, eksigin ne oldugunu bulamadik.
Halbuki her seyi denedik, her yere baktik.
oyle mi?
Bakmadigimiz bir yer kaldi. Icimize bakmadik.
Eksik parcayi disarda aradik ama
icimizde sakli olabilecegini akil etmedik.
Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye ugrastik
ama kendimizi sevmedik.
Sasiracak bir sey yok, tabi ki sevmedik.
Kendimizi sevsek bu kadar kosturur muyduk?
Canimiz yanmasin diye duvarlarin ardina saklanir
miydik?
Kendimizi bos sanip doldurmaya ugrasir miydik?
Terk edilmekten korkar miydik?
Asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti.
Asil eksiklik, careyi baskasinda aramakti.
Hayatin matematigi farkli; iki yarimi toplayinca bir
etmiyor.
Insan tek basina mutsuzsa baska biriyle de mutlu
olamiyor.
Herkes beni sevsin' diye ugrasinca kimse gercekten
sevmiyor, herkes
sevgisine sart koyuyor, sinir koyuyor.
Oysa 'kendime duydugum sevgi bana yeter' diye
dusununce,
kendimizi oldugumuz gibi kabullenince yarim
tamamlaniyor.
Her sey bir oluyor.
iste o zaman perde aralaniyor. Aci diniyor.
iste o zaman baska 'bir' iyle bir
araya gelerek, hesabin kitabin,
korkunun kayginin
hukum surdugu sahte bir sevgi yerine, gercek bir
sevgi yaratilabiliyor.
Sonsuz Sevgilerimle.....
CAN DÜNDAR
14.12.2006 - 10:35
renk katıyorsun antolojiye ve hayata...
teşekkürler yüreği güzel insan....
17.09.2006 - 01:29
bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,
yüregin susup,
mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını;
dağlara dönmeli yüzünü insan..
yeni patikalar yeni yollar seçmeli yüreğini ferahlatacak..
yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak..
hep isteyipte bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa gerçekleştirmeyi denemeli..
her geçen gece ölüme bir gün daha yaklaştığını ve zamanın bir nehir, kendiisinin bir sal olupta, o dursada yolculugun devam ettiğini anlamalı..
baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir seyleri..
küçücük şeylerle başlamalı belki, örneğin bir kaç durak önce inip servisten otobüsten, yürümeli eve kadar, yüregine takmalı güneş gözlüklerini gördüğünü hissedebilmeli..
sağlıgını kaybedip ölümle yüzyüze gelmeden önce değerli olmalı hayat..!
illa büyük acılar çekmemeli küçük mutlulukları farketmek için..
başkasının yerine koyabilmeli kendini..
ağlayan birine
'gül'
inleyen birine
'sus'
dememeli...
ağlayana omuz inleyene çare olabilmeli..
şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;
sevgiisiz soysuz kalarak..
dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
derin bir soluk alıp hapsetmeli kokusunu içine..
güneşin doğuşunu sevmeli..
arada bir seher yeli okşamalı saçlarını..
karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna
fırtınada boranda; öfkesine isyanına ortak olabilmeli doğanın..
bir çocuğun ilk adımlarıyla umutdu;
bir gencin düşüncelerinde geleceği,
bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli..
çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi,
mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli..
ama küçük ama büyük her hayal kırıklığı, her acı;
bir fırsat yaşamdan yeni birseyler öğrenebilmek için..
çünkü hiç düşünmemişsen;
el vermezsin kimseye kalkması için..!
hiç çaresiz kalmamışsan
dermanı olamazsın dertlerin..!
ağlamayı bilmiyorsan;
neşesizdir kahkahaların..!
merhaba dememişsen
anlamsızdır elvedaların..!
ne herkezi düşünmekten kendini,
ne kendini düşünmekten herkezi unutmamalı..!
bilmeli: çok kısa olduğunu hayatın;
hep vermek yada hep almak için..!
sagdece anlatacak bir şeyleri olduğunda değil;
söyleyecek birsey bulamadığındada dinleyebilmeli..!
aklı ve kalbi ile katılabilmeli sohbetlere..
hafızası olmalı insanın;
hiç degilsa aynı hataları aynı bahanelerle tekrarlamaması için..!
soruları olmalı, yanıtlarını bulmak için bir ömür harcayacak..!
dostları olmalı ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak..!
herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
ama kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki;
hakkını verebilsin sevdiklerinin,
zaman bulabilsin bir teşekkür ve bir elveda için..! !
yaşam dedikleri bir sınavsa eger,
asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten..
ama
herkezi sevemeyeceğinide herşeyi bilemeyeceğinide farketmeli insan..!
tıpkı herşeye sahip olamıyacağı gibi..
zamanın ninnisinde uykuya geçirmemeli hayatı...
yüreği tertemiz yer yüzünde nesli tükennenlerin son temsilcisi sanırım
böyle bir zamanda böyle birini tanımak bana onur verdi paylaşımcı sevgi ve saygılı biri teşekürler dost arkadaş seni tanıdığım için kendimi mutlu hisediyorum her zaman iyiki varsın iyiki seni tanıma fırsatım olmuş kendiimi şanslı hisediyorum sen bir başkasın)))))
Toplam 75 mesaj bulundu