Gülay Öztürk Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkı ...

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    17.04.2010 - 07:53

    Yediğimiz içtiğimiz şeyler aynen tohum gibidir. Düşüncelerimiz de ondan meydana gelir.
    Ağzımıza aldığımız helâl lokmadan Allah’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar.
    Haram lokmadan ise kin, hased, gaflet, bilgisizlik, hile ve cahillik doğar.
    Ey gönül! Sen, çeşit çeşit, renk renk olan perdelerden çık, sıyrıl, aklını başına al da; perdeler seni gerçek dosttan ayırmasın. Gözüne perde kesilen lokmadan çok yeme, yoksa, gidecek yere gidemezsin, evini kaybedersin.
    Yaşamanı o lokmaya bağlı sanırsın, ama aslında çok yediğin lokma, can gözüne kıl, baş gözüne perde kesilir..

    [Hz. Mevlana]

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    15.04.2010 - 14:55

    Gün batıyor şimdi, hayatımız henüz bitmemişken..
    Henüz gitmemişken sağlığımız, varlığımız, sevdiklerimiz..
    Ve biz hiç bitmeyecek gibi yaşasak da..hiç gitmeyecekler gibi fani mevcudata bağlansak da, işte güneş batıyor, sermayeden fark etmeden bir gün daha gidiyor..
    Bugün tattığımız gördüğümüz aydınlık bitiyor..
    Bitenlerin, yitenlerin ardından 'ah' eden yürek mahzunlaşıyor, tatsızlaşıyor.
    Fani olana sevdalanmak marazıyla bir nevi azap çekiyor..
    Nebi a.s.m 'Hummaya sövme! ' diyor ashabına..
    'Çünkü o insanların hatalarını temizlemektedir' diyor..
    Bu misal gibi dünyevi firaklar Baki'ye yaklaştırıya...Ya Baki entel Baki demekte bizim için bir merhem olduğunu gösteriyor..
    Dünyaya saplanmış biçare kalplerimize 'derman' geliyor bu vird ile...
    Ya Baki Entel Baki
    Ya Baki Entel Baki!

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    14.04.2010 - 22:36

    ÜSTADIM DUYGULU ÇALIŞMALARINIZ VAR KUTLARIM, SELAM SİZE
    DUYARLI GÖNÜL DOSTLARIMI GRULARIMA DAVET EDİYORUM...

    AŞKIN DERYASI Kitabımdan Damlalar GURUBU
    Isparta Sevdalıları Grubu
    NE MUTLU BEN TÜRKÜM DİYENLER grubu
    Saygıdeğer ÜSTADLAR,SANATKARLAR grubu
    TÜRKİYE Yazarlar,Ozanlar, Bestekarlar,Şairler Gurubu

    Ü S T A D G R U B U

    Edebiyat yolu buradan geçer,
    Cümleler içinden kelime seçer,
    Kültür dünyasına kapıyı açar,
    Üstad grubumuz vardır burada.

    Duygulu yürekler şeref verdiler,
    Hizmet etmek için birlik oldular,
    Güzel eserleri ruha saldılar,
    Üstad grubumuz vardır burada.

    Ülkemin içinde yazarlar arttı,
    Kafiye oluştu, heceler tuttu,
    Serbest olanları okuyan tattı,
    Üstad grubumuz vardır burada.

    Hoş görü, insanlık sayfada gizli,
    İbret, haz verecek satırlar dizli,
    Yirmidört saatte çalışır hızlı,
    Üstad grubumuz vardır burada.

    Cahil eğitilsin çıkmasın olay,
    Üyelik başvuru oldukca kolay,
    Sanatkar dostlarla çekeriz halay,
    Üstad grubumuz Zeki burada.

    GRUBLARIMA KATILMAK İÇİN PROFİL SAYFAMA GİREREK ÜYE OLDUĞUM GRUPLARI TIKLAYINCA MAVİ YILDIZLILARI TIKLAYINIZ.
    bu gruba üye ol yazısınıda tıklayınca size hoş geldiniz diyorum.Saygılar.

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    14.04.2010 - 22:29

    Kendini Düzelt ki Her Şey Düzelsin..
    Bir keresinde Hz. Süleyman'ın tahtına tersinden bir rüzgar esti. O da:
    - Ey rüzgar doğruluktan ayrılmasana, diye onu ikaz etti. Rüzgâr:
    - Ey Süleyman, asıl sen doğruluktan ayrılma. Sen doğru oldukça ben ters esemem, karşılığını verdi.
    Sonra Hz. Süleyman bir baktı ki başındaki tacı da eğilmiş... O, tam sekiz defa tacını düzeltti ama her keresinde taç kendiliğinden eğiliyordu. Sonunda taç şöyle dedi:
    - Beyhude gayreti bırak! Beni yüz kere de doğrultsan sen doğrulmadıkça ben de doğrulmam.Bunun üzerine Hz. Süleyman kendi kalbine nazar etti ve gördü ki orada bir eğrilik var. Hemen tevbe edip onu doğrulttu. Bundan sonra başındaki taç düzeldi. Öyle ki Süleyman denemek için onu kasten eğrilttikçe taç kendiliğinden doğrulurdu. Eğer sende de bir gam zuhur ederse sebebi kendinde ara başkasını itham etme! ..

    Hz Mevlana

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    14.04.2010 - 14:42

    Geceleri yıldızları seyrettiğim penceremden,her gördüğüm buluta,
    yeni bir nisan ısmarlıyorum,kalbime yağsın diye...'
    ' Her doğan güne,yeni bir bahar ısmarlıyorum,
    günbegün solan hayatıma renk katsın diye...'
    'Her batan güneşe yeni bir sonbahar ısmarliyorum,
    ölümü hep hatırlatsın diye...'
    'Her çaresizliğime,yeni bir ümit ısmarlıyorum,çaresiz kalmasın diye...'
    'Her dostuma,yeni bir vefa ısmarlıyorum,sevdamız büyüsün diye....'
    'Her baktığım aynaya yeni bir benlik ısmarlıyorum,yapancı maske takmasın diye...'
    'HER KAPANDIĞIM SECDEYE YENİ BİR DUA ISMARLIYORUM,BENİ, BIZLERI O' (c.c.) HİÇ YALNIZ BIRAKMASIN DİYE...'
    'Her yazdığım cümleye yeni bir harf ısmarlıyorum,eksik kalmasın diye...'
    Birde açan çiçekleri olmasa bahçelerimizin,
    uçan kelebekleri olmasa,baharlarımızın...
    sesleri uykularımızda yankılanan bülbülleri olmasa seherlerimizin,
    Beş vakitte,beş sefer ferahlatan ezanları olmasa semalarımızın...
    Daha çok kirleneceğiz...
    Daha çok çirkinleşeceğiz...
    Daha çok sağırlaşacağız...
    Daha çok yalnızlaşacağız...
    Keşkelerim,belkilerim,ölüm olmasa,
    Cümleleri sonlandıran nokta olmasa,
    Ruhumuzu arındıran dua olmasa,
    Daha çok bunalacağız,bulanacağız...

    Resûlu Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm buyurdular ki:
    “Allah bir kulu kendine zor ve acı gelen bir dertle imtihan ettiğinde, kul o derdi Allah’tan bildiği ve ondan kurtulmak için Allah’tan başkasına dua etmediği sürece, Allah bu hali, onun günahlarına keffaret ve arınma vesile kılar.”
    (İbn-i Ebiddünya)
    hadis, Hz. Muhammed (Sav)

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    13.04.2010 - 20:24

    Kelebekler insandan daha mutlu yaşadı ömrünü…
    İnsanoğlu ise onlarca yıla sığdıramadığı ömründen mutlu olmayı başaramadı…
    Doğum ile ölüm arasında sıkıştı kaldı insanoğlunun ruhu ve sonunda ölümün gideceğini bildiği için, hayatını keşmekeş içinde tüketti…
    Kelebekler ise anladı hayatın değerini…
    Sadece bir gün yaşadı kelebekler…
    Kendisini yaratan kudretin sanatının işlediği kanatlarını gün ışığıyla çırpmadan önce, günler boyunca bir koza içinde, karanlığın zulmetine katlandı…
    Bir kelebeğe dönüşmeden önce, ipek böceği olarak çektiği o zulmetin paha biçilmez hediyesini, ipek kozası olarak bıraktı insanoğluna…
    İnsanın paha biçemediği ipliğe, kelebeğin dünyaya geldiği yaşamın rahmi oldu…
    İnsanın onlarca yıl yaşadığı halde, değerini bilmediği, kısa bulduğu ömre inat, kanatlarındaki Yaratanın fırçasından çıkma sanatı gösterdi insanoğluna, kısacık hayatının her anında…
    Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler…
    Ve hayatın ne demek olduğunu, insandan daha iyi bildiler…
    Hayatın bir ateş olduğunu, yakıp kül ettiğini anladılar ve ateşe pervane oldular.
    Dört kelebeğin öyküsüdür;
    Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verirler…
    İlk kelebek ateşin uzağından geçip gelir ve şöyle der;
    'Ateş aydınlatan bir şeydir.'
    Bu gerçeğin tam bilgisi değildir…
    İkinci kelebek ise ateşe biraz daha yaklaşıp döner ve şöyle der;
    'Ateş ısıtan bir şeydir.'
    Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir…
    Üçünü kelebek ateşe iyice yaklaşır, alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde, 'işte ateşin gerçek bilgisi' der, 'ateş yakıcı bir şeydir.'
    Dördüncü kelebek bununla yetinmez.
    Ateşin çevresinde döner, dolanır, kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra, alevlerin içinde görünmez olur…
    Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o…
    Ancak bunun artık diğerlerine anlatacak durumda değildir.
    Anlatmasına gerek de yoktur…
    Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez... Ateşe ancak dokunarak öğrenilir, onun ne olduğu…
    Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz.
    Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler…
    Ömrünce gerçek aşkı bulamayan insana inat; ateşin aşk olduğunu bilerek ve aşk için yanmayı bilerek, nihayetin de SONSUZA UÇTU KELEBEK…….

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    12.04.2010 - 23:13

    Sevgi ve aşkın sultanı Mevlana’ya göre insan Allah’a akıl ile ulaşamaz. Kulun Allah’a ulaşmak için aşması gereken yol bir denize benzetilirse; akıl bu denizde yüzücü, aşk ise gemidir. Yüzmek güzel olsa da uzun bir yolculuk için sağlıklı değildir. Vuslata yüzerek ulaşmak isteyen insan, yol boyu pek çok müşkülata uğrar, hatta hayatından olabilir. Gemiye binen ise güvenilir bir yolculuk yapar. Mevlana, bu yolda aşk gemisine binenin kurtulacağını müjdeler.
    Sevgi ve aşk üzerine, insanlığın babası Hz. Adem ve Havva’dan bu yana pek çok şey söylendi. Hikayeler, destanlar, şiirler yazıldı. Çünkü sevgi, insanın doğasında var olan fıtri bir duygu, varlığın özüydü. Sevginin şiddetli hali “aşk” diye bilindi. Fakat yine de söylenen hiçbir söz aşkı anlatmaya yetmedi. Mevlana bile aşkı tanımlamada kelimelerin kifayetsizliğini “Aşkı anlatmak, açıklamak için ne söylersem söyleyeyim, kendim aşka gelince, aşkı hissedince söylediklerimden utanırım. Her bahsi yazmakta koşup duran kalem, aşka gelince dayanamaz, ortasından yarılır...” diyerek mısralarına dökmüştür.

    Mevlana (k.s) sarmaşığa benzetir aşkı. Sarmaşığın ağaca dolanıp da onu tepeden tırnağa sarması gibi; aşk da aşığın kalbine bir cemre gibi düşünce bütün vücudunu sarıp benliğini yakar. “Aşk, sevgiliden başka ne varsa, hepsini yakar yandırır” diye izah eder bu hali Mevlana. Böyle bir aşığın aklı fikri yalnızca maşukunda olur. Sarmaşık ağaca dolanır ve onu tepeden tırnağa sarıp sarmalar. Adeta ağacın gövdesi üzerinde kökler salar. Ağacın öz suyu sarmaşığa gıda olur. Sarmaşık büyüdükçe ağaç kurumaya başlar. Ağaç misali aşık da maşukunun hasret ve özleminden sararıp solar. Bedenin madde aleminin varlıklarıyla bağı birer birer çözülürken; ruh manevi güzelliklerle bezenir.

    “Aşk öyle bir alevdir ki, bir tutuştu mu, Maşuk’tan başka her şeyi yakar. Birisi aşıklık nedir diye sordu. Dedim ki: ‘Bize dönersen bilirsin” diyen Mevlana gibi mutasavvıflar aşkı gerçek ve geçici olmak üzere ikiye ayırır. Geçici aşk herherhangi birine duyulan sevgidir. Hakiki aşk ise Allah’a duyulan “aşk”tır. Mevlana’ya göre kişi ilahi aşkı tatmadan önce beşeri aşkı tatmalıdır ki olgunlaşsın. Yoğrulup belli bir kıvama erişsin. Sevgilisiyle buluşan gönül, mutlak güzelliğe doğru yol bulsun. Mevlana “Gönülden suretleri sil süpür ki, o suretsiz olan sureti bulasın” der.

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    11.04.2010 - 18:06

    Güneşin çehresinde sevginin izleri vardır. Sular buhar buhar o sevgiye doğru
    yükselir; yukarılarda damlalaşan su habbecikleri, o sevginin kanatlarıyla
    kanatlanır ve nâralar atarak başaşağı toprağın bağrına inerler. Güller,
    çiçekler sevgiyle gerilir ve gelip geçenlere tebessümler yağdırırlar.
    Yaprakların bağrına taht kuran jaleler, durmadan çevrelerine sevgi dolu
    gamzeler çakar ve sevgiyle raksederler. Koyun, kuzu sevgiyle meleşir ve
    birleşir; kuşlar ve kuşcuklar sevgiyle cıvıldaşırlar ve sevgi koroları
    teşkil ederler.

    Her varlık, kâinatdaki yeri itibarıyla bu geniş sevginin bir yanını, parlak
    bir senfonizma ile seslendirmekde, irâdî ve gayr-i irâdî, varlığın
    sînesindeki derin aşk ve muhabbeti göstermeye çalışmaktadır.

    Sevgi, insan ruhunda öyle derin izler bırakır ki, o uğurda yurt-yuva
    terkedilir, icabında ocaklar söner ve her vâdide ayrı bir mecnun “Leylâ! ”
    der inler. Ruhundaki sevgiyi kavrayamamış sığ gönüller ise bu işe delilik
    derler..!
    Sevmeyen ruhların olgunlaşıp insanî semâlara yükselmelerine imkân yoktur.
    Evet onlar yüzlerce sene yaşasalar dahi olgunluk adına bir çuvaldız boyu yol
    alamazlar. Sevgiden mahrum bu sîneler, bir türlü egonun karanlık
    labirentlerinden kurtulamadıkları için, kimseyi sevemez, sevgiyi sezemez ve
    varlığın sînesindeki muhabbetden habersiz olarak kahrolur giderler.

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    11.04.2010 - 16:18

    Gerçeğe tabi ne güzel hayallerimiz var.Bizleri başka diyarlara alıp götüren hayallerimiz…Peki neden hayal kurar insan? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda nasıl bir yanıt alırız acaba? Kimi zaman çok istediğimiz uzaklardaki kareleri hayal ederiz kimi zaman da ulaşılmazları sadece hayallerimizde yaşarız. Alacağımız yanıt bu iki seçeneğe yakın olacaktır muhtemelen.

    Hepimiz çok iyi biliyoruz ki hayal kurmanın sınırı yoktur.Güzelliklerle süslediğimiz hayallerden teşekkül eden karelerin,sınır tanımaması güzel bir teselli aslında.Sonsuz güzelliğe talip olduğumuz gibi; sonsuz güzellikleri yaşatmaya da talibiz.Gerek hayalde,gerekse gerçek yaşantımızda…Yaşatma fiili gücümüz dahilinde vuku buluyor.hayal edilenler ancak bu dünyada var oldu, buluşlar icatlar hep hayal ile başladı. Mesela Jules Verne, Aya Seyahat‘ı yazdığında aya henüz kimse gidememişti. Bu örnek hayalden teşekkül edip gerçekleşmiş en güzel örneklerden birisi. unutulmamalı ki, görülen her şey Hakk’ın tenezzülat makamından kişiye olan merhametinden dolayı bir tecellidir.

    Anlıyoruz ki hayal sadece hayal kalmaya mahkum değildir.Zamanla gerçeğe dönüşebilir.


    Yaşanılacak günlerin arifesinde düşünce ile resimleşen hayaller hazırlık niteliği taşır.Yararını açık ve net olarak görmüşüzdür.Mesela; Üzülmeye neden olan hadiseleri; aksini düşünüp tebessüme vesile kılabiliriz.Böylelikle olumsuz bir hadisenin oluşturduğu ruh halini olumlu hale getirmiş oluruz.

    Günlerin ardı sıra vuku bulmasında nice hayaller gizidir.Dediğimiz gibi; ”hayaller sadece hayal kalmaya mahkum değildir.”
    Hayal kurarak mutlu olabiliyorsak mesafeleri aşabiliyorsak o zaman her gününde nice hayallerin gizli olduğu hayatımızda hayalsiz kalmayalım…

    Gerçekler ile neticelenecek EN GÜZEL HAYALLER SİZİNLE OLSUN…

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    11.04.2010 - 08:19

    bugün bir tek gülücük gönder bana;
    sıcacık olsun!
    ...
    bir gülüşe dilenmek ile tanıştığım bugün bir tek gülücük gönder ki bana. bari bugün üşümeyeyim

    bugün...
    bir tek gülücük gönder bana
    avucuma koyarken gülüşünü sıcacık tanımaya çalışmayacağım seni senin beni bildiğin kadar.
    söz! sormayacağım ismin ne kimsin ve nerdensin?

    belki! .. belki sadece tutunacağım bakışlarına savrulmam için.
    ve bil ki! soracağım sadece:
    ne istersin benden gülüşüne karşılık?

    bugün bir gülücük gönder bana sıcacık olsun!
    bugün sevdiğin insanların isimlerini getir hatırına...
    aralarında ismim olsun...
    bugün bulutlara dolanmış iplerini çöz kalbimin
    ve altın bir kelebek gibi ellerinle tak saçlarına

    hadi! hadi bir tek gülüşünü gönder bana bugün...
    ve eğer hiçbirine mecali yoksa gönlünün bari çok sevdiklerini hatırla ve aralarında ismim olsun!
    bari sadece sevdiklerini hatırla aralarında ismim olan! ..
    ...
    yahut sevenlerini hatırla yani seni sevenleri! ..
    ki adım var elbette onların arasında...

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    10.04.2010 - 22:21

    “”Dosta giden yollar,ne kadar yüksek olursa olsun,

    Dağları aşar geçer,gider…”

    Evet,dosta gideni hiçbir engel tutamaz…

    Gerçek dost,sadece elimizi tutmaz,kalbimize dokunur..

    Allah dostluğu seviyor…

    Dostlukla var olacak bir yürek vermiş biz insanlara..

    Bizler o yüreği dostluk duygularla doldurdukça,

    Rabbimiz bize,Cennet lezzetlerini hatırlatan güzellikleri

    Yaşatacaktır..

    Rabbimiz bizi,düşmanlık duygularla kendimizi zehirleyip,

    Hayatı yaşanmaz hale getirelim diye değil,

    Dostluk duygularla güzelleşelim ve güzelleştirelim

    Diye yaratmıştır..

    Öyleyse,neden,niçin bu düşmanlık.? ? ?

    İki günlük dünya için değer mi? ?

    Paylaşamadığımız nedir.? ?

    Kuru inatların peşinde niçin düşmanlaşalım? ? ?

    Bütün varlıkla dost olmak varken………….

    Niçin,neden düşmanlık? ? ?

    EVET,İKİ GÜNLÜK DÜNYA İÇİN DEĞER Mİ? ? ?

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    09.04.2010 - 22:51

    Zamanımızda kaybolan aile huzuru birlikte de sevgi,saygı,şefkat buharlaşıyor.
    insan,çalışma telaşı ve hızı içinde,hele de gençken koştururken,etrafını göremiyor..
    Dostlarını ihmal ediyor..
    Hatta,çoluk-çocuğuyla bile ingilenemiyor,dost olamıyor..
    Bir sevgi,bir şefkat ihtiyacı anında durup etrafına bakıyor,kimse kalmamış...
    Dost olarak,arkadaş olarak,güveneceği insan olarak kimse yok çevresinde...
    Yapayalnız ve kimsesiz kalmanın acısı yüreğini kavurmaya başliyor..
    Bu noktada tehir edilmiş dostlukların pişmanlığını hiç bir varlık gideremiyor..
    Dostların,yani sevgilerin,saygıların,şefkatlerin,güven duyguların,vefanın ve sadakatın bıraktığı boşluğu,hiç bir kazanım dolduramıyor..
    Çünkü insan sadece bedenden ibaret değildir..
    İnsan ruh ve beden den oluşuyor,
    Ruhun ve mananın temel ihtiyaçlarından biri de,inancını,ahlakını,şefkatini sansürsüz olarak paylaşabileceği dostlarıdır...
    Çünkü,onlarsız hayat,hayat olmuyor....
    Dostluğu en güzelini,birbirini Allah için sevenler göşterir..
    öyle ki,nlar dostlarını canlarına tercih etmişlerdir..
    Söyle bir kıssa anlatılır...
    -Bir sebeple boyunları vurulmak üzere bir kısım sofiler hükümdar tarafından aranıyorlardı..
    Ebu'i Hüseyn en Nuri de bunların arasındaydı..
    Yakalanıp huzura getirildiklerinde,bu zat hemen öne koştu ve ilk önce kendisinin öldürülmesini istedi...
    Sebebi sorulduğunda söyle dedi...
    -'Bir an olsun kardeşliklerime bir hayat kazandırmayı arzu ettim de onun içinde öne geçtim..'
    Hükümdarın çok hoşuna giden bu söz sayesinde hepsinin hayatları kurtuldu...
    Dostun başına bir musibet geldiğinde,elinden tuttup kaldırmak,Allah için yapılan dostlukların en belirgin özelliğidir..
    Vefa da ancak Allah için yapılan dostluklarda mümkündür..
    Sıkıntılı anlarımızda uzanan sıcak bir el,huzur veren bir ses,hangi servete değişilir..?
    Ve hayatımızdaki izlere baktığımızda samimi bir dostumuzun yerini ne doldurabilir?
    Gerçek zengin,böyle dostlara sahip olabilendir..
    Ömür boyu sürecek güzel dostluklar temennisi ile...

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    08.04.2010 - 15:15

    Tesettürün şekli ve kime, nasıl olması gerektiğinin sınırları gayet net çizgilerle çizilmiş.
    Kendimizi Kur’ân’ın ve Sünnetin mihengine vurmamız gerekiyor.
    Ölçümüz Kur’ân ve Sünnettir! Ve bu ölçü kıyamete kadar değişmez, değiştirilemez!
    Tesettür meselesinde her şeyden önce şunu ifade etmek gerektir ki; bin dört yüz senede ve her asırda en az üç yüz elli milyon Müslümanın, toplum hayatında en kutsi ve hakikatli bir düstur-ı İlâhiyi kendilerine şiar edenlere hiçbir kanunun, hiçbir ideolojinin karışmaması ve bâtıl efkârını karıştırmaması gerektir. Kur’ân, tesettürü katiyen emrediyor, ama maalesef bazı bedbaht insanlar Kur’ân’ın bu emrini çağdışı görüp bir esarettir diyorlar ve tesettürün fıtriliğini inkâr ediyorlar.
    Modern, çağdaş, ileri olmanın ölçüsü Batı olunca, bu tarz giyinme de çağdaş medeniyetin gereği olarak görülmektedir.
    Buna karşı İslâm dininin ana kaynakları (Kur’ân ve Sünnet) kadınların, evlenmeleri caiz bulunan erkeklere karşı örtünmelerini, el, yüz ve ayaklar hariç bütün vücutlarını uygun elbise ile kapatmalarını ve açıkta kalan yerlerini de güzel göstermemek, buralara dikkatleri çekmemek için tedbir almalarını emretmektedir. Meâlen Rabbimiz şöyle buyuruyor:
    “(Ey Resûlüm) Mü’min erkeklere söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar! Bu onlar için daha temizdir. Şüphesiz ki ALLAH, (onların) yapmakta oldukları şeylerden hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar; (el, yüz gibi) görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini göstermesinler ve başörtülerini yakalarının üzerlerine kadar salsınlar! ” (Nûr 30, 31)
    Kur’ân’ın bu emrinin tam fıtrî olduğunu ve kadının özgürlüğünün, rahatının bu fermân-ı İlâhide olduğunu ispat etmek için ciltler dolusu kitap yazılabilir.
    Hâl-i âlem buna şâhid-i sadıktır zaten.
    Ebû Davud’un Müsned’inde rivayet edildiği üzere, Peygamber Efendimiz (asm) Hz. Esma’ya “Yâ Esma, kadın bulûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur.” buyurmuş ve kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir.
    Âyet-i kerîmede ve zikrettiğimiz hadîs-i şerif’te görüldüğü gibi tesettürün şekli ve kime, nasıl olması gerektiğinin sınırları gayet net çizgilerle çizilmiş. Kendimizi Kur’ân’ın ve Sünnetin mihengine vurmamız gerekiyor.
    Ölçümüz Kur’ân ve Sünnettir! Ve bu ölçü kıyamete kadar değişmez, değiştirilemez!
    Son olarak Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin bir teklifiyle bitirelim:
    “Terbiye-i İslâmiye dairesinde, âdâb-ı Kur’âniye ziynetiyle o cemal güzelleştirilse; o fâni hüsün, mânen bâkî kalacağı ve Cennet’te hûrilerin cemalinden daha şirin daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadîste katiyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak...”
    Rabbim hakkı hak bilip ona uymayı, bâtılı bâtıl bilip ondan içtinap etmeyi nasîb-i müyesser eylesin.
    Âmin.
    ' Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar; (el, yüz gibi) görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini göstermesinler ve başörtülerini yakalarının üzerlerine kadar salsınlar! ” (Nûr 30, 31)

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    07.04.2010 - 12:27

    Allah’a nasıl dua ettin?

    Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
    Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselama zerre kadar tâbi olmak, bütün dünya nimetlerinden ve bütün ahiret lezzetlerinden daha makbuldür. Bütün dünya nimetleri bir tarafa, Ona tâbi olmanın zerresi bir tarafa… Allah indinde makbuliyet derecesi budur. Bütün Cennet nimetleri yanında, Ona bağlılığın, Ona muhabbetin zerresi daha ağır gelir.
    Bir gün bir Yahudi, yanına iki de yalancı şahit buldu, Cenab-ı Peygambere gidip dedi ki:
    — Senin Eshabından şu zat, benim devemi çaldı. İşte şahitlerim de burada.
    Peygamber efendimiz şahitlere sordu, (Evet bu deve bunun) dediler. Bunun üzerine Eshab-ı kiramdan o zatı çağırdı, dedi ki:
    — Bak, hakkında şikâyet var.
    — Ne oldu ya Resulallah?
    — Sen bu gece bir deve çalmışsın.
    — Ben mi, kimin devesini?
    — İşte bu Yahudi’nin devesini...
    — O deveyi ben satın aldım, çalmadım yâ Resulallah.
    — Devenin onun olduğuna dair şahitler var, peki deveyi satın aldığına dair senin şahidin var mı?
    — Ya Resulallah, ben deveyi daha yeni aldım, gören, bilen yok. Şahitler satın aldığımı bilmedikleri için deveyi hâlâ onun sanıyorlar.
    — Satın aldığına dair şahidin yoksa, deve Yahudi’ye verilecek.
    Hem deve gidecek, hem hırsızlık yaptı diye, gerekli ceza verilecek, ele güne rezil olacak…
    O sahabi, (Yâ Resulallah bana iki dakika müsaade eder misin?) dedi, o mübarek zat. Sonra bir tarafa gitti, iki rekât namaz kıldı, elini açıp şöyle dua etti:
    (Yâ Rabbi, ben her gece uyumadan önce, Cenab-ı Peygambere, hiç aksatmadan, hep on salevat-ı şerife okudum. Eğer bu senin indinde makbul olduysa, beni bu sıkıntıdan kurtar!)
    Dua edip gelir gelmez, deve ayağa kalkıp, (Yâ Resulallah bu Yahudi yalan söylüyor. Deveyi bu zata sattı. Ben bu zatın devesiyim) dedi. Deve konuşunca, Yahudi korkup, deve nasıl konuşur diye kaçtı. Şahitler de kaçtı. Peygamber efendimiz o Müslümana sordu:
    — Sen Allah’a nasıl dua ettin de, deve konuştu?
    — Yâ Resulallah, benim bir âdetim var, her gece yatmadan önce muhakkak size on tane salevat-ı şerife okurum. İşte Allahü teâlâ bu on salevat-ı şerifeyi kabul etti ve deveyi böyle konuşturdu.
    Peygamber efendimiz bunun üzerine buyurdu ki:
    — Sen ki, bana her gece on salevat-ı şerife okuyorsun, Allahü teâlâ dünyadayken seni nasıl kurtardıysa, ahirette de Cehennemde yanmaktan kurtaracaktır.
    O halde, dünya ve ahiret sıkıntılarından kurtulmak için, hiç olmazsa on kere salevat-ı şerife okumadan yatmamalıdır. Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
    (Cebrail aleyhisselam, yâ Resulallah, 'Sana kim salevat okursa, 70 bin melek ona salât okur. Meleklerin salât okuduğu kimse Cennet ehli arasına girer' dedi. İşi güçleşen, salevat okumayı çoğaltsın! Çünkü salevat, bütün sıkıntıları giderir, rızıkları artırır, işlerin hayırla bitmesini sağlar. Salevat, Sıratta nur, salevat okuyan da nur ehli olur. Nur ehli olan da Cehennem ehli olmaz

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    06.04.2010 - 10:38

    Hazreti Lokman Hakîm‘e sordular: - Güzel ahlakın özü nedir? - Doğru sözlü olmak, emaneti sahibine vermek ve kendisini ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenmemek...

    Doğru söylemek dinimizin emridir. Yalan söylemek, çok kötü bir huydur. Yalan, her dinde haramdı. Bütün peygamberler yalan üzerinde çok durmuşlardır. Peygamber efendimiz ümmetine bir nasihatinde şöyle buyurdu:

    - Ey ümmet ve eshabım! Doğruluğa yapışınız! Size doğruluk gerek. Şüphesiz ki, doğruluk, insanı iyiliğe sevk eder. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru insan olarak kalma yollarını araştırdıkça, Allah nezdinde sıddık, çok doğru insan olarak yazılır. Yalandan sakının! Zira, şüphesiz ki, yalan insanı fısk-ı fücura sevk eder. Fısk-ı fücur da cehenneme götürür. Kişi yalancı oldukça ve yalan söyleme yollarını araştırdıkça, Allah nazarında çok yalancı insan olarak yazılır.

    Doğruluğun unutulması, yalanın yaygınlaşması İslâmiyetten, İslâm ahlâkından ne kadar uzaklaşıldığının bir göstergesidir.

    Hâlbuki yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Yalan her dinde şiddetle yasaklanmış kötü bir huydur. Doğruluğun faziletini, yalanın kötülüğünü şu hadis-i şerifler açıkça göstermektedir:

    “Doğru olun! Doğruluk iyiliğe, iyilik ise, cennete çeker. Yalandan sakının! Yalan kötülüklere, kötülükler ise cehenneme götürür.”

    “İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez.”

    Doğruluk saadete, yalan felâkete götürür. Hazreti Lokman Hakîm’e,

    “Sen bu makama nasıl yükseldin? ” diye sorduklarında,

    “Doğru konuşup, emanete riayet etmekle ve faydasız sözü terk etmekle” buyurdu.

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    06.04.2010 - 08:23

    Hiç kuşku yok ki Kur’an, sadece bilgilenmek ya da kültürümüzü artırmak amacıyla değil, onun şaşmaz ilkelerine tabi olmak, emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak suretiyle bu dünyada da öbür dünyada da mutlu bir hayat sürmek amacıyla okunmalıdır.

    “işte bu Kur’an mübarek bir kitaptır. Onu Biz indirdik. Öyleyse ona tabi olun ve ’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ki O’nun rahmetine erebilesiniz.” (6/155)

    Allah Rasulü(sav) ve ashabı, Kur’an-ı hayatlarında uygulamak amacıyla okurlardı. Ashabın Kur’an hocalarından Abdullah İbn Mes’ud’un(ra) konuyla ilgili ifadeleri hayli öğreticidir:

    “Biz Kur’an-ı on ayet, on ayet alırdık ve aldığımız on ayeti anlayıp hayatımıza aktarmadan diğer on ayeti almaktan kaçınırdık. Kur’an insanlara, onunla amel etsinler diye nazil olmuştur. İlk nesiller Kur’an-ı amel etmek için okudular. Sizin her biriniz ise, Kur’an-ı başından sonuna kadar okur, tek bir harfini dahi bırakmaz; halbuki onunla amel etmeyi tamamen terk etmiştir.”

    İbn Mes’ud’un bu ifadelerinden şöyle bir formülasyona gidilebilir: bir mümin, her gün on ayeti tam manasıyla anlayıp gönlüne sindirmeye ve uygulamaya çalışırsa,Allah Rasulü gibi “yaşayan Kur’an” olma hedefine sürekli mesafe kazanır, her gün kendini yeniler, imanını ve heyecanını diri tutar, Salih amellerini çoğaltır ve Allah’ın rızasına ve rahmetine kavuşur.

    ALLAH Teala, vahiyle sağlıklı bir ilişki kurabilen ve Kur’an-i ilkeleri ayakta tutan birey ve toplumların temiz, arı-duru, hoş bir hayata sahip olacağını, buna karşılık vahiyden yüz çevirenlerin ise sıkıntılı zor ve dar bir hayata mahkum olacağını beyan buyurur:

    “Kim iman edip de Salih ameller işlerse, ona tertemiz bir hayat bahşederiz.” (16/97)
    “Kim Zikr’imden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, onun için dar/zor bir hayat vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.” (20/124)

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    26.03.2010 - 22:54

    Allahım bizi bize döndür.
    Bizi kapında durdur.
    Allahım bizi, senin için sende ve seninle eyle.
    Bizi sana hizmetle bahtiyar eyle.
    Almamız da vermemiz de senin için olsun.
    İçimizi senden başkasının sevgisine mekan olmaktan temizle, nehyettiğin yerleri bize gösterme. Emrettiğin yerlerde bizi, bize kaybettirme.
    Zahirimizi (dışımızı) sana masiyetten (günah işlemekten) , batınımızı (içimizi) da şirkten koru.
    Bizi nefislerimizin elinden al, kurtar sana ulaştır.
    Bütün fiil ve hareketlerimiz yalnız senin için olsun.
    Yalnız sana güvenelim, sana dayanalım.
    Senden başkasına asla güvenmiyelim, dayanmayalım.
    Senden gafil olma bedbahtlığından bizi uyandır.
    Bizi, sana taat, ibâdet, ve münacat elbiseleri ile giydir.
    Kalblerimize ve özlerimize sana yakınlık zevkini tattır.
    Nasıl ki gök ile yer arasını ayırdı isen, günahlarla bizim aramızı da aynen öylece ayır.
    Bizi günahlardan uzak tut.
    Nasıl ki gözün siyahı ile beyazının arasını biri birine yakın etti isen, aynen onun gibi, bizi de sana kulluğa, sana taate yakin et.
    Günahlarla bizim aramızı aç. Tıpkı, sana masiyet bahsinde, Yûsuf aleyhisselâm ile Züleyha’nın arasını açtığın gibi.
    Allahım! Bizi gaflet uykusundan uyandır.
    Bizim kimimizi, kimimizden faydalandır.
    Bizi yalnız kendinle meşgul eyle.
    Taki nefislerimiz islah olsun. Nefislerimize sana gelen yolu göster.
    Ömrümüzün kalan kısmını, senin yolunda meşguliyetle geçirelim!
    (Amin)

    Abdülkâdir Geylânî

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    26.03.2010 - 08:14

    Hayat bir yol. İnsan bir yolcu. Kimi yeri dardır, kimi yeri geniş hayat yolunun... Yokuş da ağır, düzde temkin gerek. Her işin başı sağlık... İman ve sağlık olmadan, ne varlık olur, ne dirlik, ne de birlik... Yürüme bilmeyen yolu bozar, söyleme bilmeyen sözü. İçimizde bir dost, bir düşman vardır. Nefstir adı. Ateş gibidir. Sobanın içine koyarsan ısıtır. Lâmbaya koyarsan ışıtır. Dilini bilen çözer, üstüne biner nefsinin. Binmesine izin vermez nefsinin kendisine. Nefse ibadet dedin mi, ayak sürer, akıl hocası şeytandır; ondan ders alır. Ağır yük, serkeş eşeği nasıl yola getirirse, güzel işler, Allah için çalışmalar da ne kadar artarsa, nefs elinden o kadar rahat eder insan. Boş kalınca felâket başlar; araba sağa sola yalpalar. İyisi mi işi baştan sıkı tutup, yolunu yolcusunu iyi bilmeli, bellemeli insan. Tâ ki, büyük bir kayıpla karşılaşmasın hayat yolunda. Büyüklerin sözleri de büyük, dinlemeli, öğrenmeli... Yarını bekleyen bu günü yaşayamaz. Nefsin ve şeytanın işi, acelede ve yarınlarda oyalamada gizli. Gözünü açmalı ki insan, sermayesini sinsi düşmanına kaptırmasın. Kabiliyetin okulu yoktur. Ama insan, tecrübe ile, akıl sahiplerinden istifade ile, bunu elde edebilir.
    Ümitsizlik, en büyük hastalığı bu asrın. İçten kemirir kurt gibi insanı. Günahlarla beslenir, vehimle güçlenir. Allah’ı bilen, şeytana karşı durur. Aklı başında olan, bir elini tövbe ve istiğfara, bir elini duâ ve tevekküle verir. Huzuru bulur.

    ***

    Direksiyon başındaki şoförün küçük bir hatâsı, bazan büyük bir felâkete sebep olabilir.

    Mânevî dikkatsizlikler de, ruhî hayatımızın ölümüne ve hattâ ebedî hayatın kaybına bile yol açabilir.

    Ömür dediğimiz ne ki, 60-70 senelik bir dünya hayatı. Bunu olağanüstü bir gayretle korumaya çalışırız. Oysa ki, ebedî olan ahiret hayatımızı korumak için ise, çok daha büyük bir gayret sarf etmemiz gerekmez mi?

    Ancak bütün bu dikkat ve gayretlere rağmen, yine de şaşma ve yanılma kabiliyetinde olan insanın günah ve hatâdan tamamen kurtulması mümkün değildir. Bu takdirde yapılacak iş, derhal düştüğü yerden kalkmak ve hatâdan dönmektir. Çünkü şeytanın mühim bir hilesi, insana kusurunu itiraf ettirmemek, ona kusurunu kusur olarak göstermemektir. Tâ ki, istiğfar ve Allah’a sığınma yolunu kapasın. “Kusurunu itiraf ederek istiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden (Allah’a sığınan) ise, şeytanın şerrinden kurtulur.”

    Şeytan, insana günah ve kusurunu itiraf ettirmemek veya küçük göstermek sûretiyle daha büyük günah ve kusurları işlemeye sevk eder.

    Ondan sonra da, “artık hayra kabiliyeti kalmadığını, iyice bozulduğunu, yola gelse de bunun bir fayda temin edemeyeceğini” telkin ederek onu ümitsizlik girdabına yuvarlar. Şeytanın bu hilesine karşı, Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’inde mü’min kullarına yardım edeceğini vaat etmekte ve Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesini ikaz buyurmaktadır. (Zümer Sûresi, 53)

    İşte, Cenâb-ı Hak, şeytanın telkinlerine kapılarak günaha düşmüş mü’min kullarının elinden sonsuz rahmetiyle tutup kaldırıyor ve onlara af kapılarını açıyor. Kendi kusur ve günahını Cenâb-ı Hakk’ın dergâhında itiraf ederek af dileyen insanı, Allah’ın rahmeti boş çevirir mi? Nitekim boş çevirmeyeceğini birçok âyet-i kerimeyle vaat etmektedir.

    Onun affı sadece günahkârlara, zindandakilere ve belli bir kitleye de mahsus değildir. Hem her zaman geçerli, hem de bütün insanlığı kuşatacak kadar geniştir.

    En büyük felâket, günahlarının ağırlığı altında ezilerek ümitsizliğe düşmek ve hakka dönme imkânını ebedî olarak kaybetmektir.

    Bunun içindir ki, Cenâb-ı Hak, mü’min kullarını rahmet ve fazlıyla ümitsizliğe düşmekten ve şeytana tâbî olmaktan kurtardığını açıkça ifade buyurmaktadır:

    “Eğer Allah’ın nimet ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız müstesnâ, muhakkak şeytana uyup gitmiştiniz.” (Nisâ Sûresi, 83)

    Yine Cenâb-ı Hak, mü’minleri “işledikleri günah sebebiyle Allah’ı anmaktan vazgeçmeyip, günahlarında ısrar etmeyen kimseler” olarak tarif etmektedir.

    “Ve bir günah işledikleri veya nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anarak günahlarının bağışlanmasını isteyenler. Günahları ise, Allah’tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar, yaptıkları günahta bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Güzel ameller yapanların mükâfatı ne güzeldir.” (Âl-i İmran Sûresi, 135-136) .

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    26.03.2010 - 01:27

    Huzur yüzlere yansısın bugün.
    Ve yüzler Allah’a (c.c.) dönük olsun sadece.
    Hüzünler dönüşşün sevince. Rabbim yaralarımızı sarsın Rauf adıyla!
    Kalbimizdeki hastalıkları gidersin Şafi ismiyle!
    Cumamız Hayırlı ve Mübarek olsun! Olsun ki, yürekler atsın Allah Allah diye.
    Olsun ki, Aşk-ı Muhammed gönüllere azık olsun.
    Olsun ki, paramparça bu ümmet;
    Kardeşlik bilinciyle kaynatılmış, tevhid temeli üzerine kurulmuş, çatısı Kuran, ziyneti sünnet olan bir kaleye dönüşşün! ..
    Rabbim Cuma hürmetine, amellerimize ihlas, gönlümüze huzur, hastalıklarımıza şifa nasip eylesin. Hayatımızın en hayırlı anında, şehadet şerbeti ile huzuruna alsın. Kendisine layık kul, Efendimiz sav layık ümmet eylesin.Şuurlu, ötelere açık, tefekkür yamaçlarında dolaşıp, Esmayı seyre dalıp, Rabbine teslim olan kullarından eylesin.
    amin
    Rabbim! kalbimi tut, etrafımı saran uçurumlara düşmemem için, düşüncelerin oluşturduğu bilinmezlik denizinde kaybolmamam için, nefsimin ve şeytanın gönlümü esir almaması için, ellerimden tut Rabbim.
    Rabbim! geçici ve boş şeylerle yorulan kalbimi Sevginle doldur her şeye Senin sevginle bakabilmeyi öğret...


    Ey Rabbim!
    Dünya sıkıntısı ve ahiret azabından bizi koru.Dostlarına dost eyle.
    Nimetine şükredenlerden eyle.Her işimizi hayr ile tamamla.
    Bize güzel ahlak ver.Dualarımızı kabul eyle.

    Ey Yüce Rabbim..!
    Muhammed, sallallâhu aleyhi ve sellem, ve âline rahmet gönder...
    Zamanımı, yalnızca yaratılış sebebim olan şeylerde harcat...
    Beni Sen’den başkalarına yakarıcı kılma...
    Bana Rahmet sofranı yay...
    Beni mal, mülk, mevki ve şöhret hırsından koru...
    İzzet ve şerefimi, kibir ve gururun peşinden dolanan bir tutkun eyleme...
    Beni Kendi kulluğuna râm kıl...
    İbâdetlerimi, kendini beğenmişlik içinde yok etme...
    Benim elimden insanlara hayr yönelt.
    Ellerimin insanlara hep hayr verici olmasını dilerim.
    Beni, kendini beğenmişlikten ve kendini övmekten sakındır…
    Ey Kapıları Açan ALLAH'IM
    Bize Kapıların En Hayırlısını Aç
    Ey Halden Hale Çeviren RABB'İM
    Halimizi En Güzel Hale Çevir
    Ey Kalpleri Döndüren ALLAH'IM
    Kalplerimizi Dinin Ve Taatin Üzere Sabit Kıl
    Müslüman Kardeşlerimize Zaferler Nasip Eyle
    kullarına zulmeden islam düşmanları Kaffar isminle Kahreyle...
    Şu Mübarek Cuma Gününün Hürmetine
    Dualarımızı Kabul Eyle ALLAH'IM...
    RABBİM!
    BU MÜBAREK GÜNDE BİZİ RIZANI KAZANMAYA,KİTABINLA AMEL ETMEYE
    VE PEYGAMBERİMİZ (S A V) SÜNNETİNE
    UYMAYA MUVAFFAK EYLE! ! !
    Sensin mahzun kalplerin sığınağı.
    Sensin mazlumun âhını işiten.
    Sensin zalimin zulmünü bilen.
    Senin adaletindir sığındığımız.
    Senin mizanındır güvendiğimiz.
    Senin hesabındır tesellimiz.
    Nefsimize zulmetmekten alıkoy bizi.
    Senin adaletine razı olanlardan eyle bizi.
    Senin adaletinin korkusuyla terbiye et hepimizi.
    Adaletinin korkusuyla yumuşat kalplerimizi.
    Amellerimizin tartıldığı 'mizan'da güzel eyle akibetimizi.
    Mizanında ağırlığı olanlardan eyle bizi.
    Kolaylaştır sorgu sualimizi.
    Sana hesap verme inceliğiyle yaşat bizi.
    Hükmüne razı eyle bizi.
    Zulmetmekten ve zulme uğramaktan uzak eyle hepimizi...AMİNN

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    19.03.2010 - 07:48

    Allahım bizi bu güne sağ ve selamet ile eriştirdiğin için sana şükürler olsun.
    her günümüzün hayırlı bir şekilde başlamasını, bizim hayırlı işlerle beraber olmamızı ve hayırlara vesile olmamızı nasip eyle, günümüzü hayırlar ile bitirmemizi nasip eyle.
    bizi bir cuma günü değil, bütün saatlerde yarattıkların güzellikleri, hayır olan işleri düşünmemizi nasip eyle. şeytana fırsat vermemize izin verme yarabbi.
    peygamber efendimiz (s.a.v) yüzüsuyu hürmetine, senden dua ile istekte bulunan müslüman kardeşlerimin hakkını hayırlı kıl. dinden çıkaracak düşünceleri bizden alıkoy.
    ve nefsimizle bizi baş başa bırakma yarabbi


    ALLAH’IM.!

    Sana olan hayretimizi artır,Senden olan

    Nasibimizi bol eyle..

    Senin varlığıyla bizi Alemlere karşı müstağni kıl.

    Allah’ım.!

    Sana teslim olduk,Sana inandık,

    Sana yöneldik,Sana dayandık..

    Allah’ım.!

    Sen bizim Rabbimiz,ve biz Senin kullarıyız..

    Gücümüz yettiğince ahdimiz ve vaadimiz

    Üzerindeyiz..

    İşlediğimiz şeylerin şerrinden Sana sığınırız.

    Allah’ım!

    Bize Sana layık olan şekilde muamele et,

    Bize layık olan şekilde değil..

    Allah’ım.!

    Bakışımızı ve basiretimizi koru.!

    Kalbimizi ve gönlümüzü pak eyle.

    Ve bizi kendi nefislerimizin şerrinden

    Koru Allah’ım..AMİN.


    Hayırlı cumalar dilerim cümlemize

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    13.03.2010 - 09:44

    Aradığım sendin güle dönerken şafaklar, küllenirken akşamlar…
    Gül kızıllığında müjdeler aradım ebrulî bulutlardan hüzme hüzme süzülürken ışıklar.
    Çöl benim içimde, acı benim içimde. Mecnun’un, geceler ve gündüzler boyu Leylî iniltilerini bir ney gibi dinleyen kum taneleri ayaklarımın altında ateş ateş çoğalırken, geceyi özlüyorum. Gecelerde dolunaylar gibi doğasın diye ufkumda yâr!
    Çölün sessizliğine düşerken yıldızlar, yüreğimin kuytularına serinlikler insin cennet cennet ne olur! Bir aslan avcısının çölün hür ufuklarında geceyi yorumlayıp da, “Ebedi ve ezeli Sevgilinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağını anladım.” deyişi gibi ben de gönül semalarımda yıldız yıldız beliren mühürlerine bakıp seni yaşamak istiyorum içimde ey sevgili!
    Benim için her gül yaprağında sen, her yağmurda sen, her rüzgârda sen… Varlığım seninle… Zamana senin adınla mühür vuruyorum. O mühürler ki, zamanın sonsuza uzandığı yerde ancak yine senin adınla açılır, yine senin adınla okunur.
    Gönlümün gaflet çölünde perişan düştüğü demlerde hasretimi affıma ferman say da ne olur ötelerin tütsüsüyle yeni mühürler vur yüreğime. Zaman ırmağının donduğu ötelerde de açılacak sonsuza uzanan yeni mühürler.
    Yüreğim seninle mühürlensin.
    Adım, adınla bilinsin yâr! Adımlarım ne yana dönse sana olsun. Ki, sen her yanımdasın. Biliyorum şah damarımda akan kan, daha yakın değil bana senden.
    Yakınlığın gül tadında yanmaksa eğer uğruna, ne olur beni de yak yaprak yaprak aşkınla. Bin kerre bozduğum tövbelerden sonra yeni baştan yazılsın gecenin en mahrem saatlerinde aşk kitabım. Kitaplar kitabından nasibime ilkin nasıl adın düşmüşse, yine öyle adınla başlasın satırlar. Nice gönlü bin parçaya bölen Züleyha bakışlı güzellerin aşk sayfaları rafa kaldırılsın Yusuf kanatlarıyla.
    Titreyen dudaklarımdaki son mühür, son isim, son çağrı son tat adın olsun…
    Bunu affıma ferman bilirim.
    Sen varsan yâr, her şey bana yâr!
    Vücut zindanında sana müştak gönlüm nice baharlar yaşar adınla yağmur yağmur, demet demet.
    Mısır’a sultan olmak değil mi ki ışığa hasret köhne zindanlardan geçiyor, beni de nefsin zindanında esarete mahkûm bir Yusuf say da, arındır ve sonra da kavuştur özgürlüğüme yâr!
    Bilirsin, özgürlüğüm, sana tutsaklığımdır.
    Arzuların kör kuyusuna benim de atılmışlığım vardır. Ne olur beni de Yusuf’lardan say, yolla ümit kervanlarını, sal rahmet kovanı. Ufkum senin rahmetinle şenlensin. Göz sahillerimde dalgalar senin adınla coşsun.
    Tesellim; hasretimdir, gözyaşımdır, umudumdur…
    Bulut bulut dolan yüreğimden sana akıtıyorum gözyaşlarımı yâr! Önce adın, sonra adımlarım… Ben bir gelirken sen iki gelensin. Benim için bana benden daha çok yönelensin.
    Çağları aşan çağrılarınla günü beş parçaya bölerken, ne olur her parça benim için bir altın dilim olsun secde secde sana yönelişlerimle…

    Osman Alagöz

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    10.03.2010 - 08:05

    Haydi kalk su gecenin simsiyah zulmetinde
    Bagrindan tasan dua parlak nurunu katsin.

    Haydi kalk yüregini ac da yüce Rabbine
    Ilik ilik inciler seccadeni islatsin.

    Birikmesin gönlünde dertler uhud dagi kadar
    Artik huzurullahda izdirabini atasin.

    Dua senin silahin, seccaden barinağin
    Ona dön de varligin bu büyük zevki tatsin.

    O´dur elbet kuluna sah damarindan yakin
    O´na teslim oldun mu kuslar kadar rahatsin.



    Dertte keder de cözüm de yalniz O´nun elinde
    Yalvar ki rahmetiyle dört yanini kusatsin.

    Hak davan; islam olsun senin en büyük derdin
    Seni ancak bu yolda caresizlik aglatsin
    Sen cevap ver:' Var mi bir isteyen? ' nidasina
    isterse baska kullar gaflet icinde yatsin.

    Yalvar bu parca parca dagilmis millet için
    Yalvar cahil perisan çaresiz ümmet için

    Yalvar dogru yol için gercek hidayet için
    Yalvar ki hizmet için hep firsatlar yaratsin.

    De ki:'iste aciz bir kulunum ben Ya Rabbim!
    Sana neler söylemek anlatmak ister kalbim

    Sen hepsini bilirsin.sensin gerçek sahibim
    Yalvaririm yolumuzu nurullah aydinlatsin! '

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    06.03.2010 - 14:50

    Hepimiz ahiret yolcusuyuz, inkârı mümkün değil. Herkes bir sefere giderken yolda ve gittiği yerde kendine lazım olanları alır, diğerlerini almaz.
    İhtiyaç olmayanı almak ahmaklık olur. Dünyadan da, ahirete lazım olanlar tedarik edilir. En akıllı insan, ölüme hazırlanandır.
    En ahmak, dünyaya tapandır. Ahmaklar olmasaydı, dünya harap olurdu. İnsan bir yere gitmek için, bir yerde vasıtaya biner, başka yerde iner, dünya buna benzer. Yalnız, vasıtayı iyi seç. Son durakta ya Cennet ya Cehennem vardır.
    Şeytan; uzaklaştırıcı demektir. Allahü teâlânın sevgisinden, merhametinden uzaklaştıran şeydir. Üç türlü şeytan vardır.
    Birinci şeytan bilinen İblis ve torunlarıdır. İblis; Allah rahimdir affeder diye, günahları vesvese verir, insan bunu dinlemezse çeker gider, bu şeytanın hileleri zayıftır.
    İkinci şeytan nefistir; bu daha kuvvetlidir. Şeytan gibi çekip gitmez. Çok inatçıdır, tekrar tekrar aldatıncaya kadar uğraşır.
    Üçüncüsü daha da kuvvetlidir.
    Bu kötü arkadaştır. Dünyada rezil eder, âhirette Cehenneme götürür. İnsanın imanını öyle çalar ki, o şahsın ruhu bile duymaz.
    Her türlü bozuk yayınlar da kötü arkadaştır. (Kitap, gazete, dergi, tv, vb.)
    İnsanı çevreleyip imanına musallat olan dört düşman vardır; Sağında şeytan, solunda nefis, arkasında kötü arkadaş, önde ise dünyadır.
    Dünya bu zararda rehber olmuştur. İnsanlar düşmanı dışarıda arıyorlar, halbuki düşman kendi içimizdedir. Bu düşman da nefistir.
    Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin. Kim neye benim demişse o şey ona düşman olmuştur.
    Dünyanın en cahil, en ahmak mahluku, insanların nefsidir. Her isteği kendi aleyhinedir. Gıdası haramlardır.
    Nefs, daima zararlı şey ister.
    Allahü teâlâ buyuruyor ki; Ey insanlar nefsinize düşman olun. Çünkü nefsiniz, benim düşmanımdır. Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektir.
    İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin kendinedir.
    Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır.
    İşte, günahlarımın Allah’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıl işi değildir.
    Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı olabilir mi? Kur’an-ı kerimde sık sık, (Hiç mi düşünmüyorsunuz?) diye ikaz edilmektedir.
    Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Mesela Paris’e giden uçağa binen Kâbe’ye varamaz.
    İnsanların çokluğu, dilediklerini yapmaları, gaflet içinde yaşamaları sakın seni de gaflete düşürmesin. Sen tek olarak öleceksin, tek olarak kabre gireceksin, tek olarak hesabını vereceksin. Sen dini, imanı, Allah’ın emir ve yasaklarını unuttun.
    Sen unuttun ama unutulmadın.
    Sırat köprüsünde herkese 7 şeyden sual sorulacaktır, cevap veremeyen düşecektir.
    Bunlar; iman, namaz, oruç, zekat, hac, gusül ve kul hakkındandır.
    Yedinci soruya kadar gelebilmek çok zordur.
    Yedinci soru da çok zordur.
    Peygamberler masum oldukları halde, günahsız oldukları halde burada korkarlar.

  • Gülay Öztürk
    Gülay Öztürk

    28.02.2010 - 14:50

    Gözlerini açabildiğin her sabaha
    Tebessümce umutlar ekle
    Hayata her daim anlam katan
    Bir tebessüme sığınabilmektir yaşam...

    Güzellik serp yaşadığın her ana
    Ağlamak için verilmedi bu ömür
    Ümitlerim bitti dediğimiz anda
    Bir tebessüme sığınabilmektir yaşam...

    Gönül bahçesinde duran serinlik
    Her gamzede açan bir gonca
    Her yere ışık saçan
    Bir sevda gülüdür yüzlerde tebessüm...

    Rahmet dalgasıdır ömür boyunca
    Işık karanlığı nasıl boğarsa
    Hesabı, ölümü unutturmazsa
    Hakk'ın rızasıdır bizde tebessüm...

    Gönüllerin kapısını açarak
    Yığınla çileyi silip süpüren
    Dışta huzur veren, içte köpüren
    Muhabbet gülüdür bizde tebessüm...

    Doğan her güneş parlaklık katar semaya
    Tekrar başlamalı der, bağlanmalı der hayata
    Rüzgarın dansıdır, koca deryada
    Dalgaların vurduğu bir sahildir tebessüm...

    Sesini duyurabildiğin yere
    Gücünün yettiği kadar ile
    Hiçbir şeyim kalmadı verecek deme
    Ümit ver, tebessüm eksilmesin yüzünde...

    Tebessümdür göze sürülen
    Yüzdeki çizgilere anlam kazandıran
    Gönülde akan canda can olan
    Kalpten kalbe yol olup ruhu dinlendiren...

    Kimi zaman sevgi, kimi zamana sevinç
    Kimi zaman hüzün...
    Bazen çoşku bazen gözyaşı
    Sevebilmektir sevilebilmektir tebessümce...

Toplam 145 mesaj bulundu