ÖMER HAYYAM RUBAİLERİ (ŞİİRLERİ) İLE DOĞUM GÜNÜNÜZÜ KUTLAMAK İSTEDİM. UMARIM GÜZEL BİR ARMAĞAN OLUR SİZİN İÇİN
Öncelikle; doğum gününüzü, Hayyam'ın, şarabın neden doğdunu anlatan bir şiiri ile kutluyorum:
*** Kadeh bir bedendir ki, ondan can doğar, Yasemine benzerken, erguvan doğar. Hayır, yanlış söyledim; aslında şarap, Ateşten gebe kalan bir sudan doğar!
Ve doğum gününüz de ne içersin bilmem ama; Hayyam, düşmanının kanını içiyormuş. Yani düşmanı olan, onu her gün öldürmeye çalışan, dünyanın kanı olan şarabı.
*** Dünya derdiyle harap olmadan böyle, Bol bol içelim kızıl şaraptan şöyle. Dünya kanlımız; şarap, dünyanın kanı; Kanlısının kanını kim içmez; söyle?
Doğum günü pastanız olur ve üzerinde de mumlar olursa, bu rubaiyi daha dikkatli okuyun. Sizi eleştirmek için değil ama, dikkatli olmanız için.
*** Dünya ömrü masaldır, bir de soruyor. Demek malı, mülküyle gurur duyuyor? Bu fırtınalı yerde mum yakmış demek? Hem bu sel yatağına ev mi kuruyor?
Ve bu gün için, aşağıdaki rubainin son dizesini iyice okuyup; bundan sonraki günler içinde mutlu, huzurlu ve dilediğinizce bir yaşam geçirmenizi isterim.
*** Sâki, arttır canımdan diri kalanı, Halk sohbetinde çok az yeri kalanı. Bilirim, dün şaraptan kaldı bir kadeh; Kim bilir ki ömrümden geri kalanı?
Değerli Hanımefendi bu gün doğum gününüz, iyiki doğmuşsunuz, dünyaya gelerek sizi sevecekleri mutlu kılmışsınız.Selam,Saygı ve Dualarımla
Doğum Günü
Doğduğunda bilmezdin dünyada misafirsin Oysa nadir bulunan değerli bir safirsin Geçmiş günlere göre bu gün daha mahirsin Umarım her geçen gün biraz daha tahirsin Maddenle hayal değil dünden daha sahisin
Günün kutlu olmalı iyi ki doğmuşsunuz Üzmesin sizi kimse siz hakkı bulmuşsunuz Nedamet kulun işi siz nadim olmuşsunuz Üstelik bu alemde gül gibi kokmuşsunuz Nezafeti yüreğe,elbet indirmişsiniz, Ümidi saklı tutup,hayatı bilmişsiniz, Zaman akıp gitmekte,siz bunu görmüşsünüz.
Kutlu olsun bu günün,kutlu olsun her günün, Umarım ağlamazsın,hep görülsün güldüğün, Tefekküre yönelsin,bakışın temayülün, Lebinden çıktığında,karşılansın isteğin, Uzaklarda değildir,yakındır mutluluğun.
Olsun diye dilerim,bu günlerin hep kutlu, Layıksın mutluluğa,günlerin olsun mutlu, Sıkıntılı olmasın,yarınların umutlu, Umduğunu bulursun,yaşarsın hep onurlu, Nezaket içersinde,her şeyi yap şuurlu.
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine Bir anda yükselen bir bülbül sesi -Erken erken karlar ortasında Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta- Bana geri getirir eski günleri ...Paslanmış demir bir kapı açılır Küf tutmuş kilitler gıcırdarken Ta karanlıklar içinde birden Bir türkü gibi yükselirsin sen Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken Söyleyemediğim ateşten kelimeleri Şuuraltım patlamış bir bomba gibi Saçar ortalığa zamanın Ağaran saçın toz toprağını Bana ne Paris'ten Newyork'tan Londra'dan Moskova'dan Pekin'den Senin yanında Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu Geceme gündüzüme Gözlerin Lale Devrinden bir pencere Ellerin Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den Kucağıma dökülen Altın leylak
III
Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma Kimi ırmaklardan yansıma Kimi kayalardan kırpılma Kimi öteki dünyadan bir çarpılma İçi ölümle dolu Dönen bir huni Doğarken güneş Kesilmiş ölü yüzlerden Bir mozayik minyatürlerden Dokunur tenimize Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay Ve birden senin sesin gelir dört yandan Menekşe kokulu sütunlardan Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan Gözlerine ait belgeler sunulur Ey aşkın kutlu kitabı Uçarı hayallere yataklık eden Peri bacalarının yasağı Gönlümün celladı acı mezmur Bana bıraktığın yazıt bu mudur Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi Senden bir gök Senden yıldızlar ördüler Ateş böcekleri O gece dört yanıma Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı Sen bir anne gibi tuttun ufukları Ve çocuklar gülle anne arasında Seninle güller arasında Tuhaf bir ışık bulup eridiler Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler Aramızdaki sırra Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar Gençlik monologları Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından Bana getiren Yasamız vardı Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben
IV
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir tuz bulutu gibi Savuran yüreğime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli Lambalar eğri Aynalar akrep meleği Zaman çarpılmış atın son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu Büyüttüğü emzirdiği Kuş tüyünden Ve kuş sütünden Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini Ey gönüllerin en yumuşağı en derini Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında Çatı katlarında bodrum katlarında Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba Hep Kanlıca'da Emirgan'da Kandilli'nin kurşuni şafaklarında Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Ey çağdaş Kudüs (Meryem) Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha) Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında Köle gibi satıldım pazarlar pazarında Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda Verilmemiş hesapların korkusuyla Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili
ELVEDA DOSTLAR! (Muhsin Yazıcıoğlu adına ve anısına) Sivas ellerinde çalınmaz sazım. Bu benim kaderim bu alın yazım… Kullardan dileğim,Hak’tan niyazım, Duanızı eksik etmeyin dostlar! ...
Gidiyorum işte, gündüz ve gece, Yolculuk muamma, garip, bilmece.. Dilimde-kalbimde, ilk ve son hece; O’ndan geldim O’na giderim dostlar! ...
Yiğidolar yurdu Sivas elleri, Sizlere bıraktım gonca gülleri.. Aşarak gelmiştim, tüm engelleri… Göksun dağlarında, takıldım dostlar! ...
Gayem ne saltanat, ne de vezirlik, Ülkümüz kardeşlik,esenlik,dirlik… Sağlansın istedim bir Büyük Birlik, Göremedim yazık, elveda dostlar! ....
Çileli günleri hüzünle anmak, İşkence, ızdırap, hapse konulmak… Üşümekten korkup, ölürken donmak, Bu benim kaderim, değil mi dostlar? ! ...
Helikopter meğer tabutmuş bana, Gelince ecelim, binmişim ona.. Ağlama arkamdan, dua et ana,.. Hakkınızı helal ediniz dostlar! ...
Kar,bora,fırtına, bulmadı sükun.. Arandı dağ-tepe, yer-gök iki gün… Umutlar tükendi ve büyük hüzün… Çok erken ayrıldım, değil mi dostlar? ! ...
Adım Muhsin,olsun size yadigar… Kimselere kalmayacak bu diyar… Cennetini kazanandır bahtiyar.. Yerim cennet, üzülmeyin a dostlar! ...
Musa Uzunkaya (28/03/2009) (E.Samsun Milletvekili)
saklayamadım seni içmde hangi tarafıma koysam fazla geliyordun dudaklarım ıslak kapılarım açık gittim çoktum sana az bıraktım kendimi bitmeyeceğim gitsemde bekleme ve unutma beni sorularla döneceğim dudaklarım kurumadan
Vermek Sonra, varlıklı bir adam konuştu: 'Bize vermekten bahset.'
Ve o cevap verdi:
'Sahip olduklarınızdan verdiğinizde, çok az şey vermiş olursunuz;
Gerçek veriş, kendinizden vermektir.
Çünkü sahip olduklarınız, yarin ihtiyacınız olabilir diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?
Ve yarin, kutsal şehre giden hacıları takip ederken, kemiklerini, iz bırakmayan kumlara gömen fazla uyanık bir köpeğe ne getirebilir?
Ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan başka bir şey değil midir?
Kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak, tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?
Çok fazla şeye sahip olup, çok az verenler, bunu gösteriş isteyen gizli arzuları için yaparlar, ki bu da armağanlarını yararsız kılar.
Ve bazıları vardır ki, çok az şeye sahiptirler ve hepsini verirler. Bunlar hayata ve hayatin definesine inananlardır, ve kasaları hiç bos kalmaz.
Bazıları sevinçle verirler, bu sevinç onların ödülüdür.
Bazıları ise ıstırap içinde verirler ve bu acı onların vaftizidir.
Ve bazıları vardır ki, ne vermenin acısını hissederler, ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düşüncesi taşırlar;
Onlar, su vadideki mersin ağacının kokusunu salışı gibi verirler.
Böyle kişilerin ellerinde Tanrı dile gelir ve onların gözlerinden Tanrı, dünyaya gülümser.
İstendiği zaman vermek güzel bir davranış olabilir; fakat istenmeden, ihtiyacı hissederek vermek çok daha anlamlıdır.
Ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak, veriş olayından daha fazla sevinç getirir.
Vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi?
Sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.
Öyleyse simdi verin ve vermenin hazzını mirasçılarınız değil siz yasayın..
Çoğunlukla söyle dersiniz: 'Vereceğim, ama hak edeni bulabilirsem.'
Ne koruluktaki meyve ağaçları böyle düşünür, ne de çayırdaki sürüler.
Onlar, saklandığında çürüyecek olanı, yasayabilsin diye verirler.
Herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden bir kişi, sizden gelebilecek şeyleri de hak eder.
Ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmış bir insan, sizin küçük ırmağınızdan da bir bardak su alabilir.
Faydasından öte, kabul etmenin gerektirdiği cesaretten ve güvenden daha büyük bir değer var midir?
Ve siz kim oluyorsunuz da, onların göğüslerini yırtarak gururlarını korunmasızca ortaya seriyor, sonra da onların değerlerini örtüsüz ve gururlarını utanmasız olarak değerlendiriyorsunuz?
Önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve verme olayında bir aracı olarak görün.
Çünkü gerçekte her şeyi veren hayattır ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde, sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.
Ve siz alıcılar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz, ne kendinize ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için, hiç bir minnet hissi taşımayın.
Bunun yerine, armağanları kanat yaparak, verenle beraber yükselin;
Çünkü borcunuzu gereğinden fazla abartmak, annesi özgür yürekli dünya, babası evren olan cömertlik olgusundan şüphe etmek demektir...'
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar, Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı, Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı... Gördükleri ru'ya ezeli bahçedir aşka; Her mevsimi bir yaz ve esen ruzgarı başka. Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez; Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez... Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi... Zenginler o cennette fakirlerle müsavi; Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler, Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler.
Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa, Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasiyle, Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle. Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık Bir mucize halinde o gözlerdendir artık. Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur. İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan... Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan. Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler. Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler? Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden. Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o! Alemde bir akşam ne semavi koşudur o! Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin, Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin, Simaları her lahza parıldar bu zeferle; Gök, her tarafından, donanır meş'alerle!
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar Dunyayı unutmuş bulunurken o sularda, -Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da- Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan, Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan... Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak... Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak... Ey talih! Ölümden ne beterdir bu karanlık! Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık! Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet! EY TATLI VE ULVÎ GECE! YILLARCA DEVAM ET...
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara. Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim. Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi. Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa. Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri. Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi. O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla Artık sevmiyorum ya severim belki yine Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Belki bana verdiği son acıdır bu acı Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
ötelere yuvarlanıyorum, ve her acı günün birinde dönüşecek şehvetin dikenine. az zaman kaldı, sonra kurtulacağım, ve sarhoş, uzanacağım aşkın kucağına. sonsuz yaşam dalgalanıyor içimde tüm gücüyle, yukarıdan aş ...
03.01.2010 - 00:56
HOŞ GELDİN YENİ YIL ++) (++ UMUT.. VER ++) (++ BİZE MUTLU YILLAR
Geçmişteki yıldan farklılık yaşat,
Kin,nefret üretme sevgiyle kuşat,
Çekilen çileden vücutlar haşat,
Hoş geldin yeni yıl umut ver bize.
Savaştan sözetme barışı sağla,
Miğde zil çalmasın gırtlağı yağla,
Kavga çıkaranı tatlıya bağla,
Hoş geldin yeni yıl umut ver bize.
Ortadan kalkmalı başlık parası,
Dünürcü olanın bozuk arası,
Mazlumun kapansın,varsa yarası,
Hoş geldin yeni yıl umut ver bize.
Vatana,millete zarar gelmesin,
Koruyucu,polis,asker ölmesin,
Hain teröristler yurdu bölmesin,
Hoş geldin yeni yıl umut ver bize.
Zekice yetişsin öğrenci,gençler,
Mutluca geçinsin evlenen eşler,
Tebessüm gösterde akmasın yaşlar,
Hoş geldin yeni yıl umut ol bize.
1-1-2010 GÖNÜL DOSTLARIMA SAYGILAR,SEVGİLER,SELAMLAR.
TÜRKİYE Yazarlar,Ozanlar,Bestekarlar,Şairler Grubu,
AŞKIN DERYASI Kitabımdan Damlalar GRUBU Isparta Sevdalıları Grubu.
mutlu yıllar diliyoruz destek olmanızı bekliyoruz...
06.06.2009 - 21:52
ÖMER HAYYAM RUBAİLERİ (ŞİİRLERİ) İLE
DOĞUM GÜNÜNÜZÜ KUTLAMAK İSTEDİM.
UMARIM GÜZEL BİR ARMAĞAN OLUR SİZİN İÇİN
Öncelikle; doğum gününüzü, Hayyam'ın, şarabın neden doğdunu anlatan bir şiiri ile kutluyorum:
***
Kadeh bir bedendir ki, ondan can doğar,
Yasemine benzerken, erguvan doğar.
Hayır, yanlış söyledim; aslında şarap,
Ateşten gebe kalan bir sudan doğar!
Ve doğum gününüz de ne içersin bilmem ama; Hayyam, düşmanının kanını içiyormuş. Yani düşmanı olan, onu her gün öldürmeye çalışan, dünyanın kanı olan şarabı.
***
Dünya derdiyle harap olmadan böyle,
Bol bol içelim kızıl şaraptan şöyle.
Dünya kanlımız; şarap, dünyanın kanı;
Kanlısının kanını kim içmez; söyle?
Doğum günü pastanız olur ve üzerinde de mumlar olursa, bu rubaiyi daha dikkatli okuyun. Sizi eleştirmek için değil ama, dikkatli olmanız için.
***
Dünya ömrü masaldır, bir de soruyor.
Demek malı, mülküyle gurur duyuyor?
Bu fırtınalı yerde mum yakmış demek?
Hem bu sel yatağına ev mi kuruyor?
Ve bu gün için, aşağıdaki rubainin son dizesini iyice okuyup; bundan sonraki günler içinde mutlu, huzurlu ve dilediğinizce bir yaşam geçirmenizi isterim.
***
Sâki, arttır canımdan diri kalanı,
Halk sohbetinde çok az yeri kalanı.
Bilirim, dün şaraptan kaldı bir kadeh;
Kim bilir ki ömrümden geri kalanı?
Tekrar mutlu yıllar..
Yalçın Aydın Ayçiçek
Yazışmak, konuşmak, paylaşmak isterseniz:
e-postam: [email protected]
msn'im: [email protected]
Rubailerin alındığı (benim yayınladığım) iki kitap:
1 - Hayyam Rubaileri Külliyatı- Yalçın Aydın Ayçiçek- Demos Yayınları- 2007 basımı- 696 sayfa
2 - Hayyam'ın Türkçe Yüzü- Yalçın Aydın Ayçiçek- Can Yayınları- 2004 basımı- 180 sayfa
(keloğlanım, bay, 50)
06.06.2009 - 11:27
Değerli Hanımefendi bu gün doğum gününüz, iyiki doğmuşsunuz, dünyaya gelerek sizi sevecekleri mutlu kılmışsınız.Selam,Saygı ve Dualarımla
Doğum Günü
Doğduğunda bilmezdin dünyada misafirsin
Oysa nadir bulunan değerli bir safirsin
Geçmiş günlere göre bu gün daha mahirsin
Umarım her geçen gün biraz daha tahirsin
Maddenle hayal değil dünden daha sahisin
Günün kutlu olmalı iyi ki doğmuşsunuz
Üzmesin sizi kimse siz hakkı bulmuşsunuz
Nedamet kulun işi siz nadim olmuşsunuz
Üstelik bu alemde gül gibi kokmuşsunuz
Nezafeti yüreğe,elbet indirmişsiniz,
Ümidi saklı tutup,hayatı bilmişsiniz,
Zaman akıp gitmekte,siz bunu görmüşsünüz.
Kutlu olsun bu günün,kutlu olsun her günün,
Umarım ağlamazsın,hep görülsün güldüğün,
Tefekküre yönelsin,bakışın temayülün,
Lebinden çıktığında,karşılansın isteğin,
Uzaklarda değildir,yakındır mutluluğun.
Olsun diye dilerim,bu günlerin hep kutlu,
Layıksın mutluluğa,günlerin olsun mutlu,
Sıkıntılı olmasın,yarınların umutlu,
Umduğunu bulursun,yaşarsın hep onurlu,
Nezaket içersinde,her şeyi yap şuurlu.
Sinan Karakaş
05.06.2009 - 19:36
Edebiyat sevdalısı biricik karıma sevgilerle...
Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine
II
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine
Bir anda yükselen bir bülbül sesi
-Erken erken karlar ortasında
Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta-
Bana geri getirir eski günleri
...Paslanmış demir bir kapı açılır
Küf tutmuş kilitler gıcırdarken
Ta karanlıklar içinde birden
Bir türkü gibi yükselirsin sen
Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken
Söyleyemediğim ateşten kelimeleri
Şuuraltım patlamış bir bomba gibi
Saçar ortalığa zamanın
Ağaran saçın toz toprağını
Bana ne Paris'ten
Newyork'tan Londra'dan
Moskova'dan Pekin'den
Senin yanında
Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı
Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu
Geceme gündüzüme
Gözlerin
Lale Devrinden bir pencere
Ellerin
Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den
Kucağıma dökülen
Altın leylak
III
Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla
Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma
Kimi ırmaklardan yansıma
Kimi kayalardan kırpılma
Kimi öteki dünyadan bir çarpılma
İçi ölümle dolu
Dönen bir huni
Doğarken güneş
Kesilmiş ölü yüzlerden
Bir mozayik minyatürlerden
Dokunur tenimize
Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay
Ve birden senin sesin gelir dört yandan
Menekşe kokulu sütunlardan
Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan
Gözlerine ait belgeler sunulur
Ey aşkın kutlu kitabı
Uçarı hayallere yataklık eden
Peri bacalarının yasağı
Gönlümün celladı acı mezmur
Bana bıraktığın yazıt bu mudur
Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi
Senden bir gök
Senden yıldızlar ördüler
Ateş böcekleri
O gece dört yanıma
Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı
Sen bir anne gibi tuttun ufukları
Ve çocuklar gülle anne arasında
Seninle güller arasında
Tuhaf bir ışık bulup eridiler
Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler
Aramızdaki sırra
Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar
Gençlik monologları
Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından
Bana getiren
Yasamız vardı
Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne
Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben
IV
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Sezai Karakoç
07.04.2009 - 12:36
ellerine, yüreğine sağlık babacığım...
ELVEDA DOSTLAR!
(Muhsin Yazıcıoğlu adına ve anısına)
Sivas ellerinde çalınmaz sazım.
Bu benim kaderim bu alın yazım…
Kullardan dileğim,Hak’tan niyazım,
Duanızı eksik etmeyin dostlar! ...
Gidiyorum işte, gündüz ve gece,
Yolculuk muamma, garip, bilmece..
Dilimde-kalbimde, ilk ve son hece;
O’ndan geldim O’na giderim dostlar! ...
Yiğidolar yurdu Sivas elleri,
Sizlere bıraktım gonca gülleri..
Aşarak gelmiştim, tüm engelleri…
Göksun dağlarında, takıldım dostlar! ...
Gayem ne saltanat, ne de vezirlik,
Ülkümüz kardeşlik,esenlik,dirlik…
Sağlansın istedim bir Büyük Birlik,
Göremedim yazık, elveda dostlar! ....
Çileli günleri hüzünle anmak,
İşkence, ızdırap, hapse konulmak…
Üşümekten korkup, ölürken donmak,
Bu benim kaderim, değil mi dostlar? ! ...
Helikopter meğer tabutmuş bana,
Gelince ecelim, binmişim ona..
Ağlama arkamdan, dua et ana,..
Hakkınızı helal ediniz dostlar! ...
Kar,bora,fırtına, bulmadı sükun..
Arandı dağ-tepe, yer-gök iki gün…
Umutlar tükendi ve büyük hüzün…
Çok erken ayrıldım, değil mi dostlar? ! ...
Adım Muhsin,olsun size yadigar…
Kimselere kalmayacak bu diyar…
Cennetini kazanandır bahtiyar..
Yerim cennet, üzülmeyin a dostlar! ...
Musa Uzunkaya (28/03/2009)
(E.Samsun Milletvekili)
11.03.2009 - 11:16
arkadaşlar, tebrikleriniz için çok teşekkür ediyorum, hepiniz saolun :)))
14.07.2008 - 21:36
saklayamadım seni içmde
hangi tarafıma koysam fazla geliyordun
dudaklarım ıslak kapılarım açık gittim
çoktum sana az bıraktım kendimi
bitmeyeceğim gitsemde
bekleme ve unutma beni
sorularla döneceğim
dudaklarım kurumadan
07.05.2008 - 21:56
Vermek
Sonra, varlıklı bir adam konuştu: 'Bize vermekten bahset.'
Ve o cevap verdi:
'Sahip olduklarınızdan verdiğinizde,
çok az şey vermiş olursunuz;
Gerçek veriş, kendinizden vermektir.
Çünkü sahip olduklarınız, yarin ihtiyacınız olabilir
diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?
Ve yarin, kutsal şehre giden hacıları takip ederken, kemiklerini,
iz bırakmayan kumlara gömen fazla uyanık bir köpeğe ne getirebilir?
Ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan başka bir şey değil midir?
Kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?
Çok fazla şeye sahip olup, çok az verenler, bunu
gösteriş isteyen gizli arzuları için yaparlar,
ki bu da armağanlarını yararsız kılar.
Ve bazıları vardır ki, çok az şeye sahiptirler ve hepsini verirler.
Bunlar hayata ve hayatin definesine inananlardır,
ve kasaları hiç bos kalmaz.
Bazıları sevinçle verirler, bu sevinç onların ödülüdür.
Bazıları ise ıstırap içinde verirler ve bu acı onların vaftizidir.
Ve bazıları vardır ki, ne vermenin acısını hissederler,
ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düşüncesi taşırlar;
Onlar, su vadideki mersin ağacının kokusunu salışı gibi verirler.
Böyle kişilerin ellerinde Tanrı dile gelir ve
onların gözlerinden Tanrı, dünyaya gülümser.
İstendiği zaman vermek güzel bir davranış olabilir; fakat
istenmeden, ihtiyacı hissederek vermek çok daha anlamlıdır.
Ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
veriş olayından daha fazla sevinç getirir.
Vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi?
Sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.
Öyleyse simdi verin ve vermenin hazzını
mirasçılarınız değil siz yasayın..
Çoğunlukla söyle dersiniz:
'Vereceğim, ama hak edeni bulabilirsem.'
Ne koruluktaki meyve ağaçları böyle düşünür,
ne de çayırdaki sürüler.
Onlar, saklandığında çürüyecek olanı, yasayabilsin diye verirler.
Herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden
bir kişi, sizden gelebilecek şeyleri de hak eder.
Ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmış bir insan,
sizin küçük ırmağınızdan da bir bardak su alabilir.
Faydasından öte, kabul etmenin gerektirdiği cesaretten ve
güvenden daha büyük bir değer var midir?
Ve siz kim oluyorsunuz da, onların göğüslerini yırtarak
gururlarını korunmasızca ortaya seriyor, sonra da
onların değerlerini örtüsüz ve gururlarını
utanmasız olarak değerlendiriyorsunuz?
Önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve
verme olayında bir aracı olarak görün.
Çünkü gerçekte her şeyi veren hayattır
ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde,
sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.
Ve siz alıcılar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz, ne kendinize
ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
hiç bir minnet hissi taşımayın.
Bunun yerine, armağanları kanat yaparak,
verenle beraber yükselin;
Çünkü borcunuzu gereğinden fazla abartmak,
annesi özgür yürekli dünya,
babası evren olan cömertlik olgusundan
şüphe etmek demektir...'
Halil Cibran
17.04.2008 - 20:44
VUSLAT
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı,
Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı...
Gördükleri ru'ya ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen ruzgarı başka.
Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez;
Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez...
Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler.
Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa
Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,
Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasiyle,
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.
Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık
Bir mucize halinde o gözlerdendir artık.
Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur.
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan.
Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden.
Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!
Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!
Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin,
Simaları her lahza parıldar bu zeferle;
Gök, her tarafından, donanır meş'alerle!
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar
Dunyayı unutmuş bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan,
Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan...
Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak...
Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak...
Ey talih! Ölümden ne beterdir bu karanlık!
Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık!
Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet!
EY TATLI VE ULVÎ GECE! YILLARCA DEVAM ET...
YAHYA KEMAL BEYATLI
29.11.2007 - 20:06
Bu Gece En Hüzünlü Şiiri Yazabilirim
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
Pablo Neruda
21.11.2007 - 23:27
en sevdiklerimden atölyene armağanım olsun :)))
yalnız dış kapının mandalı gibi kalmak kıskandırıyor beni bilesin...
ORFEUS'A SONE
Tez elden değişse de dünyamız,
Bulutlar gibi,
Her olgunlaşan
Düşer en eskinin kucağına.
Bu dur durak bilmez değişmede,
Daha öteye daha özgüre,
Süregider eski şarkın,
Tanrı'nın çalgısı ile.
Bilinmedi çekilenler,
Kavranılmadı sevgiler,
Ölümün bizden alıp götürdüklerinden
Arta kalan yalnızca şarkısıdır.
Rainer Maria RİLKE
Toplam 11 mesaj bulundu