-
anneler günü
11.05.2006 - 19:32Anneler günü vb.leri kültür konusudur. Bir millet diğer bir milletle kültür alış-verişine girerse, hangisininki diğerine ağır basarsa o diğerini bitirir. Bu alış-veriş meselesine güvenen girer. Esasen böyle bir şeye gerek yoktur... Gelgelelim bu, devlet politikası haline gelince, bizim müslümanlar da böyle bir alış-verişin karşısında bulmaktadırlar kendilerini. Devlet güçlü de olsa, bu işin bir mağlubiyet tarafı vardır. Çünkü ismi 'alış-veriştir.' Güçsüz olan ölecek, güçlü olan yara alacaktır. İşte arkadaşlar bu alış-veriş hepimizi etkiler. Onlar ne yaptıysa özde de kabukta da aynı şeyleri yaparsak, onlardan ayırd edici bir tarafımız kalmaz.
Böyle günler kültür konusudur demiştim, kültürün temel kaynağı ise dindir. Aynı dinin mensupları arasında kültür farkı yoktur, uygulama farkı vardır. Örf/adetlerden gelen uygulama farklılıkları vardır. Mesela Hindistan'dakiler yemeği elleriyle yiyorlar, bu meşrebi bir meseledir. Fakat sağ elle yemek mezhebi bir meseledir. (Meşreb: Fıtratla alakalı yöneliş. Mezheb: Teorisi belli, takip edilen bir yol demektir.) Bizim aklarımız neler ise Hindistan'ın, Endonezyan'ın vs... müslüman ülkelerin de aklarıdır. Bizim karalarımız Hindistan'ın, Endonezya'nın karalarıdır. Fakat müslüman olmayan ülkelerin kültürlerinden biraz biraz alırsak kültürümüz karman çorman olmuş olur.
Ayrıca böyle günleri icad eden Avrupa'nın neden senenin bir gününü anneler günü olarak kutladıklarını düşünelim? Çünkü onlar anne-babalarını darülacezelere atıp, senede bir gün gönüllerini alıp(!) kendilerini psikolojik olarak rahatlatmak istiyorlar(!) Oysa İslam anlayışında anne-babaya senede bir gün değil 365 gün itaat vardır. İlla ki de hediye almak istiyorsak kendimize bir gün belirleyebiliriz... Önemli olan onlara benzememek, muhalafet etmektir. Efendimizin şu Hadis-i Şerifini de hatırlatmadan geçemeyeceğim:'Halifihum' - 'Onlara muhalefet ediniz'
-
tövbe
26.03.2006 - 05:52GELİN TEVBE EDELİM, TEVBE
Tevbe, İslâmi ıstılahta hatadan, yanlış ve yasaktan, haramdan ve günahtan vazgeçme manasına kullanılır. ' İstiğfar' ise; Allah'a tevbe dilekçesi arz etmek demektir. Bu sebeple çok kere bu iki mefhum/kavram 'tevbe istiğfar' şeklinde olmak üzere birlikte kullanılır. Tevbenin sözde kalmayıp öze intikali için bazı safhalardan geçmesi icab eder.
Birinci safha; günahın ciddi manada tesbiti safhasıdır. Yani, insan yanlış ve hatasını anlamış, bunu da not almış ve tesbit etmiştir.
İkinci safha; hatadan rücû/vazgeçme arzu ve iradesinde yoğunlaşma ve samimi pişmanlık konusuna ağırlık verme safhasıdır.
Üçüncü safha ise; bir daha bu hata ve günaha dönmemek için, zihni planda yapılan hazırlık safhasıdır ki, buna iradeyi güçlendirme devresi de denilebilir.Bundan sonra sıra; pişmanlık dilekçesini Allah Teâlâ Hazretleri'ne vermeye gelecektir. Bu konuda hiçbir vasıta olmaksızın 'abd'/kul olmanın aczini itiraf ederek ve Allah'ın yardımına güvenerek samimiyetle yola çıkılırsa; bağışlanma ve azabın kalkması kesindir. (bkz.Zümer Sûresi, Âyet 53 ve Enfal Sûresi, Âyet 33)
Buna karşılık hatada ısrar ve günahı küçük görme, sıkıtıyı arttırır ve affı zorlaştırır. Hele; 'bunda ne var, herkes yapıyor, şartlar mecbur ediyor, başka alternatif mi var? ' ve benzeri ifadeler ise, geleceği büsbütün karartır.
Nelerden tevbe etmemiz gerektiğini şöyle bir sıralarsak, hem günah envanteri tesbiti yapmış, hem de gerçek tevbenin birinci safhasınaaadım atmış oluruz:
Mesela dedikten sonra, hatırımıza gelişe göre sıralayalım:1- Konuları, ezbere ele almak yerine onlara 'kitâbî' yaklaşım sergilersek, bir diğer ifade ile ' kaynaklarımıza' başvursak,
2- Her şeyi bilirlik taslamak yerine; istişareyi ve tek adamın fikri yerine 'Şûrâ'yı ikame etsek,
3- 'Ne derler? ' endişesi veya birilerine şirin görünmek kaygusuyla hareket etmek yerine, 'Allah ne der? 'den yola çıkıp, Kâinatın Sahibi'ne şirin görünmeyi tercih etsek,
4- Her hususta dünyalık hesap yapma alışkanlığını terkle, âyette emrolunduğu gibi ahiret hesabı peşinde koşsak, (bkz.Kasas Sûresi, Âyet 77)
5- Yanlış bir anlayış ve sakat bir metotla Hristiyan ve Yahudilere 'diyalog' yerine, öncelikle Müslüman kardeşlerimizle 'diyalog' kursak,
6- Ramazan-ı Şerif'i eğlence mevsimi haline getirme vebalinden, iftar ve sahur programlarını sulandırmaktan vazgeçsek,
7- Camii avlusunda bile müzik yayını yapacak kadar müzikkolik olmaktan, lokantada, markette, iftar ve sahurda 'müzik de müzik' diye tutturmaktan uzaklaşsak,
8- Tesettür adı altında, esasla hiçbir ilgisi olmayan tuhaf hallere bürünmekten, sözde tesettürü ile herkesin huzurunda, yanındaki erkekler (isterse nikahlısı veya eşi olsun) lâubali davranışlar sergilemekten ve başka dünyaların insanlarını taklid kompleksinden kurtulabilsek,
9- Dosta da yabancıya da; inanmadığı halde kavuk sallamaktan, iki yüzlü davranıştan ve hatta yalakalıktan cayabilsek,
10- Tenkid, tazyik ve tehtidi gördüğünde, bize ait her şeyi inkar etme ve direnç gösterememe zavallılığından nefsimizi âzâd edebilsek,
11- Ağzımızdan çıkan hayırlı sözlerin ve ortaya koyduğumuz güzel amellerin, attığımız hayırlı adımların arkasında dimdik durabilsek,
12- Şu veya bu gerekçe ile batıl yolun yolcusu kabul ettiklerinin sırtını sığamaktan ve hatta destek olma cinayetini işlemekten vazgeçebilsek,
13- Aslını bilmediğimiz, suçlanan şahsın kendisinden bizzat duymadığımız bilgi ve haberlerin yaygarasını yapmayı terk edebilsek,
14- Lükse, konfora, israf ve tatil düşkünlüğüne paydos diyebilsek.Tevbe etmemiz gereken hususlar elbette bunlarla sınırlı değildir. Ancak, arifane ifadeye gayret gösterdiğimiz bu tesbitler sonrası yapacağımız 'nâsuh tevbesi'; inşaallah bizim salah ve felahımızın müjdecisi olacaktır.
* Prof. Dr. Osman Öztürk Hocam'ın 28 Ekim 2005 Cuma günü Vakit gazetesinde yayımlanmış yazısıdır.
-
sevgililer günü
26.03.2006 - 05:50Sevgililer günü vb.leri kültür konusudur. Bir millet diğer bir milletle kültür alış-verişine girerse, hangisininki diğerine
ağır basarsa o diğerini bitirir. Bu alış-veriş meselesine güvenen girer. Esasen böyle bir şeye gerek yoktur... Gelgelelim bu, devlet politikası haline gelince, bizim müslümanlar da böyle bir alış-verişin karşısında bulmaktadırlar kendilerini. Devlet güçlü de olsa, bu işin bir malubiyet tarafı vardır. Çünkü ismi 'alış-veriştir.' Güçsüz olan ölecek, güçlü olan yara alacaktır. İşte kuşçoloji kardeş, bu alış-veriş hepimizi etkilediği gibi seni de her yönden etkileyecektir... Onlar ne yaptıysa özde de kabukta da aynı şeyleri yaparsak, onlardan ayırd edici bir tarafımız kalmaz.
Böyle günler kültür konusudur diye arz etmiştim az önce. Kültürün temel kaynağı dindir. Aynı dinin mensupları arasında kültür farkı yoktur, uygulama farkı vardır. Örf/adetlerden gelen uygulama farklılıkları vardır. Mesela Hindistan'dakiler yemeği elleriyle yiyorlar, bu meşrebi bir meseledir. Fakat sağ elle yemek mezhebi bir meseledir. (Meşreb: Fıtratla alakalı yöneliş. Mezheb: Teorisi belli, takip edilen bir yol demektir.) Bizim aklarımız neler ise Hindistan'ın, Endonezyan'ın vs... müslüman ülkelerin de aklarıdır. Bizim karalarımız Hindistan'ın, Endonezya'nın karalarıdır. Fakat müslüman olmayan ülkelerin kültürlerinden biraz biraz alırsak kültürümüz karman çorman olmuş olur.
Toplam 32 mesaj bulundu
selam elif
Toplam 1 mesaj bulundu