HAYAT BİR ÇOCUĞA NASIL ANLATILMALI ? Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anla ...
29.09.2013 - 20:20
Senin için hangisiyim? ?
1) Aşkım
2) Sevgilim
3) Herşeyim
4) Kankam...
5) Can dostum
6) sevdigim biri
7) sıradan biri
8) Aşık oldugum biri
9) Çıkmak istediğim biri
10) Tek gerçegim
11) olmassa olmazım
12) Gıcık
13) Cadı
14) Başımın tatlı belası
15) Yakışıklı
16) Tatlı
17) Şeker
15.09.2013 - 18:43
Çağır beni
Çağır da, içimde biriktirdiğim,
Bütün yalnızlıklarım, yok olsun.
Çağır beni
Çağır da, içimde devleşen,
Kimsesizliğim tükensin.
Çağır beni
Çağır da, yalnızlığın,
Üzerime yüklediği,
Bu sessizlik, bozulsun.
Ey sevgili
Bak buradayım,
Karanlığın tam ortasında.
Çağır beni
Çağır da, gözlerin güneşim olsun,
Bu karanlık bitsin
****************
çağır beni
tükenmez sevdanın tılsımına
gözlerinde erimeye hazır bu gözleri
sersin teninin bana alışmış yanına
çağır beni
çağırda sana doyayım
soluğunda soluk dudağında yanayım
bak sensizliğimi hayalinle süslüyorum
ey sevgii
bende taşan seni çok özlüyorum...
N.Ö.
14.09.2013 - 21:33
Gel, kendini bırak kollarıma
Yaşatayım sana, hiç yaşamadıklarını
Yaşatayım sana, hiç keşfedilmemişleri
Öptüğüm her noktada bahar doğacak yüreğine.
Islak sıcak nefesimle
Tenimin kokusu sinecek öptüğüm her karene...
14.09.2013 - 18:24
Gök Kuşağı
gidiyorum
suskunluğunun mührünü bozamadan
yüklediğim anlamları nasıl taşıdığını bilemeden
sonsuzluğu en derinlere mahkum ederek yüreğimde
gidiyorum
ne gül kırmızı ne ben beyaz
bilemeden gidiyorum
bir sözün yeterken
dur ya da bekle
öylesi severken
'en leylim' günde gidesim tuttu
bir şey söyle
ya da sus
adımız sonsuz
saatlerce aradığım kibriti çantamda
sol elimde unutarak
sol yanında 'mıh gibi çakılı'yken
biliyorum
unutmak için değil
kurtuluş için
umut için
özgürlük aşkına
gidiyorum
giderken dünyanın öteki ucuna mülteci ağıtlarım
avutur mu başkası onun da mecnun olur mu adı
ya leyla o beyaz kalır mı ki
aşk neydi ki zaten
sonsuz suskunluk mu yoksa hayal mi
kölelik mi acıdan ziyade huzurdan uzak
almadım mı sanırsın payıma düşeni
gülüşünü aldım gidiyorum
üstü kalsın
'göğe bakalım'
gök kuşağında buluşalım
Sebahat Turşucu
13.09.2013 - 07:37
Bazen seni düşünüyorum.Hayallerime bile çok yakışıyorsun. Kim bilir yanıma ne kadar yakışacaksın. Hayal kurmak güzel de gerçekleşmeyecek olması çok koyuyor bana. Üzülüyorum, ağlıyorum. Hele geceleri uyuyamıyorum sensiz. Mesela sen gelsen, sana sarılsam kokunu içime çeksem her şey geçicek gibi. Çok özledim seni.. Gel beraber uyuyalım, beraber uyanalım. Dizlerim de uyu saçlarınla oynayayım. Kokularımız birbirine karışsın mesela. Sen ben kok, ben sen kokayım. Ne bileyim kıyafetlerime falan karış. Kıskan beni. Sahiplen. Sen benim kadınımsın de. Benimsin, bana aitsin de. Ama yeter ki gel. Bak yapacak o kadar şey var ki.. Sen olmadan olmuyor. Gel de bu şehir nefretim olmaktan çıksın, gel de nefes alayım artık.
Hep yanım da ol.
Hep benimle ol.
Hep ' benim ' ol..
12.09.2013 - 07:50
çirkindiler
korkaktılar
yarınsızdılar
geldiler itilerek
girdiler irkilerek
kararttılar gecemizi
Isırdılar karanlıkta
kanattılar türkümüzü
kırdılar çiçekli dallarımızı
tükürdüler içine ekmeğimizin
ağrıttılar ağrımızı
ağrıttılar vatan vatan
ağrıttılar dünya dünya
ve çekip gittiler
kanlı izler bırakarak
göğümüzün merdivenlerinde
yoktu yarınları onların
çünkü onlar
suç taşıyan sandık gibi
karanlıktılar
Hasan Hüseyin Korkmazgil
07.09.2013 - 12:12
SAVAŞA HAYIR! (06.09.2013 Nevzat ÇELİK - SAVAŞ- yazısından alıntıdır)
SAVAŞ!
Savaş, akıl ve vicdan tutulması demektir!
Savaş, milliyetçi, dinci, ırkçı, mezhepçi, cinsiyetçi duyguların öne çıkması, evrensel insan haklarının tamamının ortadan kalkması demektir!
Savaş, öldürerek öldürme, ölerek ölme duygusunun bütün benliği kaplayarak kendinden ve ötekinden vazgeçmek demektir!
Savaş, açlık, yoksulluk, acı, keder, hüzün, korku, ateş ve karanlık demektir.
Savaş haksızlığa uğramak ve ötekine haksızlık yapmak demektir!
Savaş iyicil duyguların yok olması, bencilliğin hüküm sürmesi demektir!
Savaş, kardeşinin, sevgilinin, eşinin, çocuğunun, annenin tecavüze uğraması demektir!
Savaş hiç tanımadığın birine düşman olmak, ona kin, öfke, nefret duymak, eziyet ve işkence yapmak ve onu öldürmek demektir!
Savaş bütün farklıların, zenginliklerin, çeşitliliğin ortadan kaldırılarak tek tipleştirilmek demektir.
Savaş, elde eskiyen stokların tüketilmesi, yeni silahların insanların ve kentlerin üzerinde denenmesi demektir!
Savaş, egemen güçlerin bölgesel çıkarlarının korunması ya da yeni pozisyonlarına uygun hale getirilmesi demektir!
Savaş, iktidarı elinde tutanların, yandaşlarının korkunç derecede zenginleşmesi demektir!
Savaş, kentlerin, tarihsel yapıların yıkılması, ormanların yakılması, doğanın ve doğadaki bütün canlıların yok edilmesi demektir!
Savaş, geride sadece yıkılmış, yanmakta olan bir ülke, tarifsiz acılarıyla yaşamaya mahkum ruhsal ve bedensel olarak sakatlanmış bir sürü insan bırakmak demektir!
O yüzden, savaş isteyen her kişi, kurum, parti ve örgüte karşı, şekli şemali ve dili ne olursa olsun, ısrarla, her yerde, her koşulda haykırmalıyız:
SAVAŞA HAYIR!
Nevzat Çelik
06.09.2013
06.09.2013 - 14:39
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine…
-Bin türlü mavi akar Boğaz’dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Orhan Veli KANIK
04.09.2013 - 16:44
garson masa iyi manzarayı değiştir
sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun
hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman
eğer bulabilirsen ölü bir kar getir
beyazlığı kalın bir su gibi uzayan
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
batan bu köhne şilebde ne işleri var
çünkü battım kasa boş ne para ne çek
çünkü bütün telefonlar ısrarla alacaklı
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
hani o sarışın kirpikleri saçaklı
yanağını viski bardağıyla serinleten
sonra nilay hani kafayı buldu mu ağlar
cam yeşili yasemin cıgara dumanı nursen
batan bu köhne şilebde ne işleri var
garson masa iyi manzarayı değiştir
büyük şimşek çakmalı gök gürültüsü filan
şöyle dalları kıran şakırtılı bir yağmur
köpek havlamaları bulut karanlığından
zehir bulabilir misin çabucak öldürecek
artık arsenik mi olur siyanür mü olur
hangisi olursa olsun hepsi işime yarar
yoksa bir tabanca bul bir avuç mermi getir
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
batan bu köhne şilebde ne işleri var
ATTİLA İLHAN
04.09.2013 - 09:35
size,
nasılsın diyerek başlayan telefonlarınıza
(garip, tuhaf aslında)
beyaz bembeyaz tabiatımla
'iyiyim' diyorum.
yani aslında korkuyorum
bütün bunlar kıyamet
bütün bunlar cinnet
bütün bunlar cinayet demeye
bir daha düzeltilemeyecek sözler
söylemeye korkuyorum.
telefonla birlikte ışığı da kapatıp
bol şanslar deyişiniz, şanslar deyişiniz, deyişiniz
çınlarken içimde,
bunun beni ne kadar kırdığından
hiç bahsetmedim.
bahsetmediğim çok şey var daha
yaz çiçekleri, cam çiçekleri ölüyor
akşamın altını, gümüşe dönüyor
bunlar da önemli elbette
en az,
bana ihaneti öğrettiğiniz
bana kanatlarımı bıraktırdığınız kadar.
Birhan Keskin
01.09.2013 - 12:20
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
üMİT yAŞAR.
01.09.2013 - 09:45
Barış
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak bir testi gibi
ter damlalarıyla alnında...
barış budur işte.
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman,
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek kanlarının,
barış budur işte.
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencerden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, 'ışık! ışık! ' diye fısıldarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi;
barış budur işte.
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardısıra.
Ve sonunda hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağındaki acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.
Barış ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizelerinde şafağın.
Herkesin 'kardeşim' demesidir birbirine, 'yarın yeni bir dünya kuracağız' demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.
Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde,
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların,
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte.
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış.
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
Tüm evren,
taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
Yannis Ritsos
01.09.2013 - 07:17
'İnsan yüreğini evrende güneşe dönüştüren/güneşe insan yüreğinde yuva kurduran/şeydir barış.'
Nedir Barış/Nikiforos Vrettakos
Bir görünmez uçurum var
dünyayla aramızda.
Çok şey var ilgimizi çekmeyen.
İncelemediniz, görmediniz, duymadınız
çevrenizi gereği kadar. Ermez aklınız,
ne diye boyuna açıp kapatırım pencereyi,
ne diye söylerim boyuna tek bir sözcük:
“Barış! ”
Evet, barıştır yaşama can veren,
can katan yaşama,
Savaşın egemen olmadığı zamanlardaki barıştan
daha derin anlamlı bir şeydir barış.
İnsan yüreğini evrende güneşe dönüştüren,
güneşe insan yüreğinde yuva kurduran
şeydir barış.
28.08.2013 - 19:53
Zulmün her türlüsü
Kötü kardeşler
Hiçbiri
İnsana göre değil
Ağaç dikmek sabahları uyanmak iyi
İyi hayvanlara bakmak çiçekleri sulamak
Rahatsalar uyuyan insanların soluğunu dinlemek iyi
İyi hürlüğü düşünmek
Yaşamak onun için
Bütün gün çalışmak onun için iyi
Bütün çocukların uyuyuşu uyanışı iyi
Zulmün her türlüsü kötü.
İlhan Berk
28.08.2013 - 13:30
zaman bana dedi ki
bir gün çıkıp gelmeyecek barış
çalmayacak kapınızı
ama bir gün çıkıp gelecek savaş
kıracak kapınızı
dolu olacak her iki eli
sağında ölüm
solunda ölüm
böyle dedi bana zaman
bir gün çıkıp gelmeyecek barış
siz onu aramadan
dolu olsun her iki eliniz
sağınızda çocuk
solunuzda çocuk
çetin akyıl
28.08.2013 - 08:27
Göre_
Gözlerimiz birbirine göre
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Gece tam aşka göre
Rüzgâr geceye göre
Ve yağmur rüzgara göredir
Öpüşlerimiz yağmura göre
Odamız öpüşlerimize göre
Ve dünya odamıza göredir
Ve biz dünyaya göreyiz...
Ataol Behramoğlu.
24.08.2013 - 21:19
GİT
Pişmiş alnım, devrimleşmiş sakallarımla
Dipsiz iki çukurla,
Yazdığım satırlar, geri çevirirken beni
Sırdaşda olurlar aynı vakit.
Ne gariptir yazmak şu satırları bile.
Anlayan anlamaz, bekleme, git!
Pişmiş alınların içindeki çiğ beyin
Ve daha pembeleşmemiş yüreklere inat.
Aldırma prangalar mış gibi.
Koş ve düş kalk, yaralan.
Aldırma kaç git.
Gittiğin vakit,
Dipsiz iki çukur sel olmuş
Seller göl olmuş kimin umurunda.
Sen akan su ol
Yine git.
Onur Metin 24.08.2013 16:30
24.08.2013 - 14:32
Senin bana gelişin günler içinde
Bir su serinliğidir olsa olsa
İnce kırılışlarla güneşin altın kanatlarından
Ağustos topraklarına dökülen
İçtikçe susuzluğumu artırır gülüşün..
Şükrü Erbaş
23.08.2013 - 10:17
Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
omuz başımızdaydı boşluğun...
Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü.
Özledik.
Gözledik...
Hoş geldin!
Biz
bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan ayırmakta...
Hoş geldin.
Yerin hazır.
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM.....
22.08.2013 - 21:40
Yoksulluk..
Ne fark eder ki, Türkçe olmuş, Zazaca olmuş, Lazca olmuş..
Ne fark eder ki, İstanbul olmuş, Bartın olmuş, Trabzon olmuş.
Hangi dilde, hangi ırk da çocuklar farklı gülmüş ki, nasıl ki farklı değilse göz yaşları..
Yoksulluğun resmi her yerde aynı sonuç da.. Ne yıllar, nede yerler değiştiremiyor..
İsmail Şimsek
22.08.2013 - 08:40
HER SABAH SENİNLE BAŞLAR!
Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım
Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım
Her sabah
Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni
Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir
Biri gider, biri gelir
Biri gider, biri gelir
Yakamda duygusuz iğrenç elleri
Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde
O alışılmış yaşamak ki her sabah
İğreti bir elbise gibi durur üzerimde
Bir isyandır sarar içimi
Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir
Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni
Biri gider, biri gelir
Hep aynı ses, aynı şarkı
Aynı sağır gökyüzü
Dilsiz bir deniz
Kör bir düzen
Hep aynı kör döğüşü
Yalancı yüzler, aptalca bakışlar
O iki yüzlü selamlar
Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün
Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri
Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar
Ya o geceler satılmış, utanç dolu
Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz
Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri
Kristal kadehlerde kral içkiler
O hesaplı dostluklar
Satın alınmış sevgiler
Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
Ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam
Her şey bambaşka olmalı seninle
Alışılmış şeylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artık
Dönmesin o eski plak
Her şey gölümüzce olsun
Bulsun
Dilediği zaman ellerim ellerini
Paylaşalım seninle bütün geceleri
Sabahları, akşam üzerlerini
Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım
Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği
Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artık, yeter
Kırılsın o çemberler
Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci
Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle başlayan sabahlarım
Seninle sürüp gitsin.
Her Sabah Seninle Başlar.
Ümit Yaşar Oğuzcan
21.08.2013 - 20:35
HÜRRİYET SEVDASINA
Hiçbir şey söyleme anne
Hayırsızım dizlerine
Başımı okşayan ellerine
Senden çok uzaklarda büyüdüm
Ama heybemde eksilmedi kokun
Ellerim dizlerim nasırlaştı
Kar boran fırtınalar, aşımdı
Patika yollarda yoktu asfalt kokusu
Dünya bir bütün değil anne
Dünya haritalara bölündü
Duygusal bir eşkıya sakalım uzadı
Ellerim türkülü sazlara yüreğim şiire uzandı
Senin geleceğin yarınlarındım anne
Yarınlar bize büyümedi
Hiç bir şey söyleme anne
Hayat senin söylediğin gibi büyütmedi
Sancılı yanlarımızla kıvrandık anne
Bağlarımız yeşildi bahçelerimiz doğurgan
Aydınlıktı ufkumuz sınıfları dolduran
Hürriyet güneşiyle alanlarda haykıran
Zindanlara atıldık karanlıklar içinde
Hiçbir şey söyleme anne
Dudağında kalsın sessiz sevmelerin
Belli ki yakın urganlarla sevişmelerim
Çiçeklere söyle sevinmesin, hiç biri gelin değil
Hayırsızım dizlerine
Başımı okşayan ellerine
Ellerin boş kalacak bu sabah anne
Hürriyet sevdasına
SOKAK ŞAİRİ
21.08.2013 - 11:27
Acıyı tatlıya çevirmek deyince Buyuk ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil' in güzel şiiriyle karşılayayım sizi :)
bak su bebelerin güzelligine
kasi destan
gözü destan
elleri kan içinde
kor olasin demiyorum
kor olma da
gör beni
damda birlikte yatmisiz
öküzü hosça tutmusuz
koyun degil su daglarda
sanki kendimizi gütmüsüz
hor baktik mi karincaya
kirdik mi kanadini serçenin
vurduk karacanin yavrulusunu
ya nasil kiyariz insana
sen olmazsan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrilik ne
yokluk ne yoksulluk ne
ilenmek ne dilenmek ne
ilenmek ne dilenmek ne
issiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barismali
kardes kardes durusmali
koklasmali söylesmeli
korka korka yasamak ne
kahrolasin demiyorum
kahrolma da
gör beni
kanadik toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne
ekmegi bol eyledik
aciyi bal eyledik
sirati yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtulus mu
kor olasin demiyorum
kor olma da
gör beni
Hasan Hüseyin Korkmazgil
21.08.2013 - 08:32
Kapattın gözlerini sevgilim,
Derince bir uykuya daldın,
Yıldızlar gördüler bizi,
Söndü parlayışı mutluluğun,
Karanlık bir ağustos akşamında.
Sor bizi yayıldığımız çimenlere,
Yürüdüğümüz yollara sor,
Bulutlara sor bizi sevgilim,
Yağmur gibi damla damla,
Akıyor gözyaşlarımız.
Ellerim boş kaldı sevgilim,
Sonsuzluğa açılmış gidiyorum,
Düşündün mü nasıl yaşarım sensiz,
Sen gidersen nasıl yaşarım sevgilim?
Aylar geçti seninle,
Belki hayalinle,belki resminle,
Yine geçecek sevgilim,
Unutma sen bugün gitsende,
Sen hep benimsin,benim sevgilim….
Toplam 1172 mesaj bulundu