HAYAT BİR ÇOCUĞA NASIL ANLATILMALI ? Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anla ...
27.03.2011 - 13:19
MUTLU BİR YAŞAM İÇİN ÖNERİLER...
• Dinlemeyi öğren.
• Yaşlan ama paslanma.
• Özür dilemekten çekinme.
• Aynı hatayı ikinci kez yineleme.
• Mükemmeli ara, kusursuzu değil.
• İnsandaki iyiyi ortaya çıkarmayı bil.
• Senden daha zeki insanları işe al.
• Büyük düşün, küçük zevklerin tadına var.
• Her şeyi bulduğundan daha iyi durumda bırak.
• Sürekli “Ben dürüstüm” diyenlerden kuşkulan.
• İlk kez tanıştığın insanlara önce işlerini sorma.
• Acıyı ve düş kırıklığını, yaşamın bir parçası gibi kabul et.
• Çocuklarını övgüye sahip olabilecekleri biçimde yetiştir.
• Keşke sözcüğü yerine “Bir daha ki sefere” demeyi dene.
• Çocuklarına sık sık onlara ne denli çok güvendiğini söyle.
• Kaybedecek bir şeyleri kalmamış insanlardan kendini koru.
• İnsanların her zaman gerçeği duymak istediklerini sanma.
• Köprüleri atma. Aynı nehri yine geçmek zorunda kalabilirsin.
• Başarılarının sana sağladığı iç huzuru sağlık ve sevgi ile ölç.
• Ailene “en iyisini vermek” yerine, “verebileceğinin en iyisini” ver.
• Duyurduğun ya da duyduğun haberlerin taraflı olduğunu unutma.
• Asıl savaşı kazanmak için küçük bir çarpışmayı yitirmeyi göze al.
• Maddi durumun çok iyi olsa bile, bırak çocukların kendi harçlıklarını kendileri kazanabilsinler.
27.03.2011 - 02:26
Anladım ki susmak bir cüsse işi…
Derin denizlerin işi…
Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor..
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…
Derin denizlerin sükutu büyüler beni.
İçimi bir heybet hissi kaplar.
Benliğimi hasret duyguları istila eder.
Kalbim ürperlerle dolar.
Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin suskunlugu da öyle.
Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükut her zaman daha manalı, daha derindir.
Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar.
İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı.
İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konusacaklardı.
Ve ses, sükutun heybetini bozamayacaktı.
Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.
Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır.
Sözü ise ancak bir zaruret..
Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.
Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.
Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.
Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.
O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:
Gittim, gittim, denizin sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin! diye ona yalvardım
Bir çılgın vesvesede içim didiklense de,
Olaydım o cüssede, O’nun gibi susardım..
Gercekten de öyle olmustu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her sey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli…
Şems-i Tebrizî
26.03.2011 - 18:20
Müsait Olunca Beni Sever misin?
Asalet Boyda değil Soyda olmalı.
İncelik Belde değil Dilde Olmalı.
Doğruluk Sözde değil Özde Olmalı.
Güzellik Yüzde değil Yürekte Olmalı...
Müsait Olunca Beni Severmisin?
İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:
-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
- Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum.
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Herşey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda... Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.
Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
-Sana yardım edeyim mi? dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:
-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğrasmayayım. Çok yorgunum zaten.
Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır:
-'Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..'
diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
—Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
—Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.
Bu kelimeden nefret ediyordu.'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....
—Anneciğim sen yorulma, diye...
—Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Bende oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
—Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.
'Bak deli tavşan' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür
dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı.
Sonra ışıklar geldi.
Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.
Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşcasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
— İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.
******
Lütfen sevgimizi yarınlara ertelemeyelim. Hayat telaşına kaptırıp kendimizi, sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.
Unutmayalım ki, yaşamın en güzel yanı sevgidir.
Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir.
24.03.2011 - 21:48
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
İçimde bir şey kımıldıyor
Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
Bir baksana ne haldeyim deli divane
Yaralıyım, çaresizim umutsuzum
Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Dökül karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin aksın içimde bir pınar gibi
Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
Bana bir şarkı söyle
Bazan kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı
İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunaklı
Bana bir şarkı söyle...
Ümit Yaşar OĞUZCAN
24.03.2011 - 14:40
Bir tanem
Basit bir tarak olmak isterdim,
Saçlarına dokunabilmek için.
Elinde tuttuğun kalem olmak isterdim,
Hislerimi anlatabilmek için.
Göz bebeğin olmak isterdim,
Güneşin batışını benimle izleyebilmen için.
Dudaklarında bir şarkı olmak isterdim,
Sürekli seninle olabilmek için.
Dostun olmak isterdim,
Her şeyi seninle paylaşabilmek için.
Sense daha fazlasını isteyemezsin.
Çünkü sen zaten benim bir tanemsin.
24.03.2011 - 11:52
Ağzına Kadar Doluyum Özleminle
Gönderdiğin o güzel sözler
Yerlere saçılmış bana gelirken
Hepsini topladım tek tek yerden
Dizdim bir tespih gibi itinayla
İçinde bir sözün var ki....
Bir ucu bende, öbür ucu sende biter
Hasretin dayanılır gibi değil,
Vuslat ne zaman diyorsun
Ya ben? ...
Tıka basa doluyum özleminle
İçimde taşıyamaz oldum....
Tutkum taştı bedenimden....
Biraz önce savurdum oturduğum şehrin en yüksek tepesinden
İçinde onlarca kalp atışı taşıyan çağıl çağıl aşk cümbüşü vardı
Bedenimdeki bütün azalarım birer meşale olup
Sıra sıra dizildiler
Hepsini bir arife telaşı sardı
Bir semavi zikri edercesine adını söylediler
Sanki hepsi birer yüreğimin tercümanıydılar
Yürek dili bu, kolay mı?
Bir reçineye sardım huysuzlaşan umutlarımı
Bıraktım kendimi sana doğru akan zamana
Zamanı bile geçtiler hızla....
Sana varmışımdır bile çoktan
Bir nefes alacağım dudaklarından
Yüzünde gezinecek sıcak nefesim birazdan
20.03.2011 - 10:36
AÇ KAPIYI HAYAT! ! !
SHAKESPEARE der ki:
* Hayat kısadır.
Öyleyse hayatınızı sevin.
Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin. Sadece kendiniz için yaşayın ve;
- Konuşmadan önce dinleyin,
- Yazmadan önce düşünün,
- Harcamadan önce kazanın,
- Dua etmeden önce bağışlayın,
- İncitmeden önce hissedin,
- Nefret etmeden önce sevin,
- Vazgeçmeden önce çabalayın,
- Ölmeden önce yaşayın.
*Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.
Aç kapıyı hayat!
Çok uzak yollardan geldim...
Ve gidici değilim
diyeceklerim bitmeden...
İstersen kulak ver,
ister sırt çevir gene...
Aç kapıyı hayat!
Çok yaman kışlardan geçtim...
Yüreğim buz kesiyor hâlâ
dokun bak! ..
Tutuşmak yeğdir cehenneminde
dedim de geldim...
Aç kapıyı hayat!
İçerde olduğunu biliyorum...
Sevdalarımı unutmuşum sende...
Ve hasretlerimi...
Ve ayrılıklarımı hatta...
Almaya geliyorum...
17.03.2011 - 22:59
HAYATTAN ALINMASI GEREKEN DERSLER...
Hayat der ki; sevdiklerinizi artı ve eksileri ile kabul etmeyi öğrenmedikçe, sevmeyi ve sevilmeyi beklemeyin.Yoksa sevmenin lezzetine varamayacak, eleştirmekten sevmeye vakit bulamayacaksınız..
Hayat der ki; dostluk ipekten bir gömlek gibidir. Onu taşımayı bilemezseniz sırtınızdan kayıverecektir. Sırtında dost gömleği olmayan yürekler...hep üşürler..
Hayat der ki; başarmak isteği sendeki azimle bağlantılıdır. Başkalarının ne dediğinden çok ne yapabileceğine karar ver ve başla. Mutlaka başaracaksın.
Hayat der ki; asla peşin yargılı olma, ilk kez gördüğün bir insan konusunda hemen karar verme. İlk anda pozitif sandığın enerji sonraları negatife dönebilir.
Hayat der ki; seçimlerin seni yanıltsa da ne kendini ne başkasını suçlama. Olumsuzluklarla karşılaşmadıkça doğruyu bulamazsın. Yaşadığın her şeyi kendine bir hayat dersi olarak kabul et ve yararlan.
Hayat der ki; yaşamın içinde depremler olacaktır. İki noktalılar hasar bıraksa da korkma onarım mümkün. Şiddeti yediyi geçenlerde ise önce korunacağın bir direk bul enkazdan çıkman daha kolay olacaktır.
Hayat der ki; hayvanların olmadığı bir dünyada, Yaradan’ın kurduğu düzen bozulur hayvanları sev ve koru. Ama insanın önemini unutma.
Hayat der ki; kendini anlatmaya ifade etmeye çalış yanlış anlamalara izin verme. Ama anlamamakta ısrarlı olanla da fazla uğraşma. Zira en kıymetli şeyini zamanını kaybedersin.
Hayat der ki; hedeflerini belirle ve kararlı ol, eğer yeterince kararlı ve azimli isen engel tanımayacaksın. Doğal olarakta yolun açılacak.
Hayat der ki; iç güdülerine inan ama daima bir yanılma payı bırak ki temkinli olmanın mükâfatı daha az üzülmektir. İç güdüleri sayesinde bazı hayvanlar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ama insan özel bir tasarımdır.
Hayat der ki; kendine olan saygını asla kaybetme, başkalarının sana saygılı olmasını istiyorsan saygınlığından taviz verme. Bunun en güzel yolu ise karşındaki kim olursa olsun,ilk saygısızlığında haddini bildir.
Hayat der ki; başına gelen olumlu ve güzel şeyleri kabul etmeyi ve sevinmeyi bildiğin gibi, olumsuzlukları da cesaretle karşıla. Sızlanmak ruhuna azap verecektir.
Hayat der ki; kök salacağın toprağı kendin seç.Ve hayat tarlanı iyi sür kendi toprağının cinsini anla ona göre ek biç.Aksi halde dikkatsizliğin sonucu yanlış tohumlar yaşam kaliteni bozacaktır.
17.03.2011 - 09:02
Karımı Aldattım
çılgınca günâh işlemenin sonucu
döktü terlerini
gri çarşaf açmış denize
dingin bulutlar…
karıma söz vermiştim
oturacaktım bulutlar gibi dingin
elimde kahvem ve cıgaram
bakacak ama namus koruyucu olmayacak
denize âşık balkondan
martıların denizi taciz ettiklerine
ve susacaktım…
mavinin en cezbedenini
gözlerine gömmüş karım
bunca evlenip-boşanmamdan sonra
artık benim yarım
dudağıyla değil sadece
teniyle, gözüyle, yüreğiyle öpmekte beni
bitmeyen balayıyla
her günümüz yepyeni…
haftanın beş günü
altınlı günlerde buluşan
Ayla, Belma, Hülyâ, Selma
balkonun önünde sabah-akşam koşuşan
pasta, börek, çörek yerken
kocaları “hoop! ” derken
atacaklar yağlarını
bu yaşta koparmayacaklar
erotizmle bağlarını…
içlerinde Belma diğerlerinin hocası
kapıcının dediğine göre de dulmuş
yatağa sığmayınca da kocası
birdenbire kaybolmuş
alımlı da haspa
kocasını balkonumda bulacak sanki
gelip-geçerken bana baktığı gözleri haki
bakmasına baksın da
ya benim körpe karım yakalarsa bakışını
her geçişte boynuna al-yeşil fular takışını
yorumlarsa kötüye…
nitekim ben bakarken
Belma’nın su böreği yüzüne
bana kahve getiren karımın
dördü de takıldı gözüne
ben ayırmadan gözlerimi
şüpheyi çekmemek için
Belma’nın iri kalçalarından
obeziteden dem vurmaya başladım
karım lâfı aldı ağzımdan
meğer ne de çok bilirmiş bu konuda
öğrenmiş erbabından
erkeğe de aşırı göbek yakışmaz deyince
kahve geçmedi boğazımdan…
zomlayıp zomlayıp çiçek-kelebek
fotoğrafları çekerken yukardan aşağı
Belma’yı da katarken sözlerinin arasına
sözü öyle bir noktaya getirdi ki
ben de anlayamadım
“tamam karıcığım; asla aldatmayacağım,”
deyiverdim…
uyku küsmüştü sanki
konuşmaları hatırladım sabahki
dolaptaki akşamdan kalma kalın biftek
-Belma’nın kalçaları
-cevizli baklava ve üzerlerine bir tek rakı
beynimde dans ediyor
-usulca yataktan süzülürken
karım “nereye,” deyiveriyor
yalanın köküne kıtlık mı girmiş
“gazeteye bir yazı göndereceğim yazıp
sen uyumana bak saat gecenin üçüne gelmiş”…
içi rahat etsin de uyusun diye
basıyorum kompütürün düğmesine
bir ses yayılıyor ona ninni gelecek
nitekim mırıltısı uykusundan sonra da olsa
sabaha kadar sürecek…
-yemeğin salçalısı
-kadının kalçalısı
demode olmamış olsaydı
Belma’nın kalçaları yazılmayacak
karım söz almayacak
ben de onu aldatmayacaktım…
terliklerimi çıkarıp
Çerkez yürüyüşüyle sessizce yürüdüm
Berna’nın kalçaları umurumda değildi
asla Belma’nın kalçaları gibi olmazdı benimkisi
nasıl olsa yakıyordu vücudum
dolaba sessiz bir hücum
kalın biftek
rakı, ama tek
ve cevizli baklava
karım sorarsa sabaha
midem adına savunmamı yaparım
o zaman
karımı aldatmış olmam ki…
Yüksel Önaçan
11.03.2011 - 17:41
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığ...ı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.
Murathan Mungan
10.03.2011 - 00:16
ANI YASAMAK
Dunun pısmanlıkları yarının kaygısıdır hayatı tum ecramıyla yasamaktan alıkoyan. Gecmis ve gelecekten ibaret oldugunu sandıgımız hayat dunun; nedameleri ve yarının kaygısiyla bizi onu doyasıya yasamaktan alıkoyar cogu zaman.Yani insan ogluna sunulmus en guzel armaganı. Oysa dun gecmistir; esasında hep gidecek uzaklasacaktır ve geri gelmeyecektir. sabahındaki; umitlerle ve aksamındakı huzunlerle vardır ve oyle kalmıstır cogu zaman ve hayal ettigimizden hep yoksundur dun. Ve bilinmezdir yarınların ne tasıdıgı ya gozyasları ıle saklıdır yada; atılacak kahkahalarla simdiden tasalanmak niyeki; Niyeki simdiden kaygilanmak…Bir bardak su icebilmenin tadını cıkarabılmek varken simdi sukretmek varken aldıgımız her nefesi verince keske biraz daha alsaydim demeyerek aldım ama verebilecegim mi acaba kaygısına dusmeyerek doyasıya hissetmek varken cigerlerinde. Her sey bugunde simdide gizli…Bırakın dun kacıp gitsin yarın yanınıza hıc sokulmasın elinizdeki cicegi simdiden koklayin acaba solar mı; once vazoya koyayım sonar koklarım kaygısına dusmeden doyasıya koklayın… Karsınızdakine kekeleyerekde olsa kızararakda olsa bozararakda olsa simdi “seni seviyorum” deyin… Yarınlari bir sonraki seferleri rafa kaldırmayıp simdi yapın ve simdinin farkına varın simdiyi bugunu yasamıs oldugunuzu bilin adetini sayın tarihini koyun adinı soyleyin dokunun isaretleyin farkına varin ve simdi iste simdi deyin… Unutmayın simdide yasıyor bugun calısıyor bugun anlatıyor bugun havayı soluyor bugun didinip duruyorsunuz… Eger; bugunu yasamayı simdiyi yasamayı biliyorsaniz dusunduklerinize kavusmak uzeresiniz demektir. Anı Yasamak… Sımdıyı Yasamak …Hayatdan Tat Almasını Onu Yasamasını Bılmektır …Anı Yasamak Sımdıyı Yasamak. Hayatdan Tat Almasını Onu Yasamasını Bılmektır….
09.03.2011 - 10:12
NOKTALAMA İŞARETLERİ
düşünün ki insan değilde noktalama işaretisiniz.
ve göreviniz insanlarının yazılarına hizmet etmek
ne hissederdiniz? ?
bir virgül mü olmak isterdiniz?
insanların hayatında hep nefes alıp vermesine yardım etmek için...
yoksa bir nokta mı.? ?
son sözleri söylemek gibi...
yada herşeyin bi sonu oldugunu belirtmek için...
ve ya bir başka cümlenin başlangıcını müjdelenek mi isterdiniz....
hayatı kısaltmak için mi nokta olurdunuz,
kaçıncı sırada bitirdiğinizi söylemek için mi? ?
üç nokta mı olmak isterdiniz?
söyleyecek şeyler bulamadığınızda belirsizliğinizi desteklemesi için...
iki nokta üst üste olup sürekli açıklama mı yapmak isterdiniz?
uzun çizgi olup sürekli kafa mı şişirirdiniz?
soru işareti olup hep soru mu sorardınız?
parantez mi olurdunuz herşeyi ayrıca açıklamak için?
tırnak işareti olup başkalarından alıntı yaparak mı yaşardınız hayatınızı? ?
yada kesme işareti olup birilerine baglı olarak mı?
denden mi olurdunuz yoksa?
hiç yakıştıramadım size oysa...
kişileri taklit ederdiniz yani....
eğik çizgi olup ayırır mıydınız kimseyi,düşman olmasalar bile?
düzeltme işareti olup dizeltir miydiniz herkesi;
ilk önce kendinizi düzeltmeniz gerekirken....
yoksa noktalı virgül olup bazı şeyleri sonlandırmak yada sonlandırmamak arasında mı kalırdınız ben
gibi?
ünlem işareti mi olurdunuz?
herşeyi şaşırarak bakmayı adet edinip...yada kızıp sevinip heyecenlanır mıydınız herşeye? ? ?
belki de kısa çizgi olup hep mesafe koyardını herkese...
ne olmak isterdiniz?
nasıl bi hayat yaşamak isterdiniz?
dönüp bakın şöyle ni hayatınıza...hangi noktalama işareti olarak yaşamışsınız?
yada yaşıyorsunuz?
'ben şu an bu yazı ile soru işareti olarak yaşıyorum'
'bazen nokta...'
bazen iki noktalama işaretini yaşıyorum kendi benliğimde...
iki nokta ve parantezi yan yana getirip
gülümsüyorum hayata :)))
ya sen hangisisin? ? ?
07.03.2011 - 21:44
HAYAT SİLGİ KULLANMADAN RESİM ÇİZME SANATIDIR
Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz.
Hayat Silgi Kullanmadan resim çizme sanatıdır. Ve insanlar böyle büyürler.
Hayat skor tabelası tutmak değildir.
Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir.
Hafta sonu için planlarınızın olması değildir.
Hafta sonunda yalnız olmanız da değildir.
Şu sıralar sevgiliniz olması değildir.
Geçmişte sevgiliniz olması değildir.
Geçmişte kaç sevgiliniz olduğu değildir.
Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir.
Sizi kimin öptüğü değildir.
Aileniz ya da onların serveti değildir.
Hangi okula gittiğiniz değildir.
Ne kadar güzel ya da ne kadar çirkin olduğunuz değildir.
Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir.
Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir.
Okul notlarınız değildir.
Ne kadar akıllı olduğunuz değildir.
Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir.
Hayat standart testlerinin belirlediği kişiliğiniz de değildir.
Hayat bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin kabul
ettiği de değildir.
AMA HAYAT:
Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir.
Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir.
Sizin olanları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir.
Dostluklarınızdır.
Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.
Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir.
İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır.
Ama en önemlisi, yalnız başınıza asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi
yapmak, hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir.
Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz.
Ve hayat bu seçimlerdir zaten.
Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır. Ve insanlar böyle büyürler.
05.03.2011 - 11:57
Sen bana müjde misin,umut musun sevgili?
Kim demiş geçti mevsim ufukta göründü kar
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgili
Benim yorgun gönlümde aşkının telaşı var
...Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğum da mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabii ki ben böyle olduğum için bahar!
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var!
Sen bana vaat misin, lütuf musun sevgili?
Kim ne derse desin al beni sinene sar
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim gönül ülkemde bir tek senin aşkın var!
Ayşe Kulin..
03.03.2011 - 09:57
DOST
Hani dostlar vardır;
Gözyaşın kuruyana kadar
Arayamazsın.
Ama; o seni bulur….
Hani dostlar vardır;
İçinin derinliklerini bilemezsin,
Ama; ozor günlerinde
Gelir seni bulur..
Hani dostlar vardır;
‘’Zordur hatırlaması’’dersin.
Ama; O bütün zorluğa rağmen,
Gelir seni bulru..
Hani dostlar vardır;
Gülersin ya da
Güldüğünü sanarken
O sana kahkaha atmasını hatırlatır.
Ama; aslında içinden ağlıyordur o da
Yinede,
Gelir seni bulur..
Hani dostlar vardır;
Yalnızlığın koynunda
Sarılacak dal ararken
Gelip seni bulan..
Hani dostlar vardır;
Yalnızlığını kendinle paylaşmak istersin
Ama; Seni yalnız bırakmamak için
Gelip seni bulan..
Heni dostlar vardır;
En çaresiz anında,
‘’İYİ Kİ VARSIN’’ dedirten..
İYİ Kİ VARSINIZ… ;)
02.03.2011 - 22:43
SELAM OLSUN
Selam olsun dağa taşa
Yaranlara selam olsun
Ormandaki kurda kuşa
Cerenlere selam olsun
Dünya üstü kara zindan
Boynumuzda yağlı urgan
Yolculardan hancılardan
Soranlara selam olsun
Ölüm canın has yoldaşı
Diken gülün gönüldeşi
Kar altında deniz düşü
Kuranlara selam olsun
Kağıdımız çaput bizim
Kefenimiz bulut bizim
Mesleğimiz umut bizim
Kıranlara selam olsun
Ülkü TAMER
26.02.2011 - 19:57
Dunning-Kruger Sendromu
Televizyon izlerken birilerine bakıp da 'Ya bu adam bu sığlıkla nasıl
buralara kadar gelebilmiş' diye düşündüğünüz oldumu hiç?
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan
bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı? ; onlara bakıp 'Bu
cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez? ' diye iç geçirdiniz
mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış
olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya
attı:
'Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.'
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel
alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin-dedir.
• Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların
niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı
niteliksiz insanlar, niteliksizliklerini n farkına varmaya başlarlar.
Bitmedi...
Cornell Üniversitesi' ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve
klasik 'Nasıl geçti? ' sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin 'kendilerine
güvenleri' müthişti. Onların 'testin yüzde 60'ına doğru yanıt
verdiklerini' düşündükleri; hatta 'iyi günlerinde olmalarıhalinde
yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları' ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise 'en
alçakgönüllü' deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt
verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun
metni yazıldı:
'İşinde çok iyi olduğuna' yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve
yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı
işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin
hakkı olduğunu düşünür!
) Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş
bir itici güç oluşturur.
'Eksiler' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında
'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere
kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini
beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye
çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile
suçlanırlar...
okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine
Harvard Üniversitesi' nin Ig Nobel'ini alma nedeni 'cahil
olmamalarıydı'.
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir
sözüyle bitiriyorum:
'Dünyanın sorunu,
akıllılar hep kuşku içindeyken
aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.'
26.02.2011 - 01:06
SEVDAM, UMUDUM, AŞKIM!
Sen yarim, sen arkadaşım, eşim, sen yoldaşım,
Sensin hayatımı paylaşan, canım arkadaşım…
Sen sevdam, aşkımsın, çiçeğimsin, göz bebeğim,
Bir tek seni yar bilip, sadece seni seveyim…
Sevgim içimde, durmadan kaynasın, yansın,
Hayatımın her anında, yanımda sen varsın.
Her mevsim solsa da, bilmem ki bu aşk biter,
Şu fani âlemde, yanımda ol, bana yeter…
Kalbimdeki boşluğu senden başkası dolduramaz,
Yıllar geçse de, yüzündeki saf bakışı solduramaz…
Cansın, yüreğin üzerine, yüreğimi koyduğum,
Hayatsın, hücrelerime kadar, havanı soluduğum…
Bakışlarında eriyor sıkıntım, gülüyor yüzüm.
Sensin güllere bülbüllere nazire, benim iki gözüm…
Birlikte olmanın bedeli, acı da olsa hep varım,
Seni, sen olduğun için, bir başka seviyorum, be yârim…
Dört mevsimi her zaman, senin sevdanla yaşıyorum,
Çiçekleri, sebepsiz solduranlara hep şaşıyorum…
Her yağmur yağışında, senin duygunu anarım,
Nefesimin sonuna kadar, her yerde seninle varım…
Özlenen o şarkımız çalınsın, aşkımız her yerde,
Ölümden değil korkum; yalnızlık, sensiz olan aşk nerde…
Bahar çiçekleri gibi, gülücüğün yüzünde tam,
Varlığınla ısınır, soğuk kış gecelerinde ortam…
Şefkat, merhamet timsalisin, yaşamın her anında,
Çocuklar, kelebekler gibi, pervane olur yanında…
Saf duyguyla, sevdayı, inançla kalbimize ektik,
İlham olarak kendimize, yüce aşkı rehber seçtik…
Gecede kutup yıldızı, varlığını hatırlatır.
Aile dümeninde, deniz feneri seni anlatır…
Umutla, özlemle yaşasın, tertemiz duru aşklar,
Sevdanla, çiçekler solmasın sonsuzluğa varsınlar…
Tüm sevdalar sana imrenir anasın, canımsın, yar,
Sensizliğinde kalbim sancılı, gönlümü acı yakar…
Açan bir çiçek, güneş gibi gönlüme doğuyorsun,
Yıllarca hayat sahnesindesin, eşimi oynuyorsun…
Paylaştık, acıyı kederi, yok ettik umutsuzluğu,
Sevdayla bezendik, sildik attık hayattan, mutsuzluğu…
Yıllara meydan okuyacaktır, o tertemiz aşklar,
Yüzler kırışsa, saçlar ağarsa, beyazlaşsa başlar…
Sonsuza kadar o sevginle bahtiyar olacağım,
Kalbim tek sana aittir, varlığınla var olacağım…
23.02.2011 - 14:25
GÜLMEK
“Saftır” denme riskini göze almaktır.
...AĞLAMAK ise,
“Duygusal” görünme riskini,
AŞIK OLMAK
'Karşılık görememe' riskini göze almaktır.
SEVMEK ise,
'Terk edilme' riskini..
DÜŞÜNCELERİNİ SÖYLEMEK
“Dokuz köyden kovulmak ” riskini göze almaktır.
HAYALETMEK
' Hayal kırıklığına ' uğrama riskini..
DOĞMAK
' Zorlu bir yaşam koşusu' riskini göze almaktır.
YAŞAMAK ise,
“ Ölme “ riskini..
Ama riskler ALINMALIDIR.
Çünkü, hayatımızın en büyük riski; HİÇ RİSK ALMAMAKTIR.
Hiçbir risk alamayan kişi, belli korkulardan, üzüntülerden kaçabilir
Ama HİÇBİR ŞEY HİSSEDEMEZ,ÖĞRENEMEZ,DEĞİŞEMEZ VE DEĞİŞTİREMEZ.
Bir düşünürün söylediği gibi,
' BİRGÜN HERKES ÖLÜR, AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ.'
“GARANTİ ” arayışlarına zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken,
“KAZANDIKLARI ' nın bedelini, İNSANLIĞINI, ÖZGÜRLÜĞÜNÜ, KİŞİLİĞİNİ, ŞEREFİNİ KAYBEDEREK ÖDER..
' ŞEREFLE ' Bitirilmesi gereken,
En asil görev hayattır.
Bir lokma ' EKMEK ' için, Şerefini çiğnetmeye,
Bir ' ANLIK ' eğlence için, Servetini tüketmeye...
Bir zamanlık ' MEVKİİ ' için, el ayak öpmeye,
Günlük ' MENFAATLER ' için, Onurunu terk etmeye..
BİR KISIM insanlara kızıp;
TÜM İNSANLARA düşman Olmaya değmez bu hayat!
21.02.2011 - 23:06
İnsanın Bir Eşi Olmalı…
İnsanın eşi olmalı, bakarken yüreğinin kabardığı,
gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı…aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp,
şükürler etmeli Yaradana. Koklamalı saçlarını.
Uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne,
varlığını hissedebilmek için. Parmakları titremeli,
incitirim korkusuyla.
Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü…kramplar girmeli midesine,
onsuzluk aklına geldikçe!
Rüzgar onun kokusunu getirmeli, yağmur onun sesini.
Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için.
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği.
Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine
dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi.
Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli.
Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini, tasasını,
öfkesini, sevincini, coşkusunu…vs.
Güven duymalı, herşeyiyle. Başını göğsüne koyup,
huzurla uyuyabilmeli, tüm düşüncelerinden arınmış olarak.
Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı…
Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da…
Bir eşi olmalı insanın!
Sabah yolcularken işine, içi acımalı, daha yollarken özlemeye
başlamalı. Seni şimdiden özledim!
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda
kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı…aşkla karşılamalı,
hasretle sarılmalı boynuna, özlemle koklayıp, öpmeli,
yıllarca uzak kalmışcasına! Her günü bir başka güzel olmalı
yaşamın, bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında.
Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı,
daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli.
Mutluluk saçmalı etrafına.
Bir eşi olmalı insanın,
cennetten köşe almışcasına sevdiği,
sakındığı, bakmaya kıyamadığı…Her bir hücresinden aşkın
fışkırdığı, çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı!
Can Yücel
21.02.2011 - 13:08
Yaz dedin, oysa kışlar yaşıyorum her mevsim,
Açmak üzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üzerine.
Üşüyorum…
Evet hala üşüyor ellerim..
Hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı,
Bin ömür, bin soluk, bin yıkılış yaşadım...
Ömrünün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım.
Sığınışlarını, susuşlarını ve haykırışlarını işittim mavi adadan..
Korunaklı bir liman olamadım sana,
Ve arkama bakmadan giderken,
Haykırışlarını duymamak için kapattım yüreğimin kulaklarını..
Şimdi, bin ömür geçmiş ömrümden...
Ben bir rüyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum.
Hani zaman ilacı olurdu her şeyin?
Hani zamana bırakmalıydık?
Atalar yine yanıldı…
Bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben,
Zaman zehrini içerken yudum yudum,
Artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzluğun..
Bitsin…
Bitmezlerin bilincinde diyorum diye
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz.
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var,
Ne de benim gözlerimde şiir…
Şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum,
Susuyorum…
Susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep..
Şehrine gidiyorum…
Yokluğun açıyor kapıları..
Yıkılan şehirlerarası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor,
Hala haklısın..
Kokun sinmiş soğuk duvarlarına şehrin,
Herkesin gözünde seni arıyorum,
Yoksun…
Yokluğunu salıp gitmişsin,
Gidişle bırakıldığın bu kentte…
Susuşlarına bile yandığım soğuk dağlarımın eşkıyası,
Bağışlama dilemiyorum, gel demiyorum, sev demiyorum,
Haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin..
Sığındığın maviadada yaktığın ateşi görüp,
Yanaştırabilirsem gemilerimi,
Tutacağım ellerinden…
Şimdi yanıyorum, kanıyorum,
Ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim.
Geç kalınmış bir soluk mu bir günün sonunda,
Yoksa çaresizliklerimin son çırpınışları mı bilmiyorum..
Kayıp adresten yazıyorum son kez...
Sussam yalnızlık, konuşsam ayrılık,
Dönsem yıkılış, dönmesem yokoluş...
Şimdi ben susuyorum, yalnızlığa talip,
Sende 'sus' bana..
'Sus' ki, bir daha ölmeyeyim…
19.02.2011 - 20:04
Aşk bize yasaktı....ellerimiz avuçlarımız arasında ısınamasada, gözlerimiz gözlerimizin içinde kaybolamasada, dudaklarımız ürkek ve titrek buseler alamasada...Dizinde uzanıp mehtap seyredilemesede ve omuzlarına yaslanıp ağlarken kokunla sakinleşilemesede.Hani yokken bile var olmak denir ya; işte sen O sun benim için..........................
19.02.2011 - 09:47
Dostlara günaydın,
Sevgiye sevgi katmak için
yola çıkanlara günaydın.
Dünyaya
ışık veren renklendiren güneşe günaydın.
Uyuyanlara çalışanlara koşanlara emekleyenlere günaydın.
Gülenlere ağlayanlara somurtanlara günaydın.
Sevgililere düşmanlara kin besleyenlere günaydın.
Gönlü güzellere yüreği kocamanlara günaydın.
Dağa taşa kurda kuşa günaydın.
Emekçiye, alınterini katık yapanlara günaydın.
Şairlere bahçedeki saksıdaki çiçeklere günaydın.
Sevenlere sevilenlere ayrılanlara terkedenlere günaydın.
Günaydın yokolmuşluğum,günaydın sahte varoluşlar.
Günaydın güzel insanlar,günaydın aydınlıktaki karanlıklar.
Günaydın güzellikler,günaydın sahtelikler.
Gönlü sevgi dolu dostlara günaydın.
Dostluğu dost gibi bilenlere günaydın.
Günaydın güzelliği sevgi ile yoğuran insanlar.
16.02.2011 - 22:21
YAPRAK DÖKÜMÜ
Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkiyalar
Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?
CAN YÜCEL
Toplam 1172 mesaj bulundu