Deniz Bulut Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    04.05.2011 - 19:23

    Ben Seni Asla
    Sen hayatımın en vazgeçilmez aşkı
    Sen uğrunda en çıldırdığım esmer
    Sen yolunda savaşlar verdiğim sevdam
    Sen uğrunda ölümlere gidip geldiğim
    Sen beklediğim
    Sen özlediğim
    Sen gizlediğim...

    Güneş doğmayı unutabilir
    Sabah olmayı
    Yağmur yapmayı
    Ama ben seni asla...

    Çiçekler açmayı unutabilir
    Kuşlar uçmayı
    Baharlar gelmeyi
    Ama ben seni asla...

    Ne zaman bir şiir okunsa aklımdasın
    Ne zaman bir telefon çalsa karşımdasın
    Sen tanrımın en güzel armağanı
    Sen hayatımın en gerçek yalanı
    Sen bütün huylarımı ezbere bilen
    Sen gözyaşlarımı en iyi silen
    Sen dünyanın en güzel kadını

    Sen yemeğimin tuzu
    Yüreğimin buzu
    Anasının en güzel kızı
    Sen kalbimde en tatlı sızı
    Sen bütün varlığımın en sevimli hırsızı
    Sen sevdikçe sevilesi
    Övdükçe övülesi
    Öptükçe öpülesi aşkım...

    Sen beni yokluğuyla delirten
    varlığıyla yolumu yolundan çeviren
    Sevdasıyla beni bir dağ gibi deviren kadun
    Bundan böyle senden sorulsun günahlarım
    Sende bütün sorularım
    Sende bütün cevaplarım
    Adam olmuşsam senden
    Katil olursam senden
    Ben çoktan vazgeçtim kendimden
    Ama senden
    Asla kadınım
    ASLA! ...

    Ahmet Selçuk İlkan

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    04.05.2011 - 17:07

    SEN VE BEN


    Bir hiçten çıktı sevi;
    beyaz duvarlarının mahkumiyetinde ben.

    Bir izdüşümü gözlerin
    -sahici ve lirik.
    Bir kaş, gözlerinin mühürü.

    Seslenişimdin ve velhasıl feryadım.
    Göğün lacivert tenini hayallerimin kentine depoladım.
    Sulak yağmurlar yağdırası sen.

    Zıtlığımı zıtlığınla tamamladım. Bütünlüğümü eksikliğinle,
    sağıma solumu kattım, renge kokuyu, hüzne neşeyi, aşka...
    Aşka eş bulamadım, yani aşkı nefretle anmak istemememden
    aşk öylece kaldı, kendi kutbunda.

    Bir resimle bana geldiğin gündü.
    İsmini fısıldadım kulağına.
    Çağırırsam gelmeni umduğum adınla büyüdüm.

    Aslına gölgeni giydirip, beni dermansız yollara koştun.
    Bire bir örtüşmeyen ikincil umutlarım oldu böylelikle.
    Ay vakti dağ gölgelerine senden kalanları ektim.

    Ve ektiğim gölge çiçekleri uzun gövdelere büyüdüler.
    Kamere ulaştılar. Uzun boyunlarını burada kuma gömdüler.
    Kumdan hayata döndüler.
    Hayat gebe kalmaktan daha ciddi bir oyundu.

    Aynadaki aksimle var olmayan bendim.
    Kör bir bıçak geçti gönlümün kemanından,
    tellerine her dokunuşta kulak tırmalayan upuzun o sesle.
    Sırtımdan sanki soğuk sular indi, kör bıçağın açtığı yolda,
    oluk oluk indi su
    birikti sonra ovalarda. Bir yudum istedim aşkı.
    Yok oldu!

    Sonra yine resmetmeye çalıştım yitirdiğim rengi
    eski ilhamlarımdan medet umarak.
    Soy kütüğüne aşkın seni heceledim,
    tekrar tekrar işledim seni ciltlere, hane ve köylere.
    Nüfusuma geçirdim. Tüm evraklarda kayda geçtin,
    cılız bir mum ışığında, o anda saat dört buçuktu, gün kara,
    son damgayı vurdum aşka...

    Ve gölgeni soyup aslına döndün.
    Şiir tazesi çayın deminde, tomurcuk tatlarla ısıttın.
    Aslın sana büyük gelmedi hiç.
    Provasız elbise diken terzin oldum.
    Sen nereye adım attıysan, ben oraya uçtum.
    Kanatlandım senle.

    Gittikçe sınırları belirdi bu sevi masalı içinde aşkımızın,
    sırça bir köşk narinliğinde. Uzağımızda kaldı ilkin bulanık,
    dar dehlizler; biz yaklaştık sonra kör kuyuya.
    O bize asla. Ve bir taş atıp bekledik sesi. Taş
    düşmedi aynı satırlara.
    Yani sesi gelmedi, yani bizden uzaktı haset.

    Masallarda hep bir kahraman olur ya.
    Hep de sen olursun. Hep ben.
    Biz bizi masallaştırdık. Bindik bir toz bulutuna...
    En halılarda biz uçtuk,
    en üç dileği biz tuttuk,
    en lambaya püf diyen de biz olduk.

    Yükseldikçe bu sevdayla, kin tutan düşmanlarımız oldu ama.
    Sapanlarla ağır taşlar fırlatarak bize, avlamaya çalıştılar bizi.
    Kanatlarımızdan bazı tüyleri işte o hazanda yitirdik.
    Ve koptukça bazı tüyler, alçaldık yükseldikçe.

    Farklı olmalıydık ama. Bu olmalıydı kurtuluşumuz.
    'Yılmamak' anahtar sözcüğümüz olacaktı bundan böyle.
    Kelepçeleyip onu kollarımıza, atacaktık anahtarı
    taş attığımız o dipsiz kuyuya.

    Artık geçit yoktu başkalarına. Saz gibiydik.
    Lodoslarda kıpırdadık. Ürküttük. Buna mecburduk,
    çünkü ben sana mecburdum.
    Kışkışladık korkularımızı üstlerine.

    Nihayet varolan bir isimdik artık.
    Nereden başlayıp nerelere geldik. En baştaki o saflığa,
    o boş sayfaya dönebilirdik.
    Öyle yaptık...

    Yasemin.....

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    04.05.2011 - 00:01

    Ben;
    Benden olgun insan isterim karşımda!
    Benden dürüst,
    En ufak dalgada,
    Arkasını...dönmeyecek kadar olgun.
    Arkamı döndüğümde,
    Sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.
    Bir o kadar cesaretli olmalı.
    Yağmurdan ıslanıp,fırtınadan kaçmamalı.
    Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı.
    İşine gelince sevip,
    Zoru görünce bırakmamalı!

    CAN YÜCEL

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    03.05.2011 - 13:26

    Fer Fecir

    uzak diyarlarda bir nefes olur süzülüşün ey martı!
    dem vurur gece günden kalma yüklemlere..
    aşk bahar dalı gibi yeşil değil
    ne de gökyüzü turuncu
    affeder yalnızlık sensizliğini
    azleder yalnızlık bensizliğini…

    Feriha Deniz Esen

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    01.05.2011 - 20:38

    Sen ve Ben

    Sen: Sevgisin yüreğimde taşıdığım
    Sen: Gül goncasısın her gün kokladığım
    Sen: Yüreğimde yanıveren ateşsin
    Sen: Yüzüne bakmaya doyamadığım

    Ben: Bütün sevgimi sana vereceğim
    Ben: Yollarına gülleri sereceğim
    Ben: Yüzünü bir gün bile göremezsem
    Ben: Senin için mecnuna döneceğim

    Sen: Karlı dağlarımda açmış çiçeksin
    Sen: Çiçekli kırlarda ki kelebeksin
    Sen: Hiçbir zaman yakalayamadığım
    Sen: Eşi bulunmaz kanatsız meleksin

    Ben: Olsam senin için bir bal arısı
    Ben: Koynuna girsem bir gece yarısı
    Ben: Konuversem kalbinin üzerine
    Ben: Olsam yüreğinin diğer yarısı.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    27.04.2011 - 15:38

    Yalnızlık çaresizliktir.
    Ne çok insanlar vardır yalnız olduğunun farkına varmazlar. Çünki etraflarında yalancı bi kalabalık vardır. O kalabalığın içinde yalnız yaşarlar ve günü gelince yine yalnız ölürler.
    Kimileri de vardır ki kalabalık içinde yalnız hissederler.Tüm gün uğraşacakları işleri, güçleri ve arkadaşları vardır.Onlarla vakit öldürürler.Her daim yalnızdır ama hissetmezler. Ta ki evde herkes yattığı vakit kendi başına kalır ve düşünürler.Şu vakitte kimi arayabilirim diye? rehberini açar ve bi tane dahi isim bulamaz.Ta ki 'z' harfine gelene kadar.
    Kimseye inanmaz bu kişi.Kendinden başka.yalnızlığın çaresini ağlamak da arar önce.ilk başlarda iyi de gelir.Bi hafta idare eder.Daha sonraki buhran daha sıkıcıdır.Ağlamak istediği halde ağlıyamaz.Zaten kimseyi arayamaz.Annesini uyandıramaz.Kardeşiyle konuşamaz. Abisi zaten anlamaz.Bu kişiye dünyadaki her duygu sahte gelmeye başlar daha sonraları.Aşka inanmaz olur.Duyguya inanmaz.Tek dostu yalnızlık olmuştur onun.
    Sigaranın dumanıyla dertleşir.Kendini yalnız hissetmemek için gece 12 lere kadar çalışır. Evlenir tabi.Ama hala yalnızdır.Yalnız olmadığı yatağında.Sevişir karısıyla ama yalnız başına.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    25.04.2011 - 12:54

    SENDEN, BİR TANE DAHA YOK UNUTMA! ! ! !
    Unutma, senden bir tane daha yok bu dünyada!
    Gülümsemeyi asla unutma. Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların.
    Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı.
    Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.
    Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma. Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek. Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.
    Yasalar, g ünahlar, yasaklar sen olduğun için vardır. Ve sen bir tane olduğun için şu koca dünyada, gir günaha çekinmeden, çiğne yasayı.
    Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.
    İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini unutma. Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından.
    Onurlu bir yasam sürebilmen için, sartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma.
    İçindeki seni katletmeye kalkma sakın. Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma. Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucu Davutlar ne kadar çoğalırsa mahallende, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.
    Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de yakıp geçme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.

    Korkma insanca korkularından. Ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.
    Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım.
    Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin, rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.
    Küçücük mutluluklar ın görkemine inandır kendini ve gülümse. Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin, hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma.
    Ve şaire kulak ver:
    ' Senden bir tane daha yok bu dünyada.

    HAYAT GÜZELDİR

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    24.04.2011 - 06:24

    ÇAN DÖRTTEN FAZLA ÇALINIRSA KİM ÖLMÜŞTÜR? ?

    Çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir ülke varmış. Ama; bu ülkede, hukuk ve hakimler de varmış.

    Törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa çalınırmış.Uzun uzun da yankılanırmış.

    Eşraftan birisi ölürse çan iki defa,büyük bir devlet adamı ölürse üç defa çalınırmış.

    Ya kral? ..
    O öldüğünde, çan dört defa çalınırmış.

    Gel zaman git zaman...
    Şehirde bir olay olur, iş mahkemeye intikal ederDavanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetini ise bütün vatandaşlar bilmektedir.
    Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen, davadan sürpriz bir karar çıkar
    Sanık para cezasına mahkûm olmuştur.

    Hakim sorar:
    ' -bir diyeceğin var mı? .....'
    sanığın cevabı
    ' - hayır! .....'
    mahkeme biter. Dinleyiciler dağılır. Kafalarda bir kaygı! ..
    Kısa bir süre sonra dev çanın sesi duyulur..

    Acaba kim öldü? ..
    Çan bir defa daha çalar. Acaba eşraftan kim öldü? ..

    Şehir çan sesi ile bir defa daha inler.
    Hımmmmm... Büyük bir devlet adamı, acaba kim? ..

    Soruya cevap alınmadan çan bir defa daha çalar,
    yeri, göğü inletir.

    Herkeste bir feryat: eyvah! .. Kralımız öldü! ..

    Ancak, törede görülüp işitilmemiş bir şekilde çan, beşinci defa da çalınır, yer gök inler ve sesler kesilir.

    Herkes bunun ne anlama geldiğini öğrenmek için. Çan görevlisine koşar, bir de bakarlar ki çanı, haksız yere mahkûm edilen adam çalmaktadır.

    Sorarlar:
    ' -ne demek beş defa çan çalmak? .. Kraldan daha büyük birisi mi öldü? .....'

    cevap şaşırtıcı olduğu kadar anlamlıdır da:

    ' -evet! Adalet öldü! ...'


    adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama;
    adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır! ..

    ADALET BİR GÜN HERKESE LAZIMDIR

    Elie wiesel

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    21.04.2011 - 12:35

    Sen ve ben ayni seyleri düsünüp
    Ayni seylere üzülüp ayni seylere sevinirken
    anlaşamadık

    Zamansız tanıştık belki
    Ne sendin suçlusu bunun nede ben
    Kaderdi diyemem kötülük eden
    İkimiz olmuştuk bunlara neden
    Ne yaptıysak senle anlaşamadık

    Gururluyuz dedik senle ikimiz
    Bu inatla nereye kadar gideriz
    Aynı hamurdan yoğrulmuş olsak ta biz
    senle anlaşamadık

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    19.04.2011 - 21:47

    SAĞLIĞIN SIRLARI

    1-Suyu seviniz. Güne iki bardak su içerek başlayıp, gün boyunca 2- 2,5 litre su tüketmeye çalışınız.

    2-Her sebze ve meyveyi mevsiminde en az iki defa tüketiniz. Doğanın tamamını kullanmış sayılırsınız.

    3-Çocuklar için sütü, büyükler için de özellikle yoğurdu her gün sofranızdan eksik etmeyiniz. Yaşamın sırlarından biri olan probiyotikleri bünyenize almış olursunuz.

    4-Hasta olmasanız bile, şifalı otları/bitkileri kullanarak vücut direncinizi (immün sistemi) kuvvetli tutunuz.

    5-Evinizde kurutulmuş nane, ıhlamur, adaçayı, kekik, kuşburnu, fesleğen, keten tohumu, zencefil, çörekotu, günlük, yeşil çay ile soğan ve sarımsağı her zaman bulundurunuz. Her gün bunlardan en az birini kullanmaya çalışınız ki bunlar vücudunuzun koruyucu şövalyeleridir.

    6-Sarımsak, soğan, tere, maydanoz, nane, dereotu, roka, fesleğen türü yeşillikleri fazla tüketiniz. Bunlar vücudunuzun yakın korumalarıdır.

    7-Salatanızı mümkün olduğu kadar çok çeşitten oluşturunuz.

    8-Hazır çorbalar yerine kendi yaptığınız çorbaları tercih ediniz. Gıdanın en doğalını elde etmiş olursunuz.

    9-Kış için ev yapımı domates salçasını tercih ediniz. Domates tanrının bize armağanı harika bir antioksidandır.

    10-Katkı maddeleri içeren gıdaları, mevsim dışı sebze ve meyveleri fazla tüketmeyiniz. Bünyenizi fazla dinamitlememiş olursunuz.

    11-Yılda dört kez, on beş gün hiç et tüketilmemesi yararlıdır.

    12-Günlük 3-4 adet badem, ceviz ve fındık almanız sizi her daim kuvvetli kılar,

    13-Haftada en az 2 kez bakliyat ve balık tüketmeğe çalışınız.

    14-Sıcak yemekler için toprak, çelik ve cam kapları tercih ediniz.

    15-Kış aylarında tulum peyniri, portakal, limon, greyfurt, mandalina ve kuşburnu tüketimini artırınız.

    16-Kışın dışarıda işleriniz yoğun ise; güne pekmez içerek başlayınız. Bu uygulama vücudunuzun antifrizidir.

    17-Zihinsel çalışıyorsanız kuru üzüm yiyiniz. Beyniniz enerjisiz kalmasın.

    18-Ekmek tercihinizi kepekliden yana kullanınız. Bağırsaklar kepekli tam posalarla tanışsın.

    19-Her sabah 20 dakika derin nefes alıp verme çalışması yapılması, her nefes alımlarında 4-5 saniye nefesin içimizde tutulması çok yararlıdır.

    20-Sabahları ofis ve evinizi 5 dakika tam havalandırarak maksimum düzeyde oksijen, günlük 30 dakika tempolu yürümekle de tüm organlarınızı kazanırsınız.

    21-Gülmeyi hiç ertelemeyiniz. Ruhunuzun en iyi ilaçlarındandır.

    22-Gece uyku ortamının karanlık olması, yorgunluk durumlarında ise öğleyin kısa süreli uykular iyidir. Vücudumuzdaki pek çok restorasyon işlemi gece, kısa süreli uykularda da günlük tamiratlar yapılmaktadır.

    23-Fırsat buldukça toprağa çıplak ayakla basınız. Tüm olumsuzluklarınız toprağa geçer.

    24-Her gün 5 dakika gözlerinizi kapatıp hiçbir şey düşünmemeyi öğreniniz. Bu sizin yeniden doğumunuz gibidir.

    25-Yaşamınız boyunca, vücudunuzu çok kötü üşütmemeye çalışınız.

    26-Kahvaltı masanızda balı her daim bulundurunuz. Bin bir çiçeğin özütüdür o.

    27-Yağ tercihinizi genelde zeytinyağından tarafa kullanınız. Vücudunuz hep bunu bekler.

    28-Kahvaltının mutlaka tam yapılması, öğle öğününün orta, akşam öğününün de hafif alınması her daim iyidir.

    29-Tuz ve şekeri bünyenize ölçülü alınız. Bunların azı karar fazlası hep zarardır.

    30-Margarinleri fazla kullanmamak cildinize, kalbinize ve damarlarınıza verdiğiniz en büyük ödüldür.

    31-Günlük bir elma ve bir havucun bünyenizde harikalar yarattığını unutmayınız.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    18.04.2011 - 17:27

    Herkes de soruyor mu kendisine
    Sezmeden ayrımsamadan bilmeden
    Nasıl bu denli yaklaştım ölüme
    Öyle uzağındayım ki şimdi kendimin
    Ne sesimi işitiyorum
    Ne görüyorum artık yerdeki kendimi
    Karanlıkları aydınlatmanın bedeli ağır
    Ödüyorsun bedelini tükenerek

    Güneş hem yanıyor hem sönüyor
    Ben de hem seviyorum hem ölüyorum
    Aşkla ölüm iç içe sarmal
    Yanarken sönmekte güneş
    Severken ölmekteyim ben
    Boşuna bağırma kimseler kurtarmaz
    İşte yalnızlığın birde sen varsın son gününde
    İnsan doğumundan daha yalnız ölümünde
    AZİZ NESİN

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    18.04.2011 - 08:46

    DAYANAK
    Bakan olur olmaz yeğenini vali yapan birine, Neyzen Tevfik şöyle demiş:
    -Maaşallah,kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.
    Bakan,bu sözü tam anlamayınca,Neyzen açıklamış:
    -Malum ya,fasulyeler de bir sırığa sarılarak yükselirler.

    NE ALACAKMIŞ?
    Hayli kilolu olan Yahya Kemal,bir yokuşun sonundaki lokantanın önünde dinlenirken,içeriden çıkan garson:
    -Buyurun beyim,diye atılmış.Ne alırsınız?
    Yahya Kemal,tebessüm edip:
    -Evlat,demiş,Müsaade edersen biraz nefes alacağım.

    SOKRAT VE BİLEYTAŞI
    Talebelerinden biri Sokrat’a sormuş:
    -Herkese güzel konuşma dersleri verdiğin ve onlara hitaben sanatını öğrettiğin halde,niçin sende çıkıp bir konuşma yapmıyorsun?
    -Evlat,demiş Sokrat. Bileytaşı keskin değildir amma, en sert demiri bile keskin eder...

    KİM OLABİLİR?
    Necip Fazıl’a:
    -Fransa’da yayımlanan bir ansiklopediye Türkiye’den sadece iki şair almışlar,dediklerinde, üstad sormuş:
    -İkincisi kim?

    HAKLI ÖLÜM
    Sokrat ölüme mahkûm edildiğinde, eşi:
    -Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca,
    Sokrat:
    -Ne yani, demiş. Birde haklı yere öldürülseydim daha mı iyi olurdu?


    İLHAMIN KAYNAĞI
    Şiire meraklı bir hanım,bir gün Mehmet Çınarlı’ya şöyle demiş:
    -Mehmet Bey,hanımlar mı daha iyi şiir yazarlar,erkekler mi?
    -Erkekler!
    -Nasıl olur? Bu kadar zarif,bu kadar kibar mahluklar yazmayacak da erkekler mi yazacak?
    -Efendim,mesele ilham meselesi,Biz o ince,kibar mahluklardan ilham alarak güzel şiirler yazıyoruz.Onların karşısında ise bizler varız.Nereden ilham alıp da güzel şiir yazsınlar?

    HERŞEYE İYİ YÖNÜYLE BAKMAK
    Lokman Hekim’e:
    -Edebi kimden öğrendin? diye sormuşlar:
    -Edepsizlerden, demiş

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    17.04.2011 - 02:17

    SEVMEKTEN VAZGEÇMEYİN
    Sevmekten Vazgeçmeyin..! Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür.

    Onu kurtarmaya... karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar.
    Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.
    Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler.
    ...
    Ama Hintli adam söyle der:

    ' Sokmak akrebin doğasında vardır.
    Benim doğamda ise sevmek var...
    Neden sokmak akrebin doğasında var diye
    kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim? '

    Sevmekten Vazgeçmeyin.!
    İyiliğinizden Vazgeçmeyin;

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    13.04.2011 - 12:51

    Sevgileri yarınlara bıraktınız
    Çekingen, tutuk, saygılı.
    Bütün yakınlarınız
    Sizi yanlış tanıdı.
    ...
    Bitmeyen işler yüzünden
    (Siz böyle olsun istemezdiniz.)
    Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
    Kalbinizi dolduran duygular
    Kalbinizde kaldı.

    Siz geniş zamanlar umuyordunuz,
    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
    Geçeceği aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde
    Açan çiçekler vardı,
    Gecelerde ve yalnız.
    Vermeye az buldunuz
    Yahut vaktiniz olmadı.

    Behçet NECATİGİL

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    13.04.2011 - 08:48

    GÖZLER

    Suriye'nin kadın Devlet Bakanı Bouthaina'dan:
    'Kadınları türban değil, gözündeki ifade korur. '


    Alt tarafı bir çift organla bu kadar çok iş başarıldığı görülmemiştir.
    Yeryüzündeki bütün canlıların gözleri sadece, bakıp görmeye yaradığı halde kadın kısmı, neredeyse bir tek ortalığı süpüremez gözleriyle...
    Sever, sevişir, beğenir...
    Döver, küser, barışır...
    Nefret eder, hesap sorar, azarlar...
    Kovar, bağırır, çağırır, alay eder...
    Erkek de bir insanoğlu, o da yapar demeyin!
    Erkekler her durumda öyle bön bön bakarlar.
    Asla, ne demek istediklerini anlamazsınız.
    Gözlerini konuşturan sadece kadınlardır.
    Çocukluğunuzu düşünün...
    Annenizin bin türlü bakışı gelecektir aklınıza.
    Misafirler gitsin, ben sana gösteririm bakışı...
    Hadi artık odana git, yat bakışı...
    Ağzını şapırdatma! bakışı...
    Kıçım tutulsaydı da seni doğurmasaydım bakışı...
    Aynı babası bakışı...
    Babanızdan bir bakış var mı, aklınızda?
    Hiç zannetmiyorum olduğunu.
    Babayla göz göze bile gelinmez öyle zırt pırt.
    Şimdi de büyüklüğünüzü düşünün...
    Kaç kadın bir bakışın peşinden gitmiştir?
    Hiç..
    Peki kaç erkek bir bakış uğruna odu ocağı terk etmiştir?
    Çookk..

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    12.04.2011 - 14:45

    Siz hangisinden yanasınız?


    Şeytan

    Tanrı yeryüzünü “Lahana, Karnabahar, Ispanak” gibi çeşit çeşit yeşil
    ve sarı sebzeyle donattı. “İnsan” sağlıklı ve uzun hayatlar yaşasın diye.

    Bunu gören Şeytan McDonald’s'ı yarattı. McDonald’s ise 99 centlik iki
    katlı Cheeseburger’ i icat etti. Şeytan İnsan'a dedi ki; “Yanında
    patates, cips ister misin? ” Ve İnsan dedi ki; “Süper boy olsun! ”
    Böylece İnsan kiloları almaya başladı.
    Ve Tanrı sağlıklı yoğurdu yarattı. Kadın onu yesin ve bedenini Adam’ın
    beğendiği boyutlarda tutsun diye.

    Bu sefer Şeytan, yoğurdu dondurdu. Çikolata getirdi, fındık getirdi.
    Yoğurdun üzerine konacak parlak renkli şekerler getirip serpti. Ve
    Kadın da kiloları almaya başladı.
    Ve Tanrı dedi ki; “Şu taze salatamı bir deneyin”

    Bunun üzerine Şeytan kremalı hazır salata soslarını icat etti, üzerine
    salam ve dilimlenmiş peynir parçalarını da ekledi. Sonra tatlı için
    dondurmayı çıkardı. Ve insan daha da kilo almaya başladı.
    Ve Tanrı bu sefer dedi ki; “Sana sağlıklı sebzeler verdim. Onları
    pişiresin diye zeytinyağı da veriyorum”

    Ve Şeytan, Cracker Barrel’dan tavukla kızarmış biftek getirdi. Öyle
    büyüktü ki, kendi ayrı tabağı bile vardı. Ve insan kiloları yüklendi,
    kötü kolesterol tavanı delip çıktı.
    Ve Tanrı, koşu ayakkabılarını yarattı ve insan bu fazla kilolardan
    kurtulmaya karar verdi.

    Ama bu sefer Şeytan, kablolu TV’yi yarattı, uzaktan kumandayı yarattı.
    Öyle ki, insan TV1 den TV2 ye giderken bile yerinden kalkmadı.
    Ve Tanrı patatesi yarattı. Besinle dolu, doğal olarak, yağ düzeyi
    düşük, sağlıklı bir sebze olsun istedi.

    Sonra Şeytan geldi ve patatesin sağlıklı kabuğunu soydu attı.
    Nişastalı gövdesini çabuk çabuk kesip, derin tavada katı yağ ile
    kızarttı. İçine banıp yensin diye de kremayı icat etti.
    Ve insan uzaktan kumandasına sarıldı, kızartılmış patatesini kremaya banıp
    yedi. Yedikçe kolesterole battı. Ve şeytan baktı, iyi olduğunu gördü.
    “İyi oldu” dedi…
    Ve Tanrı içini çekerek baktı, düşündü ve “by-pass” cerrahiyi yarattı…
    Bunu gören Şeytan da “Sağlık Sigortası Şirketlerini” getirdi!
    Yazarı bilinmiyor

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.04.2011 - 22:29

    Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.
    Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
    Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
    Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak... kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
    Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
    Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
    Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
    İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat
    içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok,
    internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
    Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
    Milan Kundera 'yavaşlık' adlı kitabında; 'yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur' diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları, söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
    Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
    Aceleye ne gerek var?
    Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
    Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    09.04.2011 - 18:49

    Birilerinin enerjini alıp gitmesine izin verme.

    *Çevrene pozitif enerji yayan biriysen eğer daha dikkatli olacaksın. Kafalarında yarattıkları saçma bir dünyayı senin kafana geçirerek enerjini çalmalarına izin vermeyeceksin.

    *Hayatta sadece sorunları olduğunu düşünenleri anlamak zorunda bırakmayacaksın kendini.
    ...*Hayatın gerçek bir mucize oldugunu, şiir gibi güzellikleri bağrında taşıdıgını, hayatın her insana bir şekilde gülümsediğini anlamayanlarla uğraşmayacaksın.

    *İlişkilerinde sadece sorunlarını dile getiren, yaşadıkları onca güzelliği yok sayan insanlara bir dakikanı bile ayırmayacaksın.

    *Hakkında hiç bir şey bilmedikleri halde konuşmaya kalkanları susturacaksın.
    Degerinin farkında olmayanlardan uzak duracaksın. Değerini bilerek yok saymaya çalışanlara ise haddini bildireceksin.

    *Fındık kabuğunu doldurmayan işlerle boğuşmanı sağlamaya çalışan insanları sileceksin defterinden.

    *Gülüşlerini çalmaya kalkanları çıkaracaksın hayatından.
    İlişkileri bir yük haline getirenleri uzaklaştıracaksın yanından ve ilişkinin mutluluk getirmesi gerektigini yazacaksın kafana.

    *Velhasıl, onca yılını vererek ışıl ışıl bir enerji deposuna çevirdigin beynini düşünerek, beyinsizlere ezdirmeyeceksin kendini.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    02.04.2011 - 15:56

    1.
    Bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
    bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
    işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
    ...çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
    'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
    hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
    demiş La Rochefoucauld
    benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...

    2.
    Her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
    bir bakıştan, bir duruştan,
    çağrışımın sonsuz hızından
    unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
    belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
    terk edeceğim
    daha otobüsün ilk basamağında.
    kim bilebilir ki?
    sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
    gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
    ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
    otobüs camına bağrında bir ok ile
    bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
    bu da ötekiler gibi,
    kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
    yaşayıp gidecek..

    3.
    Şimdi hemen kalksam buradan
    hemen çıksam uzun sokaklardan birine
    kiminle karşılaşabilirim
    kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
    geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
    bir ölümcül sevda hangi köşe başında
    keser yolumu
    bir tenhaya ulak olan
    o suret avı
    bırakır mı yakamı
    haracı ödenmeden
    bırakır mı yakamı
    bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
    ak kağıda düşürülmüş
    imzasını görmeden

    bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden

    4.
    Hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
    her aşk, her şiir
    ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
    küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
    perspektifinde hep bir sokak taşıyan
    o sessiz
    o faili meçhul cinayetlerden
    resim altı sözcüklerden
    aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

    bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
    elle bilenmiş sözcükler,
    yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
    nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
    gece adımları şiirlerimin
    bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
    dökmeden imgelerin giysilerine
    hayatın maskelenmiş gerçekliğine
    upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
    yeniden ve yeniden.

    Murathan MUNGAN

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    31.03.2011 - 21:15

    Kaderde senden ayrı düşmekte varmış
    Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
    Seni tanımadan
    Hele seni böyle deli divane sevmeden
    ...Yalnızlık güzeldir diyordum
    Al başını, kaç bu şehirden
    Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
    Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
    Git gidebildiğin yere git diyordum
    Oysa ki, senden kaçılmazmış
    Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.
    Bilmiyordum.

    Bir nefeste benim için al
    Havasızlıktan öldürme beni
    Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
    Susadım diyorsam
    Bir yudum su içmelisin
    Ben yorulduysam sen uyumalısın
    Ellerim sevilmek istiyor
    Saçlarım okşanmak istiyor
    Dudaklarım öpülmek istiyor
    Anlamalısın.

    Ümit Yaşar OĞUZCAN

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    30.03.2011 - 09:17

    ÖNEMSEMELİSİN

    Bir kalbin içinde ne taşındığını asla bilemezsin.Kırmadan önce iyi düşün.Belki de içindeki sensin.
    William Butler

    İnsanlar çok değişti; dikkat etmek lazım. Biriyle el sıkıştıktan sonra, beşide yerinde mi diye parmaklarını saymak zorundasın.
    Tolstoy

    Nasıl ki 'delik' bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde, yalnızca 'bir miktar' ömrünü uzatmış olursanız; 'delik' bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da, 'asla eskisi gibi olmayacaktır'
    Can Yücel

    İnsanlar, dünyada çabuk yükselen şeylere değer verirler ama hiçbir şey toz ve tüy kadar çabuk yükselmez.
    Horace Mann

    Bir mutluluk kapısı kapandığında diğeri açılır. Ancak biz kapanan kapıya o kadar uzun bakarız ki, bizim için açılmış bulunan yeni kapıyı görmeyiz.
    Helen Keller

    İnsan mı paraya bağlı, para mı insana bağlı? Bu, insana bağlı.
    Özdemir Asaf

    Duydum ki kapıma gelmiş, tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri dönmüşsün.
    Bilmez misin, kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur; o ancak içeriden açılır...
    Mevlana

    Kapına geldim ve ben olmaktan vazgeçtim. Sen 'kim o' de yeter ki: Çünkü, kim olmamı istiyorsan o olmaya geldim...
    Victor Hugo

    Yalan zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.
    Victor Hugo

    Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.
    Neyi özlediğini,
    Kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum.
    Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor.
    Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için
    Bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum.

    Ay’ının etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor.
    Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığın, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum.

    Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek stiyorum..

    Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum.

    Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor.
    Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    29.03.2011 - 07:51

    DÜŞÜNÜYORUM DA...

    sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
    Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
    Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
    Korkularımızın paylaşılması
    Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
    Kabuklarımızın altında
    Kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
    Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
    Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
    İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler.
    Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
    Sahi koruyor mu bu çatlamamış sert kabuk?
    Kimse incitemiyor mu, duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
    Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?
    Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor gerçek kimliğimizi,
    Duyularımızı bastırıyor, elele tutuşmamızı engelliyor mu?
    Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
    Ne çıkar ateş böceği sansalar beni.?

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    28.03.2011 - 14:16

    HERKES İÇİN BİRAZ MUTLULUK

    Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
    Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu
    bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile.

    Bu adam, bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor? Birisi nasıl
    olduğunu sorsa; “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep..
    “Bomba gibiyim.” Jerry bir doğal motivasyoncuydu...

    Yanında çalışanlardan biri, o gün, kötü bir günündeyse,
    Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.

    Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni... Bir gün Jerry’ye
    gittim. Anlayamıyorum dedim.. Nasıl olur da, her zaman,
    her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun...
    Nasıl başarıyorsun bunu?

    Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki
    seçimin var: Havan ya iyi olacak, ya kötü.. derim.
    Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda gene iki
    seçimim var: Kurban olmak, ya da ders almak.

    Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.
    Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, gene iki seçimim var..
    Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını
    göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim.

    Yok yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani?
    Evet.. Kolay dedi Jerry.. Hayat seçimlerden ibarettir.
    Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl
    davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl
    etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının
    iyi ya da kötü olmasını seçersin...
    Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin! ..

    Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu, uzun yıllar
    görmedim. Ama, hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek
    yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.

    Yıllar sonra, Jerry’nin başına çok tatsız bir şey geldi. Soygun
    için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Jerry’yi delik deşik etmişler...
    Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış.
    Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

    Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm.
    Nasılsın? diye sorduğumda, Bomba gibiyim dedi
    Bomba gibi. Olay sırasında neler hissettin Jerry dedim.
    Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm..
    Ya yaşamayı seçecektim, ya ölümü.. Ben yaşamayı seçtim.

    Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi! ..
    Ambülansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.
    Bana hep İyileşeceksin merak etme dediler.
    Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla
    sürerlerken, doktorların ve hemşirelerin yüzündeki
    ifadeyi görünce ilk defa korktum.Bu gözler
    bana; Bana adam ölmüş diyordu. Bir şeyler yapmazsam,
    biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten..

    Ne yaptın? diye merakla sordum..
    Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak
    herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu..
    Evet diye yanıt verdim.. Var.. Doktorlar ve hemşireler
    merakla sustular.. Derin bir nefes alarak kendimi
    toparladım ve bağırdım: Benim kurşunlara alerjim var! ..

    Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım..
    Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin.
    Otopsi yapar gibi değil..

    Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları
    sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük
    katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni ders oldu.

    Hergün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız
    ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim..
    Ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu..


    Bu yazıyı okudunuz. Şimdi iki seçiminiz var:

    1. Unutup gitmek.
    2. Kesip saklamak,
    fotokopisini çıkarıp, dostlarınıza dağıtmak..

    Ben, ikincisini seçip bunu sizlerle paylaşmayı tercih ettim.

    Francie Baltazar-Schartz

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    27.03.2011 - 23:44

    Mutluluk Nedir Biliyormusunuz?

    Mutluluk nedir? ' diye sor bir kediye, ciğer mi der sence?

    'Mutluluk sıcacık bir kucakta sevilmektir' diyecektir bence...



    Mutluluk nedir diye sor bir köre, 'görmek' - midir der sence?

    'Mutluluk her rengi hissedebilmektir' diyecektir bence...



    Mutluluk nedir diye sor bir dilenciye, 'çuval dolusu para' mı der sence?

    'Mutluluk sıcacık bir evde eksiksiz huzurla' yaşamaktır diyecektir bence...



    Mutluluk nedir diye sor bir yüreği pareye, 'onunla olmak' mıdır der sence?

    'Mutluluk onun mutlu olduğunu bilmektir diyecektir bence.



    Mutluluk sen kimsin diye sor Mutluluğa, ' Neşeyim, bereketim, sağlığım, aşkım,' mı der sence?

    'Ben her şeye rağmen, yüreğinde ki sevgiyi kaybetmeyenim' der bence...



    Mutluluk söz istedi ve dedi ki:

    ' Ben en zor elde edilenim ne yazık ki, işte o yüzden hep derim ya; yüreğinin içine bak, işte beni daima orada bulacaksın, yeter ki onu oradan, kin ve öfke ile söküp atmış olmayasın..

Toplam 1172 mesaj bulundu