Deniz Bulut Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    02.03.2012 - 22:44

    ‎ 15 yaşında fuhuş yapan bir kıza 'o.....' damgasını vurup onu toplumdan uzaklaştırır ve aforoz ederiz gözlermizin önünden,
    Fakat düşünemeyiz,
    5 yaşında öz yakını tarafından 'tacize uğrayıp' 14 yaşında 50'lik bir adama 'zorla evlendirilmek üzere' satılmaktan kaçıp bu çamura düştüğünü.
    'Şişman' birini görsek yemekten ne hale gelmiş deriz,
    Oysa bilemeyiz onun 'şişmanlığını hızlandıran bir hastalığının' olduğunu.
    Arabamızın önünden geçerken çarptığımız adama 'körmüsün' deriz hemen,
    Onun gerçekten 'görme engelli' olduğunu düşünmeyiz.
    'Yüzü yara bere' içinde olan bir insan gördüğümüzde onun sattığı hiçbir şeyi almadan uzaklaşırız oradan,
    Oysa ki bilemeyiz o adam yüzünün yarısını vatanı korurken 'cephede yediği kurşundan' dolayı kaybettiğini.

    Lütfen yargılarımızı bedava savurmayalım.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    02.03.2012 - 21:40

    Hey dostum sana söylüyorum; GÜLÜMSEEEE! ♥
    Tatlı bir kahkaha ile kalk yatağından.
    Aynada gördüğün yüze, bir öpücük at.
    Aç perdelerini sonuna kadar...
    Çek içine uyanan günü.
    ... Çıplak ayak ile dolaş bir kere.
    Belki de bilmediğin bir evdesin,
    belki de ‘evim’ dediğin yerde, sadece ‘misafirsin! ’
    Dokun sana ait olan her ne varsa, bırakma hiçbir düşü yarınlara...
    Yıkarken yüzünü, suya iyi bak; unutma, okyanuslar gizlidir o bir tek damlada. Yeter ki yüreğinde tutuşsun bulutlar...
    Hiçbir ölü, ödeyemedi borcunu.
    Hiçbir ölü doğurmadı, bir çocuğu;
    hiçbir çölde yetişmedi düşen bir tohum.
    Yaşamın içindeysen içinde ol!
    ‘O dedi’, ‘ bu demiş’ gibi değil; el için değil, alem için değil...
    Kendin için doya doya...
    Hey dostum, sana söylüyorum, gülümse!
    Bak Güneş ve Ay, hiç beklemedi seni.
    Her gün ne olacaksa oluyor ve her gün, ya senle ya da sensiz doğuyor.
    O zaman, doldur ciğerini ve haykır ‘Ben diriyim’ diye!
    Yaşam benim ve bana ait, özgürüm diye!
    Bırak ‘mışlar’ ve ‘mişler’, korkular ve endişeler kaybolsun.
    Sen yeter ki, yeşert düşlerini... İsterse saksıda bir tek ot olsun, senin olsun!
    Ama dostum, yeter ki istediğin olsun...
    Pişmanlıklara değil, umutlara aç seni dimdik tutan kalbini!
    Kullanılmadık hiçbir eşyanı bırakma! Söylenmemiş bir sözde.
    Seninle yürüyenler olacaktır, önünde dikilenler olduğu kadar.
    Onlara sıkı sarıl,çünkü hiçbir el boşlukta asılıp kalmamalıdır!
    Bir hayatı kucaklamak ne güzel!
    Ne güzel, bir hayale sahip olmak...
    Hey dostum, sana söylüyorum;
    Kafesinin içinde çırpınan,serçe değil;
    Küllerinden dirilen ‘Zümrüt-ü Anka’ ol,
    yaşamın kıyısında dolanma!
    Taa içinde ol! Hadi dostum, gülümse!
    Ne olmak için doğdunsa onu ol! '

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    02.03.2012 - 18:20

    Söylesene arkadaşım.
    Her geçen gün daha da kötüye giden bir dünyada var mı umut? İyi şeylerin sayısı her geçen gün azalırken. İnsanlar gün geçtikçe kirlenirken. Kötülükler dört bir yanımızı sarmışken var mı hala bir umut? Geçmişte vardı, belki 10 yıl öncesinde ya da 5, hatta dün vardı da bugün de var mı bir umut güzel günlerin geleceğine dair? Bugün sen bile çelişkiye düşmüşken bir çok şeyde, yarın ne olacak peki? Unutulacak mı umut kelimesi? Neden peki? Unuttuğumuz için mi aşkı? Ya da her geçen gün azaldığı için mi iyiliklerin sayısı?

    Artık dillendiremiyorsun bile gördüklerini, tek yapabildiğin büyütmek içindeki nefreti. Her geçen gün daha çok şeyden nefret ediyorken sen bile, iyiliklerin geleceğine dair nasıl umut taşıyabilirsin ki? Hala saf aşkı bulacağına nasıl inanabilirsin ki? Söylesene arkadaşım, o bile gelmiyorken hatta yokken bile neden beklemeye devam ediyorsun? Ondan başka elinde hiçbir şey kalmadığı için mi?
    Yaşama değer ne var peki arkadaşım başka?
    Ondan başka hiç mi elinde bir şeyin yok?
    Hayallerin, umutların?

    Sen kapının önünü süpürmeye devam ettikçe dünyanın güzel bir yer olacağını sanıyorsun ya, seninle alay edildiğini ne zaman farkedeceksin peki? Senin gibi bir avuç insan mı kurtaracak bu dünyayı? Sende diğerleri gibi hiç mi görmüyorsun o pislikler arasında her geçen gün daha fazla kirlendiğini, gün geçtikçe onlardan biri olmaya başladığını. Bugün nefret ettiklerini yarın senin yapmayacağını mı sanıyorsun? Geçmişle bir karşılaştır kendini, o saf ve temiz günlerle bugününü bir karşılaştır, yarın ne yapacakların çıkar ortaya.

    Teslim mi edeyim kendimi diye sorma bana, bilsem cevabını, ne yapılması gerektiğini bu kadar gevezelik eder miydim sanıyorsun. Belki kapatmalısın kendini her şeye. Duygusuz olmamalı ama göstermemelisin de duygularını. Onlar kadar acımasız da olmalısın ama onların yaptığı gibi değil, onlara karşı. Yıllardır aşkın varlığına dair şüphelerin vardı ama içindeki umudun kırıntılar üzerineydi ya. Belki aşkın kırıntıları kalmıştır, onlardan birini bulurum diyeydi ya tüm çırpınışların. Yokmuş arkadaşım, aşka dair hiçbir şey yokmuş, kalmamış bu hayatta...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    02.03.2012 - 13:01

    DOĞAN CÜCELOĞLU'NDAN MUHTEŞEM BİR YAZI-

    İnsanın Anavatanı Çocukluğudur

    Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:

    - Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

    - Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

    - Ne oldu, nasıl oldu?

    - Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”

    Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

    - Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

    - Hayır, neden?

    - Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı? ” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini! ” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

    Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

    - Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

    - Radikal bir karar!

    - Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

    - Eşiniz ne dedi?

    - Hocam biliyor musun ne oldu?

    - Ne oldu?

    - Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.”

    - Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

    - Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

    - Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

    - İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır! ” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike! ” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.

    - Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!

    - İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

    - Eşiniz gelmek istemedi!

    - Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam? ” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz? ”

    - Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

    - Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü? ” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

    “Gel seni yeniden kucaklayayım! ” dedim. Kucaklaştık.

    “Çocuklar Gülsün diye! ” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!

    Doğan CÜCELOĞLU

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    29.02.2012 - 12:21

    ‎ 'Sevmek' dedim'Yoluna ölmek' dedi...
    'Yol' dedim'Alip basini gitmek' dedi...
    'Gitmek' dedim...Bir 'Ahh' çekip 'Dostlardan ayrılmak' dedi...
    'Dost' dedim. Durdu bana baktı.'Dost' diye mırıldandı.'Yüreğime nasıl koysam bilemediğim' dedi...
    ”Yürek' dedim'Dünyaları içine sığdıramadığım' dedi...
    ... 'Dünya' dedim'Hayatın bir yüzü' dedi.'Yüz' dedim.'Ardında ne gizli bilemediğim' dedi..
    .'Giz' dedim'Hep çözmeye calıştığım' dedi
    'Calışmak' dedim'Hep bitmeyecek öykü' dedi...
    'Öykü' dedim'Binlercesini içimde gizliyorum' dedi...
    'Gizlemek' dedim'İşte her şeyin bitmesi' dedi...
    'Şey' dedim'Sevda' dedi...
    'Sevda' dedim'Peşinden koştuğum' dedi...
    'Koşmak' dedim'Hayat bir maraton' dedi...
    'Hayat' dedim'Öyle kısa ki' dedi...
    'Niye kısa ki' dedim..'Yaşanacak çok şey var zaman yok' dedi...
    'Yaşanması gereken ne var' dedim..'Aşk' dedi...'Bütün aşkların toplamı en yüce ve tek aşk' dedi...
    'Önce ona varsan olmaz mı' diye sordum..'Keşke olsa' dedi'... Ama önce yoğrulmak gerek'... 'Acı çekmek mi? ' dedim'...Evet aşk acısında boğulmak' dedi...
    'Yok olunca' dedim.. 'İşte gercek aşkı da o zaman yasamaya başlarsın' dedi...
    'Gerçek aşk' dedim... 'Büyük o' dedi... Durdum... Durdum... Durdum ve sustum...
    'Neden sustun' diye sordu'.. Yüreğim titredi sanki' dedim... 'Neden' diye sordu.. 'Bilmiyorum' dedim..
    'Büyük O! '... 'Evet' dedi.. 'Büyük O! '... 'Nerede? ' diye sordum... 'Her yerde' dedi...
    'Nasıl? ' diye sordum.. 'Yüreğini aç' dedi... 'Yüreğimi açmak? ' dedim... 'Bir tebessümle bak her şeye' dedi...
    'Tebessüm' dedim.. 'Her kapının anahtarı' dedi.
    'Kapı' dedim.. 'Girmeden bilemezsin' dedi...
    'Ya korku? ' dedim.. 'Bilinmeyenden korkar insan' dedi...
    'Ben bilmiyorum' dedim...
    'Neyi? ' diye sordu? ? ..
    Ben'i' dedim.. 'Sen kimsin? ' diye sordu? ? ..
    'Ben kimim? ' diye sordum... 'Sevgiyle beslenensin' dedi...
    'Kimin sevgisiyle' dedim... 'Büyük O'nun' dedi... Durdum. Durdum... Yine sustum.

    'Kimsin sen? '... dedim... 'SEN'im' dedi..'......

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    29.02.2012 - 08:46

    sen, sabırsızlıkla beklediğim sabahım usulca dünyama giren aydınlık,
    sen, hazan mevsimi yaprak dökümlerinde herşeye inat açan çiçeğim...
    sen, ıssız kuytulara ışık saçan...ısıtan en derinlerimi, güneşim
    sen, olur olmaz zamanlarıma renk katan ebemkuşağım
    sen hayalim, hasretim özlemim
    sen yoklukta varlığım varoluş sebebim umudum, yarınım, yarınlarım
    sen, ömrümü süsleyen baharım baharda, ağacım, yeşilim, mavim
    sen gökyüzümde yıldızım, ayım, bulutum
    sen yüreğimde damlalarla başlayıp sağanak sağanak yağan yağmurum
    sen, ekmeğim, aşım, tuzum
    sen benim dünyamsın
    sen, sırdaşım, dostum, arkadaşım, sevgilim, aşkım
    sen, daha ne diyeyim ki? ? ? ?
    HERŞEYİM♥

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    29.02.2012 - 00:02

    SeN ve BeN
    SeNiNle; görmeden sevmeyi, dokunmadan hissetmeyi öğrendim ben.
    Hiç göremediğim ama daima hissettiğim gözlerinden bir yudum nefes alıp sana yazıyorum yine. Yürek mürekkebiyle yazılmış onca karalamaya inat seni yaşıyorum satırlarımda, SeN ve BeN. İki ayrı kentin sabahında aynı güneşle uyanan iki sevdalı. İmkansızlığın içinde, yokluğun acı nefesinde ' sevgiyi ' soluyan iki yürek.. Boşver...be bitanesi; suyla ateşin, geceyle güneşin birbirlerini sevmesi gibi imkansız olsa da aldırma.Biliyor musun bitanesi; yağmuru dilenen kuru toprak gibi her sabah hiç bilmediğim nefesini soluyorum ben.
    Güneşi bekleyen kuru yaprak gibi akşam kızıllığında gelecekmişsin gibi hep seni bekliyorum.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    28.02.2012 - 18:11

    * Yalan
    Tohumdur. Bire kırk verir.Verdigi kırkın her biri bir
    tohumdur ki o da
    bire kırk verir.

    * Bilgi de tohumdur. Bire yüz verir. Verdigi yüzün
    her biri Bir tohumdur ki; sana
    bilgelik, torunlarına da ilham verir.

    * Zeka
    Sudur. Tohumları yeşertir.Yalanı da bilgiyi de.

    * Yetenek
    Topraktır. Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen
    üzerinde ayrık otları biter.

    * Emek
    Güneştir.Tohuma da suya da toprağa da hayat verir..

    *Kader
    Çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Ulu Manitu
    verir Sen dokursun. Deseni sendendir,renkleri Tanri'dan.

    * Şans
    Doğal gübredir. bir seydir yani. Ne zaman nereye düşecegi belli olmaz. Kilimine düşerse kirletir. Desenini değiştirir. Her seyi b......... eder. Oysa toprağına düşerse besler.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    27.02.2012 - 23:23

    'Özledimmm...! !

    Senin Bir Yerlerde Varolduğunu...! !
    Ve Benim Olduğunu Bilerek Yaşamayı….
    Sonunda Senin Kollarında Olma Umudu İle
    Seni Özlemeyi Özledim…
    Her Sabah Kalktığımda
    Başka Bir Şehirde De Olsa
    Benim İçin Çarpan Bir Kalp Olduğunu
    Bilerek Yaşamayı Özledim…
    Sana Sarılmayı
    Ve Sana Sarıldığımda
    İçimi Kaplayan O Huzuru
    Hissetmeyi Özledim..
    Seni Özledim Birtanem..! !

    'Sadece Seni...! !

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    27.02.2012 - 20:37

    Bilmelisin ki…
    Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır…
    ...
    Bilmelisin ki…
    ... Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasındaki çizginin nereden geçtiğini bulmak ZOR…

    Bilmelisin ki…
    Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez…
    Gerçek aşkların da! ...

    Bilmelisin ki…
    Tecrübenin kaç doğum günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var…

    Bilmelisin ki…
    Aile hep insanın yanında olmuyor...
    Akraban olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil...

    Bilmelisin ki…
    Ne kadar yakın olursa olsunlar, en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir…
    Onları affetmek gerekir…

    Bilmelisin ki…
    Bazen başkalarını affetmek yetmiyor…
    İnsanın kendisini de affedebilmesi gerekiyor…

    Bilmelisin ki…
    Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın, dünya sizin için dönmesini durdurmuyor…

    Bilmelisin ki…
    Şartlar ve olaylar kim olduğumuzu etkilemiş olabilir…
    Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz...

    Bilmelisin ki…
    İki kişi münakaşa ediyorsa bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez…
    Etmedikleri de sevdikleri anlamına gelmez...

    Bilmelisin ki…
    Her problem kendi içinde bir fırsat saklar…
    Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır...

    Bilmelisin ki…
    Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    25.02.2012 - 18:28

    Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat,

    soluk almak güçleştiğinde,

    Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
    Dağlara dönmeli yüzünü insan.
    Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini
    ferahlatacak; Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
    Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa,
    Gerçekleştirmeyi denemeli!
    Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
    Kendisinin bir sal olup da,

    O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
    Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
    Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
    Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
    Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak
    önce inip Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar,

    yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
    Gördüğünü hissedebilmeli!
    Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
    Değerli olabilmeli hayat!
    İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek
    için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
    Ağlayan birine 'gül', inleyen birine 'sus' dememeli!
    Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
    Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;
    Sevgisiz, soysuz kalarak!
    Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
    Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
    Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir,

    seher yeli okşamalı saçlarını...
    Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda;
    Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
    Bir çocuğun ilk adımlarında umudu;

    bir gencin düşlerinde geleceği;
    Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli!
    Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden
    mutlu Olmayı beklememeli!
    Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;
    Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için;
    Kaçırmamalı!
    Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması
    için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin;

    ağlamayı bilmiyorsan,
    Neşesizdir kahkahaların;
    Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
    Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten
    herkesi unutmamalı!
    Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
    Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
    Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
    Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
    Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı
    bahanelerle tekrarlamaması için!
    Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!
    Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını
    zorlayacak! Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
    Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki,

    hakkını verebilsin sevdiklerinin;
    Zaman bulabilsin;
    Bir teşekkür, bir elveda için...
    Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;
    Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
    Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de
    fark edebilmeli insan!
    Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
    Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

    :::CAN DÜNDAR:::

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    19.02.2012 - 20:23

    SENİ SEVİYORUM! ..
    Sadece kim olduğun değil, sen olduğun için ve seninle beraberken kim olduğumu, benliğimi anladığım için.
    SENİ SEVİYORUM! ..
    Sadece kendine yaptıkların için değil, bana kattığın güzellikler için.
    SENİ SEVİYORUM! ..
    İçimdeki çocuğu, saklı kalmış ben'i yeryüzüne çıkardığın ve sana ihtiyacım olduğu her an tüm duyarlılığınla yanı başımda olduğun için.
    SENİ SEVİYORUM! ..
    Elini kalbimin üzerinde hissettiğim zaman, üzüntülerimi alıp, onların yerine şimdiye kadar hiç kimsenin başaramadığı o sıcaklığı, o içtenlik ışığını bana duyurmayı başardığın için.
    SENİ SEVİYORUM! ..
    Hayatımı kutsal bir sevgi tapınağına çevirdiğin ve her günümü yaşam şenliğine, unutulmayan şiirlere dönüştürdüğün için.
    SENİ SEVİYORUM! ..
    Çünkü, sen, şimdiye kadar hiç başaramadığım şeyleri, kendimle dost ve barışık olmayı ve hiç bir zaman tadamadığım kadar mutlu olmamı sağlıyorsun ve bütün bunları yalnızca sözlerinle, dokunuşunla yada işaretle değil, kendin olmakla yapıyorsun...! ! !

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    18.02.2012 - 14:38

    Adım adım yürüyorsun yüreğime..
    Yürüdükçe büyüyor büyüdükçe devleşiyorsun..
    Gözlerimdede büyüyorsun yüreğim gibi..
    Her adımda daha bi sarıyorsun benliğimi..
    Her adımınla daha bi 'SEN' oluyorum
    Daha bi 'SEN' doluyorum
    'SEN'i görmek için bakıor
    'SEN'i Duymak için yaşıyorum..
    Tüm anlamsızlıkları seninle anlamlandırıorum..
    'SEN'i sevmekle anlıyorum
    Mecnun'u Ferhat'ı Kerem'i
    Aşkın hangi dilinde yada hangi lügatında
    Adının karşılığı..
    Dünyanın hangi ucunda benzerin
    Dileğim 'SEN'
    Umudum 'SEN'
    Gerçeğim 'SEN'
    Düş'üm 'SEN'
    Dün'üm 'SEN'
    Gün'üm 'SEN '
    Yarınım 'SEN'
    Seni sevmekle doğuyorum
    Tepeden tırnağa 'SEN' kokuyorum..
    Yok olucak benliğim korkuyorum..
    'SEN'li düşlerimi 'SEN'le takas ediyorum..
    En güzel yarınlarımı sana adıyorum..
    Ömrüm yüreğimdeki koru alevlendiren deli fırtınam..
    Yüzümde bakışlarının izleri
    Ela gözlerimdeki harelerde gülüşün..
    Dilime mühürlenmiş ismin..
    Yüreğimin kaleme anlattıkları
    Kalemimin kağıda döktükleri yetmez seni anlatmaya..
    Hiç bir kelime karşılamaz karşılığını sevdamın..
    İçime çekip yüreğime sığdıramadığım nefesim..
    Her nefesimi Seninle almak
    Verdiğim her nefesi seninle vermek istiyorum..
    İçimdesin Yüreğimdesin Yanımdada olmalısın..
    Erdem 'Sen'i Yüreğime alıp saklamakta değil..
    Erdem 'Sen'li yüreğimi Tüm dünyaya Haykırmaktadır..
    'Sen'le dolu yüreğimle haykırıyorum..
    Ben Çok Aşığım Sana....aşkımm....

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    18.02.2012 - 13:19

    MUMLARIN ÖYKÜSÜ

    Dört mum yavaşca yanıyordu. Ortam çok sessizdi ve konuşmaları duyuluyordu.

    İlk mum konuştu; Ben ´BARIŞIM´ dedi. Hiç kimse benim yanık kalmamı istemiyor, biliyorum ki söneceğim dedi. Kısa süre sonra alevi azaldı, yavaşça söndü.
    ...
    İkinci mum konuştu; Ben 'İNANCIM' dedi. Neredeyse herkes, beni artık gerekli görmüyor. O nedenle artık bana ihtiyaç yok dedi ve konuşmasını bitirdi. Alevi azaldı ve söndü.

    Üçüncü mum konuştu; ben SEVGİYİM dedi, yanık kalmam için artık gücüm yok, insanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanları bile sevmeyi unuttular dedi, alevi azaldı ve söndü.

    Ansızın bir çocuk odaya girdi ve üç mumun yanmadığını gördü. ' NEDEN YANMIYORSUNUZ, SİZİN SONUNA KADAR YANMANIZ GEREKİR 'dedi ve ağlamaya başladı.

    Dördüncü Mum çocuğa döndü ve; ' KORKMA BEN HALA YANIYORUM DİĞER MUMLARI YENİDEN YAKABİLİRİZ,BEN UMUDUM ' dedi.

    Parlayan gözlerle çocuk 'umut' adlı mumu aldı ve diğer mumları tekrar yaktı.

    “UMUDUN ALEVİ YAŞAMINIZDAN HİÇ EKSİK OLMASIN ' ve böylece hepimiz UMUDU, BARIŞI, SEVGİYİ ve İNANCI sürdürebilelim …

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    16.02.2012 - 22:37

    Ölüm döşeğindeki en büyük 5 pişmanlık


    İnsanların ölüm döşeğindeyken en çok hayallerini gerçekleştiremedikleri ve dostlarını yitirdikleri için pişman olduğu ileri sürüldü.

    Avustralya’da yıllar boyunca evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra deneyimlerinden yararlanarak yazdığı kitapta insanların hayatlarının son günlerinde en çok neye pişman olduğunu listeledi.



    Ware, 'The Top Five Regrets of the Dying - A Life Transformed by the Dearly Departing' adlı kitabında ölüm yatağında insanların en çok pişmanlık duyduğu şeyin diğer insanlarla ilişkilerindeki ihmalkarlık olduğunu ileri sürdü.



    İnsanların ölümlü olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldiklerinde çok önemli değişimler geçirdiğini belirten Ware, ölmek üzere olan hastaların inkar, korku, öfke, pişmanlık ve sonunda kabullenme gibi aşamalardan geçtiğini söyledi.



    Hastalarına en çok ne için pişmanlık duyduğunu soran Ware, aldığı yanıtların temelde benzer olduğunu ve beş başlık altında toplandıklarını keşfetti:



    1. 'Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı.' Ware’e göre insanlar, yaşamlarının sona erdiğinin farkına varıp geriye döndüklerinde düşledikleri şeylerin çok büyük bir kısmını gerçekleştirmediklerini görüyor ve pişman oluyor.



    2. 'Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.' Ware’e göre erkek hastaların büyük bir kısmı, işleri nedeniyle ailelerine ve dostlarına yeterince vakit ayıramadıkları için pişman oluyor. Ware, erkek hastaların büyük bir kısmının eğer bir şansları daha olsa dönüp çocuklarının kaçırdıkları anlarını yaşamak istediklerini gözlemledi.



    3. 'Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı.' Birçok insanın diğerleri ile ilişkilerini belirli bir düzeyde tutmak için duygularını bastırdığını söyleyen Ware, bastırılan duyguların insan sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkileri olduğunu ileri sürdü.



    4. 'Keşke arkadaşlarımla ilişkimi sürdürseydim.' İnsanların kendi yaşamlarına çok fazla odaklanıp arkadaşlarıyla ilişkilerini yitirdiğini ancak ölüm yatağında fark ettiğini söyleyen Ware, ölmekte olan insanların en çok eski arkadaşlarını özlediğini söyledi.



    5. 'Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim.' Çoğu insanın mutluluğun aslında bir seçim olduğunu ölüm anı gelene dek fark etmediğini söyleyen Ware, insanların rahat yaşamak uğruna eski alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı kaldığını belirtti. Alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen insanların değişme korkusu yaşadığını ve daha fazla mutlu olma şansını kendi kendilerine yok ettiğini belirten Ware, ölüm yatağındaki hastalarının 'Keşke daha çok gülseydim, keşke aptalca şeyler yapmaktan bu kadar korkmasaydım' diyerek pişmanlıklarını dile getirdiğini sözlerine ekledi.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    16.02.2012 - 18:45

    Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
    gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
    gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
    Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
    ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
    ... bırak aksın yollarına.
    yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
    sen inan yüreğine,
    hem ona geçmezse kime geçer sözün? ..
    büyü büyü... bak ellerin ayakların kocaman.
    aklın da maaşallah yerinde,
    e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
    akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
    boşver yaşı başı,
    aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
    takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
    o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
    atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir
    kış günü, öl gitsin...
    parayı pulu savurup,
    bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
    savrul gitsin...
    Boş ver be yaşı başı, kim tutar seni kim,
    kendi yüreğinden başka kim? .
    Aklını al da öyle git,
    ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra
    bayıra vur da git.
    Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
    bırakmadıkça birine.
    O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
    seveceksen ve öleceksen uğruna...
    yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
    yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
    sen mi biteceksin?
    çekeceksen bile bayrağı,
    yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?

    Can Yücel

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    16.02.2012 - 01:00

    Çok iyi rol yapmış olabilirsin,
    Beni zerre kadar sevmemiş olabilirsin,
    Hatta umrunda bile olamayabilirim.
    Söylediğin sözLerin,
    Verdiğin sözlerin,
    Ettiğin o onlarca yeminin doğruluk payı Yüzde sıfır,
    Yada sıfırın bile altında olabilir.
    Benle dalga geçmiş olabilirisn mesela,
    Yada sırf gönül eğlendirmek için yanımda olmuş olabilirsin,
    Belki o saf ve masum görünüşünün altında çok farklı bir kişiliksiz yatıyor olabilir,
    Adımın geçtiği her muhabbet sonrasında kahkahalar atmış olabilirsin,
    Arkadaş arasında sana olan bağlılığımı anlatıp beni küçülsemiş olabilirsin..
    Yanına yakıştırmamış,
    Aşağılamış,
    Yada kendini devler ülkesinin lideri olarak görmüş olabilirsin...
    İnan bana bunların hiç bir önem yok...
    Hiç birşey Seni Sevmiş olduğum gerçeğini değiştirmez...

    İstediğin ve küçümseyebildiğin kadar küçümse beni,
    Seni Seviyorum...
    Küçümseyemiyeceğin büyüklükte...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    15.02.2012 - 22:31

    BU GECE SENİ MUM IŞIĞINDA SEYRETMEK İSTİYORUM

    Bu gece seni mum ışığında seyretmek istiyorum
    Gözlerinin siyahında titreyen alevde ısınmak
    Bu gece kollarının arasında yanmak istiyorum
    Bu gece yalnız sen ve ben
    Bu gece çılgınca seni istiyorum
    Biten mum gibi kendiliğinden sönmek
    Bu gece kollarının arasında erimek istiyorum
    Dudaklarım dudaklarında soluksuz kalmak
    Sen rüzgârsan, savrulmak
    Sen su isen, boğulmak
    Sen toprak isen, gömülmek
    Seninle yaşayıp seninle ölmek
    Yanan mum gibi tükenmek
    Bu gece teninde erimek istiyorum
    Kırmızılar giy bu gece alev alev
    Saçlarını dök omuzlarından
    Gözlerim kana kana baksın güzelliğine
    Dur öylece karşımda, sana doyamıyorum
    Bu gece seni mum ışığında seyretmek istiyorum…

    www.gurselileri.com

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    15.02.2012 - 20:14

    Dünyada senlen yaşaması zor
    Ellerini tutuyorum ellerim yok
    Ayaklarını okşuyorum
    Ayaklarım kayboluyor
    Dudaklarım dudakların
    Gökyüzüne bakıyorum dudakların
    Bulutlar
    Bu işte
    Bu işte Kerem ile Aslının hikayesi
    Bu hikayenin aslı sana dokundukça
    Tutuşuyorum
    Sana dokundukça tutuşuyorum.
    Benim bütün yaptıklarım yanan bir kor
    Seni içimden seviyorum
    Aynada bakmıyorum sana
    Sen bensin
    Gel yürüyelim kekliklerle
    Aşkım benim şiirim



    CAN YÜCEL

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    13.02.2012 - 18:44

    ATATÜRK'ÜN YAZDIGI TEK ŞİİR

    Gafil, hangi üç asır, hangi asır,
    Tuna ezelden Türk diyarıdır.
    Bilinen tarih söylememiş bunu,
    Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
    Dinleyin sesini doğan tarihin,
    Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
    Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
    Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
    Avrupa' nın Alpler' inde Oğuz torunları,
    Doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
    Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
    Hep insanlar kendini bilseler,
    Bilinir o zaman ki hep biriz.
    Türk sadece bir milletin adı değil
    Türk bütün adamların birliğidir.
    Ey birbirine diş bileyen yığınlar!
    Ey yığın yığın insan gafletleri!
    Yırtılsın gökteki gafletten perde,
    Hakikat nerede?

    Mustafa Kemal ATATÜRK

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    12.02.2012 - 20:17

    HAYALLER UMUTTUR

    Bugün,Hayal kuruyorum işte
    Bak hayattayım yine.
    Hadi evcilik oynıyalım yine,
    Kararmış umutları aydınlatalım.

    Farz et ben hastayım,
    Hastane köşelerinde
    Ama biliyorsun,Melekler,
    hep bizimle yanı başımız'da.

    Farz et bu gün, benimle değilsin,
    Ama sen, benim hep yüreğimdesin.
    Bu gün,Ben Kral olayım,
    Sen Melek ol ama hep yanımda ol.

    Sakın mızıkçılık yapma olur'mu,
    Evcilik oyunumuz yarım kalmasın
    Peşinde koştuğumuz umutlarımız
    Güneş yeniden, Doğacak üzerimize.

    Hadi tut ellerimden hiç bırakma
    Göreceksin,yüreğimin sıcaklılığını,
    hissedeceksin,Ellerinde sonsuz
    Sevginin, Umudun şifasını avuçlarımda.

    Günlüğüne,Geçmişi yazma bugün
    Evcilikte oynadığımız,Pembe düşleri,
    umudun bizlere açtığı güzel günleri,
    Fidanların, nasıl yeşerdiğini yaz,bugün.

    Bu gün hiç susmasın yüreğimiz
    Bu gün bizim günümüz olsun
    Bu gün sevgi ve huzur bizim olsun
    Bu gün Melekler masallara konsun..

    ♥ MUTLU♥ PAZARLAR♥

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.02.2012 - 16:44

    Sevgilim

    Sevgilim yalan söylersem sana
    Kopsun ve mahrum kalsın dilim
    Seni seviyorum demek bahtiyarlığından

    Sevgilim yalan yazarsam sana
    Kurusun ve mahrum kalsın elim
    Okşayabilmek saadetinden seni

    Sevgilim yalan söylerse sana gözlerim
    İki nadim gözyaşı gibi avuçlarıma aksınlar
    Ve göremesinler seni bir daha

    Nazım Hikmet Ran

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.02.2012 - 15:32

    SEVMEK GEREK....

    .Hep Uzak, Ulaşılmaz, İmkansız diye Vazgeçmek mi gerek....
    Uzaktakini de, Ulaşılmazı da, İmkansız olanı da, Sevmek gerek..
    Sessizce, Susup da Sevmek gerek...
    Olmayacağını, Sevmeyeceğini, Kavuşamayacağını Bile bile, Sevmek gerek..
    Hem de Dolu dolu, Sevmek gerek....
    Özlemiyle yana kavrula, Hasretinden Dağları delip,
    Çölleri yol edip, Uzağı yakın ederek,Hayalini Gözlerine sürerek,
    Delice sevmek gerek ki,Adı Sevda olsun....
    Cantanem....Gözbebeğim Kolayı herkes sever....
    Zor olanı seveceksin....
    Taşa, tohum ekip Yetiştireceksin ki,
    Sevdim diyesin...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    10.02.2012 - 20:14

    Birini Sevebilmek
    Sevmek; birine bağlanmak, ona karşı yoğun duygular beslemektir ve karşılıklı olursa anlam kazanır.Eğer birini gördüğünüzde cümleler dilinize dolanıyor ve kalbiniz çıkacakmış gibi atıyorsa seviyorsunuz demektir.Gözlerine bakmaya doyamıyorsanız ve O'nda diğer herkesten farklı birşey varsa seviyorsunuz demektir...
    Ama birde sevilmek vardır ki bambaşka bir duygudur.Bir yerlerde sizin için atan bir kalp olduğunu, sizi düşünen biri olduğunu bilmek güzel bir duygudur.Ben hiç yaşamadım ama güzel olsa gerek! O'ndan ayrı kaldığınızda O'nun sizi düşündüğünü bilmek ve O'nu düşünmek...Hayaller kurmak.O'nunda kurduğunu bilmek...
    Gelelim işin zor kısmına...İnsanlar için zor olan karşılık beklemeden sevmektir.Bunun için öyle ' seni seviyorum' lara ', sensiz yaşayamam'lara, 'elele gezmelere','teklif etme'lere,'öpüşme'lere vs. gerek yoktur.Öncelikle şart sevilmemektir ve sevilmediğinizi(sevilmeyeceğinizi) bilmek ve bununla yaşayabilmektir.Böyle yaşayabilmekte yetmez bunun yanına bazı malzemeler gereklidir.Bulunması zor malzemeler.Herkesin hamurunda olmayan malzemeler...Karşılıksız sevmek ve karşılık beklememeyi öğrenmek ve bununla yaşayabilmek için öncelikle:
    -Biraz hasret gerekir...

    -Yastığının altında sakladığın uykusuz gecelerden gerekir...

    -Okyanuslar dolusu gözyaşları gerekir...

    -Birkaç gram mutsuzluk, ümitsizlik...

    -Yalnızlıkla arkadaş olmayı, O'nun yokluğuyla sırlarını paylaşmak gerekir.

    -Sayfalarca hüzünlü hikaye ve hepsinin sonunda bitmeyen bir masal gerekir...

    -Masal kahramanınız O'dur her zaman.. O olmalıdır bence...

    Aslında bir süre sonra buna da alışırsınız...Öğrenirsiniz, mecbur kalırsınız, yapabilecek birşeyiniz yoktur, biçaresinizdir ve mutlu olması için bunu O'na belli etmemeniz gerekir...O sizi sevmeyecektir bu acı gerçek her daim kalbinizde baş köşededir...Can Yücel'in bir sözü var bununla ilgili hep hoşuma gitmiştir:
    Bir insana zorla sevdiremezsin kendini, bana güven diyemezsin.
    O bunu hissetmiyorsa, tek bir söz söyleyebilirsin: 'Sen bilirsin'...
    diye...Ne de güzel söylemiş...
    Sonunda O'nu unutmaya karar verirsiniz ve çabalarsınız.Ama olmaz.Yapamazsınız.Neyi görseniz O'nu hatırlatır, aklınıza O gelir...
    İster inanın ister inanmayın buna da alışırsınız bir süre sonra...
    Alışamayacağınız tek bir şey vardır.Beyninizin içinde dolanır durur kemirir sizi, tüketir, harcar.Ve bu gerçeği öğrenirsiniz...O'nun birini sevdiği gerçeğini...Evet O birini seviyordur ve bu çok doğaldır.Normaldir herşey; sizin dışınızda.O sevdiğiyle elele gezer, gözgöze bakar hatta belki..belki..hatta belki O'nu öper...Evet bunlar doğaldır.Ama gel gör ki bir de bunu kalbe anlatması vardır...Her gece seni amansız sorguya çeker ve idam fermanını eline verir.Sen müebbete razısındır ama kalbin değil...Kalbin dayanamaz 'sevdiğinin kokusunun başkası üzerine sinme ihtimaline...'Takatin kalmaz.O'nun tam şu anda başkasıyla elele oluşu, O'nunla beraber olduğu her saniye kadar viran eyler seni, yıkar, kül eder.
    Bence işte budur zor olan...Bundan daha zor tek bir durum vardır o da O'nu ömür boyu bekleyebilmek...Bunun içinde 'Cenneti yarinin gözleri' olan bir kalbe sahip olabilmek gerekir...O'nu mutlu etmeyi mutluluk sayabilmek gerekir...Yoksa bende bilirim kuru Sevgili olmayı, elele gezmeyi...Ama ne anlamı var ki elele gezmenin, ' Seni Seviyorum' demenin ve aşık rolü yapmanın neyleyim ben bir güzelin elini tutmayı gönüller bir olmadıkça....

Toplam 1172 mesaj bulundu