HAYAT BİR ÇOCUĞA NASIL ANLATILMALI ? Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anla ...
20.11.2012 - 07:18
BİR ÖĞRETMEN ARKADAŞIN YAZISI, HELAL OLSUN AĞZINA SAĞLIK HOCAM! !
Çoğu zaman öğretmen olmayanların haksız eleştirilerine maruz kalıyoruz. Tatilse evet, yaptık iki ay paşalar gibi... Seminerse yazıldık, gittik, katıldık. Sen mesaini akşama kadar sigaraydı, çaydı, kahveydi, muhabbetti diye doldururken, ürettiğin sadece belki ömrü birkaç senelik ürünken ya da bilgisayar ekranındaki rakamlarken, ben
insanla uğraşıyorum. Senin geleceğini çiziyorum. Otobüste ayakta kalma diye, yaşlandığında sana saygı duyulsun diye çalışıyorum. Hesaplarının içi boşaltılmasın, berber saçını doğru kessin, çöpçü çöpünü düzgün toplasın diye uğraşıyorum. Bunları da sadece 1600 lira + maksimum 450 liraya yapıyorum. Sorsam çok para diyebilirsin. Eğer bazı meslektaşlarımı görmüşsen, işini eksik yapan ya da önemsemeyen; herkesi öyle sanmamalısın. Uzaktan anca 'liseli' diye geçip gittiğin ya da 'bırak Allah'ın ergenini' dediğin çocukla hiç 45 dakika konuştunmu? Hayata onun algılama penceresinden baktın mı? Yolda elinde sigara ile etrafındakilere tehditkar tavırlar sergilendiğinde üzüldün mü hiç? Hayatta 40 tane insanı karşına alıp, yaşlarının da 13-14 olduğunu bilmene rağmen onlara saygı duydun mu hiç? Ağızdan çıkan her şeyi kaydeden bu dimağlara karşı sorumlu olmayı hiç yaşadın mı?
İmkan yok kardeşim, kimse kusura bakmasın... Maaşının 600 lirası vergi olarak kesilen bir meslek yapalım, hala 'yata yata para kazınıyorsunuz' deyin. Bunun adı yatmaksa, evet yatıyorum arkadaşım! ! ! Var mı itirazı olan? ? ?
18.11.2012 - 20:28
Hayatı İstediğin Gibi Yaşa
Her zaman bir kitabın sonuna yaklaşır gibi yaşa
Lunaparkta kaybolmuş gibi yaşa
Oyuncak dükkanında kaybolmuş çocuğun iştahıyla yaşa
Kaybolmuşluğu unut, etrafına bak!
Yüzmek gibi yaşa, boğulmak gibi değil
Uçmak gibi yaşa, düşmek gibi değil
...Kuş sesleriyle bir ağacın gölgesinde uzanır gibi yaşa
Kaşık kaşık çikolata yeyip ellerini beyaz tişörtüne silen çocuk gibi yaşa
Saatlere bakmadan yaşa
Beklemeden yaşa
Yorulmadan yaşa
Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır,
Senin de bir hayalin olsun.
Öyle yaşa işte!
Boynu bükük soru işaretlerini boş ver.
Dik ünlemlerin var.
Noktaları at çöpe, kucak dolusu virgül getirdim sana.
Tanrı'nın sana uzattığı beyaz kağıdı geri
çevirme...
Yani diyorum ki:
Yaşa da,
Nasıl yaşarsan yaşa! ..
Mornie Menel
18.11.2012 - 17:38
'Çaresiz içimdeki çocuk,
Bir günah gibi hep suçlu,
Senin hala ellerin soğuk
Ve yağmurlu
İçimde her gün ölen umutlar var:
Olsun zaten aşklar hep böyle...'
H. Sezai Paracıkoğlu.
18.11.2012 - 10:11
Seninle yaslanmak istiyorum,seneler gecsin.sen beni bil ben seni bileyim istiyorum.benim oldugun kadar dostlarinin,dostlarinin oldugu kadar benim ol istiyorum.Nice sıkınti ve zorluk anlatalim.
Yasayalimki ogrenelim hayati ve destek cikmayi.birbirimizin omuzlarinda aglamaliyiz.sen cok dertlenip icip,arkadaslarinla eve gelmelisin.paylasmali ve beraber sıkìlmaliyiz.öyleki sıkılmak sıkmali bizi.
Yasamaliki paramiz olunca sevinmeliyiz.guzel gunlerimizi,evimizde,bir sise sarap ve pijamalarla kutlamaliyiz.ya da bazen dostlarla ucuz biralar icerek.boylece yasamaliyiz iste....
17.11.2012 - 16:11
Gönlüm Kırık
Düşlerim vardı, pembeli, mavili,
Sevdam vardı, sedef kaplı incili,
Tutamadım ki sevgi yüklü aşkı,
...Özlemim yalnızlığa mahkûm hüzünlü,
Yorgun argın, dermansızım,
Anlamalısın işte,
Gönlüm Kırık…
Biraz kırgın, biraz dargın,
Biraz acı, biraz elem, biraz keder,
Sonra adını koyduk kader,
Manasını yitirmiş sakıncalı duyguların,
Ayrılık hasretinde yoğrulmuş aşk yorgunu,
Anlamalısın işte,
Gönlüm Kırık…
Yüreğimde lapa lapa yağan karlar,
Buz kesmişti bedenimde temmuz sıcağında,
Tir tir titriyordum, cansız bedende,
Haykırsam haykıramıyordum,
Hıçkırsam hıçkıramıyordum,
Anlamalısın işte,
Gönlüm Kırık…
Söylemek istediklerim var,sustuğum,
Yaşamak istediklerim var, yutkunduğum,
Anılarda kalmış sandığım,duyguların esaretinde,
Belki ergeç geçecek kederler, hüzünler,
Ben yeniden seveceğim, aşkı sevdayı ve seni,
Anlamısın işte,
Gönlüm Kırık…
17.11.2012 - 08:59
Sen al beni benden.
Beni ve benligimi düsünmeden.
Gel gir gönlüme, sök özleminden.
Ayriligi, gam ve kederi görmeden.
Sen al beni benden.
Bak gözlerime, söz söylemeden.
Öldür beni, benden gitmeden
Daha iyidir terkedilmekten.
Yoklugunla cezalandirdin beni.
Oysa sadece sevmistim seni.
Bir garip ku$um yolunda yanan.
Yüregine a$k dü$mü$ kivranan.
Sök kalbimi yerinden.
Girmesin a$klar, sevilmeden.
Aklimi aldin gözlerinle, körüm.
Sen olmayacaksan zaten ölürüm.
16.11.2012 - 18:28
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
BEHÇET AYSAN
14.11.2012 - 19:07
Ben seninle mutluyum
Şimdi sen varsın ya
Ay ışığıdır
Sevgin.
Yagmur damlacıkları kadar ıslaksın
Güneşin bedenini ısıttığı kadar sıcak.
Karanlığın ardından doğan güneş.
Sen! ! çocukluğumun
Elma şekerisin
Hasretimsin
Sevgimsin sevdamsın.
İyiki varsın!
Ne kadarda güzelsin
Sohbetine doyamadığım
Hayatsın cansın
Seni seviyorum
Rüyalar kadar uzaklarda olsan da
Ulaşamasan da
Anla işte,
Ben seninle mutluyum
Varsın her şey senle bitsin
Yeter ki;
Sen mutlu ol..
Gülhan Ehliz
12.11.2012 - 23:32
Sessiz Gemi - Hikayesini Biliyor musunuz?
Nazım Hikmet'in annesiyle Yahya Kemal arasındaki aşkı farkettiği an...
Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm
İstanbul'un diline destan bir kadındı... İstanbul sosyetesinin en çok
konuşulan kadınları arasındaydı...
1900 yılında bu dillere destan güzellik, Osmanlı'nın meşhur
valilerinden Nazım Paşa'nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi...
Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu
beraberlikten doğacaktı...
1916'ya gelindiğinde Celile Hanım'la eşi Hikmet Bey arasında şiddetli
bir geçimsizlik başladı...
***
O günlerde Yahya Kemal, Bahriye'de okuyan genç Nazım Hikmet'in şiir
hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı...
Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'la, Yahya Kemal arasında
filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım'ın anlaşamadığı
eşinden boşanmasıyla sonuçlandı...
Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına
gizlenen aşk başlıyordu...
O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi...
Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile'nin yeğeni Oktay Rıfat'ın, yani
Türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları
bir aşktı o...
***
Heybeliada'da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar
annesinin yanına gelirdi...
Yahya Kemal o günlerde genç birer Bahriyeli olan Nazım Hikmet ve Necip
Fazıl'ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi...
Yahya Kemal hafta sonları 'Genç Nazım Hikmet'e Türkçe ile şiir
dersleri' verirken, İstanbul'un en güzel kadınlarından olan, ressam
Celile Hanım'la yakınlaştı...
Nazım'a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile
Yahya Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere
başlamışlardı...
Bir süre sonra bu ilişkinin kokusu Nazım'ın ve Necip Fazıl'ın
öğrencisi olduğu Bahriye mektebinde duyuldu...
***
Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gelmedi...
Geldiğinde karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıkacaktı...
Hocası olan Yahya Kemal'e şöyle dedi:
'Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk... Sınıfın
bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim...'
Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp
Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı...
Necip Fazıl 'Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden' sözleri
nedeniyle 'Kodes' adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi
okulda...
***
Ne ki bu Fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort
resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın Celile ile Yahya
Kemal'in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu...
'HOCAM OLARAK GİRDİĞİNİZ BU EVE BABAM OLARAK...'
Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti...
Necip Fazıl'dan sonra bir gün Yahya Kemal'in siyah pardösüsünün cebine
bir not bıraktı...
Kâğıtta Yahya Kemal'e hitaben şöyle yazıyordu:
'Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz...'
Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu...
Bir süre Celile Hanım'ın evine gelmedi...
Genç Nazım'la karşılaşmaktan çekindi...
Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün
İstanbul'un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka 'evet'
demişti...
Artık evlenmek istiyordu...
Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan
bu eviliğe yanaşmıyordu...
***
Aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:
'1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum...
Bu kadın yazın adada otururdu...
Ben de orada idim...
Deli divane olmuştum...
Sonbahar'da Nişantaşı'ndaki evini düzenlemek için İstanbul'a inerdi...
1916 Sonbaharı'nda yine İstanbul'a iniyordu...
Ben müthiş muzdariptim...
Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar...
O gidinceye kadar Ada dopdolu idi...
Gider gitmez benim için boşalıverirdi...
Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul'a dönecek lafı çıktı...
Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul'a
geldiğinde geceler düzenler, İstanbul'un bütün güzel kadınlarını
çağırırdı...
Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu...
Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim...
Gitmeyeceğine yemin etmişti...
Bir gece Ada Oteli'nde otururken, yandaki iki kişinin 'Berlin
Büyükelçisi bu gece davet veriyor... İstanbul'daki bütün güzel
kadınlar davetli' lafını ettiklerini duydum...
***
Müthiş bir acıyla yerimden kalktım...
İskeleye doğru gittim... Son vapur çoktan kalkmıştı...
Sert bir lodos esiyordu... Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa
olsun, sandalla Maltepe'ye geçmeye karar verdim...
Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı...
Çok para verince biri ikna oldu...
Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı...
Denizde çalkalanıp duruyorduk... Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı...
Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek
müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum...
Sırılsıklam Maltepe'ye gelebildik...
Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım...
Yoktu...
Bunun üzerine Maltepe'den Bostancı'ya yürümeye karar verdim...
Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım...
Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark
etmemiştim...'
***
'Kan ter içinde Bostancı'ya geldim...
Vakit hayli geçti...
Karakola gittim. 'Bana bir araba bulunuz hastam var' dedim...
Aradılar taradılar birini buldular..
Yine bir sürü para verdim...
Arabayla yola koyuldum...
Kadıköy, oradan Üsküdar... Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı! ..
Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak
onu uyandırdım. 'Benimki evde mi' diye sordum?
Adam halime bakıp şaşırdı: 'Evde, bu akşam çıkmadı! ' dedi, 'Ne
diyorsun diye bağırdım? ' Bütün katettiğim mesafe sanki başıma
yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini araştırttım...
Sözüne inanamıyordum. 'Çık bir bak! Evde mi? ' diye adamı zorladım...
Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor!
demiş... Geldi haber verdi... Sanki dünyalar benim oldu...
Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim...
Sabahleyin, doğru eve çıktım... Benim halim berbat. Toz toprak içinde
olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı... Sarmaşdolaş olduk...'
***
Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu...
Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten,
belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım
Hikmet'ten ve etraf ne der diye ürkmekten? ..
O günlerde Celile Hanım, Yahya Kemal'e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
'Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim...
Gelmedin mahzun oldum...
Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat
hep aklım sende idi...
Çok çok göreceğim geldi...
Beni niye aramadın...
Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi... Ben o günden beri
yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum... Evimiz için
çalışıyorum...'
Hiçbir zaman o evlilik olmadı...
Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten...
NAZIM HİKMET'E YARDIM ETMEDİ...
Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden...
Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu...
Sosyalistti...
Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu...
Celile artık yaşlanmıştı...
O güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu...
Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü'nde açlık grevine
başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği...
Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal
Galata Köprüsü'nden geçiyordu...
Büyük aşkını gördü...
Ama yanına gitmedi...
Bir zamanlar 'Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni
istemiyorum' diyen genç Nazım Hikmet'in kurtulması için kör gözlerle
açlık grevi yapan Celile'ye destek imzasını vermedi...
Hızla uzaklaştı oradan...
***
Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir
zarf çıktı Yahya Kemal'in...
Şöyle yazıyordu:
'Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930'da Sirkeci garında gece
saat 10'da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir...
Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim...'
Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris'e
giderken, Sirkeci Garı'nda vermişti Yahya Kemal'e göğsünde duran o iki
yapraklı çiçeği...
SESSİZ GEMİ...
Yahya Kemal'in Sessiz Gemi'si 'hep ölüme yazılmış bir şiir olarak' bilinir...
Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi...
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri...
Yahya Kemal'in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile'sinin Ada'dan
gemiyle İstanbul'a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği
anlatır...
Ölümdür elbette Sessiz Gemi'nin konusu...
Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile'nin ardından ada limanında
bakakalan Yahya Kemal'den esintiler içerir...
***
'Artık demir almak günü gelmişse zamandan...
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol...
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol...
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli...
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli...
Biçare gönüller! .. Ne giden son gemidir bu...
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler...
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler...
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden...
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden...'
11.11.2012 - 17:52
Her halde seni sevmek
Nereye gitsem sevebilirim seni.
Küpe dağının eteklerinde,
Küçük bir kulübede, köşkte,
Yada bir Romanın gözlerinde.
Her bölgede, her kıyıda, her şehirde sevebilirim.
Seni Toroslar'ı geçerken,
Seni ovalara inerken,
Seni ışıklı bir kenti beklerken,
Sana gelirken, senden dönerken,
Ağlarken, gülerken, bir şarkı söylerken,
Her mısrada,her kıtada, her şiirde sevebilirim.
Nereye gitsem sevebilirim seni.
Batıda Avrupalı, Doğuda Asyalı gibi,
Seni İkonia'da Pavlus gibi, rumi gibi
Tanrı gibi, kul gibi,
Kim olmam gerekiyorsa o gibi.
Her dinde, her mezhepte, her ömürde sevebilirim seni.
Ümit Uzunhasanoğlu
11.11.2012 - 14:14
Ellerimden çıkmıyor ellerinin izi
Ellerin bir bahar açtırır güllerini
ellerine ateş düşmüş yakar yüreği
ellerinden fırtına geçmiş talan eder bedeni
Hüzündür ellerinin terkedişi
Ellerin gökkuşağına çevirir mevsimi
Ellerimden çıkmıyor ellerinin izi
N.Ö.
11.11.2012 - 11:58
UNUTMAK MÜMKÜNMÜ SENİ
Unut diyorsun da
Yüreğimi sevdan
Tenimi alevlerin
Sarıp sarmalamışken
Unutmak mümkün mü seni
Tadına alışmışken dilim
Gözlerinde yanmışken bakışlarım
Teninde sönmüşken tenim
Unutmak mümkün mü seni
Adın dilimde
Yüreğin yüreğimde
Tadın damağımda kalmışken
Unutmak mümkünü seni
Acını taşırken ruhum
Düşünü taşırken uykum
Sızını taşırken sol yanım
Unutmak mümkün mü seni nutranem
11.11.2012 - 10:20
'Rakı içilmeyecekse, kavunla peynir niye var?
Sigara içilmeyecekse, yağmurla çay?
Madem aşık olunmayacak, kadınlar ve adamlar niye?
Madem büyük yanlışlar ve acayip maceralar olmayacak, niye hayat? '
Ece Temelkuran
11.11.2012 - 08:59
Ne çok
ölü
düşün var senin.
Kırık
dökük
gerçeklerin üşüşünce düşüncene
ne çok
canlı
acın var senin.
Bölük
pörçük
gerçeklerin inince içine
ne çok
katı
kanın var senin.
Ne çok
diri
ölün var senin.
Param
parça
yaşamın bastırınca bakışına
ne
çok
akan
kanın var senin.
Ne
çok
yiten anın var senin.
Delik
deşik
yaşamın ulaşınca durağına
ne çok
biten
ânın var senin.
Ne çok
hâlin
var senin.
Oruç Aruoba
11.11.2012 - 01:22
Atama yazılan her şiir harikadır
09.11.2012 - 22:31
Ata mıza Şiir.
Sultan esarete boynunu eğdi
Düşman saraya toplar çevirdi
Çanakkalede et duvar ördü
Düşmana göğsünü gerdi Atatürk
Türkü esir almak düşmanın derdi
Amasya da tamim yazdı gönderdi
Dünyaya Rest çekti hürriyet dedi
Bize hürriyeti verdi Atatürk.............Şair Yusuf Değirmenci
İnönü de yandı düşmanın canı
Sakarya da basıp geçti al kanı
Otuz Ağustos da kopan volkanı
Şu kocatepe den gördü Atatürk.........Şair Yusuf Değirmenci
O sadece milletine güvendi
Manda isteyeni kovdu defetti
Ya kurtulur ya da ölürüz dedi
Amaca ulaştı erdi Atatürk...............Metin Gürbüz
Ordumuz yok denildi dedi Kurulur
Silah da yok dediler dedi Bulunur
Düşman çok kuvvetli dedi Yenilir
Sonucu başından gördü Atatürk..........Metin Gürbüz
Abdülhamit can derdine düşmüştü
İngilizin eteğini öpmüştü
Katli vacip diye ferman yazmıştı
Düşmanı, haini kırdı Atatürk.............Metin Gürbüz
Düşmanları yendi her bir cephede
Bu cumhuriyeti verdi bizlere
Şimdi dejenere edildi ise
Kalk bizlere tükür haktır Atatürk........Hamza Görgülü
Esaret denilen şey en büyük illet
Korkağın harcıdır gerçekten zillet
Kimseye ram olmaz asla bu millet
Gözlerdeki hırsı gördü Atatürk...........Hamza görgülü
Harici düşmanı yendi ülkemde
Cumhuriyet verdi koruyun diye
Koruyamadıksa inan suç bizde
Bize kırılsa da, haklı Atatürk............Hamza Görgülü
Dokuzyüzyirmiüç ekim ayında
Cumhuriyet kurdu türk vatanında
İnançlı milleti onun ardında
Azmin zaferini gördü Atatürk............Esma Canayakın
Mavi gözleriyle ışıdı gece
Sarı saçlarını savurdu göğe
Yürüyün ardımdan, hedef ilerde
Bu milleti uyandırdı Atatürk..............Deniz Ehliz/Gülhan Ehliz
Ordunun başında destanlar yazdı
Yedi düvellerin beynine kazdı
Bitmiş bir ulusa asır atlattı
Mazlum uluslara örnek Atatürk..........Kadir Tozlu
Fevzi Çakmak da korktu mareşalken
Ses çıkmıyordu onca generalden
Fayda yoktu iş birlikçi Feritten
Yalınız savaşa girdi Atatürk
Sakarya, İzmirde düşmanı yendi
O hep milletini, vatanı sevdi
yüreğimde mavi gözlü bir devdi,
Ne mutlu Türküm derdi Atatürk.......Saniye Bozlu.
Samsun’da yakıldı özgür meşale
İman dolu yürek çelikten kale
Anamı cephede görün bir hele
Hedef Akdenize sürdü Atatürk...........Nuri Altuğ
Tereddüt etmedik Onun yanında
Özgürlük aşkı var Türkün kanında
Dünlerde, bugünde, ve yarınlarda
Bize bu vatanı verdi Atatürk.............Meltem Ege
Samsun’da yakıldı özgür meşale
İman dolu yürek çelikten kale
Anam mermi taşır bakın siz hele
Demir yürekleri gördü Atatürk
Gözlerinden vatan aşkı şavkırdı
Kocatepe’den şöyle bir kaykıldı
Ordusuna var gücüyle haykırdı
Akdeniz’i hedef verdi Atatürk
Mehmet’lerim kanat takmış uçuyor
Dünyaya dört koldan ışık saçıyor
Tabansızlar hiç bakmadan kaçıyor
Düşmanın defterini dürdü Atatürk
Esaret denilen şey en büyük illet
Korkağın harcıdır gerçekten zillet
Kimseye ram olmaz bu yüce millet
Düşmanı vatandan sürdü Atatürk.......Ozan Ceyha
Tam bağımsız borçsuz ülke bıraktı
Gençleri andıyla öne çıkardı
İçteki düşmana karşı uyardı
Bu günü önceden gördü Atatürk........Nazan YİNANÇ
Uygarlık hedefti, uzakta kaldık
İstiklal gerçekti, gaflete daldık
Seksen yılda yolun, sonuna vardık
Bilseydi çok yazık! , derdi Atatürk......Mustafa Bay ZEYBEK HOCA
O benim Atamdır, örnek aldığım
Türk isem bir Ona, borçlu kaldığım
İzine sözüne, kurban olduğum
Dünyada eşsizdi, birdi Atatürk... Mustafa Bay ZEYBEK HOCA
ATAya karşı çok nankör olduk
Devrimlerine bakarkör olduk
Ona yüz çevirdk diktatör olduk!
Dünyada liderdi birdi ATATÜRK......ORHAN ERDOĞAN
Ejderha gibi anadoluya daldı.
Cümle halkına haberler saldı.
Ağzından akan sözler baldı.
Elde kalan vatandır ATATÜRK.. Ahmet Coşkun 1
Şanlı yaprakları tarihin açılmış, duruyor,
Canlı bir levha fakat her yiğidin girmesi güç.
Nice destanların ilhamı olan kavmimize,
Atadan sonra bir efsane beğendirmesi güç...Aysel Nagehan Ahıshalı 2
Atam
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdeyim,
Nerden başlasam, nasıl anlatsam seni ATAM.
1881 de yeni bir güneş doğdu Selanik’ten
ve yeniden yarattı tükenen bir ulusu küllerinden.
Her bir yanım gurbet solyanım atam
şah damarım da ki, al kanım atam
şu fani beden de, sağ canım atam
Özüme kol kanat gerdi ATATÜRK... “AvşarBabamBenim” G.Ç.
İyi insanlarda geldik toplandık
Atayı sevgiyle saygıyla andık
Manevi sevgisiyle donandık
Seven gönüllere vardı Atatürk.........Yusuf Değirmenci
08.11.2012 - 08:58
Tanrı
Yürek vermiş bana
Deniz deniz
Sevgi içinde balinalar gibi yunuslar gibi
Bir can vermiş
Hiç tenime sığmayan
O teni o candan çıkarıp atana kadar
Ne Yoklukların var oluşundayım ben!
Bütün varlığımı yokuma satana kadar
Küför dolu bir sahil
Yedi katlı bir deniz
Ben gittim
Denizden denize batana kadar
Bir avuc toprak
Bir alın
İflahı yudum yudum yutana kadar....
Z.F.
07.11.2012 - 11:44
YAŞAYAMAM
Ah sevgili
Bu kadar uzakta olup
Nasıl
Bu kadar benimle
Bu kadar tenimdesin
Bu soğukta
Buz gibi havada
Senin sıcaklığınla ısınıp
Ateşli öpüşlerini
Hissediyorum dudağımda
Alevler fışkırıyor yanan bedenimden
Unutmam imkansız
Silemem ki gönlümden seni
Atamam gözlerimden gözlerini
Onlar benim mutluluğum
Sevgim can yoldaşım
Gözlerine bakmadan uyuyamam
Dudağın dudağıma değmeden
Yaşayamam
Ben…
Ekleyen: Saffet GÜZELCAN Şiirleri.
..
06.11.2012 - 19:49
pencere
Arıyor gözlerim yar nerelerde
Beklerim yar seni pencerelerde
Gündüze kahr olan biçare gönül
Sabahı beklemek zor gecelerde
Sıkılan gönlüme bir akşam üstü
Can çıkır sineden beklemelerde
Su gibi akarken aşkın canımda
Kelmeler ıslanır her hecelerde
Ömrümü beyhude adadım aşksız
Demek ki Harcanıp kaç senelerde
Canımda ruhumda tapıldığın an
Şarkılar çalıyor hencerelerde
Sendeki bütünluk benim payımdır
Uslanmaz bu gönül sadecelerde
Hiç belli olmadı günül fermanı
Çözülmez bu sevda bilmecelerde
zehra fermani
04.11.2012 - 10:48
SENİN RENGİN
Bilirmisin anlamını yitirir benim rengim
Sen dalarken mavilere yeşillere
Güneş yitirir rengini
Kararır gökyüzü
Yitirir deniz rengini
Bir soluk ömre veren rengin
Bilemem hangi renge bürünür
Oysa bilseydin olmayan bir renk
...Görülmeyen bir ahenk
Çizilmemiş bir resim
Tadılmamış bir nefesken
Dalarken sen mavilere yeşillere
Yitirir bendeki senin rengini
N.Ö.
03.11.2012 - 17:14
SENLİ YOLLAR
Geçip gittiğin bu yollardan
Sana olan hasret
sana olan yokluk akıp geçti
...her adımıma senleri koyup
senlerle dolarak
sen yokken
seninle ben geçti
geçip gittiğin bu yollardan
seni arayan gözler
heyecanla atan bir çocuk kalbi geçti
ben o yollardan şimdi
sildiğin izlerini
hissettirmediğin nefesini
yüreğiyle bakan gözlerini
göremeden geçtim
her adım hüzün şimdi
senli olmayınca bu yollar
birkaç ağaç birçok insan
boş gökyüzü
kuru toprak
yalnız kalmış armut ağacı
herşey tekdüze şimdi
hep böylemiydi bunlar
görememiştim geçerken
fırsat bulamamıştım belkide
seni görme ümidimden
N.Ö.
31.10.2012 - 19:13
Herşeyi tüketiyoruz,
ekmeği ve suyu tükettiğimiz gibi,
yaşamıda tüketiyoruz
doyum duygularını kaybetmiş bir şekilde
herşeyi tüketiyoruz,
doyumsuz olarak
aşkı,
dostluğu,
sevgiyi,
özgürlüğü
kısacası yaşamı tüketiyoruz,
bencilleşen bir yaşamda,paylaşmayı tüketiyoruz
aklını yitirmiş hayvani bir duygu ile
insanlığı tüketiyoruz
küçük küçük şeylerle, gerekli gerekeksiz
herşeyi tüketiyoruz
tabi ki büyük şeyleri de tüketiyoruz
emeği tüketiyoruz
her şeyi bitirircesine
varlığımızı tüketiyoruz
çocuk düşlerinde saflığımızı,
birde neşemizi,
heyecanımızı tüketiyoruz
niye mi tüketiyoruz
artık kendimiz değiliz
o yüzden
her şeyi tüketiyoruz
kaybolmuş benliğimizde...
30.10.2012 - 23:42
Arkadaş olmamıştık birbirimizle
Ama oturduk birlikte aynı yerde
Ve sarılıp yattığımızda birbirimize
Aydan daha yabancıydık birbirimize.
Ve karşılaşsak bugün çarşı-pazarda
Dövüşebiliriz belki bir kaç balık için.
Arkadaş olmamıştık birbirimizle
Sarılıp yattığımızda birbirimize
___________BERTOLT BRECHT
30.10.2012 - 19:26
Suskunlar ülkesinde Cumhuriyet Bayramı..Bu yazı çok konuşulur..İşte günün en anlamlı yazısı
29 Ekim 2012 Pazartesi 12:09
Bayram coşkusunu engelleme girişimleri, şişik egoların arkasındaki titrek güven bunalımını sergiliyor.
Biliyorlar ki, yok etmek istedikleri güzelliklerin yerine koyabilecekleri tek bir çakıl taşı bile yok.
Bütün değerlerin hiçlendiği zannıyla ulusal bayramların da coşkusunu tümden silmek isteyenler Cumhuriyetin yok edilmez ruhuyla yüzleşecek.
Tepkisizlik kıpırdanınca kimyaları bozulacak.
Çünkü, Onlara sonsuz hareket imkanı veren güç, ülkenin atmosferindeki boyun eğmiş sessizliktir.
Hüzün ve coşku sarmalındaki yurtseverlerin çığlığının ötesinde, kirli hava gibi siyah… Ağır sessizlik.
Cehaletin çağ ile hesaplaşmasının değişim sanıldığı bir karadelikten geçiliyor.
Duvar olmuş vicdanların kulakları sağır eden suskunluğu…
Geçmiş, gün, gelecek, vefa, umut, sevgi, hepsi uçmuş…
Kapağı kapatılmış bir cadı kazanında mutlulukla yaşayanlar, boğaz kıyılarında, lazerli havayi fişeklerle bayram kutlayacak… Sonra bir çoğu yine ölü toprağına gömülüp suskun hayatlarına geri dönecek.
Seslenişler sessiz kalabalıklara…
Herşey olağanmış gibi yaşıyor, düşler aleminde pembe tebessümlerle uyuyorsunuz.
Ülkenin aydınlık yürekleri çığlık çığlığa anlatacak, çağıracak sizi, yine duymayacaksınız.
Suçlarını bilmeyen insanların ömürlerinden çalan tutsaklığa susacaksınız…
Sahte deliller, tertipler, domino taşı gibi devrilecek, susacaksınız…
Binlerce mahkumun hayati sınırları aşan ölüm oruçlarına susacaksınız…
Bir şeriat kreasyonu, ona böyle konuşabilme özgürlüğü veren insana nefret kusacak, susacaksınız…
Şeyhler, şıhlar, meczuplar ve yobazlar ortalığa saçılacak…
Kimi “7 yaşındaki kız el öpemez” diyecek… Kimi Anıtkabir’in tepesine kubbe yapmaktan söz edecek…
Kimi de islam peygamberine parti logolu kimlik bastırıp, Başbakanı oğlu gösterecek…
Siz yine susacaksınız…
Dünyanın gözbebeği sanatçımız, bir şiir paylaştı diye mahkemeye çıkarılacak, susacaksınız…
Vicdanlar iflas edecek… Tutsak babalar oğullarının cenazesine bile gidemeyecek, susacaksınız…
Akşam Kürtlere çiçek atanlar, sabah oy kaygısıyla milliyetçi oluverecekler, susacaksınız….
Parti içindekiler bile virajlara yetişemeyip ters köşeye yatacaklar, ama siz yine susacaksınız…
‘Yurtta barış, dünyada barış’ esenliğinden ‘kindar ve dindar nesiller” curcunasına geçilecek…
Küresel rüzgarların önünde savrulanlar ülkenin bütün komşularını düşman edecek, susacaksınız…
Emperyalistlerin dünya paylaşımı uğruna savaş şarkıları söyleyecekler, susacaksınız…
Bu çığırtkanlar, askerleri kurşun, bebekleri porselen zannediyorlar… Ama susmak en iyisi… Siz susun!
“İnşallah Şam’a gideceğiz ve Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.! ” Diyenlerin ikinci valizlerinde ‘Oslo’ yazacak, siz tabii ki susacaksınız…
İnsanlara türkü söylemeyi yasaklayacaklar, susacaksınız…
Yola, suya, uçan kuşa vergi konulacak, susacaksınız…
Rekor faizlerle dünyaya tahvil satan ülkemizin ekonomisi büyüyecek(!) Aman ses etmeyin, büyüsün.
Ülkeyi işgal edenleri değil, bağımsızlık isteyenleri işgalci gösteren işporta filmlere gidin, eğlenin…
Diziler ‘hayat’, düzenin eteklerine yapışmış yaldızlı boşluklar ‘sanatçı’ olacak, alkışlayacaksınız…
Tarihi simge olmuş meydanlar kimbilir hangi korkularla insanlara kapatılmak istenecek, susacaksınız…
Devrimci çocuklarını anmak, mezarlarına çiçek koymak, ailelerine bile yasaklanacak, susacaksınız…
Dağlar, ormanlar, kıyılar, madenler, çokuluslu devlerin rantı için yağmalanacak, susacaksınız…
Terör kangreni “şehit haberleri yazmayın” fermanıyla çözülmeye çalışılacak, susacaksınız…
Nerdeyse, hilesiz hiçbir sınav yapılmayacak, çocuklarınızın hakları, yarınları çalınacak, susacaksınız…
Devletin resmi televizyon kanalında iktidar renginde yayın yapılacak, ulusal havayolllarına ait uçaklara bazı gazeteler giremeyecek… Konuşmaya değmez, susun! Hele ki, olan bitenden hoşnutsanız…
Ülkenin yarısı diğer yarısını yok sayacak, “yazıktır, yapmayın” bile demeyeceksiniz… Susacaksınız.
Konuşmayın… susmaya devam edin. Sessiz bir eski zaman filminde hızlı çekimde koşuşturun…
Ya hiçbir şeyin farkında değilsiniz… Ya hayatınızdan memnunsunuz… Ya da korkuyorsunuz…
Sonuç olarak duvar gibisiniz kardeşim.
Ama 364 gün susuyorsanız, 365.nci gün haketmediğiniz bayramları kutlamayın.
Elbirliğiyle yarattığınız bu mor günler, ‘suskunların utanç çağı’ olarak tarihe geçti bile.
Ama korkmayan, susmayan, asla pes etmeyen, aydınlık yürekli Cumhuriyet Çocukları da var…
Ve bütün gücü ellerinde bulunduranlar, onların coşkusundan, dirençli umutlarından çok korkuyor.
O kadar korkuyorlar ki, bitiremeyecekleri Cumhuriyet sevgisini biber gazı ile kucaklıyorlar.
Karanlığa teslim olmayan aydınlık yüreklerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.
Işık ve sevgiyle…
İlhan İrem
Odatv.com
Toplam 1172 mesaj bulundu