Deniz Bulut Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    20.11.2012 - 07:18

    BİR ÖĞRETMEN ARKADAŞIN YAZISI, HELAL OLSUN AĞZINA SAĞLIK HOCAM! !

    Çoğu zaman öğretmen olmayanların haksız eleştirilerine maruz kalıyoruz. Tatilse evet, yaptık iki ay paşalar gibi... Seminerse yazıldık, gittik, katıldık. Sen mesaini akşama kadar sigaraydı, çaydı, kahveydi, muhabbetti diye doldururken, ürettiğin sadece belki ömrü birkaç senelik ürünken ya da bilgisayar ekranındaki rakamlarken, ben
    insanla uğraşıyorum. Senin geleceğini çiziyorum. Otobüste ayakta kalma diye, yaşlandığında sana saygı duyulsun diye çalışıyorum. Hesaplarının içi boşaltılmasın, berber saçını doğru kessin, çöpçü çöpünü düzgün toplasın diye uğraşıyorum. Bunları da sadece 1600 lira + maksimum 450 liraya yapıyorum. Sorsam çok para diyebilirsin. Eğer bazı meslektaşlarımı görmüşsen, işini eksik yapan ya da önemsemeyen; herkesi öyle sanmamalısın. Uzaktan anca 'liseli' diye geçip gittiğin ya da 'bırak Allah'ın ergenini' dediğin çocukla hiç 45 dakika konuştunmu? Hayata onun algılama penceresinden baktın mı? Yolda elinde sigara ile etrafındakilere tehditkar tavırlar sergilendiğinde üzüldün mü hiç? Hayatta 40 tane insanı karşına alıp, yaşlarının da 13-14 olduğunu bilmene rağmen onlara saygı duydun mu hiç? Ağızdan çıkan her şeyi kaydeden bu dimağlara karşı sorumlu olmayı hiç yaşadın mı?

    İmkan yok kardeşim, kimse kusura bakmasın... Maaşının 600 lirası vergi olarak kesilen bir meslek yapalım, hala 'yata yata para kazınıyorsunuz' deyin. Bunun adı yatmaksa, evet yatıyorum arkadaşım! ! ! Var mı itirazı olan? ? ?

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    18.11.2012 - 20:28

    Hayatı İstediğin Gibi Yaşa

    Her zaman bir kitabın sonuna yaklaşır gibi yaşa
    Lunaparkta kaybolmuş gibi yaşa
    Oyuncak dükkanında kaybolmuş çocuğun iştahıyla yaşa

    Kaybolmuşluğu unut, etrafına bak!

    Yüzmek gibi yaşa, boğulmak gibi değil
    Uçmak gibi yaşa, düşmek gibi değil
    ...Kuş sesleriyle bir ağacın gölgesinde uzanır gibi yaşa
    Kaşık kaşık çikolata yeyip ellerini beyaz tişörtüne silen çocuk gibi yaşa
    Saatlere bakmadan yaşa
    Beklemeden yaşa
    Yorulmadan yaşa
    Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır,
    Senin de bir hayalin olsun.
    Öyle yaşa işte!
    Boynu bükük soru işaretlerini boş ver.
    Dik ünlemlerin var.
    Noktaları at çöpe, kucak dolusu virgül getirdim sana.
    Tanrı'nın sana uzattığı beyaz kağıdı geri
    çevirme...
    Yani diyorum ki:
    Yaşa da,
    Nasıl yaşarsan yaşa! ..

    Mornie Menel

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    18.11.2012 - 17:38

    'Çaresiz içimdeki çocuk,
    Bir günah gibi hep suçlu,
    Senin hala ellerin soğuk
    Ve yağmurlu
    İçimde her gün ölen umutlar var:
    Olsun zaten aşklar hep böyle...'

    H. Sezai Paracıkoğlu.

  • Pamuk Sekeri
    Pamuk Sekeri

    18.11.2012 - 10:11

    Seninle yaslanmak istiyorum,seneler gecsin.sen beni bil ben seni bileyim istiyorum.benim oldugun kadar dostlarinin,dostlarinin oldugu kadar benim ol istiyorum.Nice sıkınti ve zorluk anlatalim.
    Yasayalimki ogrenelim hayati ve destek cikmayi.birbirimizin omuzlarinda aglamaliyiz.sen cok dertlenip icip,arkadaslarinla eve gelmelisin.paylasmali ve beraber sıkìlmaliyiz.öyleki sıkılmak sıkmali bizi.
    Yasamaliki paramiz olunca sevinmeliyiz.guzel gunlerimizi,evimizde,bir sise sarap ve pijamalarla kutlamaliyiz.ya da bazen dostlarla ucuz biralar icerek.boylece yasamaliyiz iste....

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    17.11.2012 - 16:11

    Gönlüm Kırık

    Düşlerim vardı, pembeli, mavili,
    Sevdam vardı, sedef kaplı incili,
    Tutamadım ki sevgi yüklü aşkı,
    ...Özlemim yalnızlığa mahkûm hüzünlü,
    Yorgun argın, dermansızım,
    Anlamalısın işte,
    Gönlüm Kırık…

    Biraz kırgın, biraz dargın,
    Biraz acı, biraz elem, biraz keder,
    Sonra adını koyduk kader,
    Manasını yitirmiş sakıncalı duyguların,
    Ayrılık hasretinde yoğrulmuş aşk yorgunu,
    Anlamalısın işte,
    Gönlüm Kırık…

    Yüreğimde lapa lapa yağan karlar,
    Buz kesmişti bedenimde temmuz sıcağında,
    Tir tir titriyordum, cansız bedende,
    Haykırsam haykıramıyordum,
    Hıçkırsam hıçkıramıyordum,
    Anlamalısın işte,
    Gönlüm Kırık…

    Söylemek istediklerim var,sustuğum,
    Yaşamak istediklerim var, yutkunduğum,
    Anılarda kalmış sandığım,duyguların esaretinde,
    Belki ergeç geçecek kederler, hüzünler,
    Ben yeniden seveceğim, aşkı sevdayı ve seni,
    Anlamısın işte,
    Gönlüm Kırık…

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    17.11.2012 - 08:59

    Sen al beni benden.
    Beni ve benligimi düsünmeden.
    Gel gir gönlüme, sök özleminden.
    Ayriligi, gam ve kederi görmeden.

    Sen al beni benden.
    Bak gözlerime, söz söylemeden.
    Öldür beni, benden gitmeden
    Daha iyidir terkedilmekten.

    Yoklugunla cezalandirdin beni.
    Oysa sadece sevmistim seni.
    Bir garip ku$um yolunda yanan.
    Yüregine a$k dü$mü$ kivranan.

    Sök kalbimi yerinden.
    Girmesin a$klar, sevilmeden.
    Aklimi aldin gözlerinle, körüm.
    Sen olmayacaksan zaten ölürüm.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    16.11.2012 - 18:28

    kırgınım, saçılmış
    bir nar gibiyim

    sessiz akan bir ırmağım
    geceden

    git dersen giderim
    kal dersen kalırım

    git
    dersen
    kuşlar da dönmez, güz kuşları
    yanıma kiraz hevenkleri alırım

    ve seninle yaşadığım
    o iyi günleri,
    kötü
    günleri bırakırım.

    aynı gökyüzü aynı keder
    değişen bir şey yok ki
    gidip
    yağmurlara durayım.

    söylenmemiş sahipsiz
    bir şarkıyım

    belki
    sararmış
    eski resimlerde kalırım

    belki esmer bir çocuğun dilinde.

    bütün derinlikler sığ
    sözcüklerin hepsi iğreti

    değişen bir şey yok hiç
    ölüm hariç.

    aynı gökyüzü aynı keder.

    BEHÇET AYSAN

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    14.11.2012 - 19:07

    Ben seninle mutluyum
    Şimdi sen varsın ya
    Ay ışığıdır
    Sevgin.

    Yagmur damlacıkları kadar ıslaksın
    Güneşin bedenini ısıttığı kadar sıcak.
    Karanlığın ardından doğan güneş.

    Sen! ! çocukluğumun
    Elma şekerisin
    Hasretimsin
    Sevgimsin sevdamsın.

    İyiki varsın!

    Ne kadarda güzelsin
    Sohbetine doyamadığım

    Hayatsın cansın


    Seni seviyorum
    Rüyalar kadar uzaklarda olsan da
    Ulaşamasan da

    Anla işte,
    Ben seninle mutluyum
    Varsın her şey senle bitsin
    Yeter ki;
    Sen mutlu ol..


    Gülhan Ehliz

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    12.11.2012 - 23:32

    Sessiz Gemi - Hikayesini Biliyor musunuz?





    Nazım Hikmet'in annesiyle Yahya Kemal arasındaki aşkı farkettiği an...

    Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm
    İstanbul'un diline destan bir kadındı... İstanbul sosyetesinin en çok
    konuşulan kadınları arasındaydı...

    1900 yılında bu dillere destan güzellik, Osmanlı'nın meşhur
    valilerinden Nazım Paşa'nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi...
    Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu
    beraberlikten doğacaktı...

    1916'ya gelindiğinde Celile Hanım'la eşi Hikmet Bey arasında şiddetli
    bir geçimsizlik başladı...

    ***

    O günlerde Yahya Kemal, Bahriye'de okuyan genç Nazım Hikmet'in şiir
    hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı...
    Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'la, Yahya Kemal arasında
    filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım'ın anlaşamadığı
    eşinden boşanmasıyla sonuçlandı...

    Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına
    gizlenen aşk başlıyordu...
    O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi...
    Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile'nin yeğeni Oktay Rıfat'ın, yani
    Türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları
    bir aşktı o...

    ***

    Heybeliada'da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar
    annesinin yanına gelirdi...
    Yahya Kemal o günlerde genç birer Bahriyeli olan Nazım Hikmet ve Necip
    Fazıl'ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi...
    Yahya Kemal hafta sonları 'Genç Nazım Hikmet'e Türkçe ile şiir
    dersleri' verirken, İstanbul'un en güzel kadınlarından olan, ressam
    Celile Hanım'la yakınlaştı...

    Nazım'a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile
    Yahya Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere
    başlamışlardı...
    Bir süre sonra bu ilişkinin kokusu Nazım'ın ve Necip Fazıl'ın
    öğrencisi olduğu Bahriye mektebinde duyuldu...

    ***

    Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gelmedi...
    Geldiğinde karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıkacaktı...
    Hocası olan Yahya Kemal'e şöyle dedi:
    'Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk... Sınıfın
    bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim...'
    Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp
    Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı...

    Necip Fazıl 'Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden' sözleri
    nedeniyle 'Kodes' adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi
    okulda...

    ***

    Ne ki bu Fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort
    resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın Celile ile Yahya
    Kemal'in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu...

    'HOCAM OLARAK GİRDİĞİNİZ BU EVE BABAM OLARAK...'
    Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti...
    Necip Fazıl'dan sonra bir gün Yahya Kemal'in siyah pardösüsünün cebine
    bir not bıraktı...
    Kâğıtta Yahya Kemal'e hitaben şöyle yazıyordu:
    'Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz...'
    Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu...
    Bir süre Celile Hanım'ın evine gelmedi...
    Genç Nazım'la karşılaşmaktan çekindi...
    Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün
    İstanbul'un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka 'evet'
    demişti...
    Artık evlenmek istiyordu...

    Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan
    bu eviliğe yanaşmıyordu...

    ***

    Aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:
    '1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum...
    Bu kadın yazın adada otururdu...
    Ben de orada idim...
    Deli divane olmuştum...
    Sonbahar'da Nişantaşı'ndaki evini düzenlemek için İstanbul'a inerdi...
    1916 Sonbaharı'nda yine İstanbul'a iniyordu...
    Ben müthiş muzdariptim...
    Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar...
    O gidinceye kadar Ada dopdolu idi...
    Gider gitmez benim için boşalıverirdi...

    Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul'a dönecek lafı çıktı...
    Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul'a
    geldiğinde geceler düzenler, İstanbul'un bütün güzel kadınlarını
    çağırırdı...
    Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu...
    Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim...
    Gitmeyeceğine yemin etmişti...

    Bir gece Ada Oteli'nde otururken, yandaki iki kişinin 'Berlin
    Büyükelçisi bu gece davet veriyor... İstanbul'daki bütün güzel
    kadınlar davetli' lafını ettiklerini duydum...

    ***

    Müthiş bir acıyla yerimden kalktım...
    İskeleye doğru gittim... Son vapur çoktan kalkmıştı...
    Sert bir lodos esiyordu... Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa
    olsun, sandalla Maltepe'ye geçmeye karar verdim...
    Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı...
    Çok para verince biri ikna oldu...
    Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı...
    Denizde çalkalanıp duruyorduk... Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı...
    Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek
    müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum...
    Sırılsıklam Maltepe'ye gelebildik...

    Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım...
    Yoktu...
    Bunun üzerine Maltepe'den Bostancı'ya yürümeye karar verdim...
    Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım...
    Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark
    etmemiştim...'

    ***

    'Kan ter içinde Bostancı'ya geldim...
    Vakit hayli geçti...
    Karakola gittim. 'Bana bir araba bulunuz hastam var' dedim...
    Aradılar taradılar birini buldular..
    Yine bir sürü para verdim...
    Arabayla yola koyuldum...
    Kadıköy, oradan Üsküdar... Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı! ..
    Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak
    onu uyandırdım. 'Benimki evde mi' diye sordum?

    Adam halime bakıp şaşırdı: 'Evde, bu akşam çıkmadı! ' dedi, 'Ne
    diyorsun diye bağırdım? ' Bütün katettiğim mesafe sanki başıma
    yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini araştırttım...
    Sözüne inanamıyordum. 'Çık bir bak! Evde mi? ' diye adamı zorladım...
    Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor!
    demiş... Geldi haber verdi... Sanki dünyalar benim oldu...
    Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim...
    Sabahleyin, doğru eve çıktım... Benim halim berbat. Toz toprak içinde
    olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı... Sarmaşdolaş olduk...'

    ***

    Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu...
    Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten,
    belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım
    Hikmet'ten ve etraf ne der diye ürkmekten? ..

    O günlerde Celile Hanım, Yahya Kemal'e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
    'Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim...
    Gelmedin mahzun oldum...
    Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat
    hep aklım sende idi...
    Çok çok göreceğim geldi...
    Beni niye aramadın...
    Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi... Ben o günden beri
    yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum... Evimiz için
    çalışıyorum...'

    Hiçbir zaman o evlilik olmadı...
    Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten...

    NAZIM HİKMET'E YARDIM ETMEDİ...
    Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden...
    Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu...
    Sosyalistti...
    Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu...
    Celile artık yaşlanmıştı...
    O güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu...
    Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü'nde açlık grevine
    başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği...
    Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal
    Galata Köprüsü'nden geçiyordu...
    Büyük aşkını gördü...
    Ama yanına gitmedi...
    Bir zamanlar 'Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni
    istemiyorum' diyen genç Nazım Hikmet'in kurtulması için kör gözlerle
    açlık grevi yapan Celile'ye destek imzasını vermedi...
    Hızla uzaklaştı oradan...

    ***

    Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir
    zarf çıktı Yahya Kemal'in...
    Şöyle yazıyordu:
    'Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930'da Sirkeci garında gece
    saat 10'da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir...
    Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim...'
    Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris'e
    giderken, Sirkeci Garı'nda vermişti Yahya Kemal'e göğsünde duran o iki
    yapraklı çiçeği...

    SESSİZ GEMİ...

    Yahya Kemal'in Sessiz Gemi'si 'hep ölüme yazılmış bir şiir olarak' bilinir...
    Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi...
    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri...
    Yahya Kemal'in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile'sinin Ada'dan
    gemiyle İstanbul'a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği
    anlatır...
    Ölümdür elbette Sessiz Gemi'nin konusu...
    Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile'nin ardından ada limanında
    bakakalan Yahya Kemal'den esintiler içerir...

    ***

    'Artık demir almak günü gelmişse zamandan...
    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...
    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol...
    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol...
    Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli...
    Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli...
    Biçare gönüller! .. Ne giden son gemidir bu...
    Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...
    Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler...
    Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler...
    Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden...
    Birçok seneler geçti dönen yok seferinden...'

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.11.2012 - 17:52

    Her halde seni sevmek

    Nereye gitsem sevebilirim seni.
    Küpe dağının eteklerinde,
    Küçük bir kulübede, köşkte,
    Yada bir Romanın gözlerinde.
    Her bölgede, her kıyıda, her şehirde sevebilirim.

    Seni Toroslar'ı geçerken,
    Seni ovalara inerken,
    Seni ışıklı bir kenti beklerken,
    Sana gelirken, senden dönerken,
    Ağlarken, gülerken, bir şarkı söylerken,
    Her mısrada,her kıtada, her şiirde sevebilirim.

    Nereye gitsem sevebilirim seni.
    Batıda Avrupalı, Doğuda Asyalı gibi,
    Seni İkonia'da Pavlus gibi, rumi gibi
    Tanrı gibi, kul gibi,
    Kim olmam gerekiyorsa o gibi.
    Her dinde, her mezhepte, her ömürde sevebilirim seni.

    Ümit Uzunhasanoğlu

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.11.2012 - 14:14

    Ellerimden çıkmıyor ellerinin izi
    Ellerin bir bahar açtırır güllerini
    ellerine ateş düşmüş yakar yüreği
    ellerinden fırtına geçmiş talan eder bedeni
    Hüzündür ellerinin terkedişi
    Ellerin gökkuşağına çevirir mevsimi
    Ellerimden çıkmıyor ellerinin izi
    N.Ö.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.11.2012 - 11:58

    UNUTMAK MÜMKÜNMÜ SENİ

    Unut diyorsun da
    Yüreğimi sevdan
    Tenimi alevlerin
    Sarıp sarmalamışken
    Unutmak mümkün mü seni
    Tadına alışmışken dilim
    Gözlerinde yanmışken bakışlarım
    Teninde sönmüşken tenim
    Unutmak mümkün mü seni
    Adın dilimde
    Yüreğin yüreğimde
    Tadın damağımda kalmışken
    Unutmak mümkünü seni
    Acını taşırken ruhum
    Düşünü taşırken uykum
    Sızını taşırken sol yanım
    Unutmak mümkün mü seni nutranem

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.11.2012 - 10:20

    'Rakı içilmeyecekse, kavunla peynir niye var?
    Sigara içilmeyecekse, yağmurla çay?
    Madem aşık olunmayacak, kadınlar ve adamlar niye?
    Madem büyük yanlışlar ve acayip maceralar olmayacak, niye hayat? '

    Ece Temelkuran

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    11.11.2012 - 08:59

    Ne çok
    ölü
    düşün var senin.

    Kırık

    dökük

    gerçeklerin üşüşünce düşüncene
    ne çok
    canlı
    acın var senin.

    Bölük
    pörçük
    gerçeklerin inince içine
    ne çok
    katı
    kanın var senin.
    Ne çok
    diri
    ölün var senin.

    Param
    parça
    yaşamın bastırınca bakışına
    ne
    çok
    akan
    kanın var senin.

    Ne
    çok
    yiten anın var senin.
    Delik
    deşik
    yaşamın ulaşınca durağına
    ne çok
    biten
    ânın var senin.

    Ne çok
    hâlin
    var senin.

    Oruç Aruoba

  • Ayça Ozan
    Ayça Ozan

    11.11.2012 - 01:22

    Atama yazılan her şiir harikadır

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    09.11.2012 - 22:31

    Ata mıza Şiir.
    Sultan esarete boynunu eğdi
    Düşman saraya toplar çevirdi
    Çanakkalede et duvar ördü
    Düşmana göğsünü gerdi Atatürk

    Türkü esir almak düşmanın derdi
    Amasya da tamim yazdı gönderdi
    Dünyaya Rest çekti hürriyet dedi
    Bize hürriyeti verdi Atatürk.............Şair Yusuf Değirmenci

    İnönü de yandı düşmanın canı
    Sakarya da basıp geçti al kanı
    Otuz Ağustos da kopan volkanı
    Şu kocatepe den gördü Atatürk.........Şair Yusuf Değirmenci

    O sadece milletine güvendi
    Manda isteyeni kovdu defetti
    Ya kurtulur ya da ölürüz dedi
    Amaca ulaştı erdi Atatürk...............Metin Gürbüz

    Ordumuz yok denildi dedi Kurulur
    Silah da yok dediler dedi Bulunur
    Düşman çok kuvvetli dedi Yenilir
    Sonucu başından gördü Atatürk..........Metin Gürbüz

    Abdülhamit can derdine düşmüştü
    İngilizin eteğini öpmüştü
    Katli vacip diye ferman yazmıştı
    Düşmanı, haini kırdı Atatürk.............Metin Gürbüz

    Düşmanları yendi her bir cephede
    Bu cumhuriyeti verdi bizlere
    Şimdi dejenere edildi ise
    Kalk bizlere tükür haktır Atatürk........Hamza Görgülü

    Esaret denilen şey en büyük illet
    Korkağın harcıdır gerçekten zillet
    Kimseye ram olmaz asla bu millet
    Gözlerdeki hırsı gördü Atatürk...........Hamza görgülü

    Harici düşmanı yendi ülkemde
    Cumhuriyet verdi koruyun diye
    Koruyamadıksa inan suç bizde
    Bize kırılsa da, haklı Atatürk............Hamza Görgülü

    Dokuzyüzyirmiüç ekim ayında
    Cumhuriyet kurdu türk vatanında
    İnançlı milleti onun ardında
    Azmin zaferini gördü Atatürk............Esma Canayakın

    Mavi gözleriyle ışıdı gece
    Sarı saçlarını savurdu göğe
    Yürüyün ardımdan, hedef ilerde
    Bu milleti uyandırdı Atatürk..............Deniz Ehliz/Gülhan Ehliz

    Ordunun başında destanlar yazdı
    Yedi düvellerin beynine kazdı
    Bitmiş bir ulusa asır atlattı
    Mazlum uluslara örnek Atatürk..........Kadir Tozlu

    Fevzi Çakmak da korktu mareşalken
    Ses çıkmıyordu onca generalden
    Fayda yoktu iş birlikçi Feritten
    Yalınız savaşa girdi Atatürk

    Sakarya, İzmirde düşmanı yendi
    O hep milletini, vatanı sevdi
    yüreğimde mavi gözlü bir devdi,
    Ne mutlu Türküm derdi Atatürk.......Saniye Bozlu.

    Samsun’da yakıldı özgür meşale
    İman dolu yürek çelikten kale
    Anamı cephede görün bir hele
    Hedef Akdenize sürdü Atatürk...........Nuri Altuğ

    Tereddüt etmedik Onun yanında
    Özgürlük aşkı var Türkün kanında
    Dünlerde, bugünde, ve yarınlarda
    Bize bu vatanı verdi Atatürk.............Meltem Ege

    Samsun’da yakıldı özgür meşale
    İman dolu yürek çelikten kale
    Anam mermi taşır bakın siz hele
    Demir yürekleri gördü Atatürk

    Gözlerinden vatan aşkı şavkırdı
    Kocatepe’den şöyle bir kaykıldı
    Ordusuna var gücüyle haykırdı
    Akdeniz’i hedef verdi Atatürk

    Mehmet’lerim kanat takmış uçuyor
    Dünyaya dört koldan ışık saçıyor
    Tabansızlar hiç bakmadan kaçıyor
    Düşmanın defterini dürdü Atatürk

    Esaret denilen şey en büyük illet
    Korkağın harcıdır gerçekten zillet
    Kimseye ram olmaz bu yüce millet
    Düşmanı vatandan sürdü Atatürk.......Ozan Ceyha

    Tam bağımsız borçsuz ülke bıraktı
    Gençleri andıyla öne çıkardı
    İçteki düşmana karşı uyardı
    Bu günü önceden gördü Atatürk........Nazan YİNANÇ

    Uygarlık hedefti, uzakta kaldık
    İstiklal gerçekti, gaflete daldık
    Seksen yılda yolun, sonuna vardık
    Bilseydi çok yazık! , derdi Atatürk......Mustafa Bay ZEYBEK HOCA

    O benim Atamdır, örnek aldığım
    Türk isem bir Ona, borçlu kaldığım
    İzine sözüne, kurban olduğum
    Dünyada eşsizdi, birdi Atatürk... Mustafa Bay ZEYBEK HOCA

    ATAya karşı çok nankör olduk
    Devrimlerine bakarkör olduk
    Ona yüz çevirdk diktatör olduk!
    Dünyada liderdi birdi ATATÜRK......ORHAN ERDOĞAN

    Ejderha gibi anadoluya daldı.
    Cümle halkına haberler saldı.
    Ağzından akan sözler baldı.
    Elde kalan vatandır ATATÜRK.. Ahmet Coşkun 1

    Şanlı yaprakları tarihin açılmış, duruyor,
    Canlı bir levha fakat her yiğidin girmesi güç.
    Nice destanların ilhamı olan kavmimize,
    Atadan sonra bir efsane beğendirmesi güç...Aysel Nagehan Ahıshalı 2

    Atam

    Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdeyim,
    Nerden başlasam, nasıl anlatsam seni ATAM.
    1881 de yeni bir güneş doğdu Selanik’ten
    ve yeniden yarattı tükenen bir ulusu küllerinden.

    Her bir yanım gurbet solyanım atam
    şah damarım da ki, al kanım atam
    şu fani beden de, sağ canım atam
    Özüme kol kanat gerdi ATATÜRK... “AvşarBabamBenim” G.Ç.

    İyi insanlarda geldik toplandık
    Atayı sevgiyle saygıyla andık
    Manevi sevgisiyle donandık
    Seven gönüllere vardı Atatürk.........Yusuf Değirmenci

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    08.11.2012 - 08:58

    Tanrı
    Yürek vermiş bana
    Deniz deniz
    Sevgi içinde balinalar gibi yunuslar gibi
    Bir can vermiş
    Hiç tenime sığmayan
    O teni o candan çıkarıp atana kadar
    Ne Yoklukların var oluşundayım ben!
    Bütün varlığımı yokuma satana kadar
    Küför dolu bir sahil
    Yedi katlı bir deniz
    Ben gittim
    Denizden denize batana kadar
    Bir avuc toprak
    Bir alın
    İflahı yudum yudum yutana kadar....
    Z.F.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    07.11.2012 - 11:44

    YAŞAYAMAM

    Ah sevgili
    Bu kadar uzakta olup
    Nasıl

    Bu kadar benimle
    Bu kadar tenimdesin
    Bu soğukta
    Buz gibi havada
    Senin sıcaklığınla ısınıp
    Ateşli öpüşlerini
    Hissediyorum dudağımda
    Alevler fışkırıyor yanan bedenimden
    Unutmam imkansız
    Silemem ki gönlümden seni
    Atamam gözlerimden gözlerini
    Onlar benim mutluluğum
    Sevgim can yoldaşım
    Gözlerine bakmadan uyuyamam
    Dudağın dudağıma değmeden
    Yaşayamam
    Ben…



    Ekleyen: Saffet GÜZELCAN Şiirleri.
    ..

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    06.11.2012 - 19:49

    pencere

    Arıyor gözlerim yar nerelerde
    Beklerim yar seni pencerelerde
    Gündüze kahr olan biçare gönül
    Sabahı beklemek zor gecelerde
    Sıkılan gönlüme bir akşam üstü
    Can çıkır sineden beklemelerde
    Su gibi akarken aşkın canımda
    Kelmeler ıslanır her hecelerde
    Ömrümü beyhude adadım aşksız
    Demek ki Harcanıp kaç senelerde
    Canımda ruhumda tapıldığın an
    Şarkılar çalıyor hencerelerde
    Sendeki bütünluk benim payımdır
    Uslanmaz bu gönül sadecelerde
    Hiç belli olmadı günül fermanı
    Çözülmez bu sevda bilmecelerde


    zehra fermani

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    04.11.2012 - 10:48

    SENİN RENGİN
    Bilirmisin anlamını yitirir benim rengim
    Sen dalarken mavilere yeşillere
    Güneş yitirir rengini
    Kararır gökyüzü
    Yitirir deniz rengini
    Bir soluk ömre veren rengin
    Bilemem hangi renge bürünür
    Oysa bilseydin olmayan bir renk
    ...Görülmeyen bir ahenk
    Çizilmemiş bir resim
    Tadılmamış bir nefesken
    Dalarken sen mavilere yeşillere
    Yitirir bendeki senin rengini
    N.Ö.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    03.11.2012 - 17:14

    SENLİ YOLLAR
    Geçip gittiğin bu yollardan
    Sana olan hasret
    sana olan yokluk akıp geçti
    ...her adımıma senleri koyup
    senlerle dolarak
    sen yokken
    seninle ben geçti
    geçip gittiğin bu yollardan
    seni arayan gözler
    heyecanla atan bir çocuk kalbi geçti
    ben o yollardan şimdi
    sildiğin izlerini
    hissettirmediğin nefesini
    yüreğiyle bakan gözlerini
    göremeden geçtim
    her adım hüzün şimdi
    senli olmayınca bu yollar
    birkaç ağaç birçok insan
    boş gökyüzü
    kuru toprak
    yalnız kalmış armut ağacı
    herşey tekdüze şimdi
    hep böylemiydi bunlar
    görememiştim geçerken
    fırsat bulamamıştım belkide
    seni görme ümidimden
    N.Ö.

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    31.10.2012 - 19:13

    Herşeyi tüketiyoruz,
    ekmeği ve suyu tükettiğimiz gibi,
    yaşamıda tüketiyoruz
    doyum duygularını kaybetmiş bir şekilde
    herşeyi tüketiyoruz,

    doyumsuz olarak
    aşkı,
    dostluğu,
    sevgiyi,
    özgürlüğü
    kısacası yaşamı tüketiyoruz,
    bencilleşen bir yaşamda,paylaşmayı tüketiyoruz
    aklını yitirmiş hayvani bir duygu ile
    insanlığı tüketiyoruz
    küçük küçük şeylerle, gerekli gerekeksiz
    herşeyi tüketiyoruz
    tabi ki büyük şeyleri de tüketiyoruz
    emeği tüketiyoruz

    her şeyi bitirircesine
    varlığımızı tüketiyoruz
    çocuk düşlerinde saflığımızı,
    birde neşemizi,
    heyecanımızı tüketiyoruz
    niye mi tüketiyoruz
    artık kendimiz değiliz
    o yüzden
    her şeyi tüketiyoruz
    kaybolmuş benliğimizde...

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    30.10.2012 - 23:42

    Arkadaş olmamıştık birbirimizle
    Ama oturduk birlikte aynı yerde
    Ve sarılıp yattığımızda birbirimize
    Aydan daha yabancıydık birbirimize.

    Ve karşılaşsak bugün çarşı-pazarda
    Dövüşebiliriz belki bir kaç balık için.
    Arkadaş olmamıştık birbirimizle
    Sarılıp yattığımızda birbirimize

    ___________BERTOLT BRECHT

  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    30.10.2012 - 19:26

    Suskunlar ülkesinde Cumhuriyet Bayramı..Bu yazı çok konuşulur..İşte günün en anlamlı yazısı
    29 Ekim 2012 Pazartesi 12:09

    Bayram coşkusunu engelleme girişimleri, şişik egoların arkasındaki titrek güven bunalımını sergiliyor.


    Biliyorlar ki, yok etmek istedikleri güzelliklerin yerine koyabilecekleri tek bir çakıl taşı bile yok.

    Bütün değerlerin hiçlendiği zannıyla ulusal bayramların da coşkusunu tümden silmek isteyenler Cumhuriyetin yok edilmez ruhuyla yüzleşecek.

    Tepkisizlik kıpırdanınca kimyaları bozulacak.

    Çünkü, Onlara sonsuz hareket imkanı veren güç, ülkenin atmosferindeki boyun eğmiş sessizliktir.

    Hüzün ve coşku sarmalındaki yurtseverlerin çığlığının ötesinde, kirli hava gibi siyah… Ağır sessizlik.

    Cehaletin çağ ile hesaplaşmasının değişim sanıldığı bir karadelikten geçiliyor.

    Duvar olmuş vicdanların kulakları sağır eden suskunluğu…

    Geçmiş, gün, gelecek, vefa, umut, sevgi, hepsi uçmuş…

    Kapağı kapatılmış bir cadı kazanında mutlulukla yaşayanlar, boğaz kıyılarında, lazerli havayi fişeklerle bayram kutlayacak… Sonra bir çoğu yine ölü toprağına gömülüp suskun hayatlarına geri dönecek.

    Seslenişler sessiz kalabalıklara…

    Herşey olağanmış gibi yaşıyor, düşler aleminde pembe tebessümlerle uyuyorsunuz.

    Ülkenin aydınlık yürekleri çığlık çığlığa anlatacak, çağıracak sizi, yine duymayacaksınız.

    Suçlarını bilmeyen insanların ömürlerinden çalan tutsaklığa susacaksınız…

    Sahte deliller, tertipler, domino taşı gibi devrilecek, susacaksınız…

    Binlerce mahkumun hayati sınırları aşan ölüm oruçlarına susacaksınız…

    Bir şeriat kreasyonu, ona böyle konuşabilme özgürlüğü veren insana nefret kusacak, susacaksınız…

    Şeyhler, şıhlar, meczuplar ve yobazlar ortalığa saçılacak…

    Kimi “7 yaşındaki kız el öpemez” diyecek… Kimi Anıtkabir’in tepesine kubbe yapmaktan söz edecek…

    Kimi de islam peygamberine parti logolu kimlik bastırıp, Başbakanı oğlu gösterecek…

    Siz yine susacaksınız…

    Dünyanın gözbebeği sanatçımız, bir şiir paylaştı diye mahkemeye çıkarılacak, susacaksınız…

    Vicdanlar iflas edecek… Tutsak babalar oğullarının cenazesine bile gidemeyecek, susacaksınız…

    Akşam Kürtlere çiçek atanlar, sabah oy kaygısıyla milliyetçi oluverecekler, susacaksınız….

    Parti içindekiler bile virajlara yetişemeyip ters köşeye yatacaklar, ama siz yine susacaksınız…

    ‘Yurtta barış, dünyada barış’ esenliğinden ‘kindar ve dindar nesiller” curcunasına geçilecek…

    Küresel rüzgarların önünde savrulanlar ülkenin bütün komşularını düşman edecek, susacaksınız…

    Emperyalistlerin dünya paylaşımı uğruna savaş şarkıları söyleyecekler, susacaksınız…

    Bu çığırtkanlar, askerleri kurşun, bebekleri porselen zannediyorlar… Ama susmak en iyisi… Siz susun!

    “İnşallah Şam’a gideceğiz ve Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.! ” Diyenlerin ikinci valizlerinde ‘Oslo’ yazacak, siz tabii ki susacaksınız…

    İnsanlara türkü söylemeyi yasaklayacaklar, susacaksınız…

    Yola, suya, uçan kuşa vergi konulacak, susacaksınız…

    Rekor faizlerle dünyaya tahvil satan ülkemizin ekonomisi büyüyecek(!) Aman ses etmeyin, büyüsün.

    Ülkeyi işgal edenleri değil, bağımsızlık isteyenleri işgalci gösteren işporta filmlere gidin, eğlenin…

    Diziler ‘hayat’, düzenin eteklerine yapışmış yaldızlı boşluklar ‘sanatçı’ olacak, alkışlayacaksınız…

    Tarihi simge olmuş meydanlar kimbilir hangi korkularla insanlara kapatılmak istenecek, susacaksınız…

    Devrimci çocuklarını anmak, mezarlarına çiçek koymak, ailelerine bile yasaklanacak, susacaksınız…

    Dağlar, ormanlar, kıyılar, madenler, çokuluslu devlerin rantı için yağmalanacak, susacaksınız…

    Terör kangreni “şehit haberleri yazmayın” fermanıyla çözülmeye çalışılacak, susacaksınız…

    Nerdeyse, hilesiz hiçbir sınav yapılmayacak, çocuklarınızın hakları, yarınları çalınacak, susacaksınız…

    Devletin resmi televizyon kanalında iktidar renginde yayın yapılacak, ulusal havayolllarına ait uçaklara bazı gazeteler giremeyecek… Konuşmaya değmez, susun! Hele ki, olan bitenden hoşnutsanız…

    Ülkenin yarısı diğer yarısını yok sayacak, “yazıktır, yapmayın” bile demeyeceksiniz… Susacaksınız.

    Konuşmayın… susmaya devam edin. Sessiz bir eski zaman filminde hızlı çekimde koşuşturun…

    Ya hiçbir şeyin farkında değilsiniz… Ya hayatınızdan memnunsunuz… Ya da korkuyorsunuz…

    Sonuç olarak duvar gibisiniz kardeşim.

    Ama 364 gün susuyorsanız, 365.nci gün haketmediğiniz bayramları kutlamayın.

    Elbirliğiyle yarattığınız bu mor günler, ‘suskunların utanç çağı’ olarak tarihe geçti bile.

    Ama korkmayan, susmayan, asla pes etmeyen, aydınlık yürekli Cumhuriyet Çocukları da var…

    Ve bütün gücü ellerinde bulunduranlar, onların coşkusundan, dirençli umutlarından çok korkuyor.

    O kadar korkuyorlar ki, bitiremeyecekleri Cumhuriyet sevgisini biber gazı ile kucaklıyorlar.

    Karanlığa teslim olmayan aydınlık yüreklerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.

    Işık ve sevgiyle…

    İlhan İrem

    Odatv.com

Toplam 1172 mesaj bulundu