HAYAT BİR ÇOCUĞA NASIL ANLATILMALI ? Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anla ...
01.05.2013 - 23:56
Yolları tutmuşlar gelemiyorum.
Ah! gelemiyorum.
Sen yanımda yoksun.
Günüm uzakta karanlık.
Ah! yüreğim.
İki gözümün arkadaşı.
Ben ateşim.
Yüreklerin ateşi.
Sen iki gözümün kır çiçeği.
Yapayalnızdır sevdiğim.
Ah! sevdiğim.
Ellerin bana yasak olsun.
Özgürlük gününe kadar.
Yüreği yaralı ülkem.
Ellerin bana yasak olsun.
Özgürlük gününe kadar.
Savaş EZGİ
01.05.2013 - 14:25
YENİ YAŞINIZ SİZE MUTLULUK GETİRSİN SEVGİLER DENİZ BEY
30.04.2013 - 09:38
1 Mayıs
ey işçi...
bugün hür yaşamak hakkı seninken
patronlar o hakkı senin almışlar elinden.
sa'yınla edersin de 'tufeyli'leri zengin
kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?
rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
azm et de esaret bağı kopsun bileğinden,
sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
ey işçi...
mayıs birde; bu birleşme gününde
bişüphe bugün kalmadı bir mani önünde...
baştan başa işte koca dünya hareketsiz;
yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
ta'zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin,
dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
herkes yay kaldı, ne tren var, ne tramvay
sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say...
bir gün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
kuvvetedir hak. hakkını haksızlara anlat.
Nezihe YAŞAR
29.04.2013 - 20:41
Bu müze var ya bu müze
Seninle gezerken güzel
Kimseler yoksa salonda
Seni öpmek en güzel
Bu rakı var ya bu rakı
Seninle içerken güzel
Kimler olursa olsun varsın
Rakılı ağzından öpmek en güzel
İşte bu dünya var ya bu dünya
Seninle yaşarken güzel
Sen varsın ya sen
Ancak benimleysen güzel
♥ ...
Aziz Nesin
29.04.2013 - 11:59
Yağmurlar içinden ıslandım geldim
Bir kuru değneye yaslandım geldim
Sıcacık çorbana muhtacım inan
Ölümlerden geçtim uslandım geldim
Üşüdü ellerim üşüdü kalbim
Yaban ellerinde taşlandım geldim
Sanki cehennemdi sensizlik bana
Irmaklar içinden sislendim geldim
Tren yollarında islendim geldim
Kalmadı hevesim kalmadı inan
Yıkandım arındım süslendim geldim
Sana geldim sana kucaklarmısın
Y.HAYALOĞLU
27.04.2013 - 21:52
Benimle Sevişmek İçin
Benimle sevişmek zordur
Önce sevişmeyi bileceksin
Sonra soyunmayı
Bütün önyargılardan
Denize bakar gibi bakacaksın gözlerime
Sıkıldığın an bırakıvereceksin kendini
Boğulmak niyetine
Benimle sevişmek zordur
Hiç sevişmeyi bilmiyormuş gibi
Titreye titreye atılacaksın boynuma
Kandıracaksın ne kadar deneyimin olsa da
Aldatmaya dair
Benimle sevişmek zordur
Önce aşkı herkesten farklı anlatacak
Bakir dudakların bana
Sonra hayatında hiç kiraz yememiş gibi
Fakirce saldıracaksın dudaklarıma
Benimle sevişmek gerçekten zordur
Dilini iyi kullanacaksın
En usta yazarlar gibi
Ve iki elinle öyle kavrayacaksın ki beni
Hakikatten bu kadın
Benimle sevişmek istiyor diyeyim
27.04.2013 - 09:51
Hayallerle yaşananlar arasında sıkışıp kalmış yaşamlar. Kulaklarımı tırmalıyorlar. İyi kariyer, iyi kazanç, örnek insan, mutsuz insan. Açılamayan camlarda, radyasyon bombardımanı altında yaşlanan suratlar. Toplantılar arasında yaşanan bir hayat. Evlerde mutsuz insanlar. Yollarda asık yüzler. Acı olan bu değil. Acı olan yakınmalar. Beni sinirlendiren uydurma hikayeler. Bir içki masasınaa, bir günlük orman kaçamağında, 11 küsür ay hayali kurulan tatilde hep aynı nakaratlar: “Yaşam bu aslında ya. Bak ne doğal, ne güzel.” “Buradaki köylüler ne şanslı bir de bize bak ofislerde sıkışıp kalmışız” Bir başka noktada, bir evde. “Yemek yap çocuğa bak, hayat mı bu? ” Bir kahvede, bir ofiste “Hiç zamanım yok. Hareketsizlikten eklemlerim ağrıyor, göbeğim şişti selülitlerim coştu yine”
Ve Nietchze’nin mottosu “ İnsan tercihleriyle yaşar. Kabul etseniz de etmeseniz de yaşadığınız şu anı istediğiniz için yaşıyorsunuz.” Sesleri duyar gibiyim. Kader. Yaşanan acılar… Çaresizlikler…
Yüzler… Aynaya baktığımızda gördüğümüz gerçekten biz mi? Biz mi yüzümüzü, yüzümüz mü bizi yaratıyor? Yıllar geçiyor. Gülümseme aynı coşkuda olsa da, gözler aynı ****i bakışları taşısa da artık beden yansıtamıyor.
Bizi yoran ne? Bakışlar…İzlenmek. Farklılık nerede? Yüzlerde mi? Ali, Ahmet, Ayşe, Fatma, John… Hepsi ayrı bir yüz… Peki ayrı bir öz mü? Markette onlarca ayrı ambalaj içinde satılan sütler gibi.
Gözlerini kapat. Yüzünü unut. Duygularını düşün. İçine yoğunlaş. Aniden gözlerini aç. O yüz mü seni anlatan? Yıllardır taşıdığın yüz o olduğu için çabuk geçecek. Ama ya şu anki yaşına kadar hiç ayna görmemiş olsaydın? Sadece kendini tasvir edebilseydin, duygularına, yansıtmaya çalıştığın ruhuna yoğunlaşsaydın. Ve bir gün sana ayna tutulsaydı. Ne yapardın?
Dergilerde, gazetelerde, TV’lerde…. Onlarca, yüzlerce, binlerce surat… Bir an geliyor, görülenin sadece bir yüzün çok sayıda çeşitlemesi olduğu anlaşılıyor. Birey diye bir şeyin asla var olmadığını anlıyorsun. Süt aynı, değişen ambalaj.
Yalnız kalmak cesaretini gösteremeyen adam, karısıyla yaşadığı mutsuz hayatı anlatıyor. Lüks yaşamından vazgeçmek istemeyen Bay Müdür, işlerinin yoğunluğundan nasıl yaşadığını bile anlamadığını söyleyip yakınıyor. Geceleri yatağında rahat uyumak isteyen, suya sabuna dokunmayan Bay Memur ise maaşının azlığından dertli. Tercihler, korkular bizi yönetiyor. İki duygu bize yön veriyor. Acı ve Zevk. En küçük karardan, en büyük karara bu iki duygu bizi yönetiyor. Acıya tahammülümüz yok. Bu yüzden, göbeksiz bir yazı hayal ederek girdiğimiz sonbaharda, 5 dakika sonra koca bir tabak makarnayı mideye indirmenin zevkini, yememenin getirdiği acıya değişiyor ve gelecek yaz yine kocaman göbeğimizden yakınmanın yolunu açıyoruz. Evliliğimizde, işimizde yaşadığımız ve sürekli yaşanan mutsuzluklarda olduğu gibi. Faturayı ödemekten korkuyoruz.
İki bacak, bir gövde üzerinde yüzbinlerce yüz sokakta dolaşıyor. Tansiyon yüksek. Dünya son damlayı bekliyor. Bir kadın kalabalığın içinden sıyrılarak geliyor. Siyah beyaz bir filmin içinde renkli bir kare. Çok güzel değil. Kalıp ölçüleri ne Cindy, ne de Naomy… Yüzler dönüyor yine de. Bir şey var. Elini kaldırışında, bakışında, sağa dönüşünde, oturuşunda,… Hiç konuşmadan etkiliyor. Tek başına, yüzlerce yüzün önüne geçiyor. Aynı şehirde belki yüzlerce kadın aynı dudaklarla gülümsüyor. Ondaysa farklı bir şey var. Kendini gerçekleştirme dediğin, farklı olmak dediğin, karizma dediğin sözle olmuyor. Sütün farkı sütte. Rengi ne olursa olsun, malzemesi ne olursa olsun ambalaj aynı ambalaj.
Yüksek bir tepede, yalnız bir adam. Paltosunun yakaları kalkık, keskin bakışlarla şehri seyrediyor. Yalnız. Her şeyin bir bedeli var. Birçok bedel eşittir acı. Öte yanda, bedel ödemek yerine yaşanan anlık mutluluklar. Beraberinde gelen kısırdöngü ve acı. Neyi yaşamak istediğini bilmeyen, ulaşabildiği kadarını yaşamak zorunda kalan yüzler. Milyonlarcasıyla aynı gülümseyen yüzler. Aralarda üç beş renkli kare. Bedel ödeyen, acısına katlanan, kendi olmayı başaran.
Biliyorum sen de renkli bir kare olabilirsin. Renkli karenin kaynağı, Bay Yönetmen ve adamları tarafından sürekli saklanıyor ve yerine konan hedefler değiştirilerek seni şaşırtıyorlar. Kalem o kadar yakınındaki. İçinde. Sende. Sadece kendin olabilmende. Seni yüzbinlerce surattan ayıracak olan güzel gözlerin, yakışıklı kıyafetin, güzel saçların değil. Sadece sensin. Farklı olan kimliğin, dinin, milletin, statün değil, sadece sensin. Doğduğun günden beri üzeri örtülmeye çalışılan sen. Seni serbest bırak. Seni serbest bırak ki, her geçen anın hiçlikte kaybolan ve iz bırakmayan kopya “an”lar olmasın. Dünyaya, çevrene, ruhlar alemine senden atılan bir çentik, kazınan bir iz olsun.
Sen olduğunda ödeyeceğin tüm bedeller, seni görmemezliğe gelip oynadığın tüm günlerden daha az acı verecek. Hem sana, hem çevrene, hem dünyaya, hem evrene…
Aret Vartanyan Sen ve Ben
26.04.2013 - 08:35
'Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey
kötüye gidecek diye düşünmezdim..
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım..
... Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim..
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim..
Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım..
Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim..
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum..
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım..
Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim.. Bu o kadar nadir bir olay ki.. Mucize gibi bir şey..
Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla 'Önce git ellerini yüzünü yıka' demezdim.. Onlara daha çok 'seni seviyorum', ondan da daha çok 'özür dilerim' derdim..
Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu..
Dikkatle bak.. Gerçekten gör.. Yaşa.. Vazgeçme..
Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç..
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi..
Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım..
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için
şükredin..
Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor.. Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz..'
ERMA BOMBECK
25.04.2013 - 17:56
Dünya Tatlısı
Bak şimdi bu olanlara
Sen başka ben başka havalarda
İnanma sakın süslü yalanlara
Lanet olsun aramızı bozanlara
Özüm doğru sözüm doğru benim
Her şeyimle seninim senin
Seni ölesiye sevdim bebeğim
En değerli varlığımsın sen benim
Hayatımdaki gülüm sensin
Allahım sana uzun ömür versin
Sen karşılıksız sevensin
Dünyadaki en değerli varlığım sensin
lale güller senin olsun
Dikenlerse hep benim olsun
senin güllerin hiç solmasın
Benim en değerli varlığımsın
Yanımda varlığının sesini
Kulağımda fısıltını nefesini
Bedeninin yumuşacık tenini
Unutmam mümkünmü gözlerinin rengini
29 08 2012
ferhat güneş
Ferhat Gunes
25.04.2013 - 10:27
Erkek dediğinin, hissettiğiyle yaptığı şey arasında uçurum olmayacak. Cesur
olacak cesur. Seni seviyorum derken korkmayacak, başka şeylerin arkasına
gizlenmeyecek.
Seviyorum deyip bir sonraki perdede kaçmayacak, özlüyorum diyorsa gelecek,
kaybetmek istemiyorum diyorsa kaybetmeyecek.
Erkek dediğin askına sahip çıkacak. Korkak olmaz erkek dediğin. Erkek
dediğin iyi sevişecek. Koyun gibi yatmayacak, bir an önce şu iş bitse
demeyecek.
Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin. Bir baba şefkatiyle seni
alnından öptüğünde bileceksin ki sevgisi geçici ve zayıf değildir.Ve
sevgiyle öptüğünde dudaklarından bileceksin ki öpüşün tek sebebi şehvet
değildir.
Erkek dediğin yakışıklı olacak, çekici olacak ama bundan çok daha öte bir
şey...
Zeki olacak.
CAN YÜCEL
25.04.2013 - 09:23
Ben ne zaman,
Öyle durup dururken,
Öyle damdan düşer gibi,
Açıp seni okumaya başlasam,
Anlıyorum ki,
Bahar gelmiş.
Anlıyorum ki,
Kaçmak sürüklenmek vakti.
Dolaşmak galatada hisarda.
Bırakmak işi gücü
Unutmak ekmeği tuzu
Çıkarıp potinleri
Denize daldırmak vakti.
Yalın ayakları.
Ben ne zaman
Öyle durup dururken,
Öyle damdan düşer gibi
Açıp seni okumaya başlasam.
Anlıyorum ki,
Mahvolmuşum...
Orhan Veli Kanık
24.04.2013 - 23:14
ÇOCUK KALBİM
Hüzünlü halini gördüğüm zaman,
Karlarla örtülü çatı gibisin.
Çektiğin azabı sorduğum zaman,
Bulutu kızaran batı gibisin.
Başında bulutlar elem çiledi,
Bakışın acına imdat diledi.
İki dudağında hüzün kilidi,
Baltayla kırılmaz kutu gibisin.
Aşkın şarabını içiren saki,
Dedi biz faniyiz aşkımız baki
Sevda kulesinin en ucundaki,
Parlayan kristal katı gibisin.
Bedenim yorulmuş yüreğim zinde,
Yıllardır koşarım vuslat izinde.
Kaybolan gönlümün aşk denizinde,
Gezdiği büyülü yatı gibisin.
Sensizim ruhumun deli çağında,
Bahçıvan olmuşum sevda bağında.
Çocuksu kalbimin yar kucağında,
Hasretle içtiği sütü gibisin.
Mehmet NACAR
24.04.2013 - 16:43
İZLERİN DURUYOR...
İzlerin duruyor
Denizin kıyısında
Hayalin karşımda
Kalkıp gideceksin
Sabahın ilk ışıklarında
Kalmayacak izi sevdanın
Kaybolacak
Dalgaların arasında
Gün doğuşunda
İzlerin duruyor
Geçtiğimiz yollarda
Bütün şarkılarda sesin
Her aynada resmin
Dudaklarımda susuzluğun
Gözlerimde ıslaklığın
Duruyor hala
İzlerin duruyor
Şiirlerimde
Buram buram kokun
Her satırında
Yokluğunun adı
Uykusuz gecerimde
Şarkıların sözlerinde
Dilimin ucunda
Yine sen varsın
Suna Yılmaz
23.04.2013 - 07:06
Yazar: Ömer Boran
Tarih: 9 Eylül 2011 Cuma
Maskeli MeleklerMaskeli Melekler
Bayram yazımı yaklaşık sekiz yıldır beraber olduğum ve onlarla çok şey paylaştığım meleklerim için yazmaya karar verdim… Yılda bir kez de olsa bu tür yerleri ziyaret etmenizi tavsiye ederim… Sadece gülen ve bir o kadar da duygusal bakan gözlerini görebilirsiniz… Onlarla tanıştığım ve kaderimi çizen ilk günü dün gibi hatırlıyorum… Kollarında serum şişeleri, solgun benizli ama yıldız kadar parlayan öğrencilerim… Yaramazlık yapmayan, sağa sola koşamayan ufacık bedenlerdeki cesur yürekler… Maskelerinden isimlerini, cinslerini ayırt edemezsiniz ama ben onları gözlerinden tanırım çünkü hepsinin içindeki ışıltı farklıdır.
Tümörlü ve lösemili çocuklardan bahsediyorum… Hayatlarının baharında yaşıtları okula giderken, koşturup oynarken birden kendilerini hastane koridorlarında bulan çocuklarımız… Oyuncağı anjiokat damarında uzanan askıda serum şişesi ve bir eli ile askılığını araba gibi kullanarak sınıfa yolculuk başlar… Oyunlar oynanır, şarkılar söylenir, hikayeler okunur, testler çözülür, elişi çalışmaları yapılır… Yaşam devam eder inadına ve direnircesine…
Beni en çok etkileyen aralarındaki sohbetleridir… Yaşıtlarının aksine “Ben üç ameliyat geçirdim” der, öbürü “O da bir şey mi? 18 seans kemo, iki ay ışın tedavisi aldım” der, diğeri “Siz şanslısınız ben 2 yıl tedavi gördüm tam iyileştim derken 3 yıl sonra nüksetti ve ben hala buradayım, ömrüm hastanede geçecek” der ve bu sohbetler ardı sıra devam eder… Ağlamadan sızlanmadan büyümüş de küçülmüşler gibi… Akranları el öpüp; şeker ve harçlık toplarken; onlar hastane koridorunda yaşama sarılmaya çalışırlar…
Bu tecrübeler onları o kadar olgunlaştırmıştır ki; yaşıtlarının çok üstünde duygusal yaşları vardır… Oturup saatlerce sohbet edebilirsiniz yaşamın derinliklerine doğru… Alacağınız o kadar dersler vardır ki; iki elinizi başınızın yanına dayayarak şükredersiniz… Sağlıklı olmanın verdiği hazzı ve ne zaman ne olacağınızı bilemediğiniz korkuları yaşarsınız…
İnsanların egolarını anlamak bu noktada gülünç hale gelir… Nedir yaşamdan bu kadar beklentiler, hırslar, tatminsizlikler… Güzelliklerin farkına varmak için çirkinlikler mi yaşamalı… En büyük zenginliğin sağlık olduğunu kavramak bu kadar mı zor… Yalnız kalınca mı dostlarımızın değerini anlamak… Annemizin, babamızın, kardeşimizin değerini onları kaybedince fark etmek… Onlarla geçiremediğimiz vakitlere üzülmek…
Maskelerini takınca ayırt edemediğimiz ama gözlerindeki buğudan tanımlayabileceğiniz meleklerim; bana ve çevrenizdeki insanlara verdiğiniz yaşam dersi için binlerce teşekkürler… Kaderinizin size sunduğu bu olumsuzluklara rağmen; hayata tutunuşunuz için binlerce tebrikler… Asıl yüzlerini saklayan riyakarlara, egoları uğruna kendilerini kaybedenlere, yaşamın değerini bilmeyenlere sesleniyorum:
“Çıkarın yüzünüzdeki sahte maskeleri; maskeli meleklerimin gözlerindeki yaşam sevincini içinizde hissedin, paylaşımı öğrenin, metropollerde kaybolan insanlığınıza tekrar adım adım yaklaşın”… Bayramda ki en büyük temennim; tüm hasta çocuklarımızın bir an önce sağlıklarına kavuşmasıdır…”
Bir öğrencimin duygusal bir şiiriyle yazımı noktalıyorum… Sevgiyle kalın…
O LİMANA ULAŞMAK İSTEMİYORUM
O limana ulaşmak istemiyorum,
batmak istiyorum sebepsiz yere en dibe.
Bu sınırsız karamsarlıklar niye?
Yitirmekten mi korkuyorsunuz beni?
Hayır! ! !
Umutları olan ben,
yitirmedim daha kuvvetimi.
Ne oldu sizlere?
Anne, baba ve dostlarım
Nerede o iyimser düşleriniz?
Bir şato kurdum zamanında
o yüce sevginizle.
Şimdi siz o değilsiniz sanki,
sanki bir şey var sizi inciten.
Merhametsizce her yanımı saran şey de ne?
Kocaman bir çaresizlik ve soğuk,
çok soğuk, ısıt beni annem…
22.04.2013 - 23:38
BİR DOST ARIYORUM...
Acılarımla, yalnızlığımla
Tek başıma yaşıyorum
Tutunacak bir dal
Bir dost arıyorum
Yüreğimde boşluk
Dilimde sen
Sığınacak bir liman
Sevecek bir kalp arıyorum
Yalnızlık sarınca bedenimi
İçki kadehlerine
Uzanır ellerim
Kaç yaprak dökümü
Geçti sensiz
Sıcak bir omuz
Bir dost arıyorum
Ben seni arıyorum
22.04.2013 - 20:17
ARKADAŞ
Dürüst olan baş tacım bana güvenen gelsin,
Yalancıyı gönlüme komuyorum ARKADAŞ,
Hakiki dostum diyen gelsin bağrımı delsin,
Kötüleri maziye gömüyorum ARKADAŞ.
Aşk ta hep istiyorum birinci el sadakat,
Yıllar yılı ararım kalmadı bende takat,
Gelen geçen vuruyor birer, ikişer tokat,
Sanki husumetleri emiyorum ARKADAŞ.
Hiç kimseden saltanat beklediğim olmadı,
Garip gönlüm kimseye bir gün gebe kalmadı,
Benim bu damarlarım haram kanla dolmadı,
Hakkım yoksa bir lokma yemiyorum ARKADAŞ.
Eyvallah etmiyorum kimseye çıkar için,
Kimse bana deyemez söyle bu neden niçin,
İstediğiniz yerde gelin bir delik açın,
Çok şükür yır tığımı yamıyorum ARKADAŞ.
Sevda denilen hüner o bence büyük sanat,
Sevdim mi tam severim aşka olurum kanat,
Yalnız yalan girdimi coşar bende bir inat,
Nuh dedim mi peygamber demiyorum ARKADAŞ...
HAVVA KESKİN
21.04.2013 - 19:13
Uzaktan seviyorum seni!
Kokunu alamadan,
Boynuna sarılamadan.
Yüzüne dokunamadan.
Sadece seviyorum!
Öyle uzaktan seviyorum seni!
Elini tutmadan.
Yüreğine dokunmadan.
Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
Şu üç günlük sevdalara inat,
Serserice değil adam gibi seviyorum.
Öyle uzaktan seviyorum seni,
Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
En çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
Öyle uzaktan seviyorum seni!
Kırmadan,
Dökmeden,
Parçalamadan,
Üzmeden,
Ağlatmadan uzaktan seviyorum.
Öyle uzaktan seviyorum seni;
Sana söylemek istediğim her kelimeyi,
Dilimde parçalayarak seviyorum.
Damla damla dökülürken kelimelerim,
Masum beyaz bir kağıtta seviyorum.
Cemal Süreya
20.04.2013 - 08:21
Rakıyı içen kadın gülüyorsa, o gülüşün ardında en az dokuz roman, on dört tane de film repliği yatar.
Rakıyı içen kadının gülüşünde, bu dünyanın en zararsız mutluluğu vardır çünkü, büyük gülerler, büyük susarlar…
Rakı içen kadın, rakıyı çok sık içmez.
Ama rakıyı içtiği an, bil ki içme zamanı gelmiştir ve konuştuklarında net konuşurlar..
O kadınlar keyfine doyum olmayan bir akşamüstü sonrasında, bir kıyıda köşede, gece sefası gibi açarlar.
O kadınlar, afet-i devrandır…..
Ve, rakı içen kadının elleri güzeldir…
O kadınlar, senden başkasını severlerken bile seni incitmezler.
Şarkı söyleyesi varsa susmalısındır. İzlemelisindir. Dinlemelisindir. Rakı içen ve şarkı söyleyen o kadını.
Rakı içen kadın, herkesle rakı içmez ve seninle rakı içiyorsa, senin için kalbinde en az yüz elli metrekare daha yer vardır. Ve sen, bunu bildiğin için, o kadına, kalbinin tüm kapılarını beklentisizce açmış, cebindeki tüm anahtarlarıysa hiç bulmamak üzere yutmuşsundur.
Rakı içen kadın, cihanda sulhtur: ağdalı değil, nağmeli sever.
Rakı içen kadın güzeldir, masasındakiler de...
Can Yücel
19.04.2013 - 11:03
HİÇ AKLIMDAN ÇIKMADIN
Bir Nisan sabahıydı
Nisan yağmuru yağıyordu,
Seni gördüm.
Kıştan çıkmış ağaç gibi çiçek çiçektin.
Yağmur tenini ıslatıyordu
Öyle şirin ve öyle güzeldin ki;
Sana hayran kalmıştım
Bir anda, 'işte baharla gelen,
Bahar gibi sevgili' dedim.
Ve bir daha hiç aklımdan çıkmadın
Aklımın bir köşesinde
Hep kaldın bahar yüzlüm.
Bir görüşte sevdim seni
Hep sende kaldı aklım.
Özlem Şahin
19.04.2013 - 09:04
Küçük bir beden, çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.
Ufak balıklar daha lezzetli olurmuş.
Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, büyük odunlar alevi söndürebilirmiş.
Sağanak dediğimiz, küçük damlalardan ibaretmiş.
Muazzam bir aydınlık, küçük bir delikten görünebilirmiş.
Küçük bir saman çöpü, rüzgarın yönünü gösterebilirmiş.
Bütün bir hasat, bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş.
Büyük bir geminin batmasına, küçük bir delik yetermiş.
Büyük makinaları küçük çarklar çalıştırırmış.
Bazen büyük bir aşkı başlatan, küçük bir gülümseme imiş.
Büyük yazıları yazmak için küçük noktalar, virgüller gerekirmiş.
Büyük olaylar kolay unutulsa bile, sevdiğinle geçen küçük an'lar unutulmazmış.
Simite lezzetini veren küçük bir susam tanesi imiş.
Ulu bir çınarın veremediği kokuyu, küçük bir papatya verebilirmiş.
Büyük paralara alınan hediyelerin sağlamadığı mutluluğu, küçük bir bakış sağlayabilirmiş.
KÜÇÜK SEVİNÇLERİ BİLMEYENLER, BÜYÜK KEYİFLER YAŞAYAMAZMIŞ..!
18.04.2013 - 10:20
Zaman,
acımasızca saldırabilir,
birileri
sadece susman gerektiğini söylüyorlarsa,
sakın ha,
susma! ..
Kahkahalarına,
yüksek perdeden seslenişlerine arsızlık mı diyorlar,
salla gitsin
her zamankinden daha fazla gülüşünle çıldırt onları! ..
Unutma;
söylemen gereken bir şey varsa,
sakın durma söyle,
inancın var
düşüncelerin,
ve doğruların var! ..
Dahası,
varmak için hedefin var.
Her şeyden ötesi konuşma hakkın var,
konuş o zaman, sakın susma! .
Sevgi Kazanacak! ..
TC Atilla Yüceak
18.04.2013 - 08:17
AÇ GÖZLERİNİ...
Sana geldim sevgilim
Kapatma gözlerini
Bak yüzüme
Bak gözlerime
Kendini göreceksin orada
Aşkı göreceksin
Bunca yıl sensizliği yaşarken
Hayalin eşlik etti bana
Yüreğini kapatma
Gözlerin gibi
Söz geçirebilecek misin ona
Aç gözlerini ve gör
Nasıl doluyum seninle
Nasıl gelip oturmuşsun
Yüreğimin en derin köşesine
Aç gözlerini ve beni yaşat
Sonsuz baharında
Haydi aşka aç gözlerini
Aşka ve hayata
Suna Yılmaz
16.04.2013 - 08:21
Ben bekleyebilirim
Hayatın baharına tutunup
Kışı geçiririm
Ağlamalarım bitene, yalnızlığım gidene kadar
Uyanırım sabahları, umudumun suyunu veririm
Bir şarkı söylerim sana
Sözlerini bilmediğim
Seni severim o bilmediğim şarkı gibi
Öpüşmeyi özlerim senle
Hiç öpüşmedik ki diyeceksin soranlara
Olsun, sen beni sevdin mi hiç
Ama ben seni özleyebiliyorum
Bu da benim yeteneğim
Olmasan da severim seni
Hatta ayrılırım senden, haberin olmaz......
15.04.2013 - 23:53
Hiçbir şeyi göze alamayan kişi, hiçbir şeye sahip değildir ve kendisi de bir hiçtir.
O acı ve kederden kendisini sakınabilir, ama hiçbir zaman hissetmeyi, değişmeyi,, büyümeyi veya sevmeyi öğrenemeyecektir.
O kaidelere prangalanmış bir köledir.
Yalnızca risk alan kişi özgürdür...
Toplam 1172 mesaj bulundu