defaatle derim ki, hissiyatları abartmanın, duyguları arabeskleştirerek ifade etmenin lüzûmu nedir? .. bîzârım arabesk usûl kullanılarak terkip edilmiş terimlere yorum yapmaktan ve şu hâlde yok artık demek istiyorum*
geçerken uğradım terime, tavsiyede bulunmadan geçmeyeyim dedim.. muğla’nın marmaris ilçesine bağlı ve eski bir rum köyü olduğu söylenen ‘orhaniye’ isimli köyün koyları ve durgun suyu dalmaya en elverişli yer bana göre...o eşsiz güzellikteki bozulmamış doğası da görmeye değer ayrı bir güzelliktir ayrıca..
başkaları hakkında özel denilebilecek kişisel konuları bir başkası ile paylaşmak...dedikodu kültürü tek bildikleri kültür alanı olması hasebiyle en büyük zevkleri de yakaladığı bir sırrı özenle ifşâ etmek olan kişiler ile dostluk kurmaktan sakınmalı, sır paylaşmaktan imtinâ etmeli der beste...
'ağzından çıkanı kulağının duymaması' durumu olup, kimi zaman sarfettiği lafzların nereye gideceğini kestiremeyenlerin sürekli hataya düşseler de bunun farkında olmadıkları gibi sükût etmenin de fazilet olması durumundan bihaber oluşları da diyebiliriz…
Gitme dağlar öksüz kalır,gitme yıldızlar azalır
Gitme bu şarkı yarım kalır,gitme
Gitme yüzün bende kalır,gitme çiçek susuz kalır
Gitme bu şarkı yarım kalır,gitme
Hazan şimdi genç ömrümüz bir temmuzun ortasında
Geçeriz bu kıyametten gönlümüzde sızı kalır oy
Bu şehri seninle sevdim sevgim ateş ortasında
Beni sensiz bir başıma koyup gitme yazık olur oy..
rahatlatıcı, sakinleştirici, naif bir sesten hüzne dalmak fena fikir olmaz.. ben bunu seçtim, buyurunuz:
sanma solmaz aklar düşmez
yüzün eskimez oy yıllar oy
sen gidince ay kararır
çığlıklar bitmez
zaman geçer kabuk bağlar
sızı diner yara sağalır
sesin gelir gecelerin içinden
Ah hayalin yıllarımın içinden
Hasret gelir kapılara dayanır
Kar yağıyor sokaklarda üşürsün
şahsen itikatım yok, batıl bir inanış gibi geliyor..hiç bir bilimsel dayanağı olmamakla birlikte, fal bakmaktan farkı olmadığını düşünüyorum...
ama inanan birileri var, ben inanıyorum derseniz ihtisas alanı burçlar olan fî-yakalı'ya başvurunuz; ona burcunuzu söyleyin, size kim olduğunuzu söylesin...
ondan dinlemeyi tercih ettiğim şarkılardan bir tanesi, buyurunuz:
Ne bir ses ne de haber
Gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım da deli hasretinle ben
Bir yabancı selamı ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır
'isteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü' sözüne inat, söz konusu olan kitapsa vermemeyi tercih edenlerden olup, bu bencilliğimden de hiç utanmayanlardanım ayrıca...
Fârığ olmam eylesen yüzbin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-î kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni.
Şeyh Galip
Yüzbin cefâ etsen vazgeçmem, bir kere sevdim seni.
Kazâ ve kader kalemi alnıma böyle yazmış; seni sevdim bir kere.
Dokuz gök döndükçe bu sözden dönmem
Sevdim seni; yer ve gök aşkıma şâhid olsun.
gönül rahatlığı ve vicdan huzuru….bunlarsız saadet namümkün…saadet ki, ruhun her türlü dünyevi engelden kurtularak dağ başlarındaki başı boş ve zinde ağaçlar gibi semaya doğru dal budak sarması demektir; saadet ki insandaki mütemadiyen üreten dehanın rakipsiz, art niyetsiz, kinsiz, aşk ve muhabbetle dolu, gizli, tek başına ve ezelî bir sükûn ve durgunluk içinde durmaksızın yaratması demektir….kibir, haset, düşmanlık ve hırs gibi menfi duygular hayatı karmaşık ve çapraşık bir şekle sokmaktan ve/de bu hayatı ağır kâbuslara benzetmekten başka hiç bir şeye yaramaz…tehlikeli hırslar hasedin anasıdır; huzurun ve rahatın düşmanıdır…her ruh bir kanundur…demem o ki; kendi kudretimiz nispetinde o kanunu tatbike çalışalım…
Efendim her şeyden evvel şu, iftira ve hakâretlerle süslenen, allanan-pullanan yalan rivâyetlerinizden mürekkeb hikâyelerde saçma ve dahi sapan -boş atayım belkim dolu tutar zihniyetiylen- yazan zât’a sü’âl olunur ki; amacınıza yönelik ürettiğiniz ve cümle-i âleme neşrettiğiniz mesnetsiz şâyialarla bezeli hikâyyelerinizden ne vâkit vezgeçeceksiniz..şahsımı, istihkâr bir dil ilen, yalanlarınız ilen, dolanlarınız ilen harâbiyete, mağlubiyete, utandırıcı hâllere terk edilmiş göstermek ve vâhim hâle düşürmek amacındaki gayretiniz; aslında hakikâti cü’retkârâne bir sûrette tahrîf etmek maksadında olduğunuzun ve de bunu ne içün yaptığınızın siz de benim ve de herkes gibi farkındasınız…-sus inkâr eyleme, farkındasın diyorsam farkındasın- (iç sesim) :)
şahsımı böyle bir ittihâm altında bulundurmak ise son derece çığırtkan ve ihtirasla dolu bir adaletsizliğe düşürmektedir, görmez misin a zâlim kul...bir kış günü sarayımızın kapısını çalan ve merhamet edilip bahçevâna evlâdlık olarak verilen bi-çâre sen değil misin allah’ın gâribânesi… lânet olsun sarayımıza geldiğin güne :)
neden sebep müstahâk görürsün bana bu acz oyunları, yalanları, dolanları ve dahi bu zûlmü… yalan hikâyeler ihtira eden dillerin tutula :)
Öteden beri; ‘muzmer’ olan kin-u adâveti ahz-ı intikam içün irtikâb edilmiş bir hareket olduğunu, daha evvelde belirttiğim gibi derinliklerinde barındırdığı fesâdlıktan ötürü sırf muvaffakiyetlere mazhâr olamayım deyu bu zulm-i sarîhi irtikâb eylediğini düşünüyorum…efendim bu hep böyleydi; şuan aramızda geçen münâkâşada bile hasis menfaatleri içün doğruyu kendinden bile saklamaktadır…ancak istediği kadar yalan hikâye üretsin efendim, ne fayda…şöyle ki, hayâlât-ı fâsideye düşmeksizin doğruluğu görmek ve bunları ifşâ etmek için cesâretli bir yürek olması lâzım gelir... demem o ki, ve o yürekte bende var; sen havanda su dövmeye ede dur :)
Bir de reçete lûtfetmiş zât-ı âlileri, hem de olmadık derde..kezâ olsa bile bu ne cûret âzizim, niye ben ölmüşmüyem? ..niye benim icâzetim yok mudur; allah’ın alelâde tabâbeti…kaldı ki,
’’yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder’’ miş ;)
efendim bakmayınız siz bu gâribânenin acz-ü hiyânetine ve inkâr çabalarına…hiç unutmam bir gün, sene 1924 :) mâbeynin kapısından has bahçeye çıkmış idim, eteklerimi süre-süre, salınaraktan güllerin arasından havuza doğru arz-ı endâm ediyordum ki, bir ses duydum…bu garib-i gurebâ peşimde her zamanki gibi…yine benim içün yeni bestelettiği bir eseri mırıldanmakta, kısa donuna bakmadan haspam ;) …ömrümce hep adım adım/her yerde seni aradım/ben kalbimden başka yerde inan seni bulamadım/kenarlarda köşelerde/kadehlerde şişelerde/ben kalbimden başka yerde/inan seni bulamadım… efendim daha nasıl ifâde edebilirim, anlayınız işte; şu eserin derûnunda akan vahşi mûsîkiye bakınız ;)
el-not: bana ait olan ve dahi en samimi hislerimi, en sahih şekilde ihtiyât ve itinâ ilen neşrettiğim canım paragraflarımı çalmayınız âzizim…niye senin kalemin yok mu, allah’ın kabiliyetsizi ve dahi allah’ın hırsızı ;)
kelime anlamı 'Müzik evi' yani; 'seslerin evi' anlamına gelir..
1917'de kurulan ilk musiki okulunun adıdır. daha sonra cumhuriyetin kurulması ile 1923'te adı 'istanbul belediye konservatuarı' olarak değiştirilmiştir. 1986 yılında ise kurum 'istanbul üniversitesi devlet konservatuarı' adını almıştır..
Efendim, daha evvel neşredilmiş, münâkaşa sahasına dökülmüş mes’eleler üzerinde dâr’ül elhân’da daha fazla konuşmak istemiyorum… ben bir başka odada izâhlarımı dercetmeye devam edeceğim :)
oysa hazırdım ömrümü sunmaya
07.02.2009 - 17:19defaatle derim ki, hissiyatları abartmanın, duyguları arabeskleştirerek ifade etmenin lüzûmu nedir? .. bîzârım arabesk usûl kullanılarak terkip edilmiş terimlere yorum yapmaktan ve şu hâlde yok artık demek istiyorum*
*dedim bile ;)
dalmak
07.02.2009 - 17:18geçerken uğradım terime, tavsiyede bulunmadan geçmeyeyim dedim.. muğla’nın marmaris ilçesine bağlı ve eski bir rum köyü olduğu söylenen ‘orhaniye’ isimli köyün koyları ve durgun suyu dalmaya en elverişli yer bana göre...o eşsiz güzellikteki bozulmamış doğası da görmeye değer ayrı bir güzelliktir ayrıca..
kadınları anlamak
07.02.2009 - 17:15ön şart, evvelâ kendini anlamalı insan..
dedikodu
07.02.2009 - 17:13başkaları hakkında özel denilebilecek kişisel konuları bir başkası ile paylaşmak...dedikodu kültürü tek bildikleri kültür alanı olması hasebiyle en büyük zevkleri de yakaladığı bir sırrı özenle ifşâ etmek olan kişiler ile dostluk kurmaktan sakınmalı, sır paylaşmaktan imtinâ etmeli der beste...
Egoist
07.02.2009 - 17:05hep bana
hep ben
sadece ben
ille de ben
herdem ‘ben’ yörüngesinden çıkamayıp dönüp duranların, döne döne şuursuzlaşan ‘ben’cillerin farkında olamadıkları bencillik hâli..
budala
07.02.2009 - 17:03hayatta her şeyin bir sınırı var, ama insanların budalalığı uçsuz bucaksız…
bu mudur
07.02.2009 - 17:02olmayabilir de (?)
ne söylediğinin farkında olmamak
07.02.2009 - 17:00'ağzından çıkanı kulağının duymaması' durumu olup, kimi zaman sarfettiği lafzların nereye gideceğini kestiremeyenlerin sürekli hataya düşseler de bunun farkında olmadıkları gibi sükût etmenin de fazilet olması durumundan bihaber oluşları da diyebiliriz…
daha türkçesi densizlik, hadsizlik..
ne var
07.02.2009 - 16:55geçerken uğramıştım lâkin gördümki çok kabasınız, cevaplayamam bu durumda... gidiyorum.. (giderken de kınadım esefle)
gitme
07.02.2009 - 16:49İlkay Akkaya-gitme
Gitme dağlar öksüz kalır,gitme yıldızlar azalır
Gitme bu şarkı yarım kalır,gitme
Gitme yüzün bende kalır,gitme çiçek susuz kalır
Gitme bu şarkı yarım kalır,gitme
Hazan şimdi genç ömrümüz bir temmuzun ortasında
Geçeriz bu kıyametten gönlümüzde sızı kalır oy
Bu şehri seninle sevdim sevgim ateş ortasında
Beni sensiz bir başıma koyup gitme yazık olur oy..
yavuz bingöl
07.02.2009 - 16:44rahatlatıcı, sakinleştirici, naif bir sesten hüzne dalmak fena fikir olmaz.. ben bunu seçtim, buyurunuz:
sanma solmaz aklar düşmez
yüzün eskimez oy yıllar oy
sen gidince ay kararır
çığlıklar bitmez
zaman geçer kabuk bağlar
sızı diner yara sağalır
sesin gelir gecelerin içinden
Ah hayalin yıllarımın içinden
Hasret gelir kapılara dayanır
Kar yağıyor sokaklarda üşürsün
burçlara inanmak
28.01.2009 - 03:49şahsen itikatım yok, batıl bir inanış gibi geliyor..hiç bir bilimsel dayanağı olmamakla birlikte, fal bakmaktan farkı olmadığını düşünüyorum...
ama inanan birileri var, ben inanıyorum derseniz ihtisas alanı burçlar olan fî-yakalı'ya başvurunuz; ona burcunuzu söyleyin, size kim olduğunuzu söylesin...
;)
zuhal olcay
28.01.2009 - 03:30ondan dinlemeyi tercih ettiğim şarkılardan bir tanesi, buyurunuz:
Ne bir ses ne de haber
Gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım da deli hasretinle ben
Bir yabancı selamı ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır
http://www.plak1.com/dinle/zuhal-olcay/el-gibi/2515.html
şevkat
25.01.2009 - 02:37'anne şevkati' dir en hâkikisi... her hâlükârda sokulursunuz o eşsiz şevkatin görünmez sınırları içine... ondandır içimizdeki huzur kırıntısı..
aldığı kitabı geri vermemek
25.01.2009 - 02:15'isteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü' sözüne inat, söz konusu olan kitapsa vermemeyi tercih edenlerden olup, bu bencilliğimden de hiç utanmayanlardanım ayrıca...
muktedir
25.01.2009 - 01:29iktidar sahibi, kudretli...
sevdim seni bir kere
25.01.2009 - 01:21Fârığ olmam eylesen yüzbin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-î kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni.
Şeyh Galip
Yüzbin cefâ etsen vazgeçmem, bir kere sevdim seni.
Kazâ ve kader kalemi alnıma böyle yazmış; seni sevdim bir kere.
Dokuz gök döndükçe bu sözden dönmem
Sevdim seni; yer ve gök aşkıma şâhid olsun.
Abdurrahim Karakoç
25.01.2009 - 01:13Şüphe başlangıçtır, karar nihayet
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden
Benim için üzülme
25.01.2009 - 01:11ama ama (! ?)
:'(
vicdan erozyonu
21.01.2009 - 17:59gönül rahatlığı ve vicdan huzuru….bunlarsız saadet namümkün…saadet ki, ruhun her türlü dünyevi engelden kurtularak dağ başlarındaki başı boş ve zinde ağaçlar gibi semaya doğru dal budak sarması demektir; saadet ki insandaki mütemadiyen üreten dehanın rakipsiz, art niyetsiz, kinsiz, aşk ve muhabbetle dolu, gizli, tek başına ve ezelî bir sükûn ve durgunluk içinde durmaksızın yaratması demektir….kibir, haset, düşmanlık ve hırs gibi menfi duygular hayatı karmaşık ve çapraşık bir şekle sokmaktan ve/de bu hayatı ağır kâbuslara benzetmekten başka hiç bir şeye yaramaz…tehlikeli hırslar hasedin anasıdır; huzurun ve rahatın düşmanıdır…her ruh bir kanundur…demem o ki; kendi kudretimiz nispetinde o kanunu tatbike çalışalım…
vesselâm
yalan rüzgarı
21.01.2009 - 17:10sanırım bu başlık daha uygun hikâyemiz için...
Efendim her şeyden evvel şu, iftira ve hakâretlerle süslenen, allanan-pullanan yalan rivâyetlerinizden mürekkeb hikâyelerde saçma ve dahi sapan -boş atayım belkim dolu tutar zihniyetiylen- yazan zât’a sü’âl olunur ki; amacınıza yönelik ürettiğiniz ve cümle-i âleme neşrettiğiniz mesnetsiz şâyialarla bezeli hikâyyelerinizden ne vâkit vezgeçeceksiniz..şahsımı, istihkâr bir dil ilen, yalanlarınız ilen, dolanlarınız ilen harâbiyete, mağlubiyete, utandırıcı hâllere terk edilmiş göstermek ve vâhim hâle düşürmek amacındaki gayretiniz; aslında hakikâti cü’retkârâne bir sûrette tahrîf etmek maksadında olduğunuzun ve de bunu ne içün yaptığınızın siz de benim ve de herkes gibi farkındasınız…-sus inkâr eyleme, farkındasın diyorsam farkındasın- (iç sesim) :)
şahsımı böyle bir ittihâm altında bulundurmak ise son derece çığırtkan ve ihtirasla dolu bir adaletsizliğe düşürmektedir, görmez misin a zâlim kul...bir kış günü sarayımızın kapısını çalan ve merhamet edilip bahçevâna evlâdlık olarak verilen bi-çâre sen değil misin allah’ın gâribânesi… lânet olsun sarayımıza geldiğin güne :)
Elbette baktınız daha evvel: ‘‘besle kargayı oysun gözünü’’, ’’merhametten maraz doğar’’
neden sebep müstahâk görürsün bana bu acz oyunları, yalanları, dolanları ve dahi bu zûlmü… yalan hikâyeler ihtira eden dillerin tutula :)
Öteden beri; ‘muzmer’ olan kin-u adâveti ahz-ı intikam içün irtikâb edilmiş bir hareket olduğunu, daha evvelde belirttiğim gibi derinliklerinde barındırdığı fesâdlıktan ötürü sırf muvaffakiyetlere mazhâr olamayım deyu bu zulm-i sarîhi irtikâb eylediğini düşünüyorum…efendim bu hep böyleydi; şuan aramızda geçen münâkâşada bile hasis menfaatleri içün doğruyu kendinden bile saklamaktadır…ancak istediği kadar yalan hikâye üretsin efendim, ne fayda…şöyle ki, hayâlât-ı fâsideye düşmeksizin doğruluğu görmek ve bunları ifşâ etmek için cesâretli bir yürek olması lâzım gelir... demem o ki, ve o yürekte bende var; sen havanda su dövmeye ede dur :)
Bir de reçete lûtfetmiş zât-ı âlileri, hem de olmadık derde..kezâ olsa bile bu ne cûret âzizim, niye ben ölmüşmüyem? ..niye benim icâzetim yok mudur; allah’ın alelâde tabâbeti…kaldı ki,
’’yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder’’ miş ;)
efendim bakmayınız siz bu gâribânenin acz-ü hiyânetine ve inkâr çabalarına…hiç unutmam bir gün, sene 1924 :) mâbeynin kapısından has bahçeye çıkmış idim, eteklerimi süre-süre, salınaraktan güllerin arasından havuza doğru arz-ı endâm ediyordum ki, bir ses duydum…bu garib-i gurebâ peşimde her zamanki gibi…yine benim içün yeni bestelettiği bir eseri mırıldanmakta, kısa donuna bakmadan haspam ;) …ömrümce hep adım adım/her yerde seni aradım/ben kalbimden başka yerde inan seni bulamadım/kenarlarda köşelerde/kadehlerde şişelerde/ben kalbimden başka yerde/inan seni bulamadım… efendim daha nasıl ifâde edebilirim, anlayınız işte; şu eserin derûnunda akan vahşi mûsîkiye bakınız ;)
el-not: bana ait olan ve dahi en samimi hislerimi, en sahih şekilde ihtiyât ve itinâ ilen neşrettiğim canım paragraflarımı çalmayınız âzizim…niye senin kalemin yok mu, allah’ın kabiliyetsizi ve dahi allah’ın hırsızı ;)
saygı ilen
sevgi ilen
yâlân ve de dolân ilen :)
dâr'ül elhân
21.01.2009 - 17:02kelime anlamı 'Müzik evi' yani; 'seslerin evi' anlamına gelir..
1917'de kurulan ilk musiki okulunun adıdır. daha sonra cumhuriyetin kurulması ile 1923'te adı 'istanbul belediye konservatuarı' olarak değiştirilmiştir. 1986 yılında ise kurum 'istanbul üniversitesi devlet konservatuarı' adını almıştır..
dâr'ül elhân
21.01.2009 - 17:01yalaann :)
Efendim, daha evvel neşredilmiş, münâkaşa sahasına dökülmüş mes’eleler üzerinde dâr’ül elhân’da daha fazla konuşmak istemiyorum… ben bir başka odada izâhlarımı dercetmeye devam edeceğim :)
adı tarihe altın harflerle yazılan ruh hastaları
15.01.2009 - 01:57peki o halde yazanlar daha mı zekiymiş :)
Toplam 667 mesaj bulundu