Bayram Gökmen Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakk ...

  • Bayram Gökmen
    Bayram Gökmen

    04.05.2018 - 09:14

    özgeçmiş geçmiş öz geleceğim gelmedi. hasret bağrımı deldi. eşek otsuzluktan geberdi. "elin derdi. seni mi gerdi." babam öyle derdi. babam çoban, anam çoban Karısı. ben yarı kendimim onlar kendimin diğer yarısı. gönül çobanlar sosyatesi. bio dizel aracı ilk kullanan adam. o adam belki de benim babam. hala gır bir eşşeği var. onunla her dem ona bahar.

    Ol rivayet ola ki Kadir dayım 1974 harekatında Kıbrısta asker iken kızı Esma doğmuş. ben de Esmadan Büyükmüşüm. Kimlikte 1976 yazıyo. Babam 1973 kasımında İzmirden çalışmktan geldiimden sonra ki Kurban Bayramı diyo. annem 4 Ocakta doğdun ama yılını hatırlamıyom dedi. Manisanın Selendi ilçesinin TAVAK köyünde bilinemeyen bir tarihte Doğmuşum işte.Babamın Damı köye 4 km uzakta tarla başımızda idi. 1982 Eylülünde işte o dağdan köy görmeden şehre ilköğretimi okumak için inmiş bir Dağlıyım. o gün bugündür de yürekten dağlıyım. Hayatında okul önlüğünü ve yakalığını annesini takmadığı biri işte ne olacak. bazen sevgili eşime soruyorum: " okuldan gelince annenin kucağına atlayıp önlüğü ve yakalığın çıkarılması, yanakların öpülmesi, sofranın serilmesi nasıl bir duygu?" diye sağ olsun o da anlatmıyo ki bilek. Haaa bunlar şikayet değil halden muhal olsun diye yazıyorum. bu hayatım olmasaydı bu hayatımda olmazdı bu bu kadar işte. ilk kayıta giderken SELENDİ TEMEL EĞİTİM YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU'na (TEYBO) köyden teyzem CENNET ki cennet gibi bir kadındı oğlu Ramazan babam ve annemle eşeklere odun sardık MOLLAMATLARA (Molla Ahmet) kadar yürüdük 22 km lik bir yol. orda kaldık. sabah bir traktör kasasına bindik ve Selendiye indik. köydeki okulda okusam eğitim zayıftı bu fırsatı kaçırmak istemedi babam. Haklıymış O dağ gibi adam.Üzerimde yeni dikilmiş Donum vardı hemde can canlı. gıcır gıcırdı. Kayıt ederken müdür amca bu çocuğa iki tane pantolon alacaksın dedi. babam da daha bunu yeni diktirdim deyince müdür seslendi "- emmi o pijama, onu gece giyecek dedi." babam izmirden mavi beyaz şerit pijamalık almış annem babamdan artanıyla da baban don dikti. onu giydim havalı havalı gafur pijamasıyla okul yollarında yeldire yeldire yürüdüğüm o gün unutulur mu. tabiki sonra liste verdiler kıyafet her şeyim oldu. Hayatımı Önce yüreği dağ gibi Babama sonra Yüreği dağlanan anama ve sonra Rahmetlik Turgut ÖZAL'a borçluyum. TEYBO okulları o zaman bölge okuluydu ve Türkiyede üç taneydi. sonraları YİBO'lara çevirildi. orda da öğretmenimiz Hüseyin KURT'un sağlam eğitimi hayatımızı şekillendirdi. ilkokul 4. sınıfta tanıştığımız Yakup ALPASLAN diye bir öğretmenimiz hayal meyal hatırlasak da gönlümüze bir ışık attı o ışıkla yaşıyoruz. Ardın sıra Ispartayı kazandım. iRFAN ŞAHİN hocam önderliğinde TENTEN'leri yaşadık.(okul idaremizin bazı art niyetli elemanlarının taktığı bu "tenten" lakabından haz etmesek de rahatsız da olmadık. çünkü şimdi o tentenler dünyanın dört bir yanında şarkılar söylüyor, sevgili mehmet hocam da anlamıştır artık gerçekleri zamanla herhalde.) arkadaşlara hakkım helal olsun. liseyi orda bitirdim üniversiteyi Aydında. ilk görev yerim BİTLİS ili ADİLCEVAZ ilçesi GÖLDÜZÜ (ARİN) KÖYÜ TÜRKÇE öğretmenliğiydi. Sonrası Adanada devam. vesselam.. KEREMCAN İLE ASLICAN (evli ve iki çocuğum olduğunun edebi ifade şeklidir. beyan olunur.) adında iki cennet meyvesini yemekteyim ruhumda.


    EKSTRA:
    YANIKKAŞI YAYLASINDAKİ BİR KÜÇÜK DAMDAN ÇIKAN ADAM
    Tırnak Aç Gurbet Nokta Tırnağı Kapat “GURBET.”

    “İki kayanın arasına taşlarla örmüş babam dam evini daha kolay duvar olsun diye. Dağbaşı manzara İzmire doğru. Karşı da güneşle sevişen Astepe var. Güney yönünde samanlık, beraberinde tüneklik. Peşi sıra öküz damı. Evin girişi İzmir yönüne bakıyor. Kuzey tarafında muhacir fırını, koyun damı ve samanlık. Doğusunda bir pencere denen bir delik. Güneş çok cimri davranıyor. Yıllarca anlayamadım neden böyle bir ev(!)mizin olduğunu. Üç tarafı çevrili bir dam. Toprak dam. Anadolunun loğ dediği bizim yuvarlak dediğimiz aletle kışın yuvarlıklanır damımız akmasın diye. Gür yağmurlarda leğen koyardık akan yerlere. Zaten bir leğenimiz vardı. Daha fazla akarsa çanaklar, tencereler devreye girerdi. Arasında viraj alarak ulaşırdık ocakbaşına. Bazen de engelli atlama yapardık. Seksek oynadığımız da oldu. Bir gece yatağımın üzerinde uzanırken klimanın altında. Hayal atına bindirdi zaman beni. Önce dokuztekne tünellerinden geçtim sonra hayat tüneline atıverdi. Bitmek bilmeyen bir tünel gibi sabahın mahmur karanlığında sevişmeye başladım anılarımla. Üşüdüğümüz günler olurdu kışın. Hangi gün üşümedik ki zaten. Ocakbaşının alt köşesi anneme aitti. Akşam yemeğini yedikten sonra şavkın ışığında bulaşıklarımızı yıkardı sohbet arasında. Üst köşe babamın Bağdat köşküydü zaten. Annemin ve babamın arasındaki boşluk kalırdı bize. Lakin oraya da beş kardeşin hangisi sığsın ki. (o zamanlar Gönül ve Sabahat doğmamıştı daha.) İzmirden mangal satımından getirdiği mangala ocaklıktan köz koyardı babam. Biz de yataklık denen yüklüğün yanında ellerimizi ısıtırdık. Sonra türküler geçidi başlardı. Yatak yorgan serilirdi. Yorganlar buz gibi soğuk. İçine girmeye cesaret edemezdik. Girince de emir komuta Ramazan abimdeydi. Herkes elli defa nefes alıp verecek diye. Başımızı örter nefes almaya başlardık. Cemil elli defa nefes alıp verir miydi bilmiyorum. Kaytardığı da olmuştur herhalde. Yatağın içi ısınana kadar devam ederdi seanslarımız. Sonra da türküler geçidini beklerken uyuya kalırdık. Çok geç de değildi hani akşamın dokuzunda başlıyordu ama gündüz koyunları keçileri çınarlıpınara suya götür getir. Dışarıda kar tipi boran. Üşümek bir yanda. Çocukluk bir yanda. Halsiz ve bitkin düşen minik yüreklerimiz sıcak yatağı bulunca uyur kalırdık. İbrahim Tatlıses yeni meşhur olmuştu. “Ayağında kundura-Yar gelir dura dura” türküsünü dinlemek için can atardık. Büyük delta radyomuzdan başka bağlantımız da yoktu dünyayla. Şimdi olsaydı İbrahim Tatlıses “Ayağında converse- O yar face girse” diye meşhur olurdu sanırım. Gece, uykumuzu goca öküzün ineği tepmesiyle meydana gelen gürültü bölerdi. Garadanın melemesi bir yandan, düneklikten bitler misafir olurdu yatağımıza, koyun damından pireler. Şimdi el alem birisi de bensem, facede dolaşırken o vakitler pireler dolaşıyordu her yanımızda. Her tarafı Damla çevrili olmasına anlam veremediğim bu hanemizi şimdi daha iyi anlıyorum. Kışın fırtınalı karlı kış gecelerinde karaören duvarlarıyla nasıl ısınacaktı bu ev. Tabi ki biodizel yakıtlarla. Bi taraftan öküzlerler- inekler bi taraftan koyunlar-keçiler. Bi tarafta samanlık. Fareler, börtü-böcekler. Ortada ev sıcacık. Şimdi anladım bu zekice çözümü. Lan baba okul yüzü görmemişsin ama biodizel tekniğini keşfetmişsin ya yıllar önce helal olsun sana. Babam bir garip adam işte. Dedem , Babam daha beş yaşındayken vefat etmiş. Şark çıpanı denen hastalıktan iflah olmamış. Yirmi beş yaşında evliliğinin baharında üç yetim bırakmış.Babam da çok çekti bu hastalıktan İzmir ege üniversitesi hastanesinde yata yata. Şimdi de Ahmet abim. Demek ki hep ilk çocuklara geçen bir hastalık. En büyükleri babam, küçüğü amcam ve en küçükleri günün minik bebeği halam. Hal böyle olunca babam da komşu köylerde başkalarına çobanlık yaparak gençliğini geçirmiş ve ailesine bakmışlar amcamla beraber. Evlenince de iki kardeş arazileri paylaşıp birer ev yapmışlar Yanıkkaşına. Yokluğun tahtta oturduğu yıllarda ancak böyle bir ev yapabilmiş demek ki babam. Altmışlı yılların sonunda. Sonrası hep böyle işte. Yavaş çerçimiz vardı Kaklıktan gelirdi. O gelirse lokum bisküvi alırdı babam. En büyük süprizimizdi kıstırma. Bisküvi arası lokum. Kadir gecesinde cami avlusunda elime tutuşturulan kıstırma elimden tuttu da attı beni bu hayal deryasına. Zamane çocukları tad almaz ki kıstırmadan. Bizim kadar can atmaz. Bir lokma kıstırma yemek için. Bir de unutamadığımı Goryaranda ekin biçtiğimiz Cuma vardı. Omurlar (komşuköy) yakın diye babam cumaya bu köye gitmişti. Fadime halamın bakkalından eti pufla ödüllendirmişti bizi. Birer taneydi zaten. Hemen yersek biterdi. o yüzden önce üzerindeki şekerlemeleri yiyorduk tane tane. Sonra da ucundan azıcık ısıra ısıra. Bir saatte zor bitirirdik. Bitmesin diye yiyemeye yiyemeye yerdik. Şimdi oğlum Kerem de öğle yiyor ne zaman bu günlere inat eti puf alsam. Farkında değil ama yüreğim cıs ediyor.. “ye yavrum şunu” deyince de “bitiverir baba” diyor. “Bi daha alırsın daha var çok aldım” desem de yemiyor. Soy-ad denen şey bu olsa gerek. Evlat işte soya çekiyor. Sonrası mı eylülün hüznü bende ölüm gibi bir şeydir hep. on eylül seksen iki de sabah uyandık. Selendide Turgut Özal tarafından pilot olarak açılan Temel Eğitim Yatılı İlköğretim Bölge Okuluna (TEYBO) kayda gidiyorduk babamla. Köye inmeden dağdan şehre inecektim. Şehirde okutacaktı babam beni. Sevinçliydim. Türkiyede üç tane açılmıştı pilot olarak biri de egede bizim Selendide açıldı. Tutarsa tüm Türkiyeye yayılacaktı. Ve de yayıldı. Bugünkü YİBO’ların ilk denemesi. Altımda mavi-beyaz şerit donum (pijama) vardı.üstümde lacivert ceket. gafurdan önce ben giydim çarşı pazarda ama paparaziler yoktu işte hali vaktinde. lakin ben olacaktım belki de şimdi meşhur. Gökmenzade pijaması belki de. her neyse işte. O zaman için babamın geceleri giydiği bizim de imrendiğimiz İzmirden çalışmaktan gelirken aldığı kumaştan Kadir dayıma diktirdiği mavi-şerit pijamadan giymek benim için bi ayrıcalıktı. Babaya eş-değer gibi mi görüyordum acaba kendimi. Amcamın evinin önünden geçerken Fadime ablam uyanmış mahmurlu halde yüzünü yıkıyordu. “Güle güle git gülüm” dedi ama o gün bu gün gülmedi yüzüm. Duydum ki o gün kapımı çalan gurbet bugünlerde onun da kapısını çalmış. Ayrılık zor da olsa “güle güle git Sedef”….derken uzun yolun hikayesi vardık selendi TEYBO’ya. Dev asa binalar. Oyıllarda köyde elektiriğin olmadığı yıllarda elektirik kesilmesine jenerotör çözümü konan okul. Lüksün zirvesiydi tabi ki. “Ceyranlar yine gitti” cümlesini iyi bilen kuşaklarız biz. Kayıt ederken müdür amca bu çocuğa iki tane pantolon alacaksın dedi. babam da daha bunu yeni diktirdim deyince müdür seslendi "- emmi o pijama, onu gece giyecek dedi.". tabiki sonra liste verdiler kıyafet her şeyim oldu. Hayatımı Önce yüreği dağ gibi Babama sonra Yüreği dağlanan anama ve sonrası ve tabi ki de en başta rabbime...şükür ipliğiyle ördük biz hayatımızı dua dua. şükürü öğrendik zamanenin delikanlı babalarımızdan yanıkkaşında ekonomik krizlere inat tüten bacalarından. şükürü öğrendik kırk iki yıldır kullandığı sinisinden ve yırtık pırtık seccadesinden. ve cömertliği öğrendik her sıla-i rahimde dağ gibi bir erkeci devirişinden ve kavurma yapışından ve ötesi kurbanlık verişinden. dualarımla kalın hatimin 27. cüzüne selam ettiğim şu mübarek ramazan gününde.

    .....27/08/2011...gökmenzade...(gz)...

Toplam 1 mesaj bulundu