Aran İdil - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

Bir ben daha göturdun bensızce .Rastlantısal yaşam rotasındaydı karşılaşmamız ve belırsızlık eklemındeki ayrılıgın ruzgarı.Ve uzun saçlarınımı savuran bu kentın ruzgarını ardın alıp da gittin,saçlarımla beraber,bir başka mevsım ,bir başka iklime.....
Düşlerımı ,özlemlerimi ,arlanmaz sevda(lıgı)mdı gerı(ler) de bır senden kalan.................
Gerıde,,gerilerde bulutsu haykırışlar yukseliyor bu mekanlardan.Oysa 'ınsanlar mekanlarla ,mekanlar ınsan sevdalarıyla guzeleşıyor 'derdın .Ve şimdi o mekanlardan gerıye duvarlarda yazılmış sözler kaldı bir benlıkte....
Ölümle yaşam ,sevgıyle nefret arasında hüzünlü,bırazcıkta yalnızlık kokuları arasında sözler doküyorum,gözyaşı akan bu bembeyaz kağıtlara.Yalnızlıgımda çoğalıyorum,çoğaldıkça varoluşsal betımler imgleminde kalıyorum , sen gittikçe...............
Ve bende kaldığını bilmeden gittin.Yaşama ve bana ait şeylerden bır parça takarak boynuna......
Büryan kokulu  rüzgarlarında salanıyor soluk emerlıkteki atkın.Sallanışlarda yuregımde ses verıır bır başılığıma.....
Bu kente usul usul kar yagıyor ,bu sensız gecen genış zamanlarda .Oysa ben zamanlrda ümitlenmiştım ısınmaya dair..Tek başınalık kıskacında ıslık çalıyorum içimden bolünmez butunluklere ınat.
Soğuklugun ,yurek suskunluguyla sesını dınlıyorum yollarda .Yüzümun hüzünle buruşuk cografyasında gölgelerın soguklugunu tenımde hısedıyorum ilk ocak alevlerınde...Ve üşüyorum alev sıcaklıgında
Sorunsalımın bembeyaz  yolarında bır ben bırde simsıyah kirletılmışlıkler.karlarda eıryor bır ben mısalı,bu satırlarda .Yaprakalarınsa, ıntıhar zamanı çoktan geçtı bıle ...
Göçmen kuşlarda umursamıyor bu kentın rüzgarını, göç mevsımınde ....
Gökyuzunu yıtırmış mevsım.ve gerıde kaldı adına yaşantı denılen ne varsa.Lekeli bır gomlek var mevsımin sırtında .Ve her nasılsa tüm dügmeler soluk rengınde....
Varoluşlarında bu şehrın unutulmaya yuz tutmuş umut arzularında turkuler mırıldanır renk güşlüşlerınde ..Ve bu türküler Güneşe selam salarlar....
Ve ben , bembeyaz yalnızlıklara ısım arıyorum bır başına gecen gecelerde .kiş bıtermı?Yarısı olmayan bu resım tamamlanırmı?
Kar yagıyor bu satırlara ,öldüğüm(üz)ü kim söyledi ?Anılardan kalma hüznun resmıydı sadece .Hanı derdınya :'hüzün gereklıdır,yaşam kadar '
mevsımın yuregıydı dokundugum bu sayfada senın yokluk özlemınde.
 *BU YAZIM ARTOS DERGİSİNDE YAYINLANMIŞTIR.MART 2000 SAYI :2

İNTİHAR

Kimse duymadan ölmeliyim

Ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı.

Beni tanımayanlar

''Mutlak birini seviyordu'' demeliler.

Tanıyanlarsa, ''Zavallı, demeli,

Çok sefalet çekti...''

Fakat hakikî sebep bunlardan hiçbiri olmamalı..


Bir intiharın önsözü

Tanrım neler oluyor? Biz kaybediyoruz, o kazanıyor. Krallığından kovduğun evladın dünyayı yönetiyor. Her yerde onun izleri var. Dışarıya bak, dünyaya bak. Senin evlerinde sana sığınanlar kör kurşunlarla öldürülüyor.

Kusuyorum.Manevi kusmuğumun içinde yüzüyorum. Nasıl bu hale geldim. Aynaya bakıyorum, kusuyorum.

“Ben”i bu kadar önemsediğim için üzgünüm. Öyle öğrendim. Bazen farkındaydım, bazen değil. Ruhumu ona satarken farkında değildim. Sana inandığımı sanıyordum. Geceleri sana dualar ediyordum. Sonra sana kızdım. Neden engel olmuyordun ki? Sen değil miydin hepimizi seven. Hepimizi evladın gören. Beni neden sevmiyordun? Ya da neden doyurmuyordun açları, neden susturamıyordun silahları. Ama sonra anladım. Onlar için hiç dua etmiyordum ki ben. Tüm dualarımda ya terfilerim, ya başarılarım, ya sevdiklerim vardı. Hiçbir akşam aç çocukları doyurmanı, evsizleri soğuktan korumanı istemedim ki senden. İstediklerim hep benim içindi. Sana kızmaya ne hakkım vardı ki?

Evine geliyordum. Ama hep ona hizmet ediyordum. Ruhum onundu. Bir bedenden bir bedene uzanıyor, alkolün uyuşukluğunda çılgınca dans ediyordum. Yanı başımda insanlar açtı bilmiyordum. Dört bir yandan çaresiz çocukların ağlamaları geliyordu duymuyordum. Ben daha fazlasını istiyordum. Onun bana sunduklarına ulaşmak istiyordum. Daha çok kazanmalı, daha lüks yaşamalı, daha çok tüketmeli, daha çok sevişmeli, daha akıllı gözükmeli, önemli olmalı ve bedellerini ödemekten çekinmemeliydim. Mutluluk budur sanıyordum. Ben böyleyken, sana kızmaya ne hakkım vardı ki?

Evrende bir nokta kadar bile yer tutamazken her şeyin benim etrafımda döndüğünü sandım. En büyük, en güzel, en zeki bendim. En zengin, en başarılı, en çok alkışlanan olmayı hak ediyordum ama herkes kötü, her şey haksız sanıp kadere ve sana kızıyordum. Oysa her şey bir balondu. Ya da şeytanın elma şekeri…

Dostlarımı aradım. Dostlarım olsun istedim. Dostlar nerede? Dost nerede? Dostluk acı istiyor. Dostluk dayanışma istiyor. Kaç yıldır dostlar yok. Meyhanede içki içtiğim, gezip güldüğüm eğlendiğim insanlara nasıl dost diyebilirim ki? Onlar dost değil. O kadar yalnız ve o kadar koruma altındayız ki, dostumuz bile yok. Savaşta değilim ki beni cepheden çıkartan adamı bileyim.

Dostlarımı sınayamıyorum ki. Ödün vermediğin, kendinden vermediğin, fedakarlık yapmadığın birini nasıl dost tanımlarsın ki. Benim hiç dostum olmadı dost gibi diye tam kızacakken, gördüm ki ben dost gibi dost olamamışım ki... Vermek için almayı beklerken nasıl dost bulabilirdim ki? Ve nasıl sana kızabilirdim ki, yalnız olduğum için?

Artık sevişemiyorum bile. En şehvetli akşamın sonunda boşalırken acı çekiyorum. Ya milyonlarcasından biri, bir ben daha yaratırsa. Bir bencil asker daha. Şeytanın askeri.

Uzaktan kumandam elimde. O kadar kolay zaplıyorum ki. Spiker kıza bakıyorum. Ekranda savaş alanından cesetler var. 30 saniye sonra rengarenk bir fuar görüntüsü. Bu ne hız. Yetişemiyorum. Midem bulanıyor kusuyorum.

Hamsterlar gibi yaşıyorum. Bütün hayatım. Koşturmacalarım, hedeflerim, üzüntülerim, nefretim, aşklarım... Kafesin içinde dönen tekerde aptal aptal koşan hamster gibi. Yarın sabah öldüğümde patronlarım masamı doldurmak için eski özgeçmişleri dolaptan çıkartacaklar. Sevgilim çok ağlayacak. Ama nereye kadar? Hangi acı, hangi ölü unutulmadı ki? Hele ben. Ben kimim ki? Sıradan vatandaş. En fazla bir nesil sonra tamamen unutulmuş olacağım.

Ben yitirilmiş dünyanın zavallısıyım. Dönüşüm yok. Pisliğin içinde batıyorum. Dibe doğru iniyorum. Yanılsamaların içinde her gün biraz daha dibe… Çıkış kapım çok geride kaldı.

Eşyalar, odam bulanıklaşıyor. Terliyorum. Sırılsıklam debeleniyorum. Yatağımın üzerinde annemin karnındaymış gibi cenin pozisyonunda yatıyorum. Savunmasızım. Tüm kalkanlarım yerde. Tek istediğim bana dokunman. Beni sevdiğini, beni unutmadığını ve en önemlisi beni affettiğini bilmek istiyorum. Kapını çaldığımda beni cennetine almanı istiyorum. Ben kötü değildim. İnan bana kötü değildim.

Gözkapaklarım ağırlaşıyor. Derin, derin nefes alıyorum. Siyah beyaz film karelerinde, başkalarına küfür etmeden lanetler okumadan dolaşıyorum. Korkmuyorum. Yıllardır ilk kez huzurla gülümsüyorum. Çocukluğumdan kopamıyorum. Annem, babam, bakkal İsmail, şekerlerim, patlak topum… Nasıl da gülüyorum. Bu çocuğu ben nasıl harcadım? O, ben olamaz. Çok geç biliyorum ama sana karşı en büyük ve son günahımı işlerken, sevginin, vermenin, paylaşmanın, başkalarının ne demek olduğunu anlıyorum. Son günahımda temizleniyorum. Beni affeder misin? Beni affetmesen de kardeşlerimi affeder misin? İnan bana onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Ve hiçbiri kötü değil. Kurtar onları. Affet onları. Lütfen Tanrım…