yanlızlığa dayanırım da bir başınalıga asla! yaşlanmak hoş degi,duvarlara baka baka. bir dost göz arayışıyla. saat tıkırtısıyla... korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla, ama; 'gunun aydın akşamın iyi olsun' diyen biri olmalı. bir telefon sesi çalmalı ara sırada olsa kulagımda. yoksa zor degil,hiç zor degil, demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya. ama 'ÇAYA KAÇ ŞEKER ALIRSIN? ' diye soran bir ses olmalıya ara sıra.....
Bak yine akşam oldu, Gönlüm sevgi yerine hüzünle doldu, Gecenin karanlığı sardıkça semayı, Kalbimde ne kadar çiçek varsa hep soldu.
Uykusuz geçecek bu gecede biliyorum, Sanki cehenneme doğru gidiyorum, Kalbim sızlıyor, yaram kanıyor; Kabuslar için biraz gönlüm geçiyor.
Bak sabah bile olmak bilmiyor bu gece, Dilimden düşmüyor bir iki hece, Seviyorum seni, sen de sevsen ne olurdu, Yanımda yatman yetmiyor,gönülden sevmeye....
size yazdığım mesajlar gelmiyor. oysa hep yazıyorum ama, sanırım bir problem var, işin kötü tarafı problemin ne olduğunu bilmiyorum. siz benim yerime sorunun ne olduğuna bir bakarsanız sevinirim
ALMAGÜL ABLAM VALLAH SENİ ÇOK SEVİYOM....NE BİLEYİM İŞTE İÇİMDEN GELDİ BU İTİRAFI YAPMAK...ALLAH SENİ NAZARLARDAN SAKLASIN BÜYÜKLE BÜYÜK KÜÇÜKLE KÜÇÜK OLUŞUN..ÇOK ŞAKACI COK CANA YAKIN ÇOK İNSANCIL HATTA ÇOK ÇOK DELİ OLUŞIN TEŞVİK ETTİ BENİ BU İTİRAFA... ÖMÜR BOYU MUTLULUK DENİZİNDE YÜZ..O GÜLEN YÜZÜN HİÇ AMA HİÇ SOLMASIN TÜM SEVDİKLERİNLE BİRLİKTE....AMİİİİN.
I. Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu. Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar Biz bunun için mi geldik.
II. Kara ağaç gibi bağlıyım katı bir çağ bu Her şey bir makine düzenine gidiyor - düzen diyorlar beni çağırıyorlar - Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu Bir mercek düzenine bağlanıyor gözlerimiz.
III. Şu zaman çıkmazında alıp beni bir altmış yaşa bağlıyorsunuz Doğmadan ölüme yöneldik gerisi yok diyenler var Sınırlı yıl oyunlarına inananlar var Sizin güveniniz bir güneş düzeninde Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum Bir ağacı büyütüyorum her yerimle Bir ağacı uyguluyorum - her şey bir ağaç düzeninde - Yerde gökte ve her her yerde Dallarında ben ağacın incecik köklerinde Boğuluyorum - bağlanıyorum - Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum.
IV. Şu dar odanın katı yalnızlığında Ve her şeyin çıplaklığında Durup bir pencereyi deniyorum Gizliliğin dışına çıkıyorum Araçların İnsanların Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve herşeyin İçimde yalnız ve yapraksız Bir kavak ağacı büyüyor - Çıplak ve göğe doğru - Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun Bir ağlama duvarı bu. Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında Ve aklın dar yalnızlığında Şehrin ve herşeyin Ve kalabalığın yorgunluğunda Saçların ve parmakların Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında Ve aynaların sığ görünümünde Bunalıyorum.
V. Susmanın kalesine sığınıyorum Önümde karanlıktan duvarlar Sırtımda insan yüklü bir gök var.
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım.
Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu... Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek Gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da 'lezzet' kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur...
Mevsim yine son bahar Dışarıda ne kar Nede fırtına var Yüreğim mahzun Gönlüm suskun Her yer tenha Her yer karanlık Bütün ışıklar sönük İçim daralıyor bir yanım viran Geçmiş anılar bırakmıyor Bırakmıyor ki Düşünüyorum yaşadığın bu şehri
Yaşadığım sensizliğin sokağındayım Hadi bir nefes gibi Çek al içine beni Hatırlamıyorum kapından Kaç kez geçtiğimi Gözetlerdim yolunu pencereni Ne çıkardın dışarı Nede açardın perdeyi
Bu dağlar senin kadar vefasız Bu yollar senin kadar acımasız İşte bu yüzden darğın Buz gibi göz yaşlarım Bu yüzden hüzünlü bulutlar Dokunsalar dökülür yağmurlar Belki yokluğumda anlar da Olur ilk bahar
Yine öyle karsız Yine öyle fırtınasız Bulutlar gümüş renginde Vefa ararım dostluk ararım Ansızın çalarsam eğer kapını Sevdiğin kırmızı güller arasında Açarsan bir tatlı tebessümle İşte o zaman Bir su serpersin kendi ellerinle Yoksul kimsesiz yüreğime
Salim Erben
Ailen vede sevdiklerinle birlikte nice bayramlara bayramınızı kutlarım
Senin koyduğun yerdeyim Almadılar Alamazlar Arasına sıkıştım saatlerin Bekledim Ara sıra çıkar bak diye Arayıp sormadın Ayna olmuştum sana Beni anlamadın Kışken baharım olmuştun Kardelenimdin Buzlu dağlarımda açan Yüreğimi koydum buzlara Sen beni anlamadın Beni sana seni bana Gösterecek ayna Asla olmadı Sen benimdin bende senin Sen inanmadın bana İhtiyacımız yok ki aynaya Yüreğin var yüreğimden derin Her sözün ayrı bir güzelliğin Beni mest eden yüreğindeki sevgin Yetiyor beni yaşatmaya Bu şiirim sana ışık olsun Çiçekler uykusunda anlatsın Aç artık gözlerini lambam aydınlatsın Dünyanı sana gözlerim aydınlatsın
asıl ismi sabri orak olan ozan, 1940 yılı Maraş doğumlu. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir.iki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katılır ve 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü alır. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. aşık hüdai, 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı... kaynak: http://www.turkuler.com
Gönül çalamazsan aşkın sazını Ne perdeye dokun ne teli incit Eğer çekemezsen gülün nazını Ne dikene dokun, ne gülü incit
Bülbülü dinle ki gelesin cuşa Karganın namesi gider mi hoşa Meyvesiz ağacı sallama boşa Ne yaprağını dök, ne dalı incit
Bekle dost kapısın sadık kul isen Gönüller tamir et ehli dil isen Sevda sahrasında Mecnun değilsen Ne Leylayı çağır ne çölü incit
Rızaya razı ol Hakka kailsen Ara bul Mürşidi müşkülde isen Hakikat şehrine yolcu değilsen Ne yolcuyu eğle ne yolu incit
Gel Hak'tan ayrılma Hakk'ı seversen Nefsini ıslah et er oğlu ersen Hüdai incinir incitem dersen Ne kimseden incin, ne eli incit
BEŞ DUYU İLE KAVRANAN YANİ ANLAŞMAYI SAĞLAYAN BÜTÜN İŞARETLERİ İNÇELEYEN BİLİM DALININ ADI SEMİYOLOJİ VEYA İŞARET BİLİMİDİR. İNSANOĞLUNUN BİLDİRİŞİM OLANAKLARI VE YÖNTEMLERİ SINIRSIZ DENECEK KADAR ÇOKTUR. SİZİN BU YÖNTEMLERİ BAŞARI İLE ŞİİRLERİNİZE YANSITTIGINIZI VE BİR OKADARDA MÜTEVAZİ VE BAŞARILI BULDUGUMU AYDIN KİŞİLİGİNİZİN, YAPINIZIN TAKDİRE ŞAYAN OLDUGUNU BELİRTMEK İSTİYORUM. DİL SESLERDEN KURULMUŞ BİR YAPI BİRİMİDİR. İnsanoğlunun bildirişim olanakları ve yöntemleri sınırsız denecek kadar çoktur. Şair, Aydın, Çağdaş güzel insan: Ben sizi iyi ki tanımışım, sizin pir, pak tertemiz kalbinizin, çandan yüreğinizin, şiir dostlarınıza birikimlerinizi öğretecek o kadar güzel ve saygın yöntemleriniz var ki şahsen ben bu yöntemlerinizle başarılı olaçağınıza inanıyorum. İyi ki varsınız. saygı ve sevgilerimle, esen kalın. MEHMET KAHVECİOĞLU
HIÇ KIMSEYE DEGIL SESLENIŞIM. SADECE ŞAHSIMA.... HER NE OLURSA OLSUN GÜLÜMSE DIYORUM IÇIMDEKI BEN'E... IÇINDEKI UMUDU, SEVINCI YAŞAT.. VE HEP DIŞARI ÇIKMAYA ÇALIŞAN HÜZNE INAT GÜLÜMSE....
13.09.2011 - 16:20
YANLIZLIK ZOR DEGİL
yanlızlığa dayanırım da bir başınalıga asla! yaşlanmak hoş degi,duvarlara baka baka. bir dost göz arayışıyla. saat tıkırtısıyla... korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla, ama; 'gunun aydın akşamın iyi olsun' diyen biri olmalı. bir telefon sesi çalmalı ara sırada olsa kulagımda. yoksa zor degil,hiç zor degil, demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya. ama 'ÇAYA KAÇ ŞEKER ALIRSIN? ' diye soran bir ses olmalıya ara sıra.....
24.03.2011 - 19:27
BAK YİNE AKŞAM OLDU
Bak yine akşam oldu,
Gönlüm sevgi yerine hüzünle doldu,
Gecenin karanlığı sardıkça semayı,
Kalbimde ne kadar çiçek varsa hep soldu.
Uykusuz geçecek bu gecede biliyorum,
Sanki cehenneme doğru gidiyorum,
Kalbim sızlıyor, yaram kanıyor;
Kabuslar için biraz gönlüm geçiyor.
Bak sabah bile olmak bilmiyor bu gece,
Dilimden düşmüyor bir iki hece,
Seviyorum seni, sen de sevsen ne olurdu,
Yanımda yatman yetmiyor,gönülden sevmeye....
C.T. 25/03/2011 19.25
02.02.2011 - 16:35
selam sana yazıyorum ama mesajlarım sana ulaşmıyor. teknik bir sorun var sanırım yardım eder misin site yönetimine bu durumu iletirmeisin
11.12.2010 - 12:57
size yazdığım mesajlar gelmiyor. oysa hep yazıyorum ama, sanırım bir problem var, işin kötü tarafı problemin ne olduğunu bilmiyorum. siz benim yerime sorunun ne olduğuna bir bakarsanız sevinirim
11.11.2010 - 13:11
.....GEL.....
Bir ilkbahar sabahı yagmur yagarken.
Tomurcuklar dalda yeni dogarken.
Göğsüne düşmüş çiğ taneleri.
Elinde beyaz zambaklarla gel.
Korkmasın yüregin gök gürültüsünden,
Aydınlatsın yolunu çakan şimşekler.
Süzülürken saçlarından yagmur suları.
Çamuralara bulanmış ayaklarınla gel.
Vücuduna dola şafak tülünü.
Gül dalında bırakma saçının tellerini.
Uzatıpta bana o kınalı ellerini.
Gül kırmızı dudaklarınla gel.
Şalınla sar o incecik belini.
Beklatme artık beni düşlerimin gelini.
Elinde mendilin duvaklan da gell,
Ah elinde mendilin duvaklan da gell..... ali.
19.10.2010 - 10:38
ALMAGÜL ABLAM VALLAH SENİ ÇOK SEVİYOM....NE BİLEYİM İŞTE İÇİMDEN GELDİ BU İTİRAFI YAPMAK...ALLAH SENİ NAZARLARDAN SAKLASIN BÜYÜKLE BÜYÜK KÜÇÜKLE KÜÇÜK OLUŞUN..ÇOK ŞAKACI COK CANA YAKIN ÇOK İNSANCIL HATTA ÇOK ÇOK DELİ OLUŞIN TEŞVİK ETTİ BENİ BU İTİRAFA... ÖMÜR BOYU MUTLULUK DENİZİNDE YÜZ..O GÜLEN YÜZÜN HİÇ AMA HİÇ SOLMASIN TÜM SEVDİKLERİNLE BİRLİKTE....AMİİİİN.
26.06.2010 - 14:28
KARANLIK DUVARLAR
I.
Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda
Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum
Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse
elini uzatmıyor
Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan
bir deniz gibi
Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda
İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar
Biz bunun için mi geldik.
II.
Kara ağaç gibi bağlıyım katı bir çağ bu
Her şey bir makine düzenine gidiyor
- düzen diyorlar beni çağırıyorlar -
Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu
Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu
Bir mercek düzenine bağlanıyor gözlerimiz.
III.
Şu zaman çıkmazında alıp beni bir altmış yaşa
bağlıyorsunuz
Doğmadan ölüme yöneldik gerisi yok diyenler var
Sınırlı yıl oyunlarına inananlar var
Sizin güveniniz bir güneş düzeninde
Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum
Bir ağacı büyütüyorum her yerimle
Bir ağacı uyguluyorum - her şey bir ağaç düzeninde -
Yerde gökte ve her her yerde
Dallarında ben ağacın incecik köklerinde
Boğuluyorum - bağlanıyorum -
Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum.
IV.
Şu dar odanın katı yalnızlığında
Ve her şeyin çıplaklığında
Durup bir pencereyi deniyorum
Gizliliğin dışına çıkıyorum
Araçların
İnsanların
Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve herşeyin
İçimde yalnız ve yapraksız
Bir kavak ağacı büyüyor - Çıplak ve göğe doğru -
Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun
Bir ağlama duvarı bu.
Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında
Ve aklın dar yalnızlığında
Şehrin ve herşeyin
Ve kalabalığın yorgunluğunda
Saçların ve parmakların
Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında
Ve aynaların sığ görünümünde
Bunalıyorum.
V.
Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var.
Erdem Beyazıt
12.04.2010 - 21:17
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
'lezzet' kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya...
Kalp durur...
Akıl unutur...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur...
27.02.2010 - 10:59
Sıkılırda birgün dosta arkadaşa ihtiyacın olursa başını kaldır yeter hemen yanınıda bulutların arkasındayım GÜNEŞİN OĞLU
22.09.2009 - 14:08
Yoksul Gönlüm
Mevsim yine son bahar
Dışarıda ne kar
Nede fırtına var
Yüreğim mahzun
Gönlüm suskun
Her yer tenha
Her yer karanlık
Bütün ışıklar sönük
İçim daralıyor bir yanım viran
Geçmiş anılar bırakmıyor
Bırakmıyor ki
Düşünüyorum yaşadığın bu şehri
Yaşadığım sensizliğin sokağındayım
Hadi bir nefes gibi
Çek al içine beni
Hatırlamıyorum kapından
Kaç kez geçtiğimi
Gözetlerdim yolunu pencereni
Ne çıkardın dışarı
Nede açardın perdeyi
Bu dağlar senin kadar vefasız
Bu yollar senin kadar acımasız
İşte bu yüzden darğın
Buz gibi göz yaşlarım
Bu yüzden hüzünlü bulutlar
Dokunsalar dökülür yağmurlar
Belki yokluğumda anlar da
Olur ilk bahar
Yine öyle karsız
Yine öyle fırtınasız
Bulutlar gümüş renginde
Vefa ararım dostluk ararım
Ansızın çalarsam eğer kapını
Sevdiğin kırmızı güller arasında
Açarsan bir tatlı tebessümle
İşte o zaman
Bir su serpersin kendi ellerinle
Yoksul kimsesiz yüreğime
Salim Erben
Ailen vede sevdiklerinle birlikte nice bayramlara
bayramınızı kutlarım
17.08.2009 - 22:23
Senin koyduğun yerdeyim
Almadılar
Alamazlar
Arasına sıkıştım saatlerin
Bekledim
Ara sıra çıkar bak diye
Arayıp sormadın
Ayna olmuştum sana
Beni anlamadın
Kışken baharım olmuştun
Kardelenimdin
Buzlu dağlarımda açan
Yüreğimi koydum buzlara
Sen beni anlamadın
Beni sana seni bana
Gösterecek ayna
Asla olmadı
Sen benimdin bende senin
Sen inanmadın bana
İhtiyacımız yok ki aynaya
Yüreğin var yüreğimden derin
Her sözün ayrı bir güzelliğin
Beni mest eden yüreğindeki sevgin
Yetiyor beni yaşatmaya
Bu şiirim sana ışık olsun
Çiçekler uykusunda anlatsın
Aç artık gözlerini lambam aydınlatsın
Dünyanı sana gözlerim aydınlatsın
04.12.2008 - 14:48
asik hudai
asıl ismi sabri orak olan ozan, 1940 yılı Maraş doğumlu. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir.iki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katılır ve 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü alır. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. aşık hüdai, 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı... kaynak: http://www.turkuler.com
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun, ne gülü incit
Bülbülü dinle ki gelesin cuşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök, ne dalı incit
Bekle dost kapısın sadık kul isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leylayı çağır ne çölü incit
Rızaya razı ol Hakka kailsen
Ara bul Mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit
Gel Hak'tan ayrılma Hakk'ı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir incitem dersen
Ne kimseden incin, ne eli incit
Aşık Hüdai
27.10.2008 - 13:38
selamünaleyküm! gecenin karanlığı yüreğinize dokunsun.. tasavvufta mesafe kat ettiğiniz anlaşılıyor, sohbet babından soruyorum izninizle..gönül neddirki aşkın sazını çaşacak? sahi aşkın sazı nedir? mukayyet alemde,muhammet aynasına selem olsun
05.09.2008 - 03:54
BEŞ DUYU İLE KAVRANAN YANİ ANLAŞMAYI SAĞLAYAN BÜTÜN İŞARETLERİ İNÇELEYEN BİLİM DALININ ADI SEMİYOLOJİ VEYA İŞARET BİLİMİDİR. İNSANOĞLUNUN BİLDİRİŞİM OLANAKLARI VE YÖNTEMLERİ SINIRSIZ DENECEK KADAR ÇOKTUR.
SİZİN BU YÖNTEMLERİ BAŞARI İLE ŞİİRLERİNİZE YANSITTIGINIZI VE BİR OKADARDA MÜTEVAZİ VE BAŞARILI BULDUGUMU AYDIN KİŞİLİGİNİZİN, YAPINIZIN TAKDİRE ŞAYAN OLDUGUNU BELİRTMEK İSTİYORUM.
DİL SESLERDEN KURULMUŞ BİR YAPI BİRİMİDİR. İnsanoğlunun bildirişim olanakları ve yöntemleri sınırsız denecek kadar çoktur. Şair, Aydın, Çağdaş güzel insan:
Ben sizi iyi ki tanımışım, sizin pir, pak tertemiz kalbinizin, çandan yüreğinizin, şiir dostlarınıza birikimlerinizi öğretecek o kadar güzel ve saygın yöntemleriniz var ki şahsen ben bu yöntemlerinizle başarılı olaçağınıza inanıyorum. İyi ki varsınız. saygı ve sevgilerimle, esen kalın.
MEHMET KAHVECİOĞLU
01.08.2008 - 13:02
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun, ne gülü incit
Bülbülü dinle ki gelesin cuşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök, ne dalı incit
Bekle dost kapısın sadık kul isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leylayı çağır ne çölü incit
Rızaya razı ol Hakka kailsen
Ara bul Mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit
Gel Hak'tan ayrılma Hakk'ı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir incitem dersen
Ne kimseden incin, ne eli incit
30.07.2008 - 14:05
sana bir gül bırakıyorum
kırmızı bir gül
kelimesi sen
anlamı sen
sana bir gül bırakıyorum
kalbim kül
aklım is ve duman
gözlerin ki açmış gül, gül
sana bir gül bırakıyorum
sen, sen işte gene sen
baştan sona sen
sona bir gül
sana bir gül bırakıyorum :))
Toplam 64 mesaj bulundu