Ahmet Arık - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

ŞAİR AHMET ARIK’LA SÖYLEŞİ

Kentimizin Bekilli ilçesinde, 2007 Ağustos ayının son günlerinde düzenlenen Şarap, Üzüm ve Sanat Festivali’ne; şiirleri henüz çok fazla bilinmeyen bir şiir dostu ve şair olarak konuk olan bir isimdi Ahmet Arık. Kısa bir zaman içerisinde ardı ardına sunduğu, imge yüklü ve güçlü kurgularla düzenlenmiş, şiirleriyle birçok şiir severin ilgisini üzerine çekti. Yaşam felsefesi olarak da sadece sevmeyi sevenlerin sınıfını vurgulaması gözden kaçmayan bir duruş. Onun üç aylık üretim serüveninden sonra çıkardığı “Git Dedi Kedi.. Geldim” adlı kitabının yankılarını da belirterek, tanıtım kokteyline denk düşen bir Ankara seyahatinde kendisiyle söyleşi yapmayı düşündük. Söyleşi yanıtlarına da, şairin insani sıcaklığı ve sağlam (nesnel) kişiliği yansıyacağı için, bu sohbet eyleminin okuyanların da keyif alacağı bir etkenliği olduğunu düşünüyorum. Fazlaca da lafı uzatmadan soru ve yanıtlarımızı sizlerle paylaşmaya başlayalım.

1- Kitaptan önce yazdığınız şiirlerle, kitabınızdaki şiirler arasındaki farklılık oldukça tespit ediliyor. Bu kadar kısa sürede, sizi şiirin özüne yoğunlaştıran ve üretkenliğinizi tetikleyen etken nedir?

Ahmet ARIK...

Kitaptan önce ve kitaptan sonra yazdığım şiirler arasında fazlaca bir fark yok. Ancak gözüken farkın nedenini sorgulamak gerekirse. Bunun sebebi kesinlikle Bekilli festivali ve sevgili Cezmi ERSÖZ dür. Bekilli de ruhani bir isteklendirme aldım. Bunu kelimelere dökmek çok zor. Teknik olarak da Cezmi ERSÖZ ün belirli bir alt yapım olduğunu belirtmesi ve özellikle şiirlerime emek vermem gerektiği konusunda ki yönlendirmeleridir. Bir anlamda şiiri demlemeyi ve demlendikten sonra paylaşıma açmayı öğrendim.

2- Şiirlerinizde izlediğim konularda, hayatın içine daha fazla eğildiğinizi gözlemliyorum. Bu da, sizi elit bir şair olmaktan çıkarıp, gerekirse Orhan Veli gibi bir köy kahvesinde, orağını kapıya bırakmış bir köylünün, tatlı yorgunluğunda şiirini okuyabileceği şair yapıyor. Yaşamınızın için de böyle bir gerçeklik mevcut muydu? Yani çocukluğunuzdan bu yana bir görmüş-geçirmişlik var mı? Yoksa farklı kaynaklardan veya kitaplardan edindiğiniz ilgiyle mi bu tarza yöneldiniz?

Ahmet ARIK…

Sonuç da uzun yıllar yaşanmış bir memuriyet hayatı var. Bu görev elbet de Anadolu insanı ile özdeşleşmeyi, sizinde belirttiğiniz gibi bir görmüş- geçirmişlik süreci yaşanmasını sağlıyor. Anadolu’nun içinde Anadolu insanı ile birlikte olmak büyük bir avantaj sağlıyor. Olayları, sebep ve sonuçları; sırça köşklerden, entelektüel söylemler masasından çıkarak yerinde değerlendirme keyfini yaşıyorsunuz. Elbet de farklı kaynak ve kitaplar okumak da sizleri bir yerlere götürüyor. Ancak yaşanmışlıkların yerini hiçbir şey dolduramıyor. Anadolu’nun tozunu yazmak için o tozu yutmanız gerekiyor. Tarz, kendini o tozu yuttukça oluşturuyor.


3-Bir günde birden çok şiir yazdığınızı da duyduk. Bunun aksini düşünenlere karşılı
neler söyleyebilirsiniz?

Gün içinde birkaç şiir yazıyorum. Ama benim için şiir yazarken yaşamın hepsi bir kısa günden ibaret ve ben bu kısa günü değerlendirmeye çalışıyorum. Sizin belirttiğiniz gibi bir takvim günü içerisinde şu kadar şiir yazacağım veya yazmayacağım diye bir kaygım ve çabam yok. Sınır koymanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Sonuç da özellikle son üç ay içerisinde yoğun bir üretim sürecine girdim ve bu süreci de kitaplaştırdık. Yazmak için ya da başka bir değişle bir duygu ve düşünceye yoğunlaşabilmek için kendime belirli zamanlar belirlememin ve planlı bir iş gibi bu zamanlar doğrultusunda bir şeyler üretmenin anlamsız olacağı düşüncesindeyim. Bazı dostlar yazma biraz dinlen çok yazıyorsun diyorlar. Kendilerince haklı olabilirler. Ancak insan duygu ve düşüncelerinin yorulmak gibi bir kaygısı yok. Bu bir aşk. Sevmenin zaman ve saati yok.


4-Şiir dışında ilgilendiğiniz ve emeğinizi koyduğunuz bir sanat dalı var mı veya var mıydı?

Elbet de Tiyatro. Uzun yıllar uğraşım oldu ve özellikle 1987 ve 1996 yılları arasın da Çocuk Tiyatrosun dan hayli maddi kazancım da oldu. Bu konuda şanslıydım biraz. Çok erken yaşlarda Devlet Tiyatroların da figürasyona çıkma ve tiyatro ustalarıyla aynı sahneyi paylaşma keyfini yaşadım. Öyküsel şiir yazma konusun da, tiyatronun katkısı yadsınamaz derecede çoktur yaşamımda.


5-Şiirin çok fazla önemsenmediği ve okunmadığı bir zaman dilimindeyiz. Ve cesaretle şiiri tercih ettiğinizi biliyoruz. Böyle bir ortamda şairlerin birbirlerini desteklemesi gerektiğine inanıyorum. Şairlerin birbirlerine yaptığı tarz ve biçime karşı yapılan eleştiriler, şairleri geliştiriyor mu yoksa boş yere yoruyor mu? Bu konu hakkında sizin de düşüncelerinizi almak isterim.

Kritik bir soru. Hatta yanıtlanması biraz zor. Eleştiri yapıcı eleştiri her zaman için mutlaka iyidir. Ancak bizim bulunduğumuz ortamlarda şiir otoritesi kimdir ve kim kimi eleştirecektir. Bu karmaşık. Son zamanlar da her ne kadar şiirin okunmadığı bir zaman dilimizdeyiz desek de özellikle internet ortamından sonra yazar çizerimiz çoğaldı. Bu benim ben çok hoşuma gidiyor keşke daha önce de böylesine okumaya ve yazamaya geniş kitlelerin katılabildiği bir toplum olsaydık diyorum. Bu nedenle eleştirmeye pek sıcak bakmıyorum. Sadece nacizane tavsiyelerde bulunabiliriz, ya da teşfikler de… Ama iş kitap çıkarmaya varıyorsa işte o zaman eleştiri torbamı şiirden anladığım kadar açabilirim. Zevk ve kendini tatmin ve dahi komplekslerini yatıştırmak için kitap çıkaranlar var ki onlar da kitap enflasyonu için de gerçek ve ciddi anlamda yazılmış eserlere sekte vuruyorlar. Paylaşılsın yazılsın ama her önüne gelen imza günü düzenlemesin. Kim şair kim şair değil onunda tespitini yapabilmek lazım. Dedim ya çok zor soruydu…
6 - Şiirin vakti ve yeri olur mu sizce? .. Gece yazılır, şarapla yazılır, yatakta yazılır, ayakta yazılır… vs… Yani özel olarak eğilimli olduğunuz bir yazma potası var mı?
Şiirin vakti yüreğinin depreşme zamanlarıdır. Daha önce de dedim aşk’ın zamanı olurmu? Bu illaki şu saat de, şura da, şu kadar sevişelim demek gibi bir şey. İçinden sevişmek geliyorsa insanın gece de olur, gündüz de şarapla da yataklı yataksız… Ben en sıkıcı bir toplantının ortasın da bile yazdığımı hatırlarım. Gelmişse gelmiştir şiir anı… Kaçmam…Alır beni içine.
i
7-Son olarak şiire yeni başlayanlar için paylaşmak istediğiniz bir düşünceniz var mı?

Gerçekten yazmaya devem etmek isteyenler ve canı sıkıldıkça biraz içini dökmek isteyenler olarak ayırıp kişileri… Öyle cevap vermek isterim bu soruya. Gerçekten yazmak isteyen şiiri bir yaşam biçimi edinmeye çalışan insanlar da illaki yetenek de vardır. Bunu geliştirsinler. Durmasınlar. Çok yazdın diyenlere de aldırmasınlar. Bu bir oyunu tekrar tekrar prova etmek gibidir. Yazdıkça şiirde derinleşirsin, mükemmeli hem de hiç bulamayacağını adın gibi bildiğin mükemmeli hiç sızlanmadan arar durusun. İkinci guruba tavsiyem ise yazın sizde yazın ve paylaşın. Ama şiir yaşamınızın bir yerine derinlemesine işlememişse bilin ki yeteneksizsiniz. Ama sırf çabanız ve ara sıra da olsa içinizi dökme arzunuz yine de hoş gözükecektir. Sadece mükemmeli bulmak da ısrarcı olmayın ve kitap çıkarmayın yeter.

8- Keyifli geçen sohbette aydınlık yanıtlarınız için size teşekkür eder başarılar dilerim.

SEVGİLER