Ümmetiniz Şiiri - Samira Samiraninsiiri

Samira Samiraninsiiri
287

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Ümmetiniz

Ey Muhammed! Sen olmasaydın, aşk da bilinmezdi, rahmet de inmezdi.
Sahranın en uzun gecesinde bile ay, adını fısıldardı kumlara;
rüzgâr, yetim bir çocuğun saçını okşar gibi
şehrin dar sokaklarından geçerdi sen gelesin, kalpler genişlesin diye.

Seninle açıldı dilimizin ilk kapısı: “Oku.”
Bir mağaranın sessizliğinde çoğalan o tek hece
asırlar boyu çoğul bir merhamete dönüştü;
her harfi bir yetimin başına inen şefkat gibi,
her satırı yoksulun sofrasına konan sıcak bir ekmek gibi.

Ey Emin!
Daha çocukken emanet kokardı avuçların.
Pazar yerinde tartı düz, söz berraktı;
bir taşı yerine koyar gibi insanı yerine koyardın.
Adın, güvenin kısa ve hakiki hâliydi.

Hira’da geceyi dinledin, gündüzü aradın;
göğün suskunluğunu yeryüzünün yüküne bağladın.
Cebrail’in kanadı, yüreğimizin titrek perdesine değdi o vakit
zaman, “Bismillah” diyerek yeni bir takvim açtı
ve kalpler tarihe merhametle yazılmayı öğrendi.

Ey Muhammed Mustafa, rahmeten lil-âlemîn!
Ateşten putları kıran su gibi indin kalbimize.
Sevr’in serinliğinde örümceğin ağını bile duâ bildin;
sağ eline güneşi, sol eline ayı verseler
yine de haktan dönmeyeceğin kadar sade,
yine de güle gülecek kadar yumuşaktın.

Medine’ye yürürken yol, senin adınla yeşerdi:
hurmalıklar dua etti, kuyular su oldu,
Ensâr’ın kapıları açıldı, Muhâcir’in yorgunluğu dindi.
Kardeşliğin ilk cümlesi orada yazıldı:
“Paylaşmak, sahip olmaktan büyüktür.”

Bedir’in rüzgârında secdeye eğilen cesaret,
Uhud’un taşında gözyaşı,
Hudeybiye’nin sabrında büyüyen söz.
Sen öğrettin: zafer, kılıcın keskinliğinde değil,
kalbin adaletinde saklıdır.

Ey Gül Yüzlü Nebi,
gül dedim çünkü koku, adının en hafif izidir;
en ağır izinse yetimin yüzündeki tebessüm.
Kız çocuklarının gömüldüğü karanlığı
“rahmet” diye adlandırıp toprağı yumuşattın;
ana rahmine umut, baba omzuna heybet oldun.

Bir lokma bir hırka değildi yalnızca sözün,
bir lokmanın içindeki helâldi,
bir hırkanın içindeki şerefti.
Komşusu açken tok uyumayan
bir ümmetin vicdanını ilmek ilmek dokudun.

Ey Habîbullah,
taşlara isim veren şefkat!
Yolun ortasında durup taşın sertliğini bile
elinin sıcaklığıyla hafifleten peygamber!
Devenin gözünde yaş, kuşun kanadında dua,
sen geçince sokaktan, gölgeler bile incelirdi.

Ailene yakın, yetime yakın, düşmana bile adaletle yakındın;
“Affet” dediğinde, öfke ses aradı bulamadı.
“Kolaylaştırın” dediğinde yollar genişledi;
“Selâm” dediğinde savaşın dili utanmayı öğrendi.

Mîrâc gecesi göğe uzanan duanın iskeleti,
ümmetin namazında hayat buldu.
Her rükûda kamburumuzdan düşen yük,
her secdede toprağa emanet edilen gözyaşı
senden bize kalan en temiz mirastır.

Ey Ahmed ü Mahmud,
sözün ayarını, susmanın kıymetini eyledin mihenk.
Hüküm verirken kalbi, kalem tutarken hakkı tuttun.
Kapına gelen günahı kınamadın
günahkârın elini tuttun,
yolu gösterdin, yükünü hafifleten bir ışıkla.

Gecenin üçte biri, duanın en iç zamanı;
sen uyuyanların yorganını örtüp
uyanıkların yüreğine sükûn indirdin.
Bir kase sütü pay ederken
bir şehrin kaderini pay etmeyi de öğrettin.

Ey Nebî,
adın anılınca ruhumuzun kırık yerlerine su yürür.
Senden öğreniyoruz:
Hakikat keskin bir bıçak değil,
yarayı kapatan ince bir sargıdır.
Adalet tokadın değil, ölçünün adıdır;
merhamet, güçlü olmanın en sessiz hâlidir.

Safa ile Merve arasında arayan yüreğin koşusu
Hacer’in izinde sabır, Zemzem’in dilinde sevinç oldu.
Her arayışa bir su,
her susuza bir yol bıraktın.

Yetim başı okşamak bir akide,
tartıda dürüstlük bir ibadet,
yol kenarından taşı kaldırmak bir ahlak oldu sende.
Büyük mucizeyi gökyüzünde değil
gündeliğin yorgun avuçlarında gösterdin.

Ey Muhammed! Sen olmasaydın, kelime yetim kalırdı;
aşk bir söylenti, rahmet bir ihtimal olurdu.
Sen geldin
aşk, sahibini buldu;
rahmet, yeryüzüne inip insan suretine büründü.

Şimdi biz, bu yüzyılın gürültüsü içinde
senin sessizliğinin dersini arıyoruz:
Yalan büyüdükçe doğruluğu,
öfke kabardıkça sabrı,
korku çoğaldıkça teslimiyeti hatırlıyoruz.

Kırılan kalplerin eşiğine senin adını yazıyoruz:
“Üzme, üzülme;
daraltma, daralma;
paylaş, çoğal.”
Çünkü biliyoruz:
Bir lokma, adaletle bölünürse bayrama döner;
bir hayat, merhametle örülürse cennete benzer.

Ey Şefaat Kapısı,
biz aczimizi dile getiren cümleleriz:
Nefsimiz daraldığında genişliği senden istiyoruz,
sözümüz kırıldığında tamiri senden.
Bize, birbirimize karşı “senin için kolaylaştırayım”
diye başlayan cümleler lütfet;
öfkeden önce vicdanı,
hükümden önce hikmeti hatırlat.

Ve son söz, salât u selâm:
Sana, pâk âl-i beytine, ashâbına;
yola taş koymayan bütün iyilere olsun.
Adın anıldıkça kalbimiz safaya dönsün,
yüzümüz selâma, elimiz infaka alışsın.

Ey Muhammed! Sen olmasaydın, aşk da bilinmezdi, rahmet de inmezdi.
Biz, kapında bekleyen bir ümmetiz:
Aşkı adaletle,
rahmeti emanetle,
seni de “günlük hayat” dediğimiz o küçük sahnelerde
daha çok yaşayabilmek için
şahidiz, tâbîyiz, muhtacız.
Salât ve selâm sana olsun
bugün, yarın ve günlerin en uzunu boyunca.

Samira Samiraninsiiri
Kayıt Tarihi : 13.9.2025 23:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!