Uğur böceği konsun isterim avuçlarıma
kırmızı bir dua gibi yürüsün avuç içlerimde
beneklerini saydıkça içimde çoğalan bir sessizlik
her beneğe bir iyi haber yüklerim
her iyi habere küçük bir nefes
Bir dilek tutarım
rüzgârın anlayacağı bir dilden
suyun ezberindeki o eski şarkıdan
kıyıda unutulmuş midye kadar sade
ve göğe bakan bir çocuğun gözleri kadar berrak
Günün batmadığı ülkeleri görmek isterim
ama bilirim ki asıl ülke içimdedir
perdeleri kaldırdığımda açılan ışıklı oda
yastığın altına sakladığım sıcak umut
kapı eşiğinde bekleyen ve adı sevgi olan o küçük köpek
Çocukların kanatlanıp uçmadığı günler dilerim
uçurtma göğe çıkar
ip yine bir avuç sevince sarılır
dizler yara olur belki ama gözyaşı oyunların tozunu alır
kimsenin adı haber bültenlerinde olmaz
anneler akşam yemeğinde tabağın ortasına buharlı bir masal koyar
Kan kokmayan sokaklar düşünürüm
fırından taze çıkan ekmek kokusu
yağmurdan sonra toprağın serin nefesi
kurtulmuş bir şehrin ilk derin uykusu
ve bir bakkalın defterine yazılan küçük bir güven
Yonca dolu tepeler isterim
yeşilin içine yüzümü gömer
dört yaprak aramam
çünkü bazı günler eksik kalan yaprağı
yanımdaki insan tamamlar
bazı günler ben tamamlarım onun yarım kalan tarafını
Kendi içimde sessiz bir meydan var
ortasında sabırdan yapılmış bir çeşme
kırıldıkça suyu çoğalıyor
eğildikçe susuzluğum azalıyor
her yudumda dilime şükür tadı bulaşıyor
Bazen çocukluğuma dönüyorum
tahta bir kapının önünde oturuyorum
dizlerimde tebeşir tozu
seksek çizgilerine sığmıyor gülüşüm
kaderin bana verdiği taşlar yuvarlanıp cebe giriyor
Bazen yetişkin bir gölge oluyorum
adımlarım ağır
ceplerimde yüzlerce isim
bazılarının yanına küçük bir kalp çiziyorum
bazılarının yanına bir açılmamış zarf
Gecenin omzunda yürürken
uğur böceği yeniden konuyor koluma
utanarak soruyorum kaç beneğin var
o ise hiç konuşmuyor
suskunluğu ile öğretiyor sabrı
Bir ağacın dibinde dinleniyorum
köklerin karanlığı bana anlatıyor
karanlık sadece yokluk değildir
bazen büyümenin tek yoludur
bazen de kalbin asıl rengi orada parlar
Bir ırmak sesi geçiyor içimden
taşlara sürtünerek çoğalıyor
her kıvrımda bir yüz görüyorum
kimi kardeşim kimi dostum kimi hiç tanımadığım biri
ama hepsi aynı suya eğiliyor
Bir şehir hayal ediyorum
siren sesleri yerine türkü söylensin
pazarcının çağrısı sabaha karışsın
otobüs durağında insanlar birbirinin yükünü tutsun
beklemek, vazgeçmek anlamına gelmesin
Kulağımı yere koyup dinliyorum
toprağın kalbinde nasıl atıyor dünya
bir anne karnındaki bebek gibi güvenle
bir göz kırpış kadar hızlı
bir uykunun en derin yerinde kadar sakin
Yürüdükçe anlıyorum
barış önce dilde başlar
sonra ekmekte
sonra kapılarını birbirine açan iki komşunun gülüşünde
ve en sonunda bir çocuğun akşam uykusunda
Bir tarlanın kenarında duruyorum
otların arasında kaybolmuş küçük bir saat buluyorum
zaman orada kimseden kaçmıyor
kimseyi kovalamıyor
herkesi aynı gökyüzüne çağırıyor
Avuçlarımı yeniden açıyorum
uğur böceği sessizce yer değiştiriyor
ben dileklerimi çoğaltmıyorum artık
tek bir dileğim var
yaşamak kimseyi eksiltmesin
Günün batmadığı o ülkeye varmadan önce
kendi içimdeki güneşi koruyorum
rüzgâr eserse üstünü örtüyorum
yağmur yağarsa gölgesine sığınıyorum
ve her sabah adını iyilik koyarak uyandırıyorum
Çocukların kahkahasıyla kurulan bir köprü istiyorum
üstünden geçen her adımın hafiflediği
kimsenin düşmediği
düşenin de elinden tutanın hiç eksik olmadığı
Sokaklar kan kokmasın
duvarlarda çiçek resimleri çoğalsın
pencereler birbirine ses olsun
kedi tüyü ve tarçın kokusu karışsın
ve şehir nihayet derin bir nefes alsın
Uğur böceği uçuyor sonunda
arkasında görünmez bir iz bırakıyor
o izden geçip eve dönüyorum
kapıyı açarken anlıyorum
bütün yolculuklar kalbin büyümesi içindir
Avuçlarımı kapatıyorum
içlerinde sıcak bir kırmızı kalıyor
adını sormuyorum
o zaten biliyor nereye konacağını
ve ben sadece susup şükrediyorum
Kayıt Tarihi : 16.9.2025 04:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!