Tutunamayanlara
Şehrin sabahında elini uzatır
metronun tutamacına değmeden çeker geri.
Gözleri bir perona bakar,
treni beklemez, gidişin sesini dinler.
Cebinde kırışmış bir bilet,
arkasında yazılmamış bir adres.
Kendi adına mektup yazsa
postacı kapısını bulamaz.
Kalabalığın içinde adımının gölgesi uzun,
kendi adını çağırsa
cevap yalnızca içinden gelir.
İsimleri vardır,
kimlikleri cüzdandadır,
yüzleri aynada,
kendileri çoğu zaman arada.
Bir masada kahve soğur,
konuşmalar ısınır da
onların kelimesi fincan tabağında dolaşır.
Bitirirler belki bir yudumu
ama “tamam” demek içlerinden geçer,
dudaklarına pek uğramaz.
Turnike sesleri, ekmek kuyrukları,
asansörlerde yarım gülüşler.
Onlar en çok merdivenleri sever
çünkü inişi de çıkışı da adımla sayarsın,
kimse acele et demez.
Bir sokak lambasının altında durur,
kaldırım taşlarının çizgileriyle konuşurlar.
Bilirler ki bazı geceler
ev dediğin kapısı olan bir yer değil,
avucuna sığan bir ılıklıktır.
Yalnızlıkları bir kabahat değildir,
yalnızlıkları bardakta bekleyen su gibi
kıpırtısız, berrak, inatçı.
Onu içmenin de bırakmanın da
ayrı bir adabı vardır.
“Gelsen” derler bazen,
ama kimseye söylemeden.
Gelişlerin değil
gelmeden önceki sessizliğin
insanı nasıl büyüttüğünü bilirler.
Kırılmayı öğrendikleri yer
cam değil, kalp kıvrımıdır.
Orada kimsenin görmediği bir masa durur
üstünde küçük bir not:
sakin ol, bugün de yürürüz.
Gözleri uzak durur kırıcı taşıyan sözlerden,
birini incitmemek için
yine kendilerinden vazgeçerler çoğu kez.
Sonra öğrenirler yavaşça
vazgeçmenin değil
sınır çekmenin merhamet olduğunu.
Bir parka oturup kuşların yönünü izlerler,
bazen bütün planları
bir tüyün havada salınışına bırakırlar.
Ağır görünürler belki
ama ağırlıkları yoktur;
onları yere bağlayan
kibarca katlanmış bir hüzündür.
Kapılara sırt verip dinlenirler,
pencerelere yaslanıp soluklanırlar.
İçlerinden bir ses der ki
ne kadar tutunursan
o kadar yorulursun;
bırak biraz da hava tutsun seni.
Ve akşam,
yol üstü bir simidin susamı
avuca yapışır.
O küçük ayrıntıda
kendi varlıklarını okurlar:
az, sade, gerçek.
Tutunamayanlar,
düşmeyi değil esnemeyi öğrenenlerdir.
Kendine “tamam” demeyi
kimse duymadan prova edenler.
Bir gün masanın yerini değiştirip
günün akışını azıcık kolaylaştıranlar.
Belki görünmezler çoğu zaman
ama şehir onların sessiz omzunda taşınır.
Kayıp değil, aralıktırlar;
arada durmanın inceliğini öğretirler.
Ve en sonunda anlarız:
tutunmak kadar bırakmak da
insana yakışan bir haldir.
Onlar, bunu hatırlatmak için
gün boyu, ince bir sabırla yaşarlar.
Kayıt Tarihi : 4.9.2025 02:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!