Kana bulanıyor coğrafyalar
İçimiz kıyamet
Sağır ve dilsiz bir keder bu
Sessiz çığlıklar atıyoruz.
Sesimizi duyan olmuyor
Boğuluyoruz gözyaşlarımızda
Ben, SENİ DÜŞÜNCE SUCLUSUYUM , Seni
Yakalandım defalarca suçüstü
Fikrimi tutukladılar, ruhum ıslah olmadı
Şartlı salıverdiler "düşünme" dediler
Serbestsin ama denetimli diye eklediler
Seni düşünmekte degilsem serbest
Gecelerime uykusuzluk musallat oldu
Gözyaşlarıma tek tanık duvarlar
İç çekişlerimi serzenişimi
Her gece yalnız duyarlar
Herkes giderken onlar dururlar
Dilsizdirler fakat sağır değiller
Çok küçükken öğrettiler
Yerdeki ekmeği öpüp, alnımıza değdirerek yükseklere kaldırmayı
Nimetti o, taze bayat demeden,kırıntısını dahi ziyan etmeden yenmeliydi
Yeminin bile "ekmek çarpsın" deneni daha makbule geçerdi
"Bir ekmek parası" diye el acardı dilenci
Birilerinin ekmeğine yağ sürenler vardı elbet ama
Onca yıldızın içinde bu nasıl bir karanlıktı böyle
Siyah elbisesini giymiş, yine neyi örtbas ediyordu gece
Gecenin gücü yeter miydi tüm pislikleri örtmeye
İşte orda kaçıyordu şereften yoksun bir kimse
Gittin...
Annesinin göğsünden süt içerken, aniden itilen,
Gözlerinden yaş, dudağından süt süzülen bir yavru gibi hissettirerek gittin.
O son damlaların ziyan olması gibi aşkı da ziyan ederek gittin.
Tüm ışıkları bir bir kapatarak, güneşide yanına alarak gittin.
Braille alfabesini öğretmeden, kör bıraktın beni.
İstismara uğramış cümlelerim vardı benim, kovusturmaya yer olmadığı karari verilen.
Boyle basladi benim hikayem ve adalete olan inancimi sorgulatan gunler büyüttüm koynumda.
Gözlerinle ilk karşılaşmamda müebbet yedim. salıversinler beni isterdim ,sonumu tahmin edebilseydim.
Bir yanım hep eksikti, bir yanım yaralı.
İstanbul, kokunu soluyorum, hırçın bir sonbahar ikindisi.
Denizi suladıkça bulutlar, daha bir serpiliyor kız kulesi.
Ne kadar da mağrur ve kendinden eminsin.
Adına şiirler yazılması mıdır bu duruşun sebebi?
Minareler kubbeler süsler siluetini
Ruhunuz bir şarkıyla ya da bir kokuyla kanatlanıp geçmişe uçtu mu hiç ?
Canınız yana yana ve o günlerin geri gelmeyeceğinin farkındalığı ile hatıralara teslim oldunuz mu ?
Peki mutluluktan ayaklarınızın yerden kesildiği zamanlarda,
tüm saatleri parçalamak istediniz mi zamanı durdurmak adına ?
İnsan ne kadar da aciz kalıyor zaman karşısında değil mi,
ne kadar da çaresiz hissediyor duygu yoğunluğunda?
Sinsi bir hastalıkmış karamsarlık.
Yudumlamak yetmiyor , çaresizliği kafana dikmek istiyorsun ve şişenin dibini görmeden elinden bırakamıyorsun.
Önce yastığın taş kesiliyor sonra yatağın diken olup batıyor . Uykuya dalmakta zorlanıyorsun, uyanmaksa çaba istiyor.
İçinde isyan çıkmış. Ortalık savaş alanı. Cığlıklar, gözyaşları ve bir hayatta kalma çabası Usulca kanına işliyor çaresizlik
Boş bir çuvaldan farkı kalmıyor bedeninin. Çuvalı doldurup , sırtlayacak insanlarsa
seni anlamıyor, avaz avaz gozyaslarini ve kanlı çığlıklarını görmüyor
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!