Kıskandıran bir sırdaşlıktı
Eskimiş kayıkla yaşlı ağacınki
Akarken nehrin suları şakrak,
Çok uzaktaki denizlerden
Fersah fersah taşkın
Bendeki durulmaz hislerle tıpkı
Deveran ediyordu dünya,
İki boynuzun arasında sallanan.
Buzlar dökülüyordu bulutlardan
Tepesine Fin ormanlarının.
Kucaklanmıştı aşılmaz sislerle etraf,
Geyiklerin burnundan yükselen…
Arzuluydum görmek için göl güzelini
Balıkları gözleyen martılar kadar
Yüklüydüm, dökmek için buharlaşan aşkımı
Göle göz kırpan bulutlar kadar
Derindim sonu gelmeyen kederimle
Ortası kadar gölün
Nasıl açardı incir ağaçları soğuk iklimlerde
Güneşin kaskatı olduğu metruk diyarlarda
Mucizevi görülürdü bazı çiçekler
Sıcak havaların buseler konduramadığı ağaçlarda
Ve vadilerde
İmbat rüzgarlarının asla konuk olmadığı…
Tutuşmuştu el ele
Bakir dağın yamacıyla kavaklar
Selamlayıp yeryüzünün tüm aşıklarını
Şiirler okurken serçeler gülümseyip
Toprağın boz defterine…
Uçuyordu yorgun kuşlar
Günbatımının boyadığı bulutların ardından
Kanat çırpıp kızıllaşan ötelere
Biterken bir gün daha...
Kanatlanıyordu bitik umutlar
Kaplardı etrafı soluksuz bir sis
Kutsal metinlerin sayfalarından çıkan
Sabırla beklerdi And Dağları
Soluk almayan serüvenleri
Machu Picchu’da…
Düğününde kumların rüzgarlarla,
Geliniydin çöllerin destan dillere
Giydiğin nedir garbın karasından
Ey Palmira?
Saklambaç oynardın yıldızlarla
Yaraşmazdı başka bir bedene
Vücudunun ahengiyle dans eden pardösü
Donakalırdı asilzade fraklar
Geçerken güneşi gizleyen şemsiyenle
Avrupai salonlardan, meydanlardan…
Açılmıştım eski bir gemiyle okyanusa
Uyanmamışken yunuslar henüz
Dağınık saçlarıyla güneş
Suların aynasına bakmamışken daha…
Kalkmıştı kızıl ufkun kanatları
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!