Raks ediyordu ceviz ağaçları
Çalarken sonbaharın musikisi
Çıkarıyordu kıyafetlerini ağaçlar
Artık başbaşa kalacaktı rüzgarla dallar
Yokken tepelerde utangaç güneş...
Deveran ediyordu dünya,
İki boynuzun arasında sallanan.
Buzlar dökülüyordu bulutlardan
Tepesine Fin ormanlarının.
Kucaklanmıştı aşılmaz sislerle etraf,
Geyiklerin burnundan yükselen…
Günah
Meğer gülizarmış günah bataklığının
En dibi
Çıkamazmış insan renklerin huzuruna
Batmadan karanın ayaklarına...
Bitmişti yaz
Kurumuştu duvar diplerine gizlenmiş
Otlar bile
Uykuya dalmışken kurumuş yapraklar
Uyanıyordu güz gülleri
Boyun eğerek kaderine...
Kaplardı etrafı soluksuz bir sis
Kutsal metinlerin sayfalarından çıkan
Sabırla beklerdi And Dağları
Soluk almayan serüvenleri
Machu Picchu’da…
Bir ekim sonuydu
Afallamıştım geçerken nar bahçelerinin
Diplerinden
Yokken kimsecikler ıssızlığın ortasında
Koparmak istemiştim birkaç albenili nar
Uzun zamandır armağanlara hasret
Düğününde kumların rüzgarlarla,
Geliniydin çöllerin destan dillere
Giydiğin nedir garbın karasından
Ey Palmira?
Saklambaç oynardın yıldızlarla
Dökülüyordu sakuralar baharda
Hatırlatıp geçici zamanı
Seyredalmıştım ölümün yolculuğunu
Arafta kalmış gözlerimle
Kaskatıydı ayaklarım
Atamıyordum hür adımlarımı
Yapraklar gibisin
Sırtında sonbahar kumaşçısının renkleri
Üzerinde dağların veda hüznü
Boz ve kahverengi
İçinde hala mağaralarda gizlenen otlardan
Yeşillik




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!