Topuk Sesleriyle Diriliş
Bir dua gibi başlar kadının suskunluğu.
Evinden çok beklentilerle evlenir, Bir adama degil- Bir masala inanır.
Saçlarının arasına sıkıştırılmış tüllerle bir ömrü Taşır omuzlarında.
Kına gecesindeki o narin dans, aslında vedadır.
Kendi gölgesine veda.
Sevdigini sanır.
Kendini unutarak sever.
Ve unuttukça,
yavaş yavaş silinir aynalardan yüzü.
Göz göze gelmeyen sabahlar başlar sonra.
Çay bardağının sesi, çift kişilik yalnızlığına çarpar.
Sözcükler değişir önce -
Tatlı sözcükler,
kesik kesik emirlere dönüşür.
"Geç kaldın."
"Niye böyle yaptın?"
"Sen anlamazsın ."
FKadın içinden sorar yalnızca:
"Ben ne zaman bu kadar az oldum?"
Yemeklerin tuzu azalır, kalbinin yükü artar.
Ve her susuş, kendi içinde bir cenazedir.
Bir gece tabaklar, ama asıl parçalanan kalptir.
Cocuk uykuda, kadın uyanık.
Sırtına kadar çıkan sabır, boğazında düğümlenir.
Duvarlar ne çok sey duyar, ama kimseye anlatamaz.
Kadının dili susmaz aslında, duyulmaz sadece.
Bir gün çamaşır ipine astigi gömleğe bakar, ve kendi ömrünü görür:
Solgun, çekilmiş, asılmış...
Orada karar verir içinden:
"Bu ev beni gömmeyecek."
Valiz sesi,
bir kadinin yeniden doğuşudur.
Kilit dönmeden önceki nefes, bir ömre bedel korkudur.
Ama o sabah, terliklerini bile sessiz giydi.
Kimse uyanmasin,
çocuklar huzursuz olmasın.
içinden sadece sunu fısıldadı:
"Ben bir savaşın ortasında,
çocuklarımı yalnız bırakmayacak bir anneden fazlasıyım.
Ben artık kendime yürüyen bir kadınım."
Sokakta ilk adımını attıgında, topuk sesi yankılandı kaldırımda.
Sanki tüm dünya,
ilk defa onun ayakta olusunu duydu.
Ilk is basvurusu, ellerinde titreyen bir kimliktir.
Adini söylemek bile güç gelir bazen -
Çünkü yillarca sadece "birinin karısı " olmuştur.
Kendi adını yüksek sesle söylemeyeli
çok olmuştur.
"Çocukların babası nerede?" sorusu,
her gün yeni bir iğne gibi saplanır bakışlara.
Ama kadın yutkunmaz artık.
Gözlerini kaçırmaz.
Alışır.
Alıştıkça büyür .
Ve büyüdükçe, daha dik yürür.
Akşam eve geldiginde yorgundur, ama gururludur.
Ilk kez kendi parasıyla aldığı ekmeği
çocuklarıyla bölerken, içinden sessizce dua eder:
"Bu sofra, yalnızlıktan degil, özgürlükten kurulsun."
Bazi geceler duvarlara yaslanır sırtı.
Ne çocuklar uyanik, ne sokaklar.
Sadece kadın ve karanlık bas basa kalır.
O karanlıkta
kendi iç sesiyle tanışır yeniden.
Titreyen dizlerine, yorulan ellerine bakar.
Ama yine de der ki:
"Bunlar benim ayakta kalma belgelerim."
Hiçbir alkış gelmez bazen, hiçbir destek eli uzanmaz.
Ama kadin
her sabah yatağından kalkıp
çocuklarının kahvaltısını hazırlar
Ve o basit hareket, bir milletin en büyük direnişidir.
Zamanla ögrenir kadın : güc,çığlıkta değil, sessizce yürüyüştedir.
Bir sabah saçlarını aynada tararken, fark eder...
Yüzünde kırışıklık değil , savaş haritaları vardır.
Her çizgi bir durus, her gölge bir zaferdir.
Kimseye kanıtlamak zorunda değildir artık, ne kadar doğru olduğunu.
Kendine yeter.
Varoluşu, ispat gerektirmez.
Onu tamamlayan artik bir erkek degil , kendi yüreğidir.
Bir şiir gibi yürür sokakta, bir dua gibi konuşur çocuklaryla.
Kutsaldır, çünkü
kendi küllerinden yeniden doğmuş bir kadındır
Simdi her adımı yankılanıyor kaldırımlarda.
Eskiden korktuğu o yüksek topuk sesleri, artık onun marşıdır.
Duruş dik, gülüşü net,
gözleri hem geçmisi hem gelecegi bilir.
Kimseye meydan okuması gerekmez, varlığı başlı başına bir cevaptır.
Artık ne susar, ne de haykırır
Sadece var olur - ve bu varoluş kendi başına bir kutsanmadır.
içinde taşıdığı kadınları bilir:
Annesini, babaannesini,
susturulmuş tüm
Kadınlar ....
Hepsinin sesiyle yürür.
Ve her topuk darbesiyle, dünyayi biraz daha sarsar.
Artık ne sevda, ne terk ediliş...
O, artık birinin hikâyesi değil,
Kendi destanıdır
Hüseyin Erdinç
Kayıt Tarihi : 7.8.2025 20:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir kadının manifestosudur
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!