Yiyin ağalar yiyin; demişti ya bir şair...
Gerçi vakit erkendi, bugünü görmüş zahir.
Büyük sözü tutuyor, başa geçen zevahir
Yiyorlar usanmadan Yağma Hasan böreği
Vatandaşa kalansa bu yağmanın küreği.
Arnavut taşlarını söktük önce,
Maziye dekor oldu
Sütçü beygirlerinin nal sesleri…
Cumbalı evlerimiz ya müteahhitte
Ya da… alevlerin pençesinde,
Çok yüksekte artık pencereler
Nice canlar uzanmış, şu serviler altına
Bir derin sükut ile kucaklaşmış gibiler.
Her biri sahip sanki bir saadet tahtına
Toprağa uzanınca rahatlamış gibiler.
Kimi fesli, sarıklı, işlemeli, nakışlı
Bu çağrım sanadır, şafak yolcusu
Kimseler bu sesi duymaz oldu; Gel!
Üstümüze çöktü ölüm uykusu
Tuzağı kimseler bozmaz oldu; Gel!
Bir plan çizmişler hudutsuz hadsiz...
İnsan bir muamma, her anı bir düğüm
Bazen ne tatlı şey; engin bir deniz.
Bazen de bir problem hatta kördüğüm
Öyle ki biz bizi bazen bilmeyiz.
Hayat: Bir yol, geçit; zamansa belli,
Eriyor gönlümün öz pınarları
Nerdesin ey ruhum, artık geri gel!
Anarım hasretle o diyarları,
Nerdesin ey ruhum; artık geri gel!
Vatanım dünyada cennete benzer,
Bağrımıza eser imiş şu yeller,
Kül mü var ki savursun da göreyim.
Söndü ateş, söndü eski cevherler
Yel esermiş, gün doğarmış neyleyim?
Gönlümü saralı hicran ağları,
Bahar gelsin dedin, eyledin beni,
Uyan ela gözlüm, bahar tükendi...
Ancak rüyalarda dinledin beni,
Uyan ela gözlüm, bahar tükendi...
Ben yoklukta bulsam beni
Varlık beni aldatmasa…
Zikrederken her şey seni,
Varlık beni aldatmasa…
Bırak da arasın gözlerim şimdi,
Bir zaman gezdiğin yollarda seni.
Nerde o şen günler, sevgilin kimdi?
Şarkılar söylesin hikayesini...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!