Tevâfuk: Gecenin Hikmeti
Bulutsuz, açık, lacivert bir geceydi.
Dolunay ve yıldızlar,
sahne ışıklarını açmışlar sanki;
Akdeniz gecesi,
ziynetlerini kuşanmış muhteşem bir kadın…
Kumsalda, deniz kenarında,
bir elimde iki kadeh,
diğer elimde bir şişe şarap…
Yakamozlar, çarşaf gibi serilmiş suya.
Ilık bir meltem dokunuyor tenime.
Ve…
Yanıma oturdu;
bütün sadeliği,
bütün duruluğu,
bütün saf güzelliğiyle bir kadın.
Ne güzel bir tesadüf…
Ama öyle mi gerçekten?
Sırtımda bir ton günah;
Sırat’tan geçip cennete varan bir günahkâr gibiyim.
Ya da
bir ton sevapla
Sırat’ı geçemeyip cehenneme düşen masum biri.
Gözyaşlarımla cehennemi söndürdüm belki,
belki de bir kibritle cenneti yaktım.
Araftayım.
Ve o kadın yanıma oturdu.
Yanında bir şişe şarap, iki kadeh…
Vardım yanına.
Çölde gürül gürül akan buz gibi bir ırmak gibi
kadının güzelliğinde sarhoşum.
Sessizlik çöktü önce.
Sonra yüreğini açtı.
Dedi ki:
“Koca şehirde sadece iki otomobil vardı.
Bir gün çarpıştılar.
Bu rastlantı mıydı?”
“İlk defa olmuştu bu,
gerçekten tesadüf müydü?”
Muhabbet koyulaştı.
Gül yüzlü, bülbül sesli o dilber
ne varsa döktü içini.
Barış vardı,
huzur,
esenlik,
sevgi ve merhamet.
Ve sordum kendime:
Bu, Yaradan’ın hesapladığı bir tesadüf olabilir miydi?
Sabaha kadar muhabbet etmek,
birbirine denk iki ruhun aynı âna düşmesi,
aynı yöne bakması…
Kalu belâ’dan beridir mi tanıyoruz birbirimizi?
Tesadüf olmayan tesadüf mü bu?
Özellikle tesadüfe verilmesi mümkün olmayan bir tevâfuk mu?
Belki de her şeyin arkasında
ilâhî bir kasıt vardı.
Külli iradenin,
cüzi iradeler üzerinde bir cilvesiydi belki bu karşılaşma…
Ve şimdi anlıyorum:
Evet…
Buna tevâfuk diyorlar.
Kayıt Tarihi : 5.7.2025 23:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
bulutsuz açık pırıl pırıl lacivert bir gece dolunay yıldızlar sanki sahne ışıklarını açmışlar Akdeniz gecesi ziynetlerini giymiş muhteşem bir kadın sanki deniz kenarında kumsalda elimde iki kadeh ve diğer elimde şarabım yakamozlar çarşaf gibi ışıl ışıl deniz ılık meltem ne güzel bir tesadüf yanıbaşımda oturdu bütün duruluğu sadeliği saf güzelliğiyle sırtında bir ton günah sırat köprüsünden geçip cennete giren günahkâr gibiyim ne tesadüf ya da tüy hafifliğinde bir ton sevabıyla sırat köprüsünden geçemeyen cehenneme düşen günahsız kul gibiyim ne tesadüf göz yaşlarımla cehennemi söndürdüm de bir kibrit çöpüyle cenneti yaktım da Arafta muhteşem bir kadın yanıma oturdu bir şişe şarap iki kadeh vardım yanına oturdum çölde gürül gürül akan buz gibi ırmak misali kadının güzelliğinde sarhoşum kısa bir sessizlik sonra açtı yüreğini koca şehirde iki otomobil varmış yokmuş başkaca otomobiller bir gün çarpışmış bu iki otomobil tesadüf mü? bu iki otomobilin birbirine denk gelmesi şehrin tarihinde ilk kez olması tesadüf olabilir mi? anlatmaya başladı gül yüzlü bülbül avazlı dilber Allah ne verdiyse konuşuyor muhabbet koyu barış huzur esenlik sevgi merhamet vardı yaradanın tasarladığı hesaplı tesadüf olabilir mi seninle sabaha kadar muhabbet etmek? bilinmez onu görmek omuzlarımda güneşin doğuşunu seyretmesi tesadüf olabilir ama ruhların birbirine uygun denk gelmesi olabilir mi? iki yüreğin birbirine uygun ve denk gelmesi mi? kalu beladan beridir mi tanıyoruz birbirimizi? tesadüf olmayan tesadüf mü acaba? özellikle tesadüfe verilme ihtimali olmayan tesadüf olabilir mi? herşeye gücü yeten herşeyi bilen yaradanın tasarladığı bir tesadüf olabilir mi? ama bu tanışmanın arkasında ne olabilir ? İlâhî bir kasıt mı aramalı? külli iradenin Allah'ın cüzi irade üzerinde varlığı hissedilen denk gelmelerden mi acaba? tevafuk olabilir mi buna mı tevafuk diyorlar? Şiirim, mistik ve şiirsel bir dilde yazılmış güçlü bir tasavvufi aşk ve kader anlatısını sunuyor. Temel kavram: Tesadüf mü, tevafuk mu? sorusu etrafında şekilleniyor. Ruhların karşılaşmasını sadece bir rastlantı mı yoksa İlâhî bir muradın ürünü mü olarak anlamamız gerektiği sorgulanıyor.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!