Taşradan bir kız geldi, o kadar masum ve saf.
Konuşmaya utanır, bakardı; tuhaf, tuhaf.
Sadeydi, çekiciydi; Allah’tan güzelliği
Hanım, hanımcık idi; bu onun, özelliği.
Gördü şu İstanbul’u; düştü onun, çarkına
O nasıl yaşantıymış; hemen vardı, farkına.
Yazmasını çıkardı; önce saçını açtı
Türlü kokular sürdü; etrafa koku saçtı.
Artık zamanı geldi; gül dudağı boyadı
Eteklerim çok uzun; mini, diye dayadı.
O da bazı gençlerle; başladı eğlenmeye
Sıkıldığı zaman da; başlardı söylenmeye.
Hayatı çok değişti; yalana da başladı
Onu tanıyanlarsa; arada bir taşladı.
Çalıştı orda, burda; bir şey beğenmez oldu
O bizim taşralıya; taşralı denmez oldu.
Babası zengin dedi; birine taktı nişan
Yüzüğü de atınca, ailesi perişan.
Akşamları geç geldi; diskotek, bara gitti
Uzun süren bu yaşam; onu batağa itti.
O güzelim taşralı; oldu hayat kadını
Tanımasınlar diye; değiştirdi adını.
Zavallı ana, baba; kederinden öldüler
Dostları üzüldüler; düşmanları güldüler.
Şimdi o; ayyaş, sarhoş; konuşurken tekliyor
Pavyonlardan birinde; tuvaleti bekliyor.
Kayıt Tarihi : 9.7.2010 11:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)