Geceyle gündüzün arasına
çakılmış bir gölge gibisin;
toprağın ağır sessizliğine
mühürlenmiş kadim bir nöbetçi.
Rüzgâr her estiğinde bedenin,
çarmıha gerilmiş gibi,
yüzünde solgun acılardan
oyulmuş eski bir maske durur.
Şapkan, zamanın ellerinden
kopmuş bir hatıradır;
solmuş renklerinde saklı
yorgun bir çağın nefesi vardır.
Bez yüzündeki yarıklar,
lanetin damarları gibi
karanlıktan yükselen
sessiz bir hikâye taşır.
Pantolonun, kader rüzgârına
meydan okuyan bir paçavradır;
her esintiyle yeniden doğan
yorgun bir destanın izidir.
Gözlerin göğün karanlık
kuşlarına çevrilmiş bir hüküm;
havaya bırakılmış keskin
ve tehditkâr bir uyarı gibidir.
Ağzın, özgürlüğe dair
yutulmuş bir çığlık taşır;
zamana söylenmiş derin
bir yemin gibi açıktır.
Sen, kargaların lanetli
kâbusu olarak yükselirsin;
serçelerin bile ürpererek
kaçtığı bir gölgeye dönüşürsün.
O ıssız tarlada zaman durur,
rüzgâr bile adımlarını kısar;
günler seni yavaşça çürütürken bile,
yüklendiğin sessiz görev, dimdik ayakta kalır.
Ve sen…
Ömürlük değil belki,
ama var olduğun her mevsimde,
varlığının yazgısına sımsıkı tutunan,
o korkusuz korkuluksun...
Mesut Yüksel
Kayıt Tarihi : 10.12.2025 00:10:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!