Bencil yazılar olarak adlandırdım bu sayfalardaki yazıları. Başkaları hangi isim ile adlandırırsa adlandırsınlar, benim bu yazdıklarım bencillikten başka bir şey değil aslında. Aranan ve sevilen hep ben olayım istemişimdir belki; hak etmeden yaşayanların her şeyi yapmaya hakları olduğunu sanmaları gibi. Belki! Kim bilir! Tabii ben bu yazıları yazarken, kimsenin bencillik mimarisinde birer tuğlaları olsun diye yazmadım. Benim zindanımın duvarları ne taştan idi, ne de ışıksız mazgallarını demir kafesler kapatıyordu. Aslında bu çilehanenin tek gardiyanı kendim olduğu kadar, tek mahkumu da yine bendim. Benden başka bir de o vardı, her hatırlayıp kavuştuğumda, retinası renkten renge girip değişen, rengarenk büyülü gözleri ile beni yeniden yaşamalara döndüren. Evet, o düşler beni hep yeniden yaşamalara döndürüyordu. Biliyorum, o yine benden tarafta eskiden olduğu gibi. Ama ne ben dışarı çıkabiliyorum ne onun bu durumdan haberi var. Belki de, o hala onun beni ittiği uçurumun dibinde yattığımı sanıyordur. Olamaz mı? Olabilir de, aslında mesele başka. Ben artık onun şu anda var olan cismini değil, değişmeyen tek özelliği olan rengarenk bakışlarını düşleyebiliyorum ancak. 
Nasıl yaşarsın 										Türkuaz denizlerden									Erguvan göklerden ayrı									Hem nerelere gidersin 									Ayrı gayrı								
Merak etme 										Mevcutlu gitsen de									Sıfıra vurmazlar saçını									Senin kelle zaten sıfır
İşleri bitince destur bile vermezler 							Bunca vebalini
Şeytan aldı götürdü
Hadi gül artık										Korkma ayrılıklardan									Denizlerin esintisindendir 								Pınarlarında toplanan
Deniz yine türkuaz									En güzel su rengi									Bakışların yine buğulu									Tüm görüşler ağlamaklı
Ufuk yine erguvan  									Ayrılık anı gelip çattığında								Akşamlar gebedir çaresizliklere								Bir gülüş yeter ayrılıklara
Gün atımında										Tan yerleri ağarmadan									Uğuldayan seslerdi									 Gırtlaklardan yayılan
Marş söylüyorlar dedi									Seslere alışkın gardiyan									Yankılanmıyordu bile 								Hücrelerden ötelerde
Bu kadar disiplinli olurdu								Beyninde mazlum bin mahkum								Yerinde sayıyordu yürürken								Beton duvarların suskunluğuna inat
Gün atımında										Tan yerleri ağarmadan									Uğuldayan seslerdi									 Gırtlaklardan yayılan
Marş söylüyorlar dedi									Seslere alışkın gardiyan									Yankılanmıyordu bile 								Hücrelerden ötelerde
Bu kadar disiplinli olurdu								Beyninde mazlum bin mahkum								Yerinde sayıyordu yürürken								Beton duvarların suskunluğuna inat
Kaçıp kurtulmaksa meramın
Hep senden taraf yerlere git
Sanma ki oralarda birinci olacaksın
Sanma ki tüm kadınlar
Ve hüküm veren kadılar
Seni el üstünde tutacaklar
İkimizin de yüzü kara									Benimki yer altındaki kömürden							Ama senin kömürün									Benim yarı ömrümden
Hani benim o hiç kutlanmamış										Doğum günümü kutlayacaktık									Hani sen benimdin											n’oldu 												Neden döndün sözünden							
Her şey birden bire ne sen ne ben										Sırrına eremedik kör şeytanın									Bir bakımlık faldı yaşamımız 									Bir kırım sırça oldu yüreğimiz
Gözlerin kadar değerli ellerin 										Sakın değmesin ellerime										Tutmamaya çoktan alıştım										Ama ölmeyi bilmiyorum
Ağrılı sesler söze 
Bir başka anlam katmaz								Alıp götürdüğünden başka								Zaten hem avaz ortancalar								Menekşeler rengarenk									Koklayamadım...
Mektup değil yazdığım									Ne bir isteğim var									Ne bir haberim										Okuyamadığım
Düş de olsa bugün sen geldin							Bugün yine geldin diyemeyeceğim							Çünkü sen de yoktun 									Tam kırk bir buçuk yıldır								Maşallah




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!