Yaşı Küçük, Suçu Büyük Bir Cadı
Köyümün şivesiyle anlatmayınca da, tadı çıkmaz ki bu hikayelerin.
Ama ne yapabilirim, bazı vurguların harfleri mevcut değil.
Şimdi sıkı durun, suç olup olmadığına sonra karar verirsiniz.
Can aradım aralayıp camları
Dedim, şimdi dağıtırım gamları
Sen mi dedin, dedi şeytan bunları
Bugün yine; can incittik gördün mü?
Yâr ile yarenlik bahar dalları
Bilmek istiyorsan hâla yaşıyor
Emekledi derken âla koşuyor
Adını söylesem dile düşüyor
Taş atıp altına, durur hayâlin...
Biliyorum hep nazladım suç bende
Sanki bilmez gibi masala kanmış
İlişme uyusun uykuya dalmış
Dersin avutacak beşiği varmış
On çocuğa bedel oldu hasretin...
Hadi sustur şimdi uyananımı
Gurbet; karanlık bir kuyunun dibi
Yâr yârı andıkça maşuğa doğar
Hayâlimde kalmış kor güneş gibi
Gülüşün gönlümü ışığa boğar.
Vuslat yok bilirim; kalp sabır taşı
Okuyacağınız yazıdaki konu, acaba Hüdâyî hazretlerinin kerametinin bugüne bir işareti, günümüzdeki tezahürü müdür?
……….
Büyük veli Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri 1541 yılında Şereflikoçhisar’da doğdu. Babası Fadlullah bin Mahmud’dur. Çocukluğu Sivrihisar’da geçti. İstanbul’a gelip, Küçük Ayasofya Medresesi’nde ilmine devam etti. Çok zekiydi, kısa zamanda tefsir, fıkıh, hadis ve zamanın fen ilimlerinde hızla ilerledi. Hocasıyla birlikte önce Edirne’ye sonra da Şam ve Mısır’a gitti. Yine birlikte Bursa’ya geldiler. Burada üç sene müderrislik yaptı. Hocası vefat edince, onun yerine Bursa’ya kadı oldu.
Akıl ile çözülemez bir dava, onun Eskici Mehmet Dede ve ardından da Üftade Hazretleri’yle tanışmasına sebep oldu. Derinleri gördü, gördüklerine gönül verdi… Öyle bir geçiş ile geçti ki dünyadan; nefsini kırmak için kadılık kaftanıyla sokaklarda ciğer satmaya başladı… Halk onun deli olduğuna hükmederken o kıyamete kadar unutulmayacak bir veli olma yolunda ilerliyordu…
Saniyem ihya ister
İtiyat bazen kuş olur
Ya ben uyurum
Ya uyuttuğumu sanıp zamanı
Hayat denilen rüya
Korkarım
Asrın filozofuna
Düşüncelerimle
Av. Şair: Zehra Birsen Yamak'tan
SULTAN'a
Kafes, kafestir, yüreğe mahpus
Kafes kafestir, kuşlara hapis
Ve
Zincire bağlı köpeğe
Bahçe, dört duvar...
Kaç kez bahar geldi / Sen gideli?
Kaç kez açtı çiçekler!
Göçmen kuşlar kaçıncı kez
Bağdat’tan geri döndüler...
Ağaçlar; soyunup giyindi
İnsan su gibi
Bulunduğu yere ve karşılaştıklarına göre şekillenir
Bazen isyanla yıkmak ister engelleri
Sonra durulur
Kırılır zaman zaman,ayrı kalır mecrasından
Kurur hasretinden
Hasretin acısı vuslatın tadı kadar kısa olmaz
Bazen ömür boyudur
Ama hasr ...
Siirlerini büyük bir begeniyle okudugum müstesna bir yürek,,Duygu caglayani.. Hem serbest hem hece hem aruz yaziyor,,Aranilan,ihtiyac hissedilen bir saire benim icin..Siirlerinde yüregim cirpiniyor cogu kez,, Ablacigim yolun acik olsun,, sevgilerimi, saygilarimi birakiyorum sayfaniza