Gölgeye dokundu bir çağrının ıssızlığı,
Ney gibi inledi rüzgârın içli soluğu.
Sırrını ezberlemiş yıldızlar susuyordu,
Bir düşe eğilmişti, ayın mor oluklu yolu.
Dikenle kan kardeşi olmuş yedi renkli gül,
Gözyaşıyla yoğrulan toprağa düştü bülbül.
Kandil gibi yanarken içimde sönen vakit,
Bir kuyuya ses bıraktı; dönmedi artık davet.
Zaman yelken açmışken suskun bir seyyah gibi,
Gökyüzünden düşen harflerle yazdım bendimi.
Ateşten bir örtü serdim gecenin alnına,
Dualar ördüm dilsiz hurma dallarına.
Kül değil bu üzerimde, vakitsiz doğmuş sırdır,
Her yangın bir kapıdır, içinde saklı ırmak.
Söz ki yakar, sus ki örter evrenin gerçekliğini,
Ben ateşe yürürken buldum serin rahmeti.
Tohum rüyasında görürken toprağın özünü,
Gönlümde kuyu açtı semâda bir bakışın.
Sükûtun elçileriyiz biz, kelâma varmadan,
Adımızla mühürlenmiş kadim bir yakarışın.
Kayıt Tarihi : 25.7.2025 20:20:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!