Gençlik yıllarımda annemi, etrafımdaki ev hanımlarını örnek aldım. Eşimin ve çevremdekilerin sevdiklerini pişirmeyi öğrendim. Yıllar birbirini kovaladı ve ben çeşit çeşit börekler, pastalar, sebze yemekleri ile donattım sofraları. Kısmeti olanlar bol bol, afiyetle yediler. Kimileri teşekkür etti, kimileri –eline sağlık- bile demediler. Bense yedirdikçe mutlu oldum. Hem yedim hem yedirdim…
Her geçen yıl bedenimde ağrılar artmaya başladı. Gençlik yılllarımda arka arkaya geçirdiğim ağır ameliyatlara bağlıyordum sancılarımı, ağrılarımı. Almanya’ya beş öğretim yıllığına öğretmen olarak görevli gelen abilerimizden birine tercümanlık için doktora gittiğimde ilk defa sağlık ile ilgili önemli bilgilere ulaşmış oldum. O güne kadar hep geleneksel bilgilerimle yemek pişiriyor, evin işlerini bitirmeye, çocuklarımın okul eğitimini desteklemeye ve okul çalışmalarımı iyi bir şekilde yapmaya özen gösteriyordum. O gün anladım ki, mutfağımda birçok zararlı ürünleri bulunduruyormuşum. Margarin, donmuş yağlar, mısır yağı, çokça yağlı peynir çeşitleri… Hazır yoğurtlar, içinde tatlandırıcı olan hazır yiyecekler. Çikolatalar, şekerler… Daha neler neler… En önemlisi beyaz un! Beyaz ekmek ve pideler… Beyaz un ile yaptığım saç börekleri, kıvrım veya su börekleri, kızartmalar… Şu an aklıma gelmeyenler de cabası…
O yıl içinde sağlık üzerine yazılmış kitaplara yoğunlaştım. Dr. Mehmet Öz’ün desteklediği “Yemek İçin Değil, Yaşamak İçin Ye ” adlı eseri okudukça kendime geldim. Arkasından bilgisayar sayesinde YouTube’da yayınlanan sağlık üzerine olan videoları, çekimleri izledim. Gazete, derg vb. yayınları takip ettim. Gözlerim hep sağlık ile ilgili eserleri arıyordu. Okudukça, izledikçe bedenime ve zihnime verdiğim zehirlerin farkına varıyor, onları terketmek için elimden geleni yapmak için didiniyordum. Bazen uygulayabiliyor, bazen de yenilgiye uğruyordum.
Hayatımdan kısa bilgiler:
Evimde şeker yok. Misafirlere verecek kadar toz ya da küp şeker var sadece. Hiç bir şekilde tatlandırıcı kullanmıyorum. Bana gelenlerin çoğu benim gibi. Şekerli, unlu yüyeceklerden uzak kalmak istiyorlar. Etrafımdakilerin bilinçli olması bana huzur veriyor.
Katkı maddeli, hazır ve paketlenmiş yiyecekleri almıyorum. Böylece çöpün çoğalmasına destek vermemiş oluyorum. Paketli yiyecek almama konusunda rüyamda yemin ettim. Söz verdim kendi kendime. Onca çöp nerelere konacak endişesi, geri dönüşümü olmayan, paketleme sonucunda oluşan çöplerin dehşeti rüyamda bile beni düşündürüyor ve yüce Yaradan’a söz vererek yemin ediyordum. Kendi sesimle uyandığımı hiç unutamam. Karşı komşum Sibylli’ye anlatmadan edememiştim.
Sebze ve meyveleri taze tüketiyorum. Mümkün değilse buğulama, haşlama ve kendi suyunda pişirme yöntemiyle rengini ve doğallığını kaybetmeyecek şekilde sofraya getiriyorum.
Pişirme ve salatalarda zeytinyağı tüketiyorum.
Omega 3 bulunan besinleri arayıp buluyorum.
Yoğurdun doğal olanını bulunduruyor ya da kendim mayalıyorum.
Sirke, limon, nar ekşisi mutfağımın en önde gelen nimetleri. Yaz kış her gün sabahları ve akşamları ikişer limon suyunu ılık su ile birlikte içiyorum. Akşamları aksasa bile, sabahları asla ihmal etmiyorum.
Köylü tereyağı bulamazsam kendim yapıyorum. Hazır tereyağını almıyorum.
Özgür dolaşan tavukların yumurtasını arayıp buluyorum.
Sütü yıllardır hayatımdan çıkardım. Sütten yapılmış ürünleri tercih ederken dikkatliyim. Keçi peyniri tüketmeye çalışıyorum. Diğer peynirlerin ise az yağlı ve az tuzlu olanlarını, mümkünse mandıra ürünlerini satın alıyorum. En çok tükettiğim ise yoğurttan yapılan tuzsuz çökelek(kesik) tir. Kesiği evde yapmak çok kolay.
Et, balık vb. hayvani ürünleri canım çok istediği zaman yiyorum. Fırında, haşlama, ızgara şeklinde pişiriyorum tabi. Sadece salata ile birlikte tüketiyorum.
Her ne yersem, tek besin olmasına dikkat ediyorum.
Mutfağımdan, evimden tamamen çıkardıklarım ise şunlar:
Eve ekmek almıyorum. Ara sıra, beyaz unsuz yapılan -tam kepek ekmeği- bulunduruyorum.
Şeker, un, makarna, pirinç, bulgur yok. Bulguru arada sırada kısır, salata için az miktarda alıyorum.
Badem, fındık, fıstık, ceviz türlerini işlem görmemiş (pişmemiş, kabuklu) olanlardan bulunduruyorum.
Kızartma türü yok! Fırın kızartma ihtiyacımı karşılıyor.
Şekerli içeceklere evimde ve dolabımda yer yok. Su ve çeşitleri yetiyor.
Evimde, kimseye sigara içmesine izin vermiyorum. Balkonda da… İçmek isteyen terasa çıkıyor. :)
Kendimi manen huzura kavuşturmak için ise:
-bana acı çektiren maddi manevi ne varsa onlardan uzak duruyorum,
-Sıkça yürüyor, doğa ile dertleşiyorum,
– Uygun zaman buldukça terlemek adına müzikle hareket ediyorum.
Sonuç:
Senelerimi aldı onca yiyecekten, alışkanlıklarımdan vazgeçmesi. Vazgeçtikçe doktorlara daha az gitmeye başladım. Ağrılarım beni sessizce terketmek zorunda kaldılar. Yaşlılık yıllarım zor gelmiyor. Emekliliğin ve yaşlılığın tadını çıkarıyor gibiyim.
Bedenimde, bacaklarımda ağrılar yok oldu gibi…
Saatlerce yürüyebiliyorum. Ancak çok yorulursam dinlenmem gerekiyor. Bedenim sağlıklı olunca ruhum da huzur buluyor.
Özelimi neden mi yazdım? Anladınız sanırım. Paylaşmak istedim çocuksu yanımı. Annemi, babamı, çevremi suçlamak yerine çözümler arıyor, yaşamımı kolaylaştırmaya çalışıyorum.
Genç yaşlarda tedbir almak; yaşlandığımızda bedenimizin ve ruhumuzun sağlığı açısından yatırım oluyor kıymetli arkadaşlarım. İçinde bulunduğumuz duruma bir şekilde geldik. Bizi yetiştirenler ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar. Bize düşen görev; ileriye ve daha iyiye doğru yol almaktır.
”Günah Keçisi” aramak benim işim değil.
Anlarımız aydınlık olsun.
Şükran GünayKayıt Tarihi : 8.12.2014 21:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (2)