Uzun zamandır esen bir rüzgar;
sararmış otlarla çevrili
mor kayaların hakim olduğu
yüksekliği göğü delen dağa.
Ya da bir dağ;
sert rüzgarlara göğüs geren
depremlerle
yere her defasında daha sağlam basan.
Belki çölün yakıcı sıcaklığında,
ortada kalmış
suyu yemyeşil akan
yemyeşil ağaçlarla
otlarla çevrili,
karşısındaki kum tepesinden bakıldığında
yemyeşil bir zümrütü andıran,
ışıldayan bir vaha.
Hangisini çağırıyordu bakışlarım
gözlerim hangisiyle hayat buluyordu en son,
hatırlamıyorum.
Geriye baktığımda tek gördüğüm,
bunun gibi birçok forma bürünmüşüm.
Peki ya en çok hangisiydim?
Aslında hiçbiri.
Hayat, hep yokuş yukarıydı sadece,
ve ilerleyebilmek;
imkansız gibi görüneni
yenmekle eşanlamlıydı yaşadığım dünyada.
Daha gözlerini açar açmaz
borçlu doğan bir ülkenin çocuğuydum ben
ve çok çalışmak,
nefes almak gibi bir şeydi benim için.
Şimdi baktığımda aynaya,
ne dalında bütün gün oturup erik yediğim erik ağacı
ne şarkılar dinleyip ağladığım çocukluk aşklarım
ne dudaklarımı ilk ıslatan sevgilim,
geçmişe ve geleceğe dair hiçbir şey görmüyorum.
Her an ıslanmaya hazır gözlerim,
kırışmış alnım
kurumuş dudaklarım.
Sahi ben şu aynada görünen yansımanın kaçta kaçıyım,
İçimde biriktirdiğim
beni ben yapan yaşam kesitlerim;
acılarım
göz yaşlarım
sevinçlerim
gülücüklerim,
neredeler.
En son nerede yakaladım kendimi?
Hangi dağın hangi tepesini eşeleyen rüzgarın içinde,
hangi dağın hangi içten oymalı mağarasında,
hangi çölün ortasındaki,
hangi yeşil vahanın,
hangi yeşil ağaçlarının altındaki gölgelikte.
En son neredeydim ben,
en son kimdim,
Ya şu satırları yazan ben miyim,
Az önce kimdim,
bunları dökerken içimden tane tane,
kim oldum?
Evet,
şimdi daha meraklı sorar oldum:
ben kimim?
Kayıt Tarihi : 24.12.2010 13:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)